“İlle de siyah-beyaz olmak mı gerek Nedim?.. Emin Maluf’un çok güzel ifade ettiği gibi, normal hayata aidiyetlerimin her birinin beni çok sayıda insana bağladığı gibi, aklın sürekli evrimi ve geneldeki değişim ve dönüşümler de etkiliyor.”
- Yani renklendiriyor mu bu seni?
“Elbette… Tek yönlü, tek sesli ve siyah beyaz olmaktan kurtarıyor. Aidiyetlerim benim çoğaldıkça, kimliğim de özel bir durum olarak ortaya çıkıyor.”
- Bu Yerkubbe Romanın, bayağı kafa karıştırıyor. Bir solukta bitiyor ama, insan sonunda soruyor kendi kendine: İyi hoş da hangi mesajı veriyor bu roman?.. Ana fikir ne?.. Ne amaçlıyor?..
“Çok iyi soru. Yola çıkış noktası, İstanbul’un gizemli efsanelerinden hareket ederek henüz netlik kazanamayan, bilim olmaya aday hipotezlere ulaşmak. Doğal olarak, bu deneyimi de insanoğlunun vazgeçilmezi bir aşk ortamı içinde yaşamak. Bilirsin, İstanbul ve İzmir gibi kentlerin efsaneleri tarihle ve tarihsel arkeolojik kalıntılarla – verilerle ilgilidir. Bunların üzerine bina edilir. Bilim-kurgu denilen denilen tür de, bana göre aslında, henüz bilim olmayan bilim adayıdır. Bilim insanlarının, bu tür hipotezleri ampirik olma aşamasına hizmet eder. Paralel âlemler… Solucan delikleri, bu alanın önemli öğelerinden biridir. Arkeolojik… Bir sürü efsane… Birbiri peşisıra yağmur gibi gelen bilimsel araştırmalar… Ve sonunda, bütün bunların sentezi mütevazı bir çalışma… Doğal olarak Yerkubbe.
“Peki kitapta bu Eşiz Evren’e geçmek için Yerebatan Sarayı’nı özel olarak mı seçtin?
“Hayır. Böyle bir tercih için bir çok seçenek vardı… Önemli olan, iki eşiz âlem arasındaki şurası veya burası bir geçiş kapısında karar kılmaktı. Yerebatan Sarayı, verileri inceledikçe bu konudaki en uygun kapı olarak diğerlerinden sıyrıldı, ön plana çıktı.
- Sosyal Medya’daki yazılarında, belirli bir duruşun ve görüşün var… Bu tür romanlarının içine de politik mesajlar mı sıkıştırıyorsun?
“Yok yahu… İnan, bu kitabın politika ile hiçbir ilgisi yok… Hele hele güncel ülke politikası ile… Aman aman… İnanmadığım şeyi asla yazmam, bu bir… İkincisi, kısıtlı 5 duyu olanakları ve de ancak yüzde 10-15’ini kullanabildiğimiz bir beyin kapasitesi ile bilimsel yobazlığa takılı kalmak da, köktendinci yobazlıktan daha da kötü bir şeydir.”
- Ben yine de şu metafizik konusuna takılı kaldım. Nedir senin metafizikten anladığın?
“Çağdaş bir Metafizik diyalektik yöntem izler. Sultangaliyevler, Rıskulovlar derken ‘metafizikle flört’ de nereden çıktı’yı daha bir geniş anlatayım bari…Birincisi, nedir metafizik?.. Uzaydan gelen canavarlar saçmalıklarını geç... Çağdaş metafizik, diyalektik bir yöntem izler. Hegelci bir araştırma alanıdır. Ontolojik çıkışlıdır. Kozmolojik çerçevelidir. Metafizik, artık doğa ötesi sorunlarla ilgili akılsal açıklamalardır. Görünenin arkasındaki asıl ilk nedenleri ve ilk ilkeleri araştıran bir alandır. Varlık bilimi anlamına gelen ontoloji de genel olarak varlıkla ilgilenen metafiziğin bir dalıdır. Yeni Ontoloji diye adlandırılan varlık felsefesi, klasik metafiziği aşmıştır. Deneysel temeller ve bilimsel bilgiler esastır. Kozmoloji ise evren bilimidir. Astronominin yanısıra biyolojiden matematiğe kadar birçok bilim dalını içerir. Evren’in yapısını, tarihini ve geleceğini inceler. Kasıt böyle bir metafik ise, ben hep bu metafiziğin peşinde koştum.”
- Bu romanda, bir de Arius çıkartmışsın karşımıza…
“Arius, gerçek bir tarihsel kimlik… Ve bence çok ama çok önemli… MS 4. Yüzyıl’da Vatikan’a ‘Şeytan’ın Kilisesi’ diyen Hıristiyan İnancı’nın unutulmaya yüz tutan inanılmaz bir din adamı… Teslis’e karşı çıkıyor ve tabii yok ediliyor.”
- Benim son sözüm, son derece renkli ve çok yönlü bir roman YERKUBBE… Eline sağlık.
“Benim son sözüm de ‘Paralel Dünyamız YERKUBBE gibi daha evrilmiş bir düzende görüşmek üzere’ olsun.”