‘’26 nisan gecesi, Tel Aviv'deki okulumda seyrettiğim bir film duygularımı alt üst etti.
Gerçekten sebepsizce, kimi fırınlarda yakılarak, kimi işkencelerden geçirilerek, kimi kurşuna dizilerek katledilen, bir kısmı Alman ordusunda görevli doktorların tıbbi deneylerinde kobay olarak kullanılan, bir miktarı da Almanlar'ın kirli ellerini yıkamak üzere sabun yapılan altı milyon insan… Bugünkü İsrail nüfusunu da aşan bir rakam. Daha önce insan etinden yapılan sabun görmediyseniz, Yad Vaşem Müzesi'nde, Hitler dehasının (!) bu müthiş icadını da görün ve insanlığınızdan utanın. Kötülerin atomunda iyiye dair en ufak bir element kalmamışsa, ne kadar kötü olabileceklerine şahid olun. Ondan sonra hayatınızın anlam değiştirdiğini hissedeceksiniz. Tarihin belki elinizi şimdiye kadar değdirmediğiniz sayfalarını çevirmeyi merak edeceksiniz. Bilmediğiniz yüzler keşfedeceksiniz. Dokunmadığınız, seslerini duymadığınız, fotoğraflarındaki görüntülerinden yalvarırcasına gözlerini gözlerinize dikmiş bakan, ilk kez işiteceğiniz gerçekler çarpacak beyin duvarlarınıza. Ve allak bullak olacaksınız. Stalin döneminde öldürülen on milyon Rus’un içinde, Nazi Almanyası'nı aratmayacak sayıda Yahudi’nin, Hitler'den çok daha ilginç yöntemlerle toprağa gömüldüğünü öğrendiğinizde… İsrail'de yeni yetişen nesillerin yaşananların gerçekliğine ancak televizyonda gösterilen filmlerle, o günlerin canlı şahitleriyle, ele geçirilen belgelerin diyalarla deşifre edilmesiyle ikna edilebildiklerini ayrımsadığınızda… Önünde duran üç kişiden sonra gaz odasına girmeyi beklerken, yukarıdan gelen dur emriyle son anda ölümden dönen Holocaustzedelerinden Dara’nın, Nazi subaylarının rahmini aldıktan sonra, on altı yaşın körpeliğinde nasıl kendisini kullandıklarını ve karşı koyduğunda, yediği dayaklardan kafasında nasıl yumrular kaldığını televizyon kameralarına anlatırken, çocukların da kötülerin acımasızlığına inandığını sezdiğinizde…
26 Nisan gecesi, Yahudilerin kafalarını bir kez daha geçmişin karanlık günlerine çevirip baktıkları ve derin bir nefretle lanet yağdırdıkları soykırımı anma gecesinde, kötülerin acımasızlığını tüm benliğimde duyumsadım. Her ne kadar bugun için, Nazi Almanyası ile, günümüz Almanyası eş tutulmasa da yedi yaşındaki küçük Yahudi kız çocuğunun ‘Almanca konuşulduğunu duymak istemiyorum, çünkü dayanamıyorum’' sözlerinde izini yakalayabileceğiniz gibi, geçmişin gölgesi geleceğin peşini hala bırakmıyor.
Holocoustlar kolay unutulmuyor ama hiç değilse bugün, Bosna’da yaşanan insanlık dramına benzer, dünyanın başka yerlerinde devam eden rezaletlere ve insanlık ayıbı, yeni soykırımlara dur denilebilse!
Neredeyse 20 yıl önce yazdığım bu yazıdan sonra şimdi İsrail halkına seslenmek istiyorum:
Ey Musa’nın kavmi olduğuna inananlar; Musa’nın on emrini hatırlamanın şimdi en iyi zamanıdır… On emirden biri; ‘katletmeyeceksin’ ve son emri ise ‘komşunun evine tamah etmeyeceksin, komşunun karısına yahut kölesine yahut eşeğine yahut komşunun hiçbir şeyine tamah etmeyeceksindir’.