RÖPORTAJLAR
5 Temmuz 2021 Pazartesi

Egedesonsöz yerli ve milli aşının merkezinde!

Ege Üniversitesi Aşı Geliştirme, Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr.Adnan Yüksel Gürüz, muhabirimiz Menduha Ceylan'ın sorularını yanıtladı.

Egedesonsöz yerli ve milli aşının merkezinde!

Dünya genelinde koronavirüs pandemisi süreci bir buçuk yılını doldururken yaklaşık olarak 12 aydır canla başla virüse karşı aşı üretimi sürecini yöneten Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Parazitoloji Öğretim Üyesi, Ege Üniversitesi Aşı Geliştirme, Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü ve Aşı Bilimi Derneği Başkanı Prof. Dr. Adnan Yüksel Gürüz ile aşı üretim sürecini konuştuk.

Salgın süreci, koronavirüs aşıları ve Türkiye’nin yerli ve milli aşıları hakkında akıllarda oluşan soru işaretlerini gideren Prof. Dr. Gürüz, Ege Üniversitesi bünyesinde üretilen yerli ve milli DNA aşısı hakkında da önemli gelişmeleri bizlerle paylaştı.

EGE’NİN AŞI ÖNCÜSÜNÜ TANIYALIM…

-Pandemi sürecinde Ege Üniversitesi bünyesinde geliştirilen koronavirüs aşısında faz çalışmalarına geçmek üzere olduğunuzu biliyoruz… Aşı konusundaki çalışmalara yaptığınız öncülük ise yadsınamaz, bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Ben 1962 İzmir doğumluyum. Bornova Anadolu Lisesi, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okudum ve tüm kariyerim de İzmir’de geçti... 2002 yılından beri parazitoloji ana bilim dalında profesör olarak çalışıyorum. 2007 yılından beri de paraziter aşılarla başladığımız hayatımıza şu anda bir parça değişiklik yaparak, etkeni parazitlerden, koronavirüse kaydırdık devlet büyüklerimizin de bu konuda teveccühleriyle... Sayın Rektörümüzün yakın ilgisiyle Ege Üniversitesi’ne bir Aşı Enstitüsü kazandırmayı hayal ettik. Çıktığımız yolda enstitü YÖK aşamasına kadar geldi. YÖK başkanlık makamında bu alanda kaynakların tek sıklet veya birkaç merkezi sıklette toplanması için çalışmalar başlatıldı. O sebeple ‘Enstitüyü şimdilik durduralım, siz bize bir aşı merkezi için başvurun’ dediler. Sayın Rektörümüzün talimatıyla hızlı bir şekilde bu işi hallettik. Arkasından 25 Ocak’ta Ege Üniversitesi’nin Aşı Geliştirme, Uygulama ve Araştırma Merkezi kurulmuş oldu. Sayın Rektörümüzün de teveccühü ile 28 Ocak tarihinde buranın merkez müdürü olarak göreve getirildim. Yönetim kurullarımızı oluşturduk. Bir yandan akademik çalışmaları tamamlarken bir yandan da bu alanda yetişecek insanların önünü açmaya çalıştık. Bir aşı ana bilim dalı kurduk, yüksek lisans ve doktora programlarımız sağlık bilimlerinden ve üniversitemizin senatosundan oy birliği ile geçti. Tahmin ediyorum ki YÖK onayından sonra; önümüzdeki eğitim öğretim yılında bu alanda çalışmaya başlayacak genç araştırmacıları bünyemizde çalıştırmaya başlayacağız.

-Ege Üniversitesi bünyesinde Aşı Geliştirme, Uygulama ve Araştırma Merkezi kurulduğunu söylediniz, bu merkezin vücut kazanmasındaki süreç nasıl devam ediyor?

Sayın Rektörümüz, Senatomuzun da desteğiyle bize 5 bin metrekarelik bir yer tahsis etti, üniversite içinde. Ben de çok sevdiğim bir dostuma avam proje çizdirdim, 6 bin metrekarelik. 1 katı bodrumda, 2 katı üstte olmak üzere büyük bir tesisin avam projesi çizilmiş vaziyette. Zemin etütleri tamamlandı. Bir yandan da sponsor arayışlarını girdik. Çünkü her şeyi devletten bekleyerek devlet büyütülemez; ben bu anlayıştayım. Devlet, millet birlikteliği olması gerekiyor. Bu sebeple de imkan dahilinde birçok kapıyı çalarak sponsorluk sağlamaya çalışıyoruz…

-Merkezden önce ilk hedefiniz enstitüydü yanlış anlamadıysam, o anda aklıma kapatılan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüleri geldi… Sizler böyle bir enstitü oluşumu konusunda ne gibi tepkilerle karşılaştınız?

Refik Saydam, kurulduğu dönem için muhteşem bir atılım. Muhteşem bir üretim fakat zaman içinde gelen hükümetler, oranın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde derman olamadılar ve Refik Saydam maalesef bugünkü teknolojilerin gerisinde kaldı. 30-40 yıldır hiçbir hükümet buraya hak ettiği değeri vermedi… Sağlıkta Dönüşüm Projesi’yle AK Parti iktidarının ikinci yarısında bir takım kanunlar, kurallar değiştirilmeye çalışıldı. Teşvikler getirildi. Her ne kadar sağlık sektöründe çalışanların ihtiyaçları ekonomik olarak karşılanmasa da mantalite olarak değişim başladı. Ve o dönemde atıl kaldığı için Avrupa Müktesebatı sebebiyle Avrupa normlarında bir yapıya sahip olmadığı için Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün miladı dolmuş kabul edildi. Oraya yatırım yapmaktansa daha farklı alanlarda yatırım yapılması konusunda hem fikir olundu. Devlet ilk defa bizim bu aşı çalışmalarında inanılmaz güçlü destek verdi. Çok kısa sürede çok güçlü bir refleks geliştirdiler. Buradan TÜBİTAK Başkanı’na, Sağlık Bakanı’na, Sayın Cumhurbaşkanımıza bu alanda çalışan tüm arkadaşlarım adına ben teşekkür etmek istiyorum…

‘FİRMANIN ‘HADİ BUYURUN’ DEMESİNİ BEKLİYORUZ’

-Ege Üniversitesi’nin geliştirdiği DNA aşısına gelecek olursak, süreç nasıl ilerliyor? Geçmişte yapılan açıklamalar doğrultusunda Mart, Nisan aylarında hazır olması bekleniyordu, süreçte bir aksaklık mı yaşandı?

Şu anda dünyada 16 adet DNA aşısı geliştirilme aşamasında ve bunların hiçbiri henüz kullanımda değil. Çünkü enfeksiyon hastalıklarında kullanılan bir platform değildi. Bu platform mRNA platformu dediğimiz; Moderna ve Pfizer ilaçlarının benzeri bir platform. Daha sade ancak üretim aşaması daha komplike, hasta açısından daha garanti gözüken bir aşı... Çalışmalar daha önce örneği olmadığı için daha titiz ve yavaş yürüyor. Biz ne yaptık? Aşağı yukarı biz çalışmalarımıza 12 ay önce başladık. 1 yıl içinde üretim aşamasına geldik. Şu anda GNP dediğimiz aşamadayız. Yerli bir ilaç firması devle görüşmelerimiz olumlu sonuçlandı. Bu ilaç firması sağlık bakanlığından gerekli izinleri aldı. Biz aşağı yukarı 1-1 buçuk aydır onların mevcut üretimlerinin bitmesini bekliyoruz. Yasal yada bilimsel zorunluluk gereği hiçbir tesiste aynı anda 2 tane GNP üretim yapılmıyor. Onların başlamış oldukları kendilerine ait bir üretim var, aşıdan bağımsız farklı bir şey… Onun üretiminin bitmesini bekliyoruz. Bizim 1 buçuk aydır aşı adaylarımız hazır. Tabi ki bu GNP üretim olmadan, bunların toksisite testleri netleşmeden gönüllülere uygulamak mümkün değil. GNP üretimi ve toksisite testleri netlik kazandıktan sonra dosyamızı hemen vereceğiz. Gönüllüler üzerinde Faz-1’e başlayacağız. Bu sürecin ne kadar süreceği firmanın bize ‘Hadi buyurun’ demesine bağlı.

‘ŞAN ŞÖHRET PEŞİNDE DEĞİLİZ!’

-Ege Üniversitesi kendi ürettiği DNA aşısı için ne kadarlık bir destek aldı?

İki tane büyük proje yürütüyoruz. Bir tanesi Ege Üniversitesi adına TÜBİTAK ve Sayın Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın koordinasyonunda yürütülen Kovid-19’a karşı hızlı DNA aşısı. Bu aşağı yukarı 1 buçuk, 2 milyon TL’lik bir proje… Akabinde yine mevsimsel grip için desteklenen daha büyük bir 1004 projemiz var. 20 milyon TL’lik bir proje, o da onaylandı. Ege Üniversitesi’ni layık olduğu yere, Türk bilimini layık olduğu yere taşımaya çalışıyoruz. Bunun şan, şöhretinin peşinde değiliz.

VERİLEN SÖZLER KIRDIRILMAYACAK

-Üretilen koronavirüs aşısında patent süreci nasıl işleyecek? Patent beklentiniz var mı?

Hiçbir şekilde patent beklentimiz yok. Patentin tamamı devletimize aittir. O da insanlığa bunları yönlendirecektir, eminim. Afrika’da ya da ihtiyacı olan fakir ülkelerdeki insanlar inşallah bizlerin, 12 merkezde yürütülen aşı çalışmalarıyla aşılanacaklar. Buradaki olumlu sonuçların insanlığa yararı olacağını düşünüyorum. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu konudaki yerli, milli aşı ve ilaç anlamındaki heyecanına canı gönülden katılıyoruz. Bir Türk bilim insanı olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın insanlara verdiği sözü kırdırmayacağız. İnşallah kendisine en kısa sürede yerli ve milli, güzel bir aşı hediye edeceğiz.

-DNA aşısının biraz daha detaylarına inmek istiyorum… Bu süreçte inaktif ve mRNA aşılarını sıkça duyduk. Bizlere DNA aşısından biraz bahseder misiniz? Zannedersem yani tanışıyoruz bu aşıyla…

Kesinlikle farklı bir platform, 3’üncü jenerasyon... Yan etkiler açısından diğer aşılara göre daha iyi bir aşı olacağını ümit ediyoruz. Uğraştığımız hedef virüsümüz bir RNA virüsü, DNA’sı yok. Biz bundan aynı mRNA gibi sentetik bir mRNA ile DNA üretiyoruz. Ayna görüntüsünü kullanıyoruz bu aşamada. Kendisinin bir benzerini bile değil. mRNA aşılarının içerisinde sentetik birebir virüsün mRNA’sı var. Biz o mRNA’nın ayna görüntüsünü kullanıyoruz. Yani insanlarda hastalığa karşı koruyacak antikorları oluşturacak ama hastalığa ait yan etkiler olmayacak diye düşünüyoruz; ateş, pıhtılaşma, halsizlik, yorgunluk gibi… Sadece immün sistem cevap oluştururken vücuttaki hareketliliğine bağlı bir takım reaksiyonlar görülebilecek ama bunların hiçbirisi hayatı tehdit eder durumda olmayacak kanaatindeyiz. Çok daha üst düzey bir aşı.

Dekanlık, baş hekimlik, rektörlüğümüz aşı üretim sürecimizi çok yakından takip ediyor. Bunun dışında daha üst düzeyde de TÜBİTAK Başkanımız, Sağlık Bakanımız, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Sayın Varank da ilgilerini hiç esirgemiyorlar. Bu güne kadar malzeme temininde 1 saat bile sıkıntı çekmedik. Paraları zamanında hep aldık, ihtiyaçlarımız eksiksiz karşılandı bu açıdan sıkıntımız yok.

-Bu büyük buluşun arkasındaki ekip kaç kişi, ekibin aşı üretim sürecinde zorlandığı konular oldu mu ya da neler olacak?

Şu an benim ekibim 8 kişiden oluşuyor. 4 akademisyen, 4’de öğrencimizle çalışıyoruz. Sağ olsun Sayın Rektörümüz YÖK’ün uygun görmesiyle bize bir akademik kadro daha verdi… Öğretim görevlisi kadrosuna bir arkadaşımız daha atandı. Personel açısından şu anda sıkımız yok ama yer açısından çok sıkıntılıyız. Çok sıkışık bir mekanda çalışıyoruz. Şartlarımız gerçekten istediğimizin çok altında fakat gerek dekanımız gerek başhekimimiz ve rektörümüze bu konuyu yazdığımızda çok sıcak yaklaştılar. Büyük bir ihtimalle bu hafta içinde planlanan yerimiz yapılana kadar geçici, çok daha geniş bir alan bize tahsis edilmiş olacak ve çalışmalarımızı orada sürdüreceğiz.

BAŞARILAR ENGELLENMEYE ÇALIŞILIYOR!
Yönetim başarılarımızı görüyor, takdir ediyor ve destekliyor ancak içimizde bizim başarılı olmamamızı için çalışan kendi meslektaşlarımız var… Kişisel çekememezlik ve kıskançlıklar her yerde olduğu gibi burada da şer ittifakı gibi önümüze çıkıyor. Biz mücadelemizi sürdüreceğiz, önümüze çıkan tüm engelleri bir bir aşarak başarıyı yakalayacağız. Allah büyüktür, ben kimsenin ne yaptığının ne yapmadığının farkında değilim çünkü benim kendi yapacak çok işim var. Ben önümdeki işe bakarken başkasının yaptıklarını da görmüyorum. Bu ülkenin, İzmir’in, Ege Üniversitesi’nin aşığıyım. Buradaki her başarı için benden bir saç eksilmesini kabul ederim ama insanlar maalesef bu yönde değiller… Ben olsam çalışan bir grubun işini kolaylaştırmak için yapabileceğim ne varsa onu yapmaya çalışırım, egodan sıyrılmış olmam gerektiğinin kanaatindeyim. Başarılarımızla gurur duymamız gerekirken, başarısız olmamız için mücadele eden zihniyetin sağlığından şüphe ediyorum…

-Şu anda dünyadaki en büyük kaygılardan bir tanesi de aşıların varyantlara karşı etkinliği… Ege Üniversitesi tarafından üretilen DNA aşısının varyantlara karşı etkisi nedir? Meydana gelen yeni varyantlar karşısında nasıl bir yol izliyorsunuz?

Alpha varyantı da dahil olmak üzere orijinal varyanttan başlayarak furin makası dediğimiz bir özelliği elde etti bu virüs, diğer tüm koronavirüslerden farklı olarak… Spike protein diye konuştuğumuz protein yani virüse taçsı görüntüsünü veren yüzeyindeki proteinler; normalde 3’erli gruplar halinde birbirlerine sarılmış haldeler. 3’lü grup tek uçtan insan hücresine temas edecekken bu furin mekanizmasını açmayı öğrendi Delta varyantıyla. Üç noktadan birden bağlanabiliyor ACE2 reseptörlerine. ACE2 reseptörleri vücudun hemen hemen her dokusunda var; bu sebeple bazılarında görme şikayetleri, bazılarında tat koku, ishal, akciğer problemleri ortaya çıkıyor. Delta varyantındaki mutasyonun furin makasının olduğu spike proteinin bölgesinde olması virüsü daha da bulaşıcı, daha da agresif hale getirdi. Ha bu öldürücülüğü yerine kliniği ne kadar etkiledi, o konuda hala çok fazla veri yok elimizde… Ama ABD’de çok ciddi bir sıkıntı olarak ortaya çıktı, İngiltere’de bütün tedbirlerinin değiştirilmesine sebep oldu. Bu tip sıkıntılar devam edecektir...

Bizim aşımızın etkinliğine gelince; inaktif aşı dediğimiz aşıda biz virüsün tamamını ısı, ışın ya da kimyasallarla öldürüyoruz ama tabi ki antijenik, immün sistemini uyaracak partiküller ölmüyor. Yumurtayı haşlamak gibi… Haşlanmış yumurtada beyaz ve sarı karışıyor, protein denatüre oluyor ama hala alerjik. Alerjiniz varsa yumurtanın akına yine kaşınmaya devam ediyorsunuz tükettiğinizde. Bu protein ölmesine rağmen alerjik reaksiyonları devam ediyor… Aynı şekilde bu virüste de ölse de tetikliyor hücreyi, uyarıyor.

‘AŞILARIN HEPSİ HALA ETKİN’

Bir kalemin kapağını değiştirerek mutasyona uğratıyorsunuz ama kalemin kendisi hala daha aynı... Bu sebeple bugüne kadar olan mutasyonların hiçbirisi virüsün tüm konfigürasyonunu değiştirecek büyüklükte bir mutasyon olmadığı için aşıların hepsi hala etkin. Etkinliklerinin oranları düştü mü evet düştü. Bu varyantlara karşı bir takım varyasyonlar üretmeye çalışıyor mu? Bu firmalar çalışıyor...

Dünyada hiçbir araştırmacı daha DNA aşılarını buraya challenge etmedi. Biz daha Delta varyantı ile ilgili nasıl bir sonuç alacağımızı bilmiyoruz. Ancak tüm varyantlara etkili olacağını düşünüyorum. Çünkü biz virüsün tamamının fotoğrafını çekerek yürüyoruz. Tabi ki her aşı ilk günkü durumunda değil. Bugün dünyada kullandığımız tüm aşılar, şu anda hiç kimsenin telaffuz etmediği faz-4 aşamasında. Genele yapılma izni verildikten sonra aşıların çok sıkı takibi devam eder. Her aşı programından sonra her lot ayrı ayrı tekrar sağlık kontrollerinden geçirilir. Yapıldıktan sonra hastalarda ne gibi değişiklikler olduğu, aşı yapılan kişilerinin ne kadarının hastalandığı, hastalığı nasıl geçirdiği çok yakın takip edilir Faz-4’te. Herkes diğer fazları konuşuyor ama Faz-4’te bir yetersizlik çıkarsa, aşıyı modifiye etmeye arkadaki grup devam ediyor.

Biz çalışmamızı verdik diyelim, GNP üretimi yapıldı, faz çalışmalarına başladık ama biz arkadan daha iyisini nasıl yapabiliriz, daha etkinini nasıl yapabiliriz, daha düşük dozda nasıl bir etkinlik sağlayabiliriz diye araştırmaya devam edeceğiz. Türkiye şu anda aşı stratejisi açısından pek çok ülkede iyi durumda...

-Sizleri yakalamışken aşılarla ilgili detaylara da değinmeden geçmek istemiyorum… Birçok ülke aşı savaşı içerisindeyken aşı ve bilim karşıtları da boş durmuyor, koronavirüs aşısının iki dozunu olduktan sonra virüse yakalanıp ölenler olduğu iddia ediliyor… Bu iddialarda herhangi bir gerçeklik payı var mı?

Bugüne kadar resmi olarak paylaşılmış böyle bir bilgi yok. Yurt dışında bununla ilgili tevatürler var. Aşıyı olduktan sonra aşının etki etmesi için aşıların 3-4 hafta aralıklarla yapılması gerekiyor. İkinci dozdan sonra aşının cinsine göre 3-4 hafta sonra antikor düzeyi maksimuma ulaşıyor. Antikor düzeyi maksimuma ulaşmadan, örneğin; Biontech aşısının ilk dozdan sonra yüzde 33 koruyuculuğu var, burada ölüme karşı koruyuculuğunun ne kadar olduğunu bilmiyoruz ama bu dönemde antikorlar oturmadan, vücut kendi askerlerini hizaya sokup, cepheye sürmeden yakalanacak olursanız böyle bir sıkıntı olabilir…

KAR ZARAR HESABINA BAKIYORUZ

Velev ki 100 bin kişide 1 kişi bu şekilde öldü diyelim, aşı reddi sebebiyle ölümler çok daha net ve gözle görülür. Biz her zaman aşılarda kar zarar hesabına bakıyoruz. Resmi kaynaklarla onaylanmış testler yapıldığı ve hakem kontrolünden geçmiş yayınlarda; Sinovac yüzde 51 hastalığı geçirmeye, yüzde 78 de semptomatik hastalık geçirmeye karşı koruyucu.  Ağır hastalığa ve ölümlere karşı ise başarısının yüzde 100 olduğu gösterildi. Biontech aşısında ise oranlar birazcık daha yüksek. Yüzde 94’lere kadar koruyucu olduğu söyleniyor, doğrudur çünkü aşı platformları farklı. Biz biliyoruz ki inaktif aşıların hepsi daha az antikor oluşturur, çok uzun süre korumaz. Ancak biz bir savaştayız, giydiğimiz zırh sayesinde aldığımız kurşun darbesi bizi öldürmüyorsa anlaşılabilir... Elimizdeki malzemeyle çok daha güçlü zırhlar üretebiliriz daha az sayıda ancak pandemilerde süreç bu şekilde yönetilmez. Pandemilerde en fazla aşılamayı, en düşük dozla; minimum yüzde 50 koruyuculuk sağlayacak şekilde aşılama yapmamız lazım. Yani bir zırh yapıyoruz, ince bir zırh, taşıması kolay, herkese ulaştırabiliyoruz…

İkinci dozlarda alerjik reaksiyonlar daha yüksek olabilir, Sinovac aşısı vurulduğumda ben de 2’nci dozda bir atak geçirdim. Aşılamayı takip eden ikinci saatte bulantı, kusma, hipotansiyon gelişti. 2 saat süreyle etkisi altına aldı ve toparladım. Çevremde benzer sorunları yaşayanlar oldu ama ölmeyi mi tercih edersiniz, 2 gün tuvalete taşınmayı mı?

KEŞKE ÖYLE BİR TEKNOLOJİ OLSA!

-Aşıların içerikleriyle ilgili de bazı endişeler söz konusu… Mantık çerçevesinde düşününce “mikro çip” gibi şeylerin imkansız olduğu anlaşılıyor ancak vatandaşlarda oluşan tedirginlik bir hayli yüksek. Sosyal medyada ve çeşitli iletişim kanallarında konuşulduğu gibi aşıların içeriğinde endişe edilmesi gereken etken maddeler var mı, bir de sizden dinleyelim…

Aşının içinde alüminyum var alzheimer olursun deniyor ya da cıva var sorun yaşatır deniyor… Evet cıva var bazılarının içinde. Aşıda başka bakterilerinin ölmesi için kullanılıyor. Evet alüminyum gibi adjuvantlar da var ama bunun da sebebi 5 miligram bakteri vermek yerine 3 miligram verip adjuvantlarla daha güçlü hale getiriyorduk. Ancak yeni aşılarda bunların hiçbiri kullanılmıyor, çok farklı teknolojiler söz konusu. mRNA aşısı için konuşacak olursak; mRNA hücre duvarı ile beraber negatif kutup. İki negatif kutup birbirinin içine giremez, bunları nano lipit yani yağ partikülleri ile kaplıyoruz ve içeri girmesini sağlıyoruz. Yani adjuvant gibi içeriye girişini sağlayacak başka maddeler kullanmıyoruz. Daha doğal, daha doğala yakın kombinasyonlar var aşıların içinde. Hiçbir şekilde mikro çip yok. Millet bu kadar mikro çipten korkuyorsa telefon, tablet, internet, sosyal medya kullanmayacak! Bugün siz sosyal medyada bir lacivert çorap beğenin 500 tane lacivert çorap reklamıyla karşılaşıyorsunuz… Sizi öyle bir yakılıyor ki sistem! Zannediyor musunuz ki bugün giydiğiniz iç çamaşırın rengini bilmiyor insanlar? Kesin biliyorlar! Zannediyor musunuz ki sizin kime aşık olduğunuzu, kimden nefret ettiğinizi bilmiyorlar? Hangi partiye oy verdiğinizi… Korktuğunuz mikro çipin sizleri gerçekten robotlaştıracağını düşünüyorsanız, siz zaten robotlaşmış vaziyettesiniz hiç merak etmeyin! 5G teknolojisiyle aşıyı bağdaştıran insanlar var… ‘Bill Gates aldı da bizi istedikleri zaman öldürecekler’ diyorlar… Keşke öyle bir teknoloji olsa, öldürmek adına demiyorum ama vücudumuzu 24 saat takip eden birer mikro çip yerleştirseler de sağlık sorunlarımızın çoğunu önceden bilsek. Kanserlerden insanlar ölmese! Keşke öyle bir şey olsa da ilk ben taktırsam! İnsanları böyle böyle korkutuyorlar… İnsanların kafası mikro çipin ne büyüklükte olduğuna ermediği zaman söylenene inanıyorlar. Siyasette, dinde de böyle.

Vatandaşa kara propaganda yapıldığı için insanlar endişeye kapılıyor. Yani bioterörizim dediğimiz bir olay söz konusu. Bir takım biyolojik maddeleri insanları hastalandırmak için kullanırsınız. Aşı karşıtlığı da bir biokarapropagandadır; ‘Genetiğinizi bozacak, DNA’nızı bozacak’ derler. mRNA için konuşalım, bu aşıda sentetik RNA giriyor vücuda, hücre içine girdikten sonra hemen sitoplazmada ribozomları kullanarak sentetik RNA’dan çoğaltmalar yapıyor ve bunların etrafında bir yağsı baloncuklar bunları kaplıyor ve yeni viryonlar oluşturuyor. Sanki virüs varmış gibi ama sentetik virüsten olduğu için çok ciddi bir yan etki görülmeden immüniteyi hem sınıfsal anlamda hem de hücresel anlamda uyarıyor. Tabi ki bu her türlü uyarım, bizim DNA’mızda bir takım kodları da çalıştırıyor.

AŞILAR VİRÜSÜN VÜCUDUMUZDAKİ KİMLİK KARTI

Ürettiğimiz aşıların DNA’mızda bir tahribat yapması söz konusu değil. Burada yapacakları hafızalandırmayla geleceğe dönük, biz bu virüsle karşılaştığımızda savaşma şansımızı arttıracağız. İnsanlar DNA’mızı bozacak, çocuğumuz olmayacak diyorlar… Aşılar sadece virüse karşı vücudumuza bir kimlik kartı veriyor diyebiliriz. Bu virüs bizim bildiğimiz bir virüs, bunu tanıyan askerler göreve dediği zaman, virüsle ilgili verilere sahip askerler bir an önce vücudun savunma sistemini aktive ediyorlar. İnsanların kesinlikle ve kesinlikle aşılarla ilgili olumsuz fikirlere kapılmamasını önemsiyorum. Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı aşı seçimlerinde doğru kararlar vermiştir. İnaktif aşıyı seçerek işini hiç riske bırakmamıştır, ardından başarılı bulduğu, iki Türk bilim insanının yarattığı iyi bir aşıyı Türkiye’ye kazandırmıştır. Bugün belki Çin’den sonra; Çin günde aşağı yukarı 20 milyon kişiyi aşılıyor, an fazla şekilde neredeyse ABD’ye yakın aşılama yapıyoruz. 1 milyonun üzerinde her gün aşılama yapıyoruz. 18 yaşa kadar düştü sınır ve her gün de CoronaVac aşısıyla ilgili pek çok yeni olumlu veri dağarcığımıza ekleniyor. Tabi ki Biontech’in başarısını kimse gölgelemesin. Her ikisi de çok iyi aşılar.

GRİPTEN KORKMUYORSAK AŞIDAN SONRA KORONADAN DA KORKMAYACAĞIZ

Bugün Türkiye’deki tüm doktorlar Sinovac’ın ürettiği aşıyla aşılandı. Bizler de dahil olmak üzere. En ufak bir güvensizliğimiz olsa bizler feryat figan ederiz. Hastanede herkese göre daha riskli bir iş alanında çalışıyoruz kimsenin korkmasına gerek yok. Ben ve pek çok arkadaşım aşı vuruldu ve virüse yakalanmadı. Ama ne yazık ki 400’e yakın arkadaşımızı virüs dolayısıyla kaybettik. Burada şansızlıklar söz konusu… Bu aşıların da hiçbirisi yüzde 100 hastalanmayacaksınız demiyor. Aşıların yüzde 100 verdiği tek garanti ölmeyeceksiniz, ağır hastalanmayacaksınız. E bugün grip geçirmekten korkmuyorsak, bu hastalığı da hafif geçirmekten korkmayacağız. Çünkü hastalık ciddi bulaştığında ileriye dönük akciğerimizde, beynimizde, kalbimizde, böbreğimizde, bağırsaklarımızda ne gibi şikayetler bırakacağını bilmiyoruz. Bilindiği üzere şikayetlerin içinde tat koku kaybı var, bu nörolojik bir durum. İshal şikayetleri var ki bağırsaklarımız vücudumuz için çok önemli bir organ… Ani kalp krizleri var, damar içi pıhtılaşmalar var, romatizmal şikayetler gibi pek çok büyük sorunlara yok açabiliyor. Biz bunların hiçbirini yaşamadan aşılarla korunacağız. Tabi bu demek değildir ki maske, mesafe, hijyenden vazgeçeceğiz…

Aşılanmış olmak koruyucudur ancak kendi tedbirlerimizi almazsak 15 Temmuz’da bugünküne göre daha kötü bir tablo ile karşılaşabiliriz. Gelişi güzel davranmamalı; maske, mesafe, hijyene dikkat etmeliyiz. Bunlara özen göstermeyen gruplar var şu anda. İç içe, çok ciddi bir eller havaya durumu var. Evet herkes çok sıkıldı, yaz geldi hepimizin ruhu kıpır kıpır ama özellikle gençlerin özen göstermesi gerekiyor. Sigara, alkol, uykusuz kalmak gibi immün sistemi olumsuz etkileyecek şeylerden uzak durmak, bol sıvı tüketmek gerekiyor. Mide sorunu yaşamayan tüm dostlarımıza her gün 100 miligram aspirin, 1000 miligram C vitamini kullanmalarını tavsiye ediyorum. Kan pıhtılaşması engelleyecek aspirin sayesinde bu tip riskleri daha aza indirgeyeceğini söyleyebilirim. 

15 TEMMUZ SONRASI İÇİN KORKUYORUM

-15 Temmuz’da daha kötü bir tablo ile karşılaşabiliriz dediniz az önce, belki de vatandaşları şu anda en çok tedirgin eden şey tekrar bir kapanma yaşanması… Normalleşme kararları doğrultusunda insanların rehavete kapıldığı da görülüyor… Nisan ayında yaşadığımız pikle, temmuz ayında tekrardan sarsılmamız olası mı?

Nisan ayının başında sosyal medya hesabımdan yazdım… 15 gün sonra vaka sayılarında 60 binlere, yoğun bakımlarda 5-6 binlere hazırlıklı olun diye; 3 ya da 4 Nisan’da… Görünen köy kılavuz istemez. İzmir şu anda vaka sayılarına oranla en iyi 10’uncu il olması gerekiyor ama gençlerin akşamüzeri Alsancak’ta çimlerin üzerinde sosyal mesafeyi hiçe sayarak, maskesiz oturmalarını gördükçe 15 gün sonrası için korkuyorum. Dışarıdayız, hava açık diye kanmamakta, mesafeyi korumakta fayda var. Tedbirlere uymazsak koronavirüsle daha çok mücadele ederiz. Bugün koronavirüs biter ancak doğal yaşam alanlarını tehdit ettiğimiz, hayvanlarda yaşamaya alışık olan pek çok mikro organizmanın insanı enfekte ettiğini göreceğiz. 2002’de SARS, 2012’de MERS; bunlar hepsi koronavirüs ailesinin farklı üyeleri. 2019’da da SARS COV-2’ile tanıştık belki 2 yıl sonra SARS COV-3 dediğimiz bir şeyle karşılaşabiliriz. Pek çok virüs var ve hepsinin kendine has özellikleri var. Bir kısmı gerçekten çok öldürücü olabiliyor… Bu kafayla gidilmez, bu kafayla daha çok insan ölür…

-Pekala son soruma geliyorum, tekrar bir pik yaşanması durumunda aşılama süreci olumsuz etkilenebilir mi?

Aşılama süreci olumsuz etkilenmez. Sağlık Bakanlığı’nın açıklamasına göre şu anda aşılanması gereken grubun Türkiye’de yüzde 25’i aşılandı. Bizim hayal ettiğimiz koruyuculuk ancak yüzde 70-75’le sağlanabilir. Aşı etkisiz kalmaz ancak insanların hastalandığını görmek mümkün… 

 
İzmir aslında bir kolonya şehridir
 
İzmirlilere müteşekkirim
YORUMLAR
Toplam 2 yorum var, 2 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Türkay ALAN 5 Temmuz 2021 Pazartesi 12:46

Allah fakirin eşeğini önce kaybettirir,sonra da buldurup sevindirirmiş.Hıfzısıhayı kapat,şimdi ise yenisini kurduk diye sevin:))

Yorumu oyla      2      3  
VfV 5 Temmuz 2021 Pazartesi 11:45

Evet aşıda çip var ve bizi takip ediyorlar. Hatta bloototh ve wifi de var. İsteyen cep telefonundan ücretsiz internete bağlanabiliyor. Wifi adı Biontech, şifresi ugur123

Yorumu oyla      2      3  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
İzmir aslında bir kolonya şehridir
İzmirli sanayici-eczacı Enver OLGUNSOY, yazarımız İhsan Özbelge ÖZDURAN’ın sorularını yanıtladı…
Adalete olan güven, geri kazanılmalı
İzmir Barosu Cumhuriyetçi Grup adayı Av. Mustafa Çetin, Yayın Koordinatörümüz ...
Yargıya güven yerle bir oldu
İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel, Yayın Koordinatörümüz Muhittin Akbel'in sorularını yanıtladı.
 
Ne yazık ki… Artık hayatımızda hayallere yer yok!
Türk Edebiyatı’nın ünlü ismi Ayşe KULİN, yazarımız İhsan Özbelge ÖZDURAN’ın sorularını yanıtladı.
CHP milleti koyun gibi görüyor!
Milliyetçi Hareket Partisi İzmir İl Başkanı Veysel Şahin, muhabirimiz ...
İyi ki varsın KİTVAK
KİTVAK Yönetim Kurulu Başkanı İklil ULUEREN, yazarımız İhsan Özbelge ÖZDURAN’ın ...
 
Söylenmek yerine inisiyatif almalıyız!
Ege Genç İş İnsanları Derneği'nin çiçeği burnunda Başkanı Alp Avni YELKENBİÇER, ...
Kendine güvenen kadın başarılı olur!
Yorglass Başkan Yardımcısı Gülfem Yorgancılar PERÇİN, yazarımız İhsan ...
Yüreklere dokunan koca yürekli doktor!
Ünlü kalp cerrahı Prof. Dr. İsa DURMAZ, yazarımız İhsan Özbelge ÖZDURAN’ın sorularını yanıtladı.
 
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Memleketin birinde insan manzaraları(!)
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Tükeniş!
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Kara kaplı defter!
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Nereden nereye?
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Çanakkale artık barışın merkezidir!
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Daha önceleri nerelerdeydiniz?
Kemal ARI
Kemal ARI
'Cehennem savaşı'nda ne yediler ne içtiler?
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Bölgecilik, mezhepçilik ve inşaatçılık...
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Unutulmazlar...
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Boşanan aileler ve çocuklar
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva