İŞTE BAYAR'IN VEDA MESAJIYLA O TARİHİ YAZI
Diplomat-Siyasetçi Mehmet Ali Bayar 9.Cumhurbaşkanı Merhum Süleyman Demirel'in Dış Politika Vizyonunu anlatıyor:
Merhum Cumhurbaşkanımız Aziz Süleyman Demirel ile bir ömre uzanan beraber yaşanmış hatıralarım mevcut. Ailemizin geçmişi Merhum Demirel ile birlikte yaşanmıştır. Merhum Babam eski Sanayi Bakanı ve Adalet Partisi'nin önde gelen siyasetçisi Nuri Bayar, Merhum Demirel'in hayattaki en eski siyaset, dava ve hayat arkadaşlarından biriydi. Biz Merhum Demirel'in evinde, rahle-i tedrisinde yetiştik. Diplomat olduğum tarihlerde, Kendilerinin Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı dönemlerinde Dış Politika Danışmanı olarak görev yapmanın onur ve bahtiyarlığına nail oldum. Siyaset hayatımda en büyük destekçim ve idealim Merhum Demirel'di. Bu yazıda, kendilerinin siyasetçiliğinin yanı sıra, ülkemizin Dünyaya sunduğu en büyük stratejist ve dış politika filozofu olma vasfıyla, dış politika vizyonunu anlatmayı tercih ettim. Zira Dünya önündeki zorluklarımız ve sıkıntılarımız dönemlerde de mevcuttu ve Sayın Demirel'in bu zorluklar karşısındaki hareket tarzı, stratejileri, eylemleri bugüne ilham olmalı, ibret olmalı ve ders olmalıdır diye düşünüyorum. Aşağıdaki yazıyı benden, Külliye ve Kütüphanesinin geçtiğimiz Ekim ayında açılışı vesilesiyle yayınlanacak Anı Kitaba koymak üzere istediler ve yayınladılar. Bu onuru da ömrüm boyunca büyük gururla taşıyacağım.
Yazıya geçmeden şu tespitimi vurgulamak isterim: 20.Yüzyılın ikinci yarısı Türkiye ve bölgemiz için bir Süleyman Demirel Çağı'dır... Ve Türkiye'nin 20.yüzyılı Demirel'in vefatıyla kapanmıştır. Yeni bir yüzyıl önümüze açılıyor, ancak Türkiye artık Demirel gibi bir stratejist ve vizyonerden mahrumdur. Eserleri, hatırası, sözleri ve eylemleri umarım yeni nesillerce iyi anlaşılır ve ders alınır. Mekanı Cennet olsun, nur içinde yatsın...
DEMİREL VE DÜNYA
Sayın Demirel bir Dünya Duayeni'dir... Görev süresi başlangıcı itibariyle, Dünyadaki en kıdemli devlet ve hükümet başkanıdır.
Sayın Demirel 1965 yılında 40 yaşında Başbakan olduğunda Dünyanın en genç başbakanlarından biri olma sıfatına da sahipti. Bu özelliği ve uzun yıllara yayılan devlet ve siyaset hayatı kendisinin, dünyayı değiştiren, şekillendiren ve kalıcı olarak etkileyen büyük hadiselere şahit olmasını, yönlendirmesini, içinde bilfiil siyasal aktör olarak yer almasını mümkün kılmıştır.
Devlet ve siyaset hayatı boyunca merhum İnönü'den Eisenhower'a, De Gaulle'den Tito'ya, Johnson'dan Nixon'a, Bush'a ve Clinton'a; Adenauer'dan Brandt'a, Kohl'e; Nasır'dan Haydar Aliyev'e; Mac Millan'dan Harold Wilson'a, Blair'e; İndira Gandi'den Fidel Castro'ya; Mitterand'dan Chirac'a, Kosigin'den Brejnev'e, Yeltsin'e; Aliya İzetbegovic'den Yaser Arafat'a; Golda Meir'den Shimon Peres'e; Kral Faysal'dan Kral Fahd'a; Kral Hüseyin'den Kral Abdullah'a; Yahya Han'dan Zülfikar Ali Bhutto'ya; Fazıl Küçük'ten Rauf Denktaş'a kadar dünyaya ve tarihe yön ve şekil vermiş daha pek çok lider ve devlet adamıyla birlikte aynı dönemde çalışmış, yan yana ya da karşı karşıya gelmiş, birlikte kararlar almış, birlikte mücadele etmiş, işbirliği geliştirmiş, dost, arkadaş olmuş bir Dünya Lideridir.
Sayın Demirel'in yetişme yıllarını şekillendiren dünya şartları esasen 20 yüzyılı belirleyen büyük çalkantılara sahne olmuştur. Sayın Demirel Cumhuriyet'in ilanından bir yıl sonra dünyaya gelmiştir. Bu vasfıyla, Cumhuriyet'in ilanından sonra doğan ilk Cumhurbaşkanımızdır. İlkokul ve ortaokul yıllarında hem genç Cumhuriyet'in coşku ve heyecanlarını, hem de 30'lu yılların Türkiye'yi de etkileyen iktisadi buhranının doğurduğu ağır şartları bizzat yaşamıştır. Bu yıllar Türkiye'nin bir imparatorluğun küllerinden yeniden dirilme çabalarına şahittir. Büyük Atatürk ebediyete intikal ettiğinde Demirel 14 yaşındadır. Atatürk dönemini yaşamış bir Cumhuriyet çocuğudur ve Cumhuriyetin değerleriyle, mücadeleleriye, zorluklarıyla bezenmiş bir dönemde yetişmiştir. Bu devir dünyada büyük bir bunalımın pençesinde ve iki dünya savaşı arasındaki belirsizliklerle dolu gergin yıllardır. Türk dış politikası Atatürk'ün önderliğinde ve uzun bir tarihi mirasın tesirinde şekillenmiş ve Türkiye'nin coğrafyasıyla, tarihiyle ve beşeri yapısıyla mütenasip bir gerçekçilik zemininde kurulmuştur. Demirel'in neslini etkileyen en mühim hadise bir Cihan imparatorluğunun yıkılmasını takip eden yeni bir kuruluş sürecidir. İmparatorluk yıkılırken bütün hatıraları, tecrübeleri, endişe ve tehditleri genç Cumhuriyet tarafından miras olarak üstlenilmiş, yeni nesiller de bu mirasın etkilerini, harp cephelerinden yorgun, bitap ve çaresiz şekilde gelmiş yakın aile ve memleket fertlerinin varlığında bizzat tüm boyutlarıyla yaşamışlardır. Genç Cumhuriyet yıkılış travmalarını derinden hissetmekte, ancak bu süreçten ders alarak süratle yeni bir gelecek inşaına girişmekte, bu geleceğe de heyecan ve umutla bakmaktadır.
Sayın Demirel bu süreci 'Türkiye Cumhuriyeti bir büyük mucizenin adıdır, ancak asla bir tesadüfün eseri değildir..' şeklinde tanımlamakta, Cumhuriyet'in devraldığı ve şekillenmesinde rol oynayan tarihi mirasın belirleyici etkisine işaret etmektedir.
Sayın Demirel 'Cumhuriyet bir feryadın eseridir; yokluğa, çaresizliğe, fakrü zarurete, cehalete karşı medeniyet ve muasırlık kavgasının feryadıdır bu..' derken Cumhuriyet'in temel yönelimlerinin ve davasının da tarifini yapmaktadır. Büyük Atatürk'ün 'Yurtta sulh, Cihanda sulh' şiarı Cumhuriyet'in yeni nesillerinin meselelere bakış açısını kalıcı şekilde etkileyecektir. Türkiye Cumhuriyeti doğu ile batının, kuzeyle güneyin kesişme noktasında, kıtaların buluştuğu zor bir coğrafyada bir istikrar, huzur, barış ve refah adası olmak ve medeniyetçilik kavgasını mutlaka başarmak zorundaydı. Büyük Atatürk'ün vizyonu buydu.
Bu hedefte, Türk dış politikası tarihin mirasını her yönüyle iyi değerlendirip toprak bütünlüğü ve milli beraberliğini korumak, kendisine güvenilir iktisadi kaynaklar bulmak ve yaklaşan savaş karşısında ihtiyatlı olmak durumundaydı. Sayın Demirel üniversite hayatını 2. Dünya Savaşı şartlarında yaşamıştır. Savaş'ın ve neticelerinin kendi hayatında doğrudan etkileri vardır. Türkiye, Cumhuriyet'in temel tercihleri doğrultusunda savaşa girmeyerek bekasını koruyabilmiş, nihayetinde Müttefikler yönünde tercih kullanarak Savaş sonrası dünyadaki yerini belirlemiştir. Savaş sonrası Dünya, San Fransisco konferansında BM'nin kurulmasıyla ve ABD'nin öncülük ettiği batı camiasının iktisadi ve askeri üstünlüğünü tescil ettirmesiyle yeniden şekillenmekte, bir yandan da Sovyetlerin Avrupa'da birdenbire saldırgan ve yayılmacı siyasetiyle yeni tehditler ortaya çıkmaktadır. Molotof mektubu ve Boğazlar meselesi Türkiye'nin batı alemiyle ittifak tercihini perçinlemiştir. Churchill'in meşhur tabiriyle 'Vilnius'tan Venedike kadar demirden bir perde Avrupa'nın üzerine inmiş' yeni bir savaş, bu defa Soğuk Savaş Dünyanın ve Türkiye'nin karşısına dikilmiştir. Bu dönemde demokrasi rüzgarları artık Türkiye'nin de kıyılarındadır. Batı İttifakı içinde yeralma tercihi Türkiye ile ABD'nin ve Avrupanın yakınlaşmasını ve Sovyet tehdidi karşısında kader birliği yapmasını gerektirmektedir. Çok partili Demokrasi bu gereğin doğal sonucudur. Sayın Demirel, Türkiye'nin batıya açılması döneminde meslek hayatına atılmıştır. ABD'de tahsil ve mesleki eğitim imkanı Türkiye ile gelişmiş ülkeler arasındaki gelişme farklılıklarını bizzat müşahede fırsatını sağlamıştır. Sayın Demirel '..onlarda olan bizde neden olmasın..' sorusunun cevabını aramaktadır. Türkiye'nin yapacak çok işi vardır ve kalkınma, medeniyetçilik bu mücadelenin adıdır. 1950 seçimleri Demirel gibi genç nesiller için dönüm noktasıdır. Türkiye demokrasiye geçmiş, Demokrat Parti'nin kalkınma hamlesi Türkiye'nin üzerindeki örtüyü biranda kaldırmış, muazzam bir enerji ve potansiyel ülkemizin hizmetine girmiştir. Türkiye'nin Marshall Planına dahil edilmesi ve NATO'ya girişi Cumhuriyet döneminin en belirleyici dış politika tercihlerinden biri olmanın ötesinde, adeta yaşamsal bir seçim olmuştur ve artık Türkiye'nin yönü ve hedefi bellidir. DP'nin merhum Menderes ve merhum Zorlu öncülüğünde 1957 yılında o zamanki adıyla Avrupa Kömür ve Çelik birliğine, yani Avrupa Ekonomik topluluğuna katılma iradesi, bugünün şartlarını da belirleyen bir stratejik karardır. Türkiye'nin kalkınma hamlesi bu iradeyle yeni bir hız ve güç kazanmıştır. Sayın Demirel bu dönemde artık ülkenin hayati meselelerinin şekillenmesinde karar verici mevkilerdedir. Genç bir mühendis olarak başladığı devlet hayatında daha 30 yaşında DSİ Genel Müdürü olarak ülkenin su, elektrik ve kalkınma meselesinde belirleyici rol oynamaktadır.
Sayın Demirel, acılarla dolu 27 Mayıs ihtilalinin sonrasında kendi tabiriyle 'bir zulmün tesiriyle ve Millet iradesinin yeniden hakim kılınması kavgasıyla siyasete atılmış..' ve 12 Eylül 1980 öncesinde, siyasetin çalkantılı yıllarında 1965-1971, 1975-1977 ve 1979-1980 yıllarında Başbakanlık yapmıştır. Demirel dönemi Türkiye'nin kalkınma, büyüme, değişim, şehirleşme ve dünyayla bütünleşme sürecidir. Sayın Demirel bu dönemi, 'Türkiye'ye bir Türkiye daha katmak..' olarak tanımlar..Bu çalkantılı dönemde, Türkiye ortalama yüzde 7 kalkınma hızı ve yüzde 5 enflasyonla, OECD ülkeleri arasında Japonya'dan hemen sonra gelmektedir. Bu dönemin uluslararası konjonktürü Soğuk Savaştır, iki kutuplu dünyadır, Orta Doğu'da Filistin meselesi ve harplerdir, beraberinde gelen iki büyük petrol krizidir. Kıbrıs davamızın alevlendiği, soydaşlarımızın yokolma tehdidi altında olduğu yıllardır. Bir yandan da Arap aleminde hareketlenme başlamıştır. İran Devrimi tarrihin akışımı değiştirmiş, Sovyetlerin Afganistan işgali bugün dahi dünyayı etkisi altında bırakan bir dönemi açmıştır. Türkiye bu çalkantıların içinde batı ittifakında yeralmanın gerektirdiği dayanışma ve işbirliğinin yanısıra, muazzam kalkınma hamlelerine kaynak arayışı içindedir. Cumhuriyet'in temel yönelimleri çerçevesinde bölgemizde ve Avrupa'da işbirliği imkanları aramak ve çeşitlendirmek Demirel dönemi dış politikasının temel düsturudur. Sovyetler Birliği ve Doğu Blokuyla geliştirilen ekonomik işbirliği hamleleri İskenderun demir çelik, Aliağa rafinerisi, Seydişehir Alüminyum, Kırıkkale rafinerisi, Soma, Yatağan gibi termik santralleri gibi ekonominin motoru olmuş dev eserlerin hayata geçirilmesini mümkün kılmıştır. Keza, Orta Doğuyla canlanan ilişkiler çerçevesinde Irak ile gerçekleştirilen Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı, Türkiye'nin bugün Orta Doğu'da ortak refah perspektifinde belirleyici rol oynayan bir ülke konumuna gelmesinde önemli pay sahibi olan stratejik mahiyette dev bir eserdir.
12 Eylül siyasette ve devlette kopukluk ve kırılmalar getirmiştir. Türkiye güç ve kan kaybetmiştir. Bu dönemin dünyası da değişmektedir. Thatcher-Reagan dönemi uluslararası ekonominin kurallarını ve şartlarını değiştirmektedir. Yeniden demokrasiye dönüldüğünde Türkiye de süratle dünyaya açılma ihtiyacını görmüş, piyasa ekonomisi olanca gücüyle artık vazgeçilmezliğini kabul ettirmiştir. Türkiye bu yıllarda bir yandan diplomatlarına yönelen, diğer yandan da içerde yükselen bir terör tehdidiyle karşı karşıyadır. Sayın Demirel'in, yasaklara karşı uzun ve zorlu bir demokrasi ve özgürlük mücadelesinden sonra Millet iradesiyle yeniden Başbakan olduğu 1991 yılı Dünya tarihinin en büyük hadiselerinden olan Berlin Duvarı'nın ve bilahare Sovyetler Birliğinin yıkılması hadisesine tesadüf etmektedir. Sayın Demirel tam bu tarihsel anda koalsiyon ortağı, merhum İnönü Başkanlığındaki SHP ile iktidardır. Dönem, içerde ve dışarda, barışma, uzlaşma, birlikte yaşama ve birlikte çalışma dönemidir. Yeni bir Dünya bütün fırsat ve belirsizlikleriyle ortaya çıkmaktadır. Balkanlar ve Kafkasya'da tarihte kalması gereken etnik ihtilaflar hortlamış, Bosna, Dağlık Karabağ ve Kosova'da insanlık faciaları başgöstermiştir. Orta Doğu'da Oslo Sürecinin doğurduğu fırsatlar Türkiye için de yeni imkanlar doğurmaktadır. Bir yandan da Körfez Savaşı, bölgede yeni belirsizlikler, olgular ve sınırların değişimini dahi gündeme getirebilecek gelişmelerin önünü açmıştır. Türkiye'nin dünyanın değiştiği o tarihsel anda önemli kararlar vermesi gerekti. En acil mesele, ortaya çıkan ve Sayın Demirel'in 'Adriyatik'ten Çin Seddine uzanan' ifadesiyle tanımladığı Avrasya'nın barış ve istikrar içinde Dünyayla bütünleşmesini sağlamaktı. Başbakan Demirel daha bu dönemin eşiğinde 1992 yılındaki Davos konuşmasında şunları söylemişti : 'Soğuk Savaşın bitişini müteakip yeni bir siyasî coğrafya doğmaktadır. Bu bir ihtilaf bölgesi veya yeni bir nüfuz alanı değil, aksine, ihtilafların yerini işbirliği ve birlikte yaşama ve çalışma ruhunun alacağı bir barış ve refah havzası olmalıdır.' Avrasya için 20 sene evvel vizyonu buydu. Bu anlayışla, o günden bugüne kadar Avrasya'nın dünyanın geleceği bakımından taşıdığı önemi anlatmaya ve bu bölgeyle yakından ilgilenilmesini teşvik etmeye çalışmıştır. Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak bu coğrafyadaki yeni ülkelerle ilişkilerin her alanda geliştirilmesi ve kurumsallaştırılması için gayret sarfetmiş, büyük projelerin başlatılmasına ve tamamlanmasına öncülük etmiştir. Türkiye Sayın Demirel'in Başbakanlığında bağımsızlığına kavuşan tüm kardeş ülkeleri stratejik bir kararla ilk tanıyan ülke olmuştur. Bu aynı zamanda tarihe ve kardeşlerimize olan bir manevi borçdur.
Çoğunun altında, temelinde ve uygulamasında imzası olan projelerin birer birer hayata geçmiş olması ve kalıcı hale gelmesi ve bu bağlamda kardeş ve dost ülkelerin refahına katkıda bulunması bu vizyonun isabetinin tescilidir
Bu projeler sayesinde bu ülkelerin talebelerinin Türkiye'de eğitilmesi, alternatif ulaşım, ticaret ve enerji yollarıyla dünya pazarlarına açılmaları, bağımsızlıklarını pekiştirmeleri ve kendi ayakları üzerinde yükselmeleri mümkün hale gelebilmiştir. Özellikle bir proje vardır ki, hem Avrasya'nın talihini değşitrimiş, hem de tarihi yeniden yazma imkanı doğmuştur. O da Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı projesidir. Nasıl ki, 1970'lerde yine Başbakan sıfatıyla temellerini attığı Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı Türkiye'yi Orta Doğu'nun kaderine ortak etmiş ve bu zorlu coğrafyada ilk defa bir refah ortaklığı imkanını doğurmuş ise, Başbakan sıfatıyla 5 Mart 1993 tarihinde projesini Başbakan olarak imzaladığı, bilahare Mayıs 1999'da Cumhurbaşkanı olarak nihai anlaşmasına imza koyduğu Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı Projesi de Avrasya'da 21.yüzyılın ilk büyük barış projesi olmuştur. Türkiye, Bakü'den Kerkük'e uzanan havzada bir istikrar ve refah gücü olarak hem hayranlık, hem de kıskançlık uyandıran bir konuma bu büyük projelerin tarihin ortasına mühür gibi kazınmasıyla ulaşmıştır. Bir başka kazanım da Türk müteşebbislerinin bu coğrafyada gerçekleştirdikleri muhteşem işlerdir. Bu büyük coğrafya bir ucundan bir ucuna müteşebbislerimiz tarafından imar ve inşa edilmekte, Türk ekonomisi yepyeni kalkınma ve büyüme perspektiflerine sahip olmaktadır.
Keza, Bakü-Tiflis-Erzurum doğal gaz projesi, Kars-Tiflis Demiryolu projesi, Marmaray Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak temellerinde ve gerçekleşmelerinde Sayın Demirel'in imzası olan ve Londra'dan Pekin'e uzanacak Büyük İpek Yolu'nun temel taşları olarak Türkiye'yi Dünya'nın kalbinde yeni bir küresel güç olarak yükselten anıt eserlerdir. Avrasya Projemiz tarihin en kadim medeniyetlerinden olan Türk Dünyasının istikbalini parlatan en mühim idealizmidir. Sayın Demirel bu projeyi gerçekleştirirken barıştan, kardeşlikten, birlikte yaşamak ve birlikte çalışmaktan başka bir niyetimiz, iddiamız, amacımız olmadığını vurgular. Tek derdimiz, dili, ninnileri, türküleri, masalları, destanları, şiirleri, şarkıları, harsı, kültürü bir olan, aşina olan, akraba olan kardeş halkların, toplulukların uzun bir ayrılıktan sonra yeniden kucaklaşmaları ve yeni bir işbirliği ve dayanışma modeli oluşturmalarıdır. Sayın Demirel görev dönemlerinde Balkanlardan Çin Seddine, Orta Doğuya kadar uzanan kendi tabiriyle, 'Magrib'ten Maşrik'e uzanan' büyük coğrafyadaki manevi, kültürel ve tarihi eserlerimizin tamirine, korunmasına ve insanlığın ortak kültür mirasına hediye edilmesine özel önem vermiştir. Balkanlarda Kanuni'nin Türbesinden, Kazakistan'da manevi köklerimizin ulu mimarlarından Hoca Ahmed Yesevi'nin Türbesine, Hicaz'dan Fizan'a kadar şehitliklerimiz olmak üzere, sayısız anıt eser ve miras Sayın Demirel'in öncülüğünde yaşatılmış ve gelecek nesillere emanet edilmiştir.
Sayın Demirel, yaşadığımız coğrafyanın uzun ve çalkantılı tarihinin derslerinin ışığında Sovyetler Birliği ve bilahare Rusya Federasyonu ile ilişkilere özel bir önem atfetmiştir. Aralarında 500 küsur yıllık diplomatik ve siyasi ilişkiler olan bu iki kadim imparatorluk mirascısı ülkenin 20 ve 21.yüzyıllarda husumet ve ihtilaf yerine, işbirliği, karşılıklı güven ve ahde vefa ilkeleri zemininde Soğuk Savaş'da dahi örnek teşkil edecek bir birlikte yaşama siyaseti oluşturmalarına itina göstermiştir. Soğuk Savaş sonrasında dönemin Rusya yetkilileriyle süratle geliştirilen ilişkiler, Türkiye'nin bu geniş coğrafyada ortak işbirliği ve ortak gelecek arayışının zeminini oluşturmuştur. Kuruluşunda Sayın Demirel'in Başbakan olarak rol oynadığı Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü Türkiye ile Rusya'nın işbirliğinin önemli bir mekanizmasıdır.
Sayın Demirel'in Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı dönemleri kardeş Arap Alemi ve İslam Dünyasıyla yakınlaşma ve işbirliği imkanlarının yoğunlaştığı, yeni dayanışma zeminlerinin oluşturulduğu yıllardır. Türkiye ilk kez Adalet Partisi döneminde İslam Konferansı Örgütü'ne katılmış ve başta Filistin, Keşmir, Kıbrıs, Bosna olmak üzere, manevi dünyamızı paylaşan kardeşlerimizin davalarında İKÖ'nün bir uluslararası güç olarak rol oynamasında etkin olmuştur.
Sayın Demirel'in siyaset ve devlet hayatının değişmez dış politika hedeflerinin başında Türkiye'nin Batı dünyası ve Avrupa ile bütünleşme projesi gelir. ABD ile uzun yıllara ve ortak bir kadere dayanan müttefiklik ve dostluk ilişkileri Demirel dönemlerinde Türk dış politikasına mukayeseli üstünlükler sağlayan ve özellikle de Soğuk Savaş sonrasında ortaya çıkan yeni jeo-stratejik, jeo-ekonomik denklemlerde Türkiye'ye önemli hareket kabiliyeti yaratan bir boyut kazandırmıştır. Terörle mücadele, Irak, Kafkasya, Balkanlar başta olmak üzere, Türk ekonomisine derinlik kazandırmak ve yeni enerji yollarının Türkiye üzerinden dünya pazarlarına ulaşmasını temin etmek gibi, çok kutuplu dünyada karşımızda duran sorunlarda Türk-ABD ilişkileri vazgeçilmez önemde olmuştur.
Demirel Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak Türkiye'nin Ortak Pazar ve daha sonraki adıyla Avrupa Birliği yolculuğunda başta 1967 Brüksel Anlaşması olmak üzere, tarihi 1999 Helsinki Zirvesine kadar uzanan süreçte, Avrupa ile Türkiye arasındaki siyasal, ekonomik, hukuksal ve yaşamsal kararlara imza atmış, yön vermiş, öncülük etmiştir. Sayın Demirel Türkiye'nin Avrupa projesini 'Cumhuriyet'in vazgeçilmez hedefi' olarak nitelendirmekte ve 'birleşmiş, barış ve refah içinde Avrupa' idealinin Türkiye'siz; Türkiye'nin de medeniyetçilik mücadelesinde Avrupa'sız olamayacağını daima vurgulamaktadır.
Sayın Demirel'in Orta Doğu vizyonu ve siyaseti Adalet Partisi'nin iktidara geldiği 1965'den itibaren gerçekçi, kararlı ve istikrarlı bir çizgi takip etmiştir. Filistin Davası, merhum Arafat'ın kendisini ziyaretinde söylediği 'Eğer Demirel o yıllarda Türkiye'nin idaresinde olmasaydı biz yokolorduk' ifadesinde tarif edildiği şekilde ulvi bir davadır. Türkiye Sayın Demirel'in 1970'lerdeki Başbakanlığı döneminde Filistin Devleti'ni ilk tanıyan ülkelerin başında gelir. Keza, Oslo Sürecinin sağladığı konjonktürü iyi kullanan Türkiye gerek İsrail ile ilişkilerini ileri seviyelere yükseltmiş, gerek Filistin Devletiyle işbirliğini güçlendirmiş, aynı zamanda da Orta Doğu Barış Sürecinde daima güvenilir, sözüne inanılır, hakkaniyetli bir arabulucu rolünü üstlenmiştir. Sayın Demirel'in Cumhurbaşkanlığı Türkiye ile Orta Doğu ve Körfez ülkeleriyle çok yoğun ilişkilerin geliştirildiği ve ekonomik, enerji ve ticari işbirliğinin yükseltildiği bir dönemdir. Sayın Demirel görev süresi sonrasında, İsrail Filistin ihtilafını araştırmak ve çözüm önerileri sunmak üzere Başkan Clinton tarafından oluşturulan ve NATO Genel Sekreteri Solana, Norveç Başbakanı Jagland, ABD'den Senatör Mitchell ve Senatör Rudman'dan oluşan Mitchell Komitesi'ne beş üyesinden biri olarak davet edilmiş ve yaklaşık iki yıl soruna çözüm yolları aramak üzere görev yapmıştır. Komite'nin nihai raporunda öngördüğü yol haritası bugün uluslararası toplumun iki devletli çözüm modelinin temelini oluşturmaktadır.
Kıbrıs, Demirel dönemlerinin vazgeçilmez önceliği ve bir numaralı dış politika meselesidir. Sayın Demirel, Kıbrıs Türkünün haklı davasının dünyada tüm mecralarda savunulması, Kıbrıs Türk'ünün her alanda mamur, müreffeh ve güven içinde olması için görev yaptığı her dönemde, Türk dış politikasını bu meselenin hakkaniyet zemininde halli yönünde sevketmiştir. Merhum Küçük ve Merhum Denktaş ile birlikte Kıbrıs davamızın savunulmasında amansız gayret sarfettiler. Sayın Demirel, Kıbrıs'a ilk su taşınması projesinin Cumhurbaşkanlığı döneminde 1997'de hayata geçirilmiş olmasını daima hayatının en mutlu anlarından biri olarak tanımlar. Sayın Demirel, AB'nin, mesele çözülmeden sadece Rum tarafını tam üye olarak Kabul etmiş olmasını da, Avrupa'nın tarihindeki en vahim stratejik hata olarak görür. Bu karar, hem sorunun çözümünü akamete uğratmış, hem de Avrupa'yı tarihin en kritik kavşak noktalarından birinde çok önemli bir stratejik üstünlükten mahrum etmiştir.
Sayın Demirel'in dış politika düsturu:
Milli menfaatlerin en üst seviyede korunması;
Dış politikadan hissiyattan, ideolojik ve kısa vadeli yaklaşımdan ziyade, akılcılık, gerçekçilik, uzun vadeli menfaatleri öngörebilmek;
Meselelerin uluslararası meşruiyetin ve hukukun zemininde barışcı yollardan halli; Ahde vefa ilkesine sadakat;
Türkiye'nin Avrupa, Asya, Afrika, Orta Doğu'nun kesişme noktalarında bir barış, refah, istikrar ve umut unsuru olarak yükselmesini sağlamak; sorunların değil, çözümlerin parçası olmasının yollarını aramak; bu coğrafyalarda hegemonik eğilimler yerine, jeo-stratejik çoğulculuğu sağlayacak çok taraflı açılımlar tesis etmek;
Türkiye'nin ekonomik, askeri ve manevi gücünü bir cazibe unsuru olarak yüksek tutmak; Türkiye'nin dostluğunun aranılır, düşmanlığından ise çekinilir bir ülke olarak saygın ve sözü dinlenir olmasına hassasiyet göstermek;
Cumhuriyet'in medeniyetçilik ve muasırlaşma hedefi doğrultusunda vazgeçilmez parçası olduğumuz demokrasiler coğrafyasıyla kader ortaklığı ve dayanışma;
AB'ye tam üyelik hedefinin ülkenin tüm kaynakları seferber edilerek yakalanması;
Çok kutuplu dünyada her coğrafyada dostluk, işbirliği ve karşılıklı yarara dayanan ilişkiler tesis etmek;
Türk sanayiine yeni pazarlar ve yeni fırsatlar yaratmak yönünde küresel boyutta girişim ve inisyatifler almak; dış politikamızın önceliklerini temel tercihlerini bu yönde belirlemek;
Küresel enerji denklemlerinde enerji güvenliği, çoğulculuğu ve istikrarını temin amacıyla Türkiye'nin temel bir belirleyici güç olmasını sağlayacak diplomasi takip etmek
Tarihi ve manevi bağlarımız olan kardeş ülkeler ve İslam dünyası ile yakın dayanışma ve karşılıklı güvene dayanan istikrarlı ilişkiler tesis etmek ve yaşatmak;
Küreselleşmenin getirdiği fırsat ve meydan okumaları, yine küresel işbirliği ve birlikte çalışma ilkeleriyle karşılamak ve göğüslemek; çevrenin korunması, gezegenimizin gelecek nesillere yaşanabilir ve sürdürülebilir olarak bırakılması için küresel dayanışmanın kuvvetlendirilmesi;
Türkiye'nin Avrupa ve Avrasya projelerini birbiriyle içiçe ve ortak gelecek zemininde geliştirmek; Bu ilişkilerin kurumsal altyapılarını kalıcı ve işler hale getirmek;
Ve nihayet, Atatürk'ün 'Yurtta sulh, Dünyada sulh' ilkesini daima temel ilke olarak benimseyerek, kendisi için istediğini, dostları için de istemek, kalıcı, dürüst, güvene dayalı dostluklar kurmak olarak tanımlayabiliriz.
Sayın Demirel, devlet ve siyaset hayatının her döneminde dünya meselelerine bakış açısını izah ederken muhataplarına daima şunu söylemiştir:
'Tarihi yeniden yapmak mümkün değildir, ancak geleceği birlikte inşa etmek mümkündür..Tarihten husumet, düşmanlık, kavga çıkartırsanız yepyeni bir geleceği inşa edemezsiniz. Geçmiş bugüne kadardır. Bugünden sonra sonsuz bir gelecek vardır, gelin bu geleceği, barış, ortak refah ve insanlığın mutluluğu için birlikte inşa edelim..'
Merhum Demirel geçtiğimiz Ekim ayında İslamköy'deki Demokrasi ve Kalkınma Müzesi ve Demirel Külliyesi'nin açılış töreninde, adeta bir veda konuşması niteliğindeki konuşmasında Türkiye'ye vasiyetini şu tarihi sözlerle bitirmişti:
'Ben bütün her şeyimi Büyük Atatürk'e ve Cumhuriyet'e borçluyum ve o borcumu ödedim...Atatürk bizim herşeyimizdir..O'nu kaybedersek, her şeyimizi kaybederiz...'