Zamanın Genişliğinde, Gelecek Geldiğinde…

Abone Ol

Müzik Önerisi: Zaman olur – Zeynep Özyılmazel

Gelecek nasıl gelecek?

Gelecek geldiğinde zaman genişlediğinde ne olacak?

İnsanın mutlak gerçekliğine yaşam çabası eklendiğinde, gelecek kimimiz için tatlı bir telaş çoğumuz içinse huzursuz ve kaygılı bir bekleyiş…

Çocukken ebeveynlerimizin şartlı ödüllendirmeleri olurdu. Uslu durursak şeker yiyebilirdik, ödevlerimizi bitirirsek sokağa çıkabilirdik. Hepsi geleceğe dair şimdiki koşullandırmalardan sonra ulaşmak istediklerimizdiaslında.

Bir saatlik bir eğlence nerdeyse bir dakika kadar kısa, bir dakikalık bir ceza bir ömür gibi gelirdi hepimize…

Geniş zamanda yer alan isteklerimizin gelecekte bizimle buluşmasını sağlamaya yönelik bir koşullanma…

Hayatlarımızın tümüne bakıldığında beklentilerimizin ve isteklerimizin hep geleceğe dönük olduğunu belki de orta yaşlarda fark ediyor insan…

Önünde yaşayacakların geride bıraktıklarından daha kısa olduğunda.

Meşhur bir deyiş var ya ömür dediğin üç gündür dün geldi geçti yarın meçhul o halde ömür dediğin bir gündür o da bugündür. Söylemesi kolay da uygulama hep sıkıntı.

Ömür boyu yarına odaklanıyoruz istemeden…

Yarınlara yüklenen fazlaca anlam.

Yarınlara yüklenen fazlaca plan.

Mezun olduğumuzda, hafta sonunda, yazın, evlenince, yeni işe başlayınca, Pazartesi olunca, yeni yıla girince, taşınınca, zengin olunca, zayıf olunca, bırakınca, akşam olunca, bahar geldiğinde, vardığımızda hep geleceğe atfedilen bir sürü beklenti…

Neden şimdi değil, neden hep gelecekte bir yerde tüm bu beklentilerimiz bizim?

Ulaşılamaz olanla olanaklarımız arasındaki uçurum mudur gelecek?

Bu uçurumdan nasıl kurtulur insan?

Modern yaşamın koşuşturmasında gerçekten geleceğe atfetmedenisteklerimizi bugün yaşamak için ne yapmamız gerek?

Albert Einstein fiziğe inananların geçmiş şimdi ve gelecek arasındaki farkısadece inatçı bir yanılsama olarak gördüğünü dile getirir.Fizikçiler zamanın bir akış değil, bir dokunuş olduğunu geçmişin de geleceğin de şimdinin de aynı anda var olduğuna inanır.

Görelilik teorisi geçmiş kavramını kökten değiştirmiş durumda. Şu an dediğimiz şey bilincimizin seçtiği bir andan ibaret. Hafızamız da geçmişi hatırlayanbellek değil aslında o ana yeniden bağlanmak için kullandığımız bir araç…

Bu bakış açısı biraz ürkütücü olsa da yaşamımız üzerinde oldukça özgürleştirici bir etkisi var. Yaşadığımız her kayıp, yaptığımız her hata, kazandığımız her zafer zaten orada. Yaşam önceden belirlenmiş bir yol haritası. Rotası önceden çizilmiş bir yol…Kader.

Gelecek nasılsa bir gün gelecek. Asıl sorun gelecek olan için içimizde büyüttüğümüz kaygı.

Geleceğe dair belirsizlik ve bilinmeyeni kontrol ihtiyacından silkelenip kurtulabilir miyiz?

Gelecek çoğu zaman ertelenmiş planlarımız, bugün ne yaptığımız ya da yapmadığımızın sonucu. Bugünün üzerinde kontrolün varsa geleceğe duyduğun endişe yersiz olmuyor mu?

Zaman çoğu kez ertelenmiş planlardan ibaretse, gelecek bugün yaptıklarımızla şekillenmiyor mu?

Dostlarımız ailemiz çevremizdeki sevdiklerimizle bir bütünüz. Bu bütünü koruduğumuzda kaygının da üstesinden gelmiyor mu insan?

Kendimize nazik olabilsek mesela;başarısızlıklarımızı, hatalarımızı öğretici yol gösterici olarak görebilsek gelecek kaygısını bir nebze azaltamaz mıyız?

Zaman yalnızca saymayı bırakamayan zihinler için akar. Geleceği kovalamaktan vaz geçersen kaygının da çaresine bakabilirsin.

Anları saymayı bırak ve yaşa!

Her gün yeni bir başlangıç, zamanı şimdide durdurabilir. Yeni bir yol, yeni bir dost, yeni bir hobi, yeni bir öğreti yeni bir meydan okuma:Tam dikkatini verdiğinde zamanın akışı durur. Şimdide vakit sonsuzlaşır.

Rutin yaşamı öldürendir.

Her günü yaşamının son günü gibi yaşasaydın bugün ne yapardın?

Bu soruya sürekli yeni cevaplar üret!

Bak bakalım gelecek kaygından eser kalmış mı?

Erteleme…

Değiştirmeye gücün bugün var…