HABERLER>GÜNCEL
18 Nisan 2022 Pazartesi - 11:22

Mevlüt Kaplan anlattı: Köy Enstitüleri yaşatılsaydı…

Köy Enstitüsü mezunu yaşayan efsanelerden, 600’den fazla kitabın yazarı emekli öğretmen Mevlüt Kaplan, bu sorunun yanıtını şu sözlerle verdi: “Türkiye, refah düzeyi en yüksek ülkelerin başında gelirdi. Üretim kat kat artar, köylerimizin içi boşalmazdı. Yakında ziraatla uğraşacak kimse bulamayacağız.”

Mevlüt Kaplan anlattı: Köy Enstitüleri yaşatılsaydı…

Muhittin AKBEL / EGEDESONSÖZ - 17 Nisan 1940, Köy Enstitülerinin kurulduğu gün. 14 yıl eğitim hayatında kalabilmiş bu aydınlanma yuvaları… 1954 yılında, bir kanunla kapatıldı Köy Enstitüleri… Köy Enstitüsü mezunu yaşayan efsanelerden biri Mevlüt Kaplan… 92 yaşında, hala eli kalem tutan, 600’ü aşkın kitap yazmış bir Köy Enstitülü… Uzun yıllar öğretmenlik yapan edebiyat dünyamızın duayen ismi, şair ve yazar kimliğiyle, hala yazıyor, çiziyor.

Mevlüt Kaplan, zehir gibi hafızasıyla o günleri çok iyi hatırlıyor, bugünlerle kıyaslıyor. “Köy Enstitüleri yaşatılsaydı, bugünlere kadar gelebilseydi…” dedi  ve ekledi: “Türkiye, refah seviyesi çok yüksek bir ülke olurdu. Ne işsizlik diye bir sorun yaşardık, ne de köylerden kentlere göçerdi insanlar…”

Köy Enstitülerini Mevlüt Kaplan’dan dinleyelim. Onun altını çizdiği bölümlere dikkat edelim. Dün neredeymişiz, bugün neredeyiz?

10 YAŞINDA İLKOKULA BAŞLADIM
Eğitim hayatına 10 yaşındayken başladığını belirten Mevlüt Kaplan, hayatının o dönemine ait öyküsünü şu sözlerle dile getirdi:

“1930 yılında Akşehir'in Ökes köyünde dünyaya gelmişim. Arpa tarlasında aysız bir gecede doğmuşum. O nedenledir ki, hep aydınlığı aramışımdır. Küçük yaşlarımda aydınlığı arayan bir insan olmama karşın, köyler elektriksizdi, susuzdu, okulsuzdu, öğretmensizdi. 1940 yılında, 10 yaşındayken anam öldü, tamamen karanlığa gömüldüm. Köy enstitüsüne gidebilmek, benim için bir hayaldi. Ortaokula gitmek, sanat enstitüsüne gitmek, askeri okula gitmek, en büyük hayallerimden biriydi. Önce ilkokulu bitirmem gerekiyordu. Bizim köyde ilkokul yoktu. Bir gün köyümüze bir eğitmen geldi, ağıldan bozma bir yerde bizi üç yıl okuttu, bir diploma verdi. 50 kişiydik. Fakat 4. sınıfı okuyacak okulumuz, öğretmenimiz yoktu. Babama yalvardım yakardım, komşu Reis nahiyesine, oradaki okula gideyim, dedim. Her gün 5 kilometre git, 5 kilometre gel, yürüyerek okudum 4 ve 5. sınıfları. Köy enstitüsü diye bir okul olduğunu,Reis nahiyesinde okula gittiğimde duymuştum ilkin. İvriz Köy Enstitüsünde okumayı kafama koymuştum. 5. sınıfı bitirince, Konya Ereğli'ye bağlı Gaybi köyündeki İvriz Köy Enstitüsüne yazıldım.”

TÜM DERSLERDE BAŞARILI OLMAK ZORUNDAYDIK, BAŞARILIYDIK DA
Köy Enstitüsü’nü anlatırken, geçmişteki o günleri adeta yeniden yaşayan Mevlüt Kaplan, burada beş yıl okuduktan sonra, Akşehir’e bağlı Aksarı köyünde öğretmenliğe başlamış. Daha sonra, ilkokulun son iki sınıfını okuduğu Reis nahiyesindeki okulda öğretmenliğe başlamış. “Çok güzel bir duyduydu” diyor o günler için ve anlatmaya başlıyor Köy Enstitüsü günlerini…

“Köy enstitüsü programını, İsmail Hakkı Tonguç  hazırlamıştı. Köy enstitüsünden mezun olacak bir öğretmen, köye uyum sağlamalıydı. Köyü, köy yaşantısını yadırgamayacak öğretmen! Köy enstitüsünden mezun öğretmenin tek amacı, köyde okuma yazma bilmeyenlere okuma yazma öğretmek değil, halkın her derdiyle ilgilenen, bilgili bir eleman olmaktı. Sağlık hizmetlerinden anlayacaksın, iğne yapacaksın, inşaat, marangozluk işlerini bileceksin, öğreteceksin, tarımı bileceksin, ekip biçmeyi en doğru şekilde yapacaksın, hayvancılıktan, demircilikten anlayacaksın. Halkın bitten pireden nasıl uzaklaşabileceğini bileceksin. Meyvenin sebzenin kaliteli yetişmesi için neler yapılması gerekiyor, onları da bileceksin. Anlamıyorsan da, anlayan bilen insanlardan öğrenip köylüye o eğitimi vermek zorundasın. Köy Enstitüsü’nde dershanede tarih, coğrafya, Türkçe, matematik gibi dersler görürdük; sahada ise tarım, inşaat, demircilik, marangozluk, arıcılık, hayvancılık dersleri görüyorduk. Zooteknik dersimiz vardı, bu ders sayesinde de bir nevi baytarlığı öğreniyorduk. Öğrencilerin tamamı, bu derslerde başarılı olmak zorundaydı ve başarılı da oluyordu.”

YAZ TATİLİNDE AYDIN’A PAMUK SULAMAYA GİTTİM
Hayatın her alanında bilgili birer insan olarak mezun olduklarını belirten Mevlüt Kaplan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Hayatın her alanında bilgili birer insan olarak mezun olduk, Köy Enstitüsü'nden. Sınıfta kalan kimse olmazdı. İsmail Hakkı Tonguç, sınıfta kalmayı, kovulmayı kayıp olarak görürdü. Öğretmenlere, çocukları yetiştirin, hayata kazandırın, her alanda en iyi eğitimi verin, derdi. İlk iki sınıfta tüm öğrenciler aynı dersleri alıyordu. Üçüncü sınıfta marangozluk, inşaatçılık, ziraat, hayvancılık gibi alanlarda ihtisas görmeye başlıyordu. Üçüncü sınıfı da bitirdiğimizde bize sorarlardı, sağlık alanında çalışmak isteyen var mı, diye. Yani sağlık memuru olmak isteyen var mı? Sağlık alanını isteyen öğrenciler, bu dersin ağırlıklı olarak okutulduğu Kızılçullu gibi Köy Enstitülerine gönderiliyordu. Mezun olup köylere gönderildiğimizde herkes bizi birer alim, profesör gibi görüyordu. Hayvanlar ölüyordu, çare bulamıyordu köylü… Çocukları çoğu ölüyordu, çare bulamıyordu, belki de aramıyordu. Ekinler kuruyordu, böcekler istila ediyordu, çare bulamıyordu. Köylüler çaresizdi. Köyde öğretmenliğe başladığımda herkes bana bir şeyler soruyordu. Onlarla birlikte kötü giden her şeyi düzeltmek için olağanüstü çalıştık. Akşehir'in Aksarı köyünde göreve başlamıştım. O köyde çok şeyi başardık köylülerle birlikte.  Üç yıl orada çalıştım. Sonra, ilkokulun 4 ve 5. sınıfını okuduğum Reis Nahiyesinde öğretmenlik yapmaya başladım. Yaz tatilinde Aydın'a pamuk sulamak için geldik. Tatil nedir bilmezdik biz. Çalışmak için gittiğim Aydın'ı çok sevdim, 1950 yılında İzmir'e gezmeye geldim. İzmir'e aşık oldum. Gazi Eğitim Enstitüsüne gitmeye karar verdim, oradan da diploma aldım. 1953 yılında Reis'te öğretmenken, sınava girdim, Gazi Eğitim Enstitüsüne kaydoldum.”

KÖY ENSTİTÜLERİNİ KAPATMAYI 1947’DE KAFAYA KOYMUŞLARDI
Türkiye’nin aydınlanmasının önünü açan Köy Enstitülerinin kapandığını duyduğunda büyük bir şaşkınlık yaşadığını anlatan Mevlüt Kaplan, “Rahmetli İsmet İnönü, Köy Enstitülerinin kapatılmasından duyduğum acıyı tarif edemem, demişti. Ben de çok büyük üzüntü yaşadım” dedi ve o günleri şu sözlerle anlattı:

“Köy Enstitülerinin kapandığı gün, şair Mahmut Makal, yazar Fakir Baykurt ve ben, üçümüz bir araya geldik. O süreçte üçümüz de Ankara Gazi Eğitim'de öğrenciydik. Çok üzüldük bu habere. Köy Enstitüleri niye kapandı, bunu çok tartıştık, suçu neydi bu okulların? 1950 yılında Demokrat Parti iktidara gelince, daha doğrusu 1946'da çok partili dönem başladığında, CHP'yi kötüleme, karalama süreci başlatılmıştı. Köy enstitülerini kapatmayı o zaman kafaya koymuşlardı. Köy enstitüleri, köylere zehir yetiştiriyor, diyorlardı. Komünist yetiştiriyorlar, diyorlardı. Ayrıca, bu çocuklar öğretmen olacak amma, amele gibi çalıştırıyorlar, diyorlarmış. Demek ki, Demokrat Parti'nin savunduğu şeyler doğru, diye düşünüyormuş halk. Ayrıca Köy Enstitülerindeki öğretmenleri de öğrencileri de din düşmanı olarak gösterdiler. Oysa hiç kimsenin dini inançları, namaz kılması, oruç tutması engellenmiyordu. Şunu söyleyeyim, Köy Enstitüsünde oruç tutan arkadaşlar için özel iftar yemekleri, sahur yemekleri hazırlanırdı.  Halkın oyunu alabilmek için dini alet ettiler, bu çamuru attılar. 1947 yılında Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsünü kapattılar. Komünist damgası vurdukları 46 ağabeyimizi de askerlikte subay yapmayarak cezalandırdılar. 1947'den sonra, bu durumu öne sürerek, vatandaşa "İşte kanıtı" dediler. Halk da "Bunlar komünist olmasaydı, askerde subay yapılırdı. Demek ki Demokrat Parti doğru diyormuş, dedi vatandaş. …Ve sonuçta Köy Enstitüleri kapatıldı. Devletin bütçesi zayıftı, bize 20 lira maaş veriliyordu. Öte yandan köylünün vakıf arazileri vardı. Öğretmenler, o vakıf arazilerini işletir, eker biçer, maaşına takviye olarak bir kazanç elde ederdi. Hem üretim yapmış olurdu öğretmen, hem de kendi maaşını artırmış olurdu. Kışkırtılan köylü, bu duruma çok çıktı. Toprak ağaları da köylülerin bilinçlenmesi istemedi. Hatta bir köy ağası milletvekili, ben onu bunu bilmem; bindiğim eşek, benden akıllı olmayacak. Benden akıllı olursa düşünür. Okuyan köylü zapt edilemez, demiş. bir milletvekili,

Biz böyle mi olacaktık, diye derin bir üzüntüye kapıldık, Mahmut Makal, Fakir Baykurt ve ben... İsmail Hakkı Tonguç'a gitmeye karar verdik. Ankara Palas'ın yanındaydı evi. Gittik, görüştük. Milli Eğitim'de uzun yıllar bakanlık yapan Hasan Ali Yücel ile görüştük. Çocuklar, katlanacağız buna, dediler. Onlar da bir çözüm yolu bulamıyordu, çünkü iktidarda Demokrat Parti vardı.”

1950’DEN SONRA KÖYLÜLERE ÇELME TAKILDI
Günümüzdeki eğitimi de eleştiren Mevlüt Kaplan, yakın bir zamanda ziraatle uğraşacak kimse kalmayacağından endişeleniyor. “Köy Enstitüleri yaşatılsaydı, bugünlere kadar getirilebilseydi, Türkiye, dünyanın refah seviyesi en yüksekte olan ülkelerin başında olurdu” dedi. Kaplan, iç çeke çeke şunları söyledi:

“Biz ilkokul öğretmeni olduğumuz yıllarda ve daha sonrasında Türkiye'nin ekonomik durumunu daha net görme imkanı bulmuştum. 1950'den sonra köylülere çelme takılmıştır. Köylüleri eski alışkanlıklarına döndüren dinsel bağlamlara götürdüler. Köylü bilinçlenmesin diye, üretimden uzaklaştırmak için ellerinden gelen eğitim bozukluğunu yaşattılar. Bu dünyadan soyutlanıyordu insanlar. Bugün Türkiye genelinde 20 bin köy ilkokulu kapatıldı. Taşımalı sistem dedikleri oraya buraya gönderiliyor. 2 milyon çocuk, özellikle kızlar, taşımalı eğitimden de faydalanmıyor. Anneler babalar, bu devirde çocuklarını okula göndermiyor. Oysa 7-14 yaş arasındaki çocukların okula gitmesi zorunludur. Eğer köy enstitüleri modelini bugünlere taşıyabilmiş olsaydık, Türkiye ekonomik anlamda çok çok ileride olurdu. Köyden kente göçler devam ediyor. Köyler boşaldı. Köy enstitüleri olsaydı, köyler boşalmazdı, 7'den 77'ye herkes üretim yapıyor olurdu hala… Bugün köylerde üretim yapanların yaş ortalaması çok yüksek. Yarın tarımla ilgilenecek kimse bulamayacağız diye endişeleniyorum. İngiltere'ye, Almanya'ya, Fransa'ya, Hollanda'ya kimse eğitime gitmezdi, köy enstitüsü yeterdi onlara. Köy okulları kapatılmaz, hatta köy enstitüleri okullara gelirdi. Gübre pahalı olmazdı, traktör pahalı olmazdı. Çiftçinin bağı bahçesi daha da gelişirdi, üretim artardı. Bugün köylü, her bakımdan zor duruma gelmiştir. Köylerde üretim büyük ölçüde durmuştur. Köylerimiz mahalle oldu, üstelik. Acınacak bir haldeyiz.”

BANA DA GÖREV DÜŞERSE, ORADA GÖNÜLDEN ÇALIŞIRIM
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in, Köy Enstitüsü ruhunu yeniden yaşatacak Urla’da kurmayı planladığı 400 öğrencili, 250 kişilik yatılı bölümün olduğu, kızların da okuyacağı okulla ilgili haberi duyduğunda sevinçten havalara uçmuş Mevlüt Kaplan… Ömrüm yeterse, bu çalışmanın içinde kaynak kişi olarak çalışmayı gönülden istediğini belirten Kaplan, böyle bir oluşumun ülkeye çok şey kazandıracağına inandığını söyledi:

“Bu haberi duyduğumda çok sevindim. Bir zamanlar Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Köy Enstitülerinden yararlanacağız, demişti. Aradan 20 yıl geçti, atılmış bir adım yok. Tunç Soyer, benim yakından tanıdığım bir başkandır. Karakılçık buğdayını geliştirdi. Bugün yüzlerce dönüm arazide Karalıkçık buğdayı yetiştiriliyor. Köylerin köy olarak kalması için büyük bir mücadele vermişti Tunç başkan. Atölyeler kurmak, okullar açmak, çok uzun zamandır zaten aklındaydı. Teknik okul niteliğindeki bu okullar sayesinde köy çocuklarını üretime çekmeye, teşvik etmeye çalışacaktı. Çok mutlu oldum, sevindim. Bu projenin çok başarılı olacağına, Ege için büyük bir kazanç olacağına inanıyorum. Başarılar diliyorum. Diyebilirim ki bize fırsat verilirse, kaynak kişi olarak çalışmayı gönülden isterim.”

O GÜNLERDE ÇİFTÇİ, KİMSEYE MUHTAÇ DEĞİLDİ
Türk milletinin üretmek zorunda olduğunu, genlerimizde üretmek olduğunu anlatan Mevlüt Kaplan, “Biz üretmekten korkan bir millet asla olmayız. Bizim gençlerimizde üretmek vardır. Üretim yaparak, gelecek kuşaklara örnek olmamız lazım. Biz üretmeye mecburuz. Bilimsel eğitime dönmeliyiz. Köy Enstitüsünden yeni mezun olduğum günleri hatırlıyorum da, çiftçilerimiz ürettikleriyle rahat geçinebiliyordu. Kimseye muhtaç olmuyordu. Ürettikleri ürünün karşılığını alıyorlardı. Toprak Mahsulleri Ofisi'ne, ihtiyaçları dışındaki ürünü satarlardı. Hem de iyi fiyata satarlardı. Devlet, o insanların emeğini hiçbir zaman sömürmezdi. Buğdayın, arpanın, haşhaşın, pancarın değeri neyse, devlet o parayı verirdi. Çiftçiyi, ağaya, tefeciye teslim etmiyordu. Daha çok üretmesini sağlıyordu. İnsanlarımız şevkle çalışıyorlardı. Ama şimdi? Çiftçi para kazanamıyor. Nitelikli, gücü yerinde olan insanlar, şehre kaçıyor. Şehre gelenler de bin pişmanlar. Köy Enstitüleri yaşatılsaydı, kesinlikle şehirlere göç olmazdı” diye konuştu.

BİR ELMA FİDANININ DERS GİBİ ÖYKÜSÜ
Köy Enstitüsünde sayısız anı biriktirmiş Mevlüt Kaplan… “Hangisini anlatsam ki…” diye bir ara duraksadı, bir elma fidanının ders gibi öyküsünü anlatmaya başladı:

“İvriz Köy Enstitüsünde, Tarım dersindeyiz. Ziya Büyükaslan hocamız, toprağı bir metre derinliğinde kazdırdı, krizma yaptırdı. Yani toprağın altını üstüne getirme çalışması…Üstteki yanmış toprak alta, alttaki zengin minarelli , taze toprak da üste taşındı.  Verimi artırmaktı amaç. Hepimize birer elma fidanı verdi. Arkadaşlarıma verilen fidanların hepsi çok güzeldi ama benim payıma düşen fidan, ölmek üzere olan, çelimsiz, cansız bir fidandı. Öyle denk geldi. Öğretmenim, bakma sen o fidanın öyle çelimsiz olduğuna, iyi bakarsan, geliştirebilirsin, tavsiyesinde bulundu. Elma fidanını diktim, sık sık fidanı suladım. Okulun çevresi çok genişti. Hayvanları otlatırdı köylüler. Elime bir torba aldım, oralardan hayvan gübrelerini topladım geceleri... Fidanın toprağına karıştırdım. Peynir tenekeleriyle su taşır, suyunu verirdim. Daha sonra bir yerde, müziğin bitkilere iyi geldiğini okumuştum.  Geceleri mandolinimi aldım, elma fidanıma müzik dinlettim. Fidanımla konuştum, konuştum, seni adam edemezsem, köylüleri nasıl kalkındıracağım, dedim. Gerçekten zaman içerisinde fidanım canlandı, diğer fidanlardan daha çok meyve verdi. Demek ki, neymiş? Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olurmuş! Neymiş, eğer toprağı işlersen, üretirsen, üretmek için gereğini yaparsan, geri kalmış bir köy bile kalkınırmış!”

 
Pandemi yerini 'endemi'ye bıraktı
 
Karikatürleriyle zamana ok attı!
YORUMLAR
Toplam 3 yorum var, 3 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Mevlüt DEMİR 20 Nisan 2022 Çarşamba 12:07

Mevlüt öğretmenimin ibretlik öyküsünü büyük bir ilgi ve dikkatle okudum. Her satırı derslerle dolu bu öykü kadar kendisinden dinlediğimde çok hoşuma giden o mandolinle meyve büyütme uğraşı da çok hoşuma gitmişti. Kendisine sağlıklar ve uzun ömürler diliyorum.

Yorumu oyla      3      3  
Aydın özakın 20 Nisan 2022 Çarşamba 09:27

Eline beynine saglık kaybolan nesillerin hesabını kim verecek sevgili Mevlüt Kaplan

Yorumu oyla      3      3  
Hasan Gürdal (Reisli) 19 Nisan 2022 Salı 22:23

Eli öpülesi eski öğretmenlere hayranım. Eğitmen Ferhat’ı biliyorum. Abim Mehmet Gürdal O’nda okudu.Sizin yazdığınız Cıvıltı şiir kitabınızdaki pasajlar hala aklımda.Reis’e ortaokul yapılması için o günlerde 60 TL ayrılmış Musa Baştan (belediye başkanı) o ödeneği alsaydı ben Akşehir’de değil Reiste ortaokulu okuyacaktım. O zamanki eğitim dört dörtlüktü.Alfabe kitabındaki parçalar tam çocuk seviyesine uygun,renkli büyük puntolu içerikli idi.Zevkle resimlerine bakar ve okurduk.

Yorumu oyla      3      3  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Yüzlerce litre kaçak alkol ele geçirildi
Adana'da gümrük kaçağı 1200 litre etil alkol, 343 kilogram nargile tütünü ...
TOGG tesislerinin büyük bölümü tamamlandı
Türkiye'nin Otomobili ile ilgili yeni bir paylaşım yapıldı. Ana üretim ...
Bakan Akar: Çok sayıda terörist etkisiz hale getirildi
Bakan Akar, Pençe Kilit Operasyonu'nda şu an itibarıyla planlanan hedeflerin ...
 
Bakan Kurum İzmir'e geliyor... Masada kritik konular var!
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum'un önümüzdeki ...
Genç kadının ölümüne sebep olmuştu... Alkollü sürücü arkadaşlarını suçladı!
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı direksiyon hakimiyetini kaybederek bahçe ...
Sabancı'nın RES projesi tarihe takıldı!
Sabancı Holding’e ait enerji şirketinin Aydın-Denizli sınırında kurmak ...
 
SİT gitti maden geldi!
Madenci şirketin başvurusu üzerine İzmir 1 Numaralı Kültür Varlıklarını ...
Sınırda yarı çıplak 84 düzensiz göçmen yakalandı
Kırklareli'nde ormanlık alanda yarı çıplak halde 84 kaçak göçmen yakalandı. ...
Tadı böyle kaçtı... Çiğ köftede Çin oyunu!
Halk arasında 'Çin tuzu' olarak bilinen monosodyum glutamat (MSG) yakın ...
 
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Göztepe büyüledi!
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Arzu’nun Mutluluk Reçeteleri bitmez!
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Herkes yer içer hesabı 'Dilber' öder!
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Taşlar yerinden oynuyor
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Üç koltuk, iki makam...
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Eğitim ve yeni müfredat
Hanzade ÜNUZ
Hanzade ÜNUZ
Fırtınam, felaketim, hasretim...
Aylin AKDOĞAN
Aylin AKDOĞAN
İzmir-İN
Kemal ARI
Kemal ARI
İstediklerimiz ve sorumluluklarımız
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Buralara bir daha dönme Göztepe!
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva