Oktay GÜÇTEKİN / EGEDESONSÖZ - İzmir Büyükşehir Belediye Meclis Başkan Vekili ve Cumhuriyet Halk Partisi Güzelbahçe Belediye Meclis Üyesi Altan İnanç Sonsöz TV’nin konuğu oldu.
Gazeteci Oktay Güçtekin’in sorularını yanıtlayan İnanç, kent gündemi ile ilgili dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu.
ARSA BÜYÜK ORANDA TMSF’NİN
Basmane Çukuru ile ilgili konuşan İnanç, “Sorun sadece bu yönetim döneminin sorunu değil bilindiği gibi. Çok önceki yıllardan İzmir'in gündemine sorun olarak gelmiş bir konu. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Cemil Tugay geldiği günden itibaren bu sorunun da üstüne giderek çözecektir. Çeşitli talepler var. Arsa büyük oranda TMSF’nin. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin de hisseleri var. Bir çözüm bulunmalıdır. Şu anda temenniler var farklı şekilde değerlendirilmesi konusunda. En iyi şekilde değerlendirilecektir ve sorun çözülecektir” ifadelerini kullandı.
İLELEBET DEVAM ETMEMELİ
Kendi dönemlerinde çözüme kavuşmasından mutluluk duyacaklarını belirten İnanç, “İzmir’in sanki kanayan yarası gibi ifade edilir. Bir sorundur. İzmir’in tam göbeğinde çok kıymetli yerde ve daha kıymetli şekilde kullanılabilecek bir yeridir. Ancak Güçbirliği Holding döneminden başlayan o dönemli belediye başkanlarımızın konuyu gündeme taşıdığı günden bu yan da bir çözüm üretilemedi ne yazık ki. Siyasi olarak şunu söyleyebiliriz; Bu sorun ilelebet devam etmemelidir. Belediye Başkanımız Cemil Tugay’ın kararlılığı ile İzBB olarak bu sorunu bizim dönemimiz içerisinde çözüme kavuşturabilirsek mutlu oluruz” diye konuştu.
İZMİR’İN SORUNU OLARAK GÖRMEK GEREKİR
Hilton için de değerlendirmelerde bulunan İnanç, “Hilton bu kadar yüksek yapılmalı mıydı? Hayır. Yıllardır kullanılamıyor olmasının yapının yapılış gerekçesinin haklılığını ortadan kaldırdığını düşünürüm. Eğer bugün Hilton kullanılamıyorsa bu o dönem verilen kararların da yanlışlığını ifade eder. Hilton da nasıl çözülür, nasıl rehabilite edilir, kamu kullanımına nasıl açılır zor sorular. İzmir’in sorunu mu derseniz İzmir'in sorunu olarak görmek gerekir” dedi.
O GÜNKÜ KARARLARIN YANLIŞLIĞI ANLAMINA GELİR
Sorunların neden çözülemediğinin sorulmasına yanıt veren İnanç, “Hem Basmane Çukuru'ndaki kamucu yaklaşımın dikkate alınmaması, Hilton’un yapılırken İzmir'in genelinin kamucu anlayışla değerlendirilmemesi, Buca Cezaevi alanının sosyal donatı alanına dönüştürülerek kamucu yaklaşım ile planlanması gerekiyor. Kamu, toplum menfaatini sorgulamak lazım. Bugün Basmane Çukuru hala sorunsa o günkü anlayışın sorgulanması anlamına gelir. Bugün daha kamucu, İzmir’in yararına hangi proje olur'a bakmak lazım. Sosyal Demokrat ve toplumcu bir belediye anlayışı ile biz bu sorunların İzmir'in en lehine en doğru nasıl çözüleceği derdindeyiz. Meseleye biraz kent rantı bakışı ile bakıldığında ve planlama anlayışının birilerine diye düşünüldüğünde yanlış sonuçlar ortaya çıkıyor. Bugün bu sorunları hala konuşuyorsak o günkü kararlarının yanlışlığı anlamına da gelir” ifadelerini kullandı.
SİYASETTE SONUÇ ALINACAK ŞEYLER DEĞİL
Yerel yönetimler ile hükümetin neden yan yana gelemediğinin sorulmasına yanıt veren İnanç, “Yakınmak için söylüyor değilim. Bir yerel siyasetçi olarak bundan da rahatsız değilim. Kantarın topuzu kaçmışsa bunun sorumlusu merkezi hükümettir. Merkezi hükümet İzmir'e yeteri kadar yardım etmiyor diye İzmirli yerel hizmetlerden mahrum kalmayacaktır. Belediyelerimiz üstüne düşeni yapıyor, yapmaya devam edecekler. İzmirli hükümet tarafından cezalandırılıyor mu sorusu da sıkça sorulur. Türkiye bir bütün. Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine… Bu ülke bütünlüğü inde bakmak lazım. AK Parti’nin son yıllarında özellikle Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtikten sonra bir takım şeyler bozuldu ve bozulmaya devam ediyor. Toplumun geneline de yansıyor bu. İzmir’ şaşı bakan bir anlayış var. Bunu eleştirmek lazım. Son 3 aydır hazine gelirlerinin yarıya yakının belki de yarıdan fazlasını kesinti sebebi ile ödemiyor hükümet. Bu çalışanlarımızın maaşına yansıyor, hemşehrilerimize yapacağımızı hizmetlerin yatırımına yansıyor. İzmir belediyesini cezalandırmak olarak söyleniyorsa bu yanlış. İzmirliyi cezalandırıyorsunuz. Siyasette sonuç alıcı şeyler değil. Yurttaşlarımız unu görüyorlar. İzmir’de aldığımız kararların toplum tarafından nasıl karışılacağını dikkate alıyoruz. Temsili demokrasi yerine doğrudan demokrasi anlayışının güçlendiren anlayış ile bakıyoruz. Basmane Çukuru, Hilton, Cezaevi alanı ile ilgili bir karar alınacaksa bunları hemşehirilerimiz ile birlikte onlara sorarak yapmakta fayda vardır. Sadece seçimden seçme sandığa gidildi ‘oy verildi yeniden seçildiyse başarılı’ bulundu, ‘kaybettiyse başarısız bulundu’dan daha ziyade yaşamın içerisinde bizzat hemşehrilerimizin düşünceleri ile katıldığı yönetim anlayışını hayata geçirmeye çalışıyoruz” diye konuştu.
PROJELERE DESTEK OLUNMALIDIR
Kentte krize neden olan Körfez kirliliği hakkında hükümetin bir çalışması olup olmadığının sorulmasına yanıt veren İnanç, “Benim bildiğim yok. Hükümetin Çevre Bakanlığının Körfez için bir projesini duymadım. Yalnız Büyükşehir Belediyesi’ne kestikleri cezayı biliyorum. İzmir körfezine de yanlış bakılıyor. İzmir körfezi biz göreve geldiğimizden bu yana kirleniyor değil. Ben 1980’lerin başında İzmir’e geldim. O zaman da öyleydi. Bayrkalı’da Salhane vardı, Yeşildere’de tabakhaneler vardı. Bu sorun yılların biriktirdiği bir sorun. Bu sorun sadece İzmir belediyesinin yarattığı soru değildir. Bu sonu çözecek olanda sadece İzBB değildir. Sorun çok büyüktür. Murat dağından doğup İzmir körfezine dökülen Gediz’den başlayarak çevresel kirlenme faktörleri var. Körfezi temizleyeceksiniz birikmiş kirliliği ortadan kaldıracaksınız, bunun yanında körfezin yeniden kirlenmesine neden olan kirliliğe neden olan sorunları çözüp ortadan kaldırmanız gerekiyor. Biz İzBB olarak gerek İZSU bütçesi gerek belediye bütçesinden körfezle ilgili projelerimizi ve planlamamızı yaptık. Şu an ekiplerimiz çalışıyor ve temizleme dip tarama işlerini yapıyor. Ancak ulaştırma bakanlığı ve çevre bakanlığı limana navigasyon ve sirkülasyon bütçelerinin yapılması devlet bütçesi gerektirecek kadar büyük projeler. O projelere destek olmalılar. Adında Çevre Bakanlığı olan bakanlığın bütçesinden çevre sorunlarına ayrılığı payı konuşursak zaten konuya nasıl baktığını yurttaşlarımız görür. 129 milyar TL bütçesi var bakanlığın. Ayırdıkları pay 18 milyar. 18 milyar ile tüm Türkiye’nin sorunlarını çözmeye talip olacağını düşünmek ‘biz bu sorunları çözmeyeceğiz’ anlamına gelir. ‘Biz sadece gelir cezayı keseriz’ bakışı” dedi.
CANIM SIKILDI
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanın TBMM’de körfezden çıkardığını iddia ettiği suyu göstermesinin kendisine ne hissettirdiğinin sorulmasına yanıt veren İnanç, “Canım sıkıldı. İnanmadım. Körfezden değildir su dedim. Yanınızda noter mi vardı, tutanak mı tuttunuz, bir şahidiniz var mı? Alıp geliyorsunuz meclise ama bu su nerenin? Yarın öbür gün biri Ergene’den, Fırat’tan, İliş Madeni’nin suyunu biri analiz ettirir… Tüm bunların sorumlusu hükümettir. Tabii ki yerel yönetimler olarak kentsel kirletmenin önüne geçme zorunluluğu var. Biz Nisan ayı başında Çiğli Arıtma’daki 4’üncü faz çalışmalarını tamamlıyoruz. Dolayısıyla kanalizasyon akıntılarının daha çok temizlenmesi, daha hızlı temizlenmesi anlamına gelebilecek çalışmayı bitirmek üzereyiz. Biz İzmir belediyesi olarak bir kere bakışımız pozitif. Belediye başkanımız da her defasında ifade ediyor. Biz İzmir körfezinin bu kirlilik sorununu ortadan kaldırmak için var gücümüzle çalışacağız. Uluslararası çalıştaylarda yaptık. Bilimi, aklı kullanarak bilim insanlarının getirdiği projeleri kullanarak körfezi temizlemek ve bizden sonraki nesillere temiz bırakabilmek için mücadele ediyoruz” ifadelerini kullandı.
PROJELERİMZİ AKSATMADAN YAPACAĞIZ
Silkelendiklerini belirten İnanç, “Silkeleniyoruz. Silkeleniyoruz ancak silkilenmeden az etkilenmeye çalışarak yapmamız gereken işleri yapmaya çalışıyoruz. Asfalt ekiplerimiz önemli çalışmalar yapıyorlar. Ana arterlere başladık. Bu yaz bittiğinde güz aylarında kentimizin asfalt, yol peyzaj sorunlarını yani kentin bir anlamda toplarlanması ile ilgili projelimizi aksatmadan yapacağız. Bütçemizin denkleştirilememesi, borçların yapılanmasına gösterilen direnç, merkezi hükümetin kamu kaynaklarından, İzmirlinin ödediği vergiden kesinti yapması. Yani siz İzBB’ye gönderdiğiniz hazine payını babanızın cebinden göndermiyorsunuz. Benim, İzmirli yurttaşların ödediği vergiden gönderiyorsunuz. İzmirli merkezi hükümete ne kadar vergi veriyor, siz o verginin kaçta kaçını İzmirliye hizmet olsun diye geri gönderiyorsunuz? Belediyeye göndermiyorsunuz. Peki. Bakanlıkların İzmirli için yaptığı proje ve yatırımları maliyetini söyleyin!” dedi.
DEVLET, DEVLET OLARAK YAPMASI GEREKENİ…
Siyasetin geçmişe oranla bozulduğunu belirten İnanç, “Ben kamu yönetiminde şuna inanırım; Her zaman benim üyesi olduğum parti iktidar olmadı Türkiye'de çoğunlukla sağ partiler iktidarda oldu. Ancak o zamanlar hukuk vardı. Bir düzen vardı, adalet vardı. Devletin yurttaşa bakışı şurası şu partili burası şu partili diye değildi. Devlet, devlet olarak yapması gerekeni anayasal hakları çerçevesinde yurttaşa hizmet etmeyi ilke edinmişti. Siyaset başka yapılıyordu. Bugün bunlara konuşuyorsak siyasetin temellerindeki bozulmayı da konuşmak lazım” diye konuştu.
BEKLENTİMİZ BUDUR
Yatırım programında yer alan projeler ayrılan payların sorulmasına yanıt veren Altan İnanç, “Halkapınar Otogar Metro projesi üzerine Üçkuyular-Narlıdere metrosunu bitirdik. Buca Metrosu’da tünel kazım süreci yakın sürede bitecek ve betonlama ve istasyon çalışmaları başlayacak. İzmir’in ulaşım ile ilgili sorunlarında kenti içinde raylı sistem çözümleri önemli. Biz İzBB olarak bunları kendi kaynaklarımız ila yapıyoruz. Bir kuruş bütçeden, Ulaştırma Bakanlığı’ndan destek almadan İzmirlinin kaynağı ile bunu yapıyoruz. Yapmaya devam ediyoruz. Ancak hükümetten de beklentimiz 2. Çevre Yolu mesela. Hükümet programına baktığınızda yatırım içinde ne kadar para ayrıldığına bakmak lazım. 1980’li yıllarda yaşamış biri olarak çok sancılı yıllara rağmen bile Türkiye'de merkezi yönetim yerel yönetim ayrımı hiç bu kadar kesinleşmemişti. Yasanın belirlediği çerçeveler üzerine belediyeler de merkezi hükümet de üstüne düşeni yapıyordu. O anlayış daha doğru bir anlayıştı. Bence yine bu anlayış olmalıdır. Hükümet hizmet ederken vatandaşın verdiği oya bakmadan herkese eşit bakılmalıdır. İzmirlilerde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Hizmet almakta öteki illerden önde olsunlar demiyorum. Ancak en azından eşit olsun. Beklentimiz budur” ifadelerini kullandı.
DSİ BARAJ YAPMALI
Metro ile ilgili olası yeni formülü söyleyen İnanç, “Aziz Başkanın 2’inci dönemiydi Otogar-Halkapınar metrosu konuşulduğunda. Bir süre sonrasında onlardan izin isteriz Halkapınar metrosunu yapabilir miyiz diye yazı yazarız bakanlığa sanırım. O projeyi belki de İzBB devralır ve kent içi raylı sistem yatırımlarından biri olarak önümüzdeki süreçte hayata geçer kentin ihtiyacı buysa. Kent ihtiyaçları diye konuşulduğunda iklim değişikliği ve kuraklığı da göz önüne alırsak bugün İzmir’in en önemli sorunlarından biri de su sorunudur. Bizim barajlarımız son yağışlarda yüzde 41 doluluk seviyesine ulaşmış durumdadır. Bu yeterli bir rakam değildir. İzmir’in merkezi hükümete yeni su kaynakları yaratma zorunluluğu vardır. Yasa DSİ’ye bu göre yüklemiştir. Kentlere su sağlayacak barajların yapılması DSİ’nin, dolayısıyla merkezi hükümetin sorumlulukları arasındadır. Bence İzmir’e yapılacak öncelikli işlerden biri bu olmalıdır” dedi.
FAİZ GİRDİLERİ ÇOK YÜKSEK
Vergi ve SGK kesintilerinin kendileri için sürpriz olup olmadığının sorulmasına yanıt veren İnanç, “Sürpriz değil. Kesiyorlar. Bu ayda kesecekler. Bürokrat arkadaşlardan aldığım bilgiye göre bu aydan sonra 1 ay da kesildiğinde hazineye olan vergi borçlarımız bitiyor. SGK borçlarımızla ilgili araçlarımız arsa arazi takası şartları sunuyorlar. İzmir’in borçları yönetilebilecek durumda. Bu kesintileri yapılandırabilirler. Ödenmeyen paraların üzerinden alınan faiz girdileri çok yüksek. Borç ödemek için bankaya gittiğinizde karşılaştığınız faiz oranları yüzde 55‘lerde. Ben bir sanayici olarak söylemek gerekirse paraya ulaşmakta zorlanıyoruz. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşulları kamuyu da belediyeyi yönetenler de zorluyor. Bizim bulunduğumuz yer iktidar yeri ve sorun çözme yeri” diye konuştu.
BUNUN SORUMLUSU CUMHURBAŞKANLIĞI YÖNETİM ANLAYIŞI
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in İzmir’de maaş eylemi yapan Büyükşehir Belediyesi Çalışanlarına yönelik kullandığı ifadelerin sitem olmadığını belirten İnanç, “Sayın Genel Başkanımız bir sitem olarak söylemedi. Sendikadır hakkı vardır, yasal sınırlar içerisinde eylem yapar grev yapar. İşçilerin hakkını korumak için, farkındalık yaratmak için bunları yapabilir. Hem sendikaların hem sendika işçisi arkadaşlarımızın dikkatten kaçırmaması geren şey sudur; Bu ülkede onların da yeteri kadar maaş zammı alamamalarının sebebi belediye veya belediye yöneticileri değil. Emekli 14 bin 500 TL’ye mahkum edilmişse, asgari ücret 22 bin TL ise, enflasyon yüzde 65-70 ise, sanayici bugün rekabet etme gücümüzü kaybetme yakınmasındaysa, TÜSİAD yöneticileri uyarı gereği duyuyorsa, işçi maaşını alamadığı işçi eylem yapıyorsa, emekli evine ekmek götürme derdine düştüyse, patates tarlada 1 TL markette 30 TL ise bunu sorumluları belli. Ülkeyi buradan çıkaracak şey; Üretimin yeniden arttırıldığı, planlamanın yapıldığı kendine yeten ülkeyi yeniden sağlamak olduğu, ekonomi modelini değiştirilmesi gerektiğini, faiz ve tüketim üzerinden ekonomi yerine üretimi, istihdamı, kalkınmayı hedefleyen bir ekonomiye dönülmesi gerektiğini ben bile biliyorum. Pazara markete gittiğinde bir önceki saatle bile fiyatı karşılaştıran vatandaşlar biliyor. Bunun sorumlusu AK Parti’nin 2018’de Türkiye’ye dayattığı Cumhurbaşkanlığı yönetim anlayışıdır. Türkiye yeniden demokratik sisteme dönemlidir. Çıkış buradadır. Yani sandığı işaret ediyorum” ifadelerini kullandı.
İZMİR’DE ŞURAYI SATALIM DERDİNDE DEĞİLİZ
Arsa satışları ile ilgili de konuşan İnanç, “AK Parti meclis üyeleri de mecliste söyledi. Adet 200 tane gibi ancak 5-7 metrekare vatandaş arsası ile şuurlanmış alanlar var. Ancak satılmak zorunda kalıyorsa hiçbir belediye başkanı meclis üyesi, yönetici, yerel siyaset yapan kimse kamunun malını gözden çıkarmayı kabul etmez. Ancak şartlar o kadar zorluyor ki… Gelinen nokta budur. Ki biz İzmir’de şurayı burayı satalım derdinde değiliz. Öyle bir kararımız da yoktur.
KAMU ARAZİLERİ AMACI DIŞINDA KULLANILIYOR
Alanların imara açılması ile ilgili konuşan İnanç, “Rezerv alan olarak kullanılacak yerler imara açılmalıdır ancak tarım alanları, tarım sit alanları, yeşil alan gibi yerlerin imar için kullanılması doğru değil bence. Menemen’de bir rezerv alan yaratılarak orada kentsel dönüşüm projesi yürütülecek bir de yerinde dönüşüm ile kenetlerin dönüştürülmesi planlanıyor. Ancak Çeşme'nin en güzel yerin imara açarsanız bu doğru bir şey değil. Hem de yerel halk ve İzBB’nin itirazlarına rağmen… Aliağa Limanı’nın kapasite artışı adına o kentin yaşamını derinden etkileyecek projeye kalkışırsanız İzmirli buna karşı çıkar. Bizde buna karşı çıkarız. Karşı çıkmalıyız da. İzmir’in yeşilini mavisi korumak her İzmirlinin olduğu gibi İzmir’i yönetenlerin de sorumluluğundadır. Ancak hazineye devredilen sonra TMSF'ye geçen, oradan TOKİ’ye geçen gibi el değiştire değiştire kamu arazileri amacı dışında kullanılabiliyor. Bizim belediyemiz bu konuları yargıya götürebiliyor. Olabildiğince İzmirlinin malı İzmirlinindir deyip, İzmirlinin yararına kullanılacaktır deyip direneceğiz bu işlere.
DEPREM BİZİM GERÇEĞİMİZ
Deprem riskinin hatırlatılması üzerine konuşan İnanç, dönüşüm konusunda yükün belediyede mi bırakıldığının sorulması üzerine, “Kentsel yenilenme dönüşüm projeleri de merkezi hükümet derdi sorunu olarak görülmelidir. Planlamayı da ona göre yapmak lazım. İzmir deprem bölgesi. Deprem öldürmez bina öldürür derler. Deprem gerçeğini bile bile, fay hatlarını dikkate almadan konumlandırıyorsanız o yanlış. Yapılan binaların deprem dayanıklılığı, dirençli kentler anlamında da o binaların inşaat tekniklerinin doğru kullanılmasına göz yumuyorsanız bu yanlış. Doğrusu depreme dayanıklı binalar yapmak, planlarda jeolojik etütleri, fay hatlarını dikkate almaktır. Dünyanın çeşitli yerlerinde Japonya'yı örnek gösterirler hep. 7 büyüklüğündeki deprem binalar sallanıyor sadece. Bizde 7 büyüklüğündeki depremde başımıza gelenleri yaşadık. Deprem bizim gerçeğimiz. Ancak depreme dirençli kentler yaratmak ve bilimi kullanarak kentler binalar yaratmak depremdeki insan kaybımızı en aza indirecektir. Bunun mücadelesini vermek lazım” dedi.
DEPREME KARŞI HAZIRLIKLI OLMAK LAZIM
Murat Karayalçın’ı örnek gösteren İnanç, “Devlet dediğiniz şey orada devreye girecek. Devlet vatandaşına binanın dönüştürmüyorsan, içinde yaşamına son ver kardeşim deme hakkına sahip değil. Öyle bir devlet olmaz. Öyle bir sosyal devlet olmaz. Sosyal devlet yurttaşına barınma hakkını sağlayan devlettir. Anayasal haktır bu. Onu sağlayacaksın. Deprem sonrası verilen artışlar, imar artışlar, yargını kararları… Yargını kararlarını tartışmak lazım. Yargı karar verildikten sonra neden böyle karar veriyor demek doğru olmaz. Yargının öyle karar vermesini gerektirecek yada imar artışını gerekli gören dayanakları yargıya doğru anlatacak bir argüman ortaya çıkarsa konuşabiliriz. Kentler dönüşecekse örnekleri var. Ankara'da Dikmen Vadisi var. Sayın Murat Karayalçın'ın Portakal Çiçeği vadisi var. Dikmen Vadisi gecekondu bölgesi dönüşüm projeleridir. Portakal Çiçeği Vadisi de yapılaşmış, yapılaşmayı tamamlanmış bölgenin yeniden imarlaşmasının sağlanmasıdır. Orada imar artışı da yok. Ancak orada binanın değerinin artışı var. Önceden 1 TL ise dönüşümden sonra 5 TL olmuş bir daire. Bunlara bakmak lazım. İzmir’in hızla yapı stokunun iyileştirilmesi lazım depreme karşı hazırlıklı olmak lazım” diye konuştu