Ölümsüz aşk!
Mehmet KARABEL

Tanıştıklarında kız 24 yaşındaydı…

Yakışıklı kahramanımız da 26’sının içinde…

İstanbul’da sevdalandılar…

Oysa…

Kız Aydınlı, genç adam da İzmirli’ydi…

Şarkıcıydı güzel kız…

Sevdalısı da ipek tüccarı ailenin milli tenisçi oğlu…

Onları görenler…

“Ayyy, ne romantik…” demeye kalmadı, nişanlandılar…

Ne var ki…

Hiç nikah masasına oturamadılar…

O’ssun varsın; birbirlerini deli gibi seviyorlardı ya…

***

Aydın Lisesi’nin radyosunda…

Babası farkına varmasın diye…

“Parla Nur” takma adıyla türküler söyleyen…

Üniversite için İstanbul’a giden…

O sırada İlham Gencer ve Şerif Yüzbaşıoğlu ile tanışan…

Takvimler 1965’i gösterirken…

“Balkan Melodileri Festivali”nde…

“Niksar’ın Fidanları” ile birinci olan…

O kız var ya o kız…

Kariyerinin “en tepe noktasına” tırmanırken…

Kalbini çalan o yakışıklı delikanlı ile…

“N’oluyor?” demeye kalmadan…

İzmir’e taşınmasın mı?

***

Oğlan “altın çağı”nda kortlara veda eder…

Hayat prensibi olan…

“Gündüz uyur, gece yaşar…” görüntüsünden…

Asla taviz vermez…

Alsancak’ta birlikteliklerini sürdürmeye başlarlar...

Kendisi de şöhretlidir, hayat arkadaşı da…

Oğlan, kızı hiçbir yere yalnız bırakmaz…

Birlikte, gün ışırken evlerine girerler…

Akşam üstü uyanıp, alemlere akarlar…

Öyle bir hayat yani…

Kız, plak çalışması için İstanbul’a giderken…

Bizim İzmirli yakışıklı, şarkıcı sevgilisini hiç yalnız bırakmaz…

Bazıları…

“Oğlan kızı altın kafeste yaşatıyor…” deseler de…

İnanmayın…

İzmir gecelerinin görüp, görebileceği…

En romantik aşkın kahramanları olurlar…

Ancaaak…

Lütfen, bu yaşamı “Dolce Vita”(*) diye yorumlamayın…

Sizden, bizden farklı olmayan bir yaşam…

Evden Kültürpark Tenis Kulüp’e…

Oradan da…

Sabahı karşı Alsancak’taki “aşk yuvaları”na…

***

Yıllar yılları kovalar…

Kızın şarkıları dillerden düşmez olur…

“Niksar’ın Fidanları”“Yanan Mum”“Anlamazdın”“Nereye”“Aşk Defteri” ve “Zehir Gibi Aşkın Var” çalışmaları peş peşe gelir…

Plakları rafa girdiği anda kapışılıyordu…

Ama o, yine de…

Şöhretin tadını İzmir’de, büyük aşkının yanında çıkarıyordu!

Eh, İzmir’de yaşıyorsan…

Nasıl bir Ajda Pekkan olabilirsin?

***

“Ya sonra?” dediğinizi duyar gibiyim…

Az sabır…

70’li yılların efsane filmi “Love Story / Aşk Hikayesi”ni hatırlar mısınız?

Üniversite birinci sınıftaydım…

Okulu kırıp, sevgilimle birlikte Elhamra’da izlemiştim…

İkimiz de yengeç burcu olduğumuz için…

Filmi izlerken gözyaşlarımıza engel olamamıştık…

İşte, “öyle bir aşk”tan söz ediyorum…

Bizim hikayenin kahramanlarının tutkulu sevdasını anlatırken…

***

İşte o “Love Story” filmi var ya…

Sanki gerçek olur, bizim hikayenin içinde…

O güzel şarkıcıya…

Henüz 45 yaşında “rahim kanseri” teşhisi konur…

Deliye döner İzmirli büyük aşkı…

Hemen Amerika’ya uçarlar…

Önce bi’umut iyileşti zannederler…

Sonra İstanbul’da tedavi görür…

Sonuç umutsuzdur…

Genç adam hayatının kadınını çaresiz İzmir’e getirir…

O sırada Yeni Asır’daydım…

İkisi de çok iyi dostumdu…

Milli tenisçi, akşam saatlerinde aradı telefonla…

Sesi çok kötüydü…

Sadece…

“Ayla son bir röportaj istiyor…” 

Diyebildi…

Ardından hıçkırmaya başladı…

Sabah…

O günkü adıyla Özel Sağlık Hastanesi’ndeydim…

Geliyorum diye makyaj bile yaptırmıştı…

Yataktan kalkamadı…

Fısıldar gibi “hayatını ve büyük aşkı”nı özetleyiverdi…

Zor konuşuyordu…

İki saat sonra nefes nefese kalmıştı…

Bakışlarıyla…

Minnetini dile getirmeye çalışıyordu…

Röportajın yayını üç günde tamamlandı…

Yazdıklarımın bir nebze de olsa…

Acılarını unutturduğuna eminim…

Dördüncü gün, vefat haberi geldi…

Artık gözyaşlarıma sen de engel olamadım…

Özel bir hanımefendi, olağanüstü bir ses…

Uçup gidivermişti yanı başımızdan…

Cahide Sultan’la birlikte kahrolduk…

***

O büyük aşkın “yaşamı kendisine yakıştıran” erkeği…

Hayata küstü…

Dağılmadı ama içine kapandı…

23 yıllık beraberlikten sonra…

Evdeki hiçbir eşyayı değiştirmedi…

Çünkü onları tek tek sevdiği kadın seçmişti…

Evin salonuna astığı kocaman büyük aşkının fotoğrafı…

Belki de O’nu hayata bağlayan tek şeydi…

Dostlarına hep şunu söyledi:

“23 yıl boyunca birlikteydik… Bana bir kere bile (Ne zaman evleneceğiz?) diye sormadı…”

Sevdiği kadını kaybettikten sonra…

21 yıl yaşadı…

Ama hep “bir eksikle” yaşadı…

Akciğerlerinde problem vardı…

Sigara içtiği için zatürreye çevirdi…

Vefat ettiğinde 69 yaşındaydı…

Ancak…

Mutlu veda etti bu dünyaya…

Çünkü…

Aşağı yukarı 16 yıl önce…

Çağan Irmak, harika filmi “Issız Adam”ın fon müziği için…

Güzel şarkıcının yıllar önce plak yaptığı…

“Anlamazdın” şarkısını seçmişti…

O şarkı, uzun süre “marş” gibi dillerde kaldı…

Büyük aşkın erkek kahramanı…

Tenis Kulüp’ten sabaha karşı eve döndüğünde…

Mutlaka o şarkıyı dinler, hüzünlenirdi…

***

Bu hikayenin güzel kahramanı…

Türkiye’nin en iyi yorumcularından Ayla Dikmen’dir…

O’nu kaybedişimizin üstünden 34 yıl geçti…

Hiç ama hiç unutulmadı…

Şarkıları hala genç neslin dilinde…

Büyük aşkı ise…

İzmir’in unutulmaz siması…

Milli tenisçi Enis Berki…

Büyük aşkı Ayla Dikmen’den sonra…

Gülmeyi değil…

Gülümsemeyi bile unuttu…

Şimdi…

Bornova Altındağ'daki Kokluca Aile Kabristanı’nda…

Yan yana yatıyorlar…

Işıklar içinde uyusunlar…

***

Bitiriyoruz…

Bugün…

“Dünya Sevgililer Günü”

Yaşını alanlar için…

Yalın ve sade…

Sevda ateşi yaşayan gençler için de…

Unutulmaz anılar eşliğinde buram buram aşk kokan…

Bir “kutlama” günü…

Diğer takvim yapraklarına benzemeyen…

Aşkın ta kendisi, “14 Şubat”

Tarihi çok eski…

Yüzlerce yıllık bir gelenek…

Sevenler ve sevilenler için…

Yaşı kaç olursa olsun…

Aşktan korkmayan herkesin…

“14 Şubat Sevgililer Günü” kutlu olsun…”

(*) Dolce Vita: İtalyanca “Tatlı Hayat”…

Nokta…

Sonsöz: “Aşk sandığın kadar değil, yandığın kadardır… / Hz. Mevlana…”



Sayfa Adresi: http://www.egedesonsoz.com/yazar/olumsuz-ask/19414