HABERLER>GÜNCEL
7 Mayıs 2021 Cuma - 08:35

Oda Başkanı Kınay'dan çevre raporu: Gaziemir ve Aliağa için 'acil' çağrı!

Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Helil İnay Kınay, atık ve su yönetiminde Türkiye'nin karnesinin hiç de iyi olmadığına vurgu yaparak, "Gaziemir'deki Çernobil hala temizlenme aşamasına gelmedi. Kanser yapıcı atığı yüksek gemiler Aliağa'ya getiriliyor. Suyumuz, madenler ve çeşitli unsurlarla kirletiliyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, şehircilik yapıyor mu bilmiyorum ama çevreyi unuttu" yorumu yaptı.

Oda Başkanı Kınay dan çevre raporu: Gaziemir ve Aliağa için  acil  çağrı!

EGEDESONSÖZ - Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Helil İnay Kınay, Sonsöz TV'de Gazeteci Muhittin Akbel'in sorularını yanıtladı. İzmir'in Çernobili olarak bilinin Gaziemir'deki eski kurşun fabrikasından altın madenlerine, orkinos çiftliklerinden İzmir'in içme suyuna kadar birçok konuda merak edilen soruları yanıtlayan Kınay, Çevre ve Şehircilik Bakanlığını Çevre Mühendisleri tutumu üzerinden eleştirdi.

2017'DE TEMİZLENMESİ İÇİN ANLAŞILDI ANCAK HENÜZ ÇALIŞMA YOK
Gaziemir'de bulunan ve İzmir'in Çernobili olarak bilinin Aktepe-Emrez Mahallesi'ndeki eski kurşun fabrikası alanının geçmişi hakkında bilgilendirmelerde bulunan Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Helil İnay Kınay, "Konuştuğumuz fabrika, 1940'lı yıllardan 2010'lu yıllara kadar faaliyet gösteren bir kurşun geri kazanım tesisi. 2007 yılında da zamanın Çevre Bakanlığı'ndan geri kazanım tesisi olarak lisans almış bir firma. 2010 yılında faaliyetinde son veriyor. Bu kapsamda arazide yapılan denetimlerde 2007  Mart ayında aldığı lisanstan 3 ay sonra, Çevre Bakanlığı tarafından yapılan denetimlerde fabrika bahçesine gömülü atıklar olduğu tespit ediliyor. Aynı zamanda yine fabrikadaki atıkların bertarafı sırasından radyoaktif tespit edilmesinden dolayı, fabrikanın bahçesinde gömülü halde bulunan ve EOURPEN 152 olduğu tespit edilen (ki bu madde nükleer santral çubuklarında kullanılan bir madde) dolayısıyla ülkemizde bulunmayan bir madde. Ülkemize yasal olamayan yollardan girmiş, ne kadar ve nasıl girdiği belli olmayan bir madde.  Bu süreç 2007'de tespit edildikten sonra  bir şekilde kurumlar arasında yazışmalar başlıyor ve 2011 yılında bir gazete haberi ile Türkiye gündemine düşüyor. Biz de o güne kadar kent içinde kalmış, kirletici bir sanayi tesisi olarak değerlendirildiğimiz yerin bahçesinde binlerce ton tehlikeli ve radyoaktif maddelerin gömülü olduğunu gördük. Bu tespitten sonra olması gereken, nükleer atığın incelenmesi ve bertaraf edilmesiydi. Ancak tespit edildiği günden beri kurumlar arası yazışmalar yapılıyor, sorumluluklar birbirine atılıyor ancak herhangi bir işlem yapılmıyor. 2011 yılında gündeme gelmesinin ardından Çevre Bakanlığı, tarihinin en büyük para cezasını verdiğini açıklamıştı. 2020 yılında bu ceza onandı ancak henüz tahsil edilemedi. 2013 yılında Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından alanın etrafı tellerle çevrildi, tesise 10 bin tonun üzerinde toprak gömüldü, bir bertaraf yönetimi olarak! 2014 yılında Çevre İl Müdürlüğü tarafından bir proje tanıtım süreci gerçekleştirildi, toprağın ayıklanmasına ilişkin. Burada açılan davalarda buralardaki atıklardan bahsedilmediği için 2015 yılında ÇED süreci başladı, 2017 yılında ÇED olumlu belgesi alındı ve o bölgenin temizlenmesi yönünde bir firma ile anlaşıldığı bilgisi verildi. Son bilgiler bu noktada" ifadelerini kullandı.

TÜRKİYE'NİN ÇERNOBİL'İ OLARAK UNUTULMAMASI GEREKİYOR
Sürecin geçmiş tarihini de bilmediklerini dile getiren Helil İnay Kınay, "2021 yılındayız, o günden bu güne konuştuğumuz tüm işlemler, idari işlemler. Ancak fiziki olarak alanın temizlenmesi, atıkların miktarı tespiti yönünde hiçbir işlem yok. Bu kapsamda bir Çernobil felaketini konuşurken, aslında Gaziemir'de de bildiğimiz 14 yıl, geçmişini bilemediğimiz öncesi süreç bir buzdağı var. Gaziemir, Türkiye'nin Çernobil'i olarak unutulmaması gerektiğini söylüyoruz, unutturmayacağız" dedi. Kınay, oradaki atıkların, çevre ve halk sağlığına olumsuz yönelik etkilerinin devam ettiğini bildirdi:

"2007 yılında tespit edilen süreçte birçok soru işareti var. Bir tanesi ilgili bakanlık tarafından denetimi yapılan, üstelik 2007 Mart ayında geri dönüşüm lisansı almış, düzenli denetimleri gerçekleştirilen bir tesiste yaklaşık 3 ay sonra ortaya çıkan bu gömülü atıkları düşündüğümüzde, bu tesislerin kimler tarafından nasıl denetlendiği, bu izinlerin verilme sürecinin nasıl yürütüldüğü konusunda soru işaretleri var. Tesisin bahçesinde tespit edilen atıkların ülkeye girişi yasak olan atıklar olduğu ilgili bakanlıklar tarafından tespit edilmesine rağmen buna ilişkin işlemlerin yapılmadığı ortada. Yani çok sayıda soru işareti var kafamızda. Alanın temizlenmesi için alanın etkilerinin iyi incelenmesi gerekiyor. Çevre ve halk sağlığına yönelik olumsuz etkiler devam ediyor. Bölge halkından uzun yıllardır çok ciddi şikayetler geliyor. Sağlık problemlerine baktığımız zaman özellikle kendi ifadeleri ile aktardıkları sağlık sorunları, kanser oranlarındaki artışlara baktığımızda bunların nasıl değerlendirildiği yönünde çok ciddi sorular soruduk ancak bunların hiçbirisine cevap alamadık. "

ÇOK DAHA BÜYÜK TEHLİKELER BİZİ BEKLİYOR
Süreç ile ilgili TMMOB'un açmış olduğu bir davanın olduğunu söyleyen Kınay sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:

"TMMOB'un açtığı bir tespit davası var, alandaki kirliliğe yönelik. Bakanlık tarafından ÇED raporlarına baktığımızda, hazırlanması sürecindeki tespitlerin yetersiz olduğu bilirkişiler tarafından ortaya konmuştu. Oradaki kirliliğin net olarak ifade edilebilmesi için daha kapsamlı çalışmaların yapılması  gerektiği ifade edilmişti. Yani bizler tespitten ve ilk başladığımız noktadan çok uzakta değiliz. Tek gerçeklik var; o da bölge halkı, halkla birlikte İzmir ve Türkiye bu atıklarla yaşamaya devam ediyor. Bunu çok başka örneklerle paylaşmak lazım. Gaziemir bir simge burada. Şu anda nükleer santraller ile ilgili çok hızlı bir maceraya doğru yürüyoruz. İnşaatı devam eden, planlama ve ÇED süreci devam eden ve inşaat aşamasından bile aksaklıklar ortaya çıkan, yönetemediğimiz bir süreçten söz ediyoruz. Gaziemir de 14 yılda toplayamadığımız bertaraf edemediğimiz bu miktar ile nükleer santrallerin tehlikesini ortaya koyduğumuz zaman çok daha büyük tehlikelerin bizi beklediğini görüyoruz."

BİLMEDİĞİMİZ BİR TABLONUN İÇERİSİNDE ÇÖZÜM ÜRETMEYE ÇALIŞIYORUZ
Tam anlamı ile güvenli bir bertaraf yönetiminin olmadığına dikkat çeken Kınay, şu bilgileri aktardı:

"Biz sürecin tespiti ile beraber, Çevre Mühendisleri Odası olarak da, TMMOB'a bağlı diğer odalar olarak da diğer paydaşlar ile birlikte sürecin takipçisiyiz. Gündemde kalması ve unutulmaması için bir mücadele veriyoruz. Burada önemli olan, çözüm üretebilmek için önce tehlikeyi tespit edebilmek. Elimizdeki veriler bunlar için yetersiz. Bu çalışmaların çok net kamuoyu ile paylaşılması gerektiğini söylüyoruz. Depolanmış bulunan ve ilgili kurumlar tarafından belgelenen maddeler, bulunduğu süre içerisinde çok uzun alanlara kadar etkileyebilecek, hava, su, toprak kalitesini etkileyebilecek kirleticiler. Radyoaktif bir maddeden bahsediyoruz. Bugün Çernobil, Hiroşima örneğini gördüğümüz süreçte bizler de bunun bir parçasını yaşıyoruz. Bu süreçte sağlıkla ilgili tespitlerin yapılması, hava, su, toprak ile ilgili tespitlerin yapılması ve bu atığın oradan bir an önce alınması gerekiyor. Alınması noktasında da atığın nerede ve nasıl bertaraf edileceği noktasında soru işaretleri var. Nükleer atıkların bilinen yüzde 100 bertaraf yöntemi yok. Sürecin nasıl gerçekleşeceği sorularına da cevap almış değiliz. Bilmediğimiz bir tablonun içerisinde çözüm üretmeye çalışıyoruz."

TEL ÖRGÜLER YIRTILMIŞ, İNSANLAR TEHLİKELİ YERE RAHATLIKLA GİREBİLİYOR
Geçmişte yerel yönetimlerinde gerekli ilgiyi göstermediğini belirten Kınay, bugünkü durumu değerlendirdi:

 "2007-2011 yılından itibaren Gaziemir ile ilgili İzmir'de ülke gündeminde aslında meslek odaları, çevre örgütleri ve vatandaşlar, seslerini duyurmaya çalıştı. Ancak bizlerin aktarımları, TMMOB'un aktarımları, politikacılara esas çözümlerle ilgili kurumlara gitmediği sürece sonuç getirmiyor. Bu noktada zaten kurumlar sorumluluklarını kabul etmeyerek  topu birbirlerine atıyorlar. Hem yerel hem merkezi idarenin bu sorunu bilmelerine rağmen 2021 yılına geldiğimizde sağlıklı bir çevrede yaşama ve yaşatma görevleri ile ilgili sorun yaşıyoruz. Sürece sahip çıkmadıklarını görüyoruz. Bütün kurum ve kuruluşların sürece sahip çıkmadıklarını, çok yeterli derecede sahip çıkmadıklarının göstergesidir, şu anda Gaziemir'in temizlenemiyor olması. Yerel yönetimler tarafından değerlendirmemizde, yasalara baktığımız zaman yetki ve sorumlulukları yok ancak bu kenti yönetmede sorumlulukları olan, bu kenti sağlıklı bir biçimde sürdürmekte görevli olan yerel yöneticilerin sahip çıkmaları ve kendi evlerini sağlıklı tutmaları önemli. Bu noktada Gaziemir Belediye Başkanı Halil Arda ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'e gerekli tüm bilgilendirmeleri yapıyoruz. Bu süreçte Gaziemir'i unutturmamak çok önemli, ancak bu süreçte bulunan tüm kişilerin ve kurumlarında elini taşın altına koyması çok daha önemli. Gaziemir'de alanın etrafı tel örgülerle çevrili. Ancak teller parçalanmış. Herkes rahatlıkla o tehlikeli bölgeye girebiliyor. Çok yakınında okul olan, çocukların oyun oynadığı boş ve tehlikeli araziden söz ediyoruz. Tehlikenin boyutu da çok geniş alanlara gidiyor. Koruma önlemimiz, maalesef ki, yırtık, parçalanmış tel örgüler içerisinde 'Dikkat radyasyon var' tabelasından ibaret."

GEMİ DİYE BAHSETTİĞİMİZ MEKANİZMA ASLINDA TAMAMIYLA ATIKTIR
Gemi sökümü yapan diğer ülkelerin gelişmiş seviyesine dikkat çeken Kınay, asbetli gemilerin Aliağa'da sökümüyle ilgili değerlendirmelerde bulundu:

"Burada gemi söküm sürecinden bahsetmek gerekiyor. Nihayetinde söküm için gelen bir gemi, bir simgedir aslında. Bundan önce de gelen gemiler vardı, bundan sonra da gelecek gemiler olacaktır. Aliağa'daki çevresel tahribat ve çevresel kirlilikte gemi söküm tesislerinin etkisini biz yıllardır paylaşıyoruz. Gemi söküm sektörü var olduğu haliyle çok tehlikeli, çevresel etkileri nedeniyle kirleticiliği yüksek olan, iş sağlığı açısından da riski yüksek olduğu bir sektör. Atık sektörü, bu anlamda riskli bir sektör. Çünkü hurdaya ayrılan gemiler çok ciddi miktarda, ki sadece asbest değil, asbest burada çok önemli  bir faktör ancak bunla birlikte çok tehlikeli kimyasallar içeriyor. Dolayısıyla insan ve çevre sağlığı için çok ciddi tehlikeli bir süreçten bahsediyoruz. Gemi diye bahsettiğimiz mekanizma aslında tamamıyla atıktır. Bütününde gemi dediğimizde binlerce tondan oluşan metal parçasından ve bu metal parçasının içerisinde çeşitli yağlarla, kimyasallarla bulaşmış, tamamı tehlikeli bir materyalden bahsediyoruz. Atık sektörü, hem o sektörde çalışanlar hem de yapıldığı yer için büyük bir risk oluşturduğu için, bugün gelişmiş ülkelerde ülke dışına çıkartılmış bir sektör. Dünyada gemi söküm sektöründe Bangladeş, Hindistan, Pakistan gibi ülkelerde bu işlemlerin gerçekleştirildiğini görüyoruz. Bu ülkelerde karalarda insani olmayan koşullarda gerçekleştirildiğini görüyoruz."

YENİ GELEN GEMİ İLE İLGİLİ ÇOK CİDDİ İDDALAR VAR
Gemi sökümlerinin dikkatli ve özel ortamlarda yapılması gerektiğini belirten Kınay, "Sektöre baktığımızda, tüm kirletici sektörlerin üçüncü dünya ülkeleri ya da gelişmekte olan ülkelere doğru kaydırıldığını ancak hizmet sektörü ile birlikte Avrupa'da kendi vatandaşları için daha temiz ve yaşanabilir bir sürecin gerçekleştirildiğini görüyoruz. Biz de bu saydığımız ülkeler arasında lider olan bir ülkeyiz! Rakiplerimiz de bahsettiğimiz koşullarda çalışan ülkeler. Maalesef ilklere girdiğimiz bu karnelerimiz, bizler için iyi karneler değil. Gemi sökümü çok özel koşullarda, çevresel koşullarda, kapalı havuzlarda, dışarıda kara, su, hava ile teması olmayacak şekilde gerçekleştirilmesi gereken bir sektör.  Bizim ülkemizde de karada ve denizde gemi söküm işleminin gerçekleştirilmesi işlemi yapılıyor. Bugün Aliağa'da 22 gemi söküm tesisi bulunuyor. Yan yana dizilmiş tesisler içerisinde kıyıya yanaşmış gemilerin sökülme işleminin gerçekleştirildiği ve Aliağa'daki demir çelik işletmelerine de ham madde sağlandığını görüyoruz. Burada öncelikle bu işte çalışan işçilerin güvenliği ve önlemleri önemli. Yeni gelen gemi ile ilgili çok ciddi iddialar var" dedi.

SADECE 8 TESİSİSİN BELGESİ VAR
Gemilerin ömrünün ortalama 20 yıl olduğunu belirten Kınay, Brezilya Donanması'na ait NEa Sao Paulo adlı uçak gemisinin, yüklü miktarda zehirli atık barındırdığına dikkat çekti:

"Dünyadaki gemi ticaretine baktığımızda gemi ömrü 20 yıl olarak kabul ediliyor. Ürettiğimiz her materyalde olduğu gibi gemilerin de bertarafına ihtiyacımız var. Ancak bertarafı çok riskli ve maliyeti yüksek. Aliağa'ya gelen gemilere baktığımızda, uluslararası sözleşmelerde,  atık ticaretini yasaklayan ve bu gemilerin sökülme koşullarını ortaya koyan çok ciddi maddeler var. Burada bunların tehlikeli maddelerden arındırıldıktan sonra söküm işlemlerinin, sadece metal olarak yapılması yönünde. Bunlar gemi sökümüne girmeden önce uluslararası belgelerle tezyit ettirilmesi, geldiği zaman da ilgili uzmanlar tarafından bu raporların doğruluğunun kontrol edilmesi gerekiyor. Ancak uygulamaya baktığınızda Aliağa'daki tesislerin 8 tanesinin uluslararası kapsamda uygunluk belgesi aldığı, 2 tanesinin de o belgeyi almak üzerine olduğuna ilişkin kurumların açıklamaları var. Bu denetimlerin yapılıp yapılmadığı, nasıl yapıldığı yönünde çok ciddi sıkıntılar var.

2009 ile 2020 yılları arasında 1 971 adet gemi söküldüğü bilgisi var elimizde, Aliağa için.... Bunlara adet olarak baktığımızda yaklaşık olarak 900 bin ton metalden bahsediyoruz.  Kamuoyunda dolaşan bazı bilgiler de var; mesela Brezilya Donanması'na ait geminin Hindistan'a sökülmek üzere giderken, ama kabul edilmediği gibi. Bu anlamda dünya ortalamasında satış miktarların ton başına 350-400 dolar olduğu ancak bu gemi için 75-80 dolarlara kadar indiği, dolayısıyla neden bu kadar ucuza satın alındığı yönünde soru işaretleri var. Şu an asbest üzerinden ülkemizdeki değerlendirmelere baktığımız zaman Çevre Bakanlığı her yıl ülkemizde verileri yayınlar, tüm kurum kuruluşlar ürettiği atıklar üzerinden beyanları bildirirler. Çevre Bakanlığının verilerine baktığımızda ise 2018 yılında 1 milyon 600 bin ton tehlikeli atığın bertaraf edildiği notu var. Şu an ülkemizde asbesti bertaraf edebilecek çok az tesis var. Beyan edilen ya da beyan edilmeyen karanlık noktalar, bu soru işaretlerini çoğaltmakta. Kamu kurumları ilgili cevapları veremediği sürece bu tepkiler devam edecektir." 

ALİAĞA'NIN BU KONUDAKİ RAKİPLERİ HİNDİSTAN VE PAKİSTAN'DIR
Aliağa Belediye Başkanı Serkan Acar'ın söküm için ilçeye getirileceği konuşulan uçak gemisi ile ilgili yaptığı "Onların alamadığı gemileri biz alıyoruz" şeklindeki sözlerini değerlendiren Kınay, şunları söyledi:

"Aliağa Belediye Başkanının açıklamalarında bu sektörün çok ciddi hizmet sektörü olduğu, istihdam yarattığı, Aliağa'nın kalkınması için önemli olduğunu görüyoruz. İstihdam, kalkınma ve ekonomi kavramları, çok sihirli kavramlar. Biz bu süreçte Çevre Mühendisleri Odası olarak paylaştığımız örneklerde, aslında ekolojiyi, çevre sağlığını ekonomiye feda eden bir mekanizmadan bahsediyoruz. Bugün Aliağa, gemi söküm sektöründe liderdir, ancak rakipleri Bangladeş, Hindistan ve Pakistan'dır. Bu noktada bu liderliğinin ne kadar doğru bir liderlik olduğu sorusunu da kamuoyuna bırakıyorum."

SU YÖNETİMİNDE SÜRECE BÜTÜNSEL OLARAK BAKIYORUZ
Çevre Mühendisleri olarak su yönetiminin de kendilerinin ana çalışma alanları arasında yer aldığını belirten Kınay'ın bu konudaki açıklamaları şöyle:

"Çevre Mühendisleri olarak temel çalışma alanlarımızdan bir tanesi de su yönetimi. Suyu temininden, tespitinden, kullanımına ve dönüşümüne kadar biz bütünsel tüm alanlarda çalışıyoruz. Su yönetiminde de karnemizin çok kötü olduğunu sürekli paylaşıyoruz. Yönetemediğimiz sudan bahsediyoruz. Ülkemizdeki su kaynaklarına bakarsak, su kısıtı olan bir ülkeyiz. Suyu doğru kullanamadığımız, kısıtlı suyumuzun da kirli olduğu yönünde raporlar var. Büyük Menderes, Gediz, Küçük Menderes havzaları, Kuzey Ege Havzası, bizlerin iç içe olduğu havzalar.  Buradaki değerlendirmelerde çeşitli eylem planları var. Uygulamada bunların kirletici eksikleri, kentimizde arıtma eksiklikleri, arıtma olmadan yapılan doğrudan deşarjlar, çok büyük etken. Yüzey suyunu besleyen yeraltı sularının kontrolsüz kullanımı da karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla biz mevcut halde kıymetini bilemediğimiz suyla ilgili gerekli önlemleri almazsak, bugün konuştuğumuz süreci arar hale geleceğiz. Türkiye'nin çevre karnesi ile ilgili değerlendirmelere baktığımızda atık sularımızı toplayamadığımız bunların da içme suyumuzu kirlettiği bir noktadan bahsediyoruz. Faaliyetine izin verilen madencilik faaliyetleri, jeotermal tesisler ve sanayi gibi etkenlerin yarattığı kirlilikler de sorunu büyütüyor. Sorun bu kadar büyüdüğünde çözümü bulmak da zorlaşıyor."

SINIFTA KALMIŞ BİR ÜLKEYİZ
ÇED sürecine de dikkat çeken Kınay, "Yasal mevzuatlar, ÇED süreçlerle izin verilen bu tesislerin eksikliklerle kirletmeye devam ettiğini, tespitlerin yapılmasına rağmen işlemlerin yapılmadığını görüyoruz. Su, çevre ve atık yönetiminde sınıfta kalmış bir ülkeyiz. Uzmanları tarafından yürütülmeyen yönetilmeyen bir ülkeyiz" dedi ve İzmir'in suyunun kirli olduğunu öne sürdü:

"İzmir'in ileriki süreçte ciddi su sıkıntıları ile karşı karşıya kalacağı ortadadır. Türkiye genelinde olduğu gibi İzmir'de de su kısıtımız var. Kirlilik değerlendirmeleri, suyun en kötü derecede olduğunu söylüyor. Bakanlığın planlama ve ÇED raporlarına baktığımızda, bu kirliliğe yük getirecek planlamalar yaptığını da görüyoruz. Turgutlu Çaldağı'nda işletilmesi beklenen Nikel madeni ve bunun yaratacağı kirlilik riski ortada. Gördes havzasında mevcut işletmesi devam eden nikel madenciliği var. Burada sülfürik asit sağlamak için fabrika kurulması yönündeki ÇED süreci devam ediyor.  İzmir'de Büyükşehir Belediyesi'nin kentsin su yönetiminden sorumlu İZSU'nun kentin gelecekteki su kaynağı olarak planladığı Çamlı Barajı ve baraj havzasında işletimde olan Efemçukuru Altın Madeni ile ilgili ÇED raporlarına açılan davalarımız devam ediyor. Bu dava kapsamında DSİ tarafından  bu barajın yapımına gerek olmadığı yönünde bir görüş bildirilmiş durumda. İZSU Genel Müdürlüğü tarafından da bu barajın gerekliliği bildirildi. Önümüzdeki 10-15 yılı kurtarabilecek miyiz, bilmiyoruz.  Hobi bahçeleri gibi karşımıza çıkan sorunlar da kaynaklarımızı tehdit ediyor. Yeraltı sularımızı kontrolsüz çekiyoruz.  Bunlar İzmir için çok büyük riskler oluşturuyor. Kendi suyumuzu koruyamadığımız bir yerde kilometrelerce öteden Gördes'ten, Gölmarmara'dan su getirmek, uzun vadede ise Kütahya'dan su getirme yönünde planlamalar var.

 TEDBİRLERİN ARTIRILMASI YERİNE AZALTILDIĞI BİR SİSTEM VAR
Maden sahalarının incelenmesi sırasında bütününe dikkat edilmesi gerektiğini belirten Kınay, "Maden rezervlerinin bulunduğu alanlarının işletilmesi yönünde yapılan değerlendirmeler baktığımızda biz hep çevre boyutunun çok iyi değerlendirilmesi gerektiğini söylüyoruz. Kaz Dağları'nda her birinin ruhsatlı olan işletmelerin çevreyi tehdit ettiği, çevresel yağmanın gerçekleştirildiğini görüyoruz. Taşocaklarından başlayarak, altın madenlerine kadar birçok konuda yağma mekanizmalarının açıldığı bir sistemi yaşıyoruz. Çevre kirliliği veya sorunu ortaya çıktıktan sonra onu hemen ortadan kaldırırız, demek mümkün değil. Bir sorun oluştuktan sonra onu geri getirmek mümkün değil. Alanların korunması yönünde mevzuatlarımız var ancak buralarda sürekli değişiklikler yapılıyor. Biz değişikliklerden daha iyi korunması yönünde değişiklik beklerken, tam tersine, korunan alanlarda faaliyetlere izin verilen, sınırların genişletildiği değişiklikler olarak karşımıza çıkıyor" diye konuştu.

'ÇEVRE' ANLAMINDA YETERSİZ KALAN ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI VAR
İzmir'de sıkça gündeme gelen 'balık çiftlikleri' tartışmaları hakkında da konuşan Kınay, şunları söyledi: "Tesis sahipleri ya da sektörün masasından baktığınızda bizlerin endüstriyel balıkçılık anlamında yaptığımız değerlendirmeler, bunun üretimi ile ilişkin ihtiyaçlar üretim ve ekonomisi söz konusu. Ancak bunların yapılacağı yerler, yapılma koşulları, özel süreçler gerektiren süreçler. Balık çiftlikleri çevresel anlamda da risk yaratan tesisler. Burada üretilen balıkların türüne ve cinsine yönelik kirlilik, bunların nasıl yönetileceği gibi bilimsel değerlendirmeler var. Ancak bölgemizdeki uygulamalara baktığımızda kıyıya çok yakın alanlarda gerçekleştirilen çiftliklerin yarattığı sorunlar var. Balıkların beslenmesi noktasında yaratılan kirlilik ile ilgili sorunlar var. Bunların kurulduğu alanların turizm bölgesi olması, aslında iki sektörün karşı karşıya gelmesi anlamına geliyor. Daha önce kıyıya yakın çiftliklerin açığa taşınması yönünde bir şart kondu. Ancak uygulama ve denetimlere baktığınızda kıyıya çok yakın çiftliklerin hala olduğunu görüyoruz. Seferihisar bu anlamda yıllardır mücadele ediyor. Orkinos çiftliklerinden çıkan atık çok ciddi miktarda. Bu bölgenin hassas yapısını ortaya koyduğumuzda açılan davalarda üst üste ÇED sürecinin iptal edilmesi, bizim yapısal sorunlarımızdan bir tanesi. ÇED süreci ülkemizde bir kağıt prosedür haline gelmiş, anlamı çok büyük olan, işletmelerin faaliyete geçmeden önce planlama etkilerinin değerlendirme olan ÇED sürecinin bir prosedür haline getirildiği, uzmanlar tarafından hazırlanmayan raporlara izin verilen tesislerden bahsediyoruz. Bütünsel ÇED dediğimiz diğer etkenlerle ortaya konması gerektiğini söylüyoruz. Temel sorun, politika ve planlamaları yaparken, bilim ve  mühendislik ışığında yürütmek. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, şehircilik konusunda neler yapıyor bilmiyorum ama çevreyi unuttuğunu söyleyebilirim."

 
İzmir milletvekilinin babası ölümden döndü!
 
Bitcoin ani yükselişten sonra yine düştü
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Mehmet KARABEL yazdı... Ya ‘kapanma’ya katlanırız ya da ‘kaytarma’nın cezasını çekeriz!
Mehmet KARABEL yazdı... Ya ‘kapanma’ya katlanırız ya da ‘kaytarma’nın cezasını çekeriz!
Halk ekmek büfesi alev alev yandı
Bakırköy'de İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne (İBB) ait bir halk ekmek ...
İzmir'de alkollü gencin tüfekle oyunu hastanede bitti!
İzmir'in Kemalpaşa ilçesinde, elinden düşen pompalı tüfekten çıkan saçmalar ...
 
İzmir'de de görüldü: Sıralı ışıkların kaynağı belli oldu
Türkiye'nin birçok ilinde vatandaşların gökyüzünde gördükleri ışıklı cisimler, ...
Eski bakan Cemil Erhan hayatını kaybetti
Eski Devlet Bakanı; 15, 19 ve 20'nci Dönem Ağrı Milletvekili, ayrıca CHP ...
'Pişmanım' deyince adli kontrolü kalktı
İstanbul'da ayrılmak isteyen kız arkadaşı Tuğba Erçakar'ı dövdüğü gerekçesiyle ...
 
Dünya şifre gününe özel 'güvenlik' tavsiyeleri
Kaspersky, Dünya Şifre Günü'nde şifrelere ve siber güvenliğe ilişkin bazı ipuçlarını paylaştı.
Yunan itti, İzmir kurtardı!
İzmir'in Dikili ilçesinde, Yunanistan unsurları tarafından Türk kara sularına ...
Anne ile kızı evlerinde ölü bulundu
Antalya'da 52 yaşındaki N.A. ile 30 yaşındaki kızı M.D. evlerinde ölü ...
 
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Çocuk yaşında assolist oldu!
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Gazeteci titizliğinden çıkan bir roman
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Sorun, sadece seçmenin öfkesi mi?
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Papi Mehmet
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türk kimliğine husumet beslemek
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
İmamoğlu’nun el uzattığı Somalı köylüler
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Bugün hepimiz çocuk olalım!
Fatih YAPAR
Fatih YAPAR
Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemek!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Çok başarılı bir STK örneği: EÇEV
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Bizim Yahudiler neden susuyor?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva