Sözünü edeceğim ilk sıkıntı komşudan geliyor. Bizim millet birbirine, uzun zamandan beri tavsiye edip duruyordu: Çeşme-Alaçatı’da kazıklanma korkunuz varsa Sakız’a; Kuşadası’nın meşhur esnafından sıtkınız sıyrıldıysa Samos’a; Bodrum ateş pahası diyorsanız Kos’a, Kalimnos’a gidin deyip duruyordu. Bir de, malum şimdi Ramazan ayındayız ya, AKP ile ilişkilerinin bozulmaması için, “Mübarek günlerde Bodrum’da görünmemek lazım.” diyen iş dünyamızın nadide(!) temsilcileri de çoktan Kos ve havalisine kapağı atmış durumda. Yeni navigasyon cihazlarıyla kimin teknesi hangi adada bağlı görmek mümkün zaten… Adalara gidecek olan da zaten Euro hesabını yapmış oluyor.
2014 yılında Türkiye’yi 41 milyon turist ziyaret etmiş ve toplam turizm gelirimiz 29 milyar Euro olmuş. Yunanistan ise geçen yıl 21 milyon turist çekmiş, geliri 13,2 milyar Euro… Turist başına harcamada da Türkiye geçen yıl bir adım önde. Türkiye’ye gelen turistlerin kişi başına düşen harcaması 707 Euro; Yunanistan’a gelen turistlerde kişi başına düşen harcama ise 633 Euro olarak gerçekleşmiş. Ancak yaşanan krizin de etkisiyle 2014 yılında Euro’da yaşanan değer kaybı, Yunanistan’ın turizmdeki rekabet gücünü artırmış ve ülkeye gelen turist sayısı yüzde 23 artmıştı. Bu arada bizim nüfusumuzun 78 milyon, onların da 10.5 milyon olduğunu unutmayın! Yani 1 milyonu Türk olmak, üzere nüfusunun iki katı turist ağırlamış komşumuz.
Bizim turizm dengelerimiz açısından bir başka can sıkıcı gelişme de İngiltere kaynaklı… Türk medyasının göremediği, ancak AKP’nin tek başına iktidarı kaybetmesiyle birlikte daha dikkatli davrandığı IŞİD konusu da, ülke turizmi açısında ciddi bir sorun bizim için… İngiliz Daily Express gazetesi, IŞİD taraftarı teröristlerin, Türkiye’deki İngiliz turistleri hedef alan bombalı saldırılar düzenleyeceğini ve bazılarını da rehin alacağını ilan edince, İngiltere Dışişleri Bakanlığı, ciddi ciddi Türkiye’ye gitmeyin uyarısı yaptı geçen hafta.
Dikkat ederseniz, tüketici alışkanlıkları da giderek değişiyor. Artık dünyada grup halinde yapılan tur gezilerinde büyük bir gerileme var. İnsanlar artık turlamayı, panoramik şehir turlarını değil; sindirerek gezmeyi, seyahate bir de hikâye katmayı istiyorlar. Bireysel tatil alışkanlıkları, pazarda büyük bir hızla artıyor.
Gezginlerin teknolojiden yararlanma oranları yükseldikçe, toptancılık yöntemiyle pazarı denetlemek de giderek tarih olacak gibi… Hava taşımacılığı da büyük ölçüde şekil değiştiriyor; açıkçası hepimiz takip ediyoruz, kim daha düşük fiyat veriyor diye…
Peki ya çözüm?..
Eski turizm bakanlarından Bahattin Yücel’in çözüm önerisi uzun vadeli ve akılcı: “Bu durumda ilk yapılması gereken, işletme ve bölgesel düzeyde, uluslararası standartlarda markalaşma çalışmalarına hiç gecikmeden başlamak gerekiyor. Şimdi talep düşmüşken, yeni harcama kalemlerine yönelmenin ne âlemi var sorusu akıllar gelebilir. Ancak… Önümüzdeki dönemde talebin belirlenmesinde, ülke ve bölgelerin genel tanınmışlık ölçüleri kadar, işletmelerin marka değerleri de (özellikle) pazarlamada önem kazanacaktır. Hizmet ve ürün standartlarının uluslararası normlara uygunluklarının denetlenmesi, eksikliklerin giderilmesi ve hepsinden önemlisi; eğitime zaman ayrılması, markalaşma yolunda bizim çok geç kaldığımız ama atılması zorunlu adımlardır. Kıyı bölgelerinde (doluluk nedeniyle) sezonluk değerlendirilen; küçümsenemeyecek sayıda nitelikli çalışanın, işletmeler üzerindeki ağır vergi ve prim yükleri yüzünden; bırakın eğitimi, iş bulacakları dahi belirsizken, bu da nereden çıktı, diyenler olacağına kuşku yok.”
Yapabilene iyi tatiller efendim.