Cumhuriyet Savcılarımızın başı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya 20 Ekim 2010 tarihinde kaynağını yürürlükteki Anayasa’’dan alan bir basın açıklaması yaptı.
Önce ’“incecik sesi ve sallanarak yürüyüşüyle’” tanıdığımız AKP Grup Başkan vekili Bekir Bozdağ, sonra TBMM Başkanı Japonya’’dan, Adalet Bakanı cemaatin düzenlediği bir toplantıdan, en son ise Başbakan Erdoğan Finlandiya’’dan dönüşte Başsavcı’’ya söylemedik söz, etmedik hakaret bırakmadılar. Yandaş basın ve elemanları bu hakarete köşelerinde devam ettiler.
Ne bağımsız ve özgür basından, ne cesur yürekli İş adamlarından, ne sendikalardan, ne de çağdaş ve ilerici Üniversitelerimizden özellikle Hukuk Fakültelerinden(Gülmeyin ama ayıp oluyor) alıştığımız gibi tek ses çıkmadı!.. Onlar, kuzucuklar gibi sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlar.
Önce, hukukçu olmayan okurlarımızı aydınlatmak için, Başsavcının konuşmasına olanak tanıyan Anayasamızın 3 maddesini verelim;

*Madde 11: Anayasa hükümleri, Yasama, Yürütme ve Yargı organlarını, İdare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasa’’ya aykırı olamaz.
*Madde 138: Yasama ve Yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.
*Madde 153: Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve Yasama, Yürütme ve Yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, anayasanın ve yasaların kendisine görevi yerine getirerek ’“uyarı’” görevini yapıyor.
Fakat AKP üst yönetimi ve yandaş basın, hakarete varan ifadelerle Başsavcıya yükleniyorlar.
Bizler, cemaat kırıntısı bu kişilerin Başsavcıyı ve onun gibileri niçin sevmediklerini çok iyi biliriz.
Başsavcı Yalçınkaya;
Atatürk İlke ve Devrimlerine inanan Türkiye Cumhuriyetine bağlı bir devlet görevlisidir.
Bileğinin ve bilgisinin gücüyle bu makamı hak ederek gelmiş biridir.
Olması gereken her insan gibi, çok namuslu bir insandır.
İnancını Allah rızası için yaşar, kimseye göstermez. Hem özgürlüklere saygılıdır hem de kurallara bağlıdır.(Sekreteri tesettürlüdür, fakat makamda başı açık çalışır.)
Başsavcı, kaçak inşaattan villalara geçmeyi becerememiştir!
Başsavcının servet beyanı, anasının ak sütü gibi helaldir. Çocuğunun düğün takıları servetinin kaynağı olamaz.
Başsavcının çocukları, hiçbir zaman gemilere, pırlanta dükkanlarına, medya organlarına sahip olamayacaklardır.
Başsavcı, sekreterini hamile bırakıp onu imam nikahlı ikinci eş olarak almamıştır, böyle bir ilkelliği asla yapmaz ve yapmayacaktır.
Başsavcı, kendi ilindeki tüm ihaleleri organize edip, kendi yakınlarına verdirmedi. Kimse ona ’“Ali Dibocu’” demedi, diyemez.
Başsavcı, maaşıyla ailesini geçindiren, kendi olanaklarıyla çocuklarını okutmaya gayret eden, kimsenin önünde eğilmeyen, onurlu ve sevgi dolu bir babadır.
Bu kadar hatası(!) olan bir devlet görevlisi nasıl olurda seçilmiş padişahların ülkeyi ortaçağ karanlığına götürecek arabalarının tekerine taş koyarmış!.. Ne haddine bu memurun, tarikat ve cemaatlerin karşısına dikilmek!..
O zaman ona kesilen ceza yerinde ve kararındadır!.. Vurun Savcıların başının başını’…
Yalnız, kimse şunu unutmasın, bu milletin ahı kimsede kalmaz. Gün gelir devran döner bırakınız polisi, bir tane mahalle bekçisi, adamı kulağından tutar o beğenmediğiniz aşağıladığınız Başsavcının karşısına sizi diker’…
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısını kimse yalnız ve tek başına sanmasın. 10 Kasım’’da Atamızın ziyaretine gidecek milyonlar sadece Başsavcıya sahip çıkacakların ufak bir kısmıdır.