Din, mezhep ve mezhepçilik…
Engin ÖNEN

Cumhuriyet, bir modernleşme projesi olarak kurulduğu için, modernleşme öncesi ve karşıtı kurumları tasfiye etme kararlılığındaydı. Tekke ve Zaviyeler Kanunundan, Kılık Kıyafet Kanununa ve Laiklik prensibinden, dini devletin kontrolü altına almaya kadar bütün bu önlemler, muasır medeniyet için risk ve tehdit olarak görülen kurum ve girişimleri etkisiz hale getirmeye yönelikti.

Bu tehdit algısı daha radikal bir modernleşme projesine neden olmuştu. Katı uygulamalar tek parti döneminde yaygın bir şekilde devam etti. Çocukken hatırlarım, köye jandarma gelince köylü erkekler hemen poşuları çıkarıp saklarlardı.

Sünni inancı her ne kadar devletleştirilmeye ve devlet dini haline getirilmeye çalışılsa da tarikatlar yeraltına inerek geleneksel örgütlenmelerini devam ettirdiler. Öte yandan Aleviler ise yine gizli gizli inanç törenlerini sürdürüyorlardı. Bu dönemde legal bir Cem evi ve dedelik söz konusu olamayacağı için, belli kişilerin evleri adeta Cem evi işlevi görüyordu. Dedeler köy köy, kasaba kasaba gezip, illegal törenler yapıyordu. İbadet sırasında gözcüler jandarma baskınına karşı sürekli dikkatli olmak zorundaydı.

Çok partili hayat ve Demokrat Parti dönemiyle tarikatlar el altından destek görmeye ve devlet katında itibar kazanmaya başladılar. Diyanette ve bürokraside güç kazanma şansları elde ettiler.

Alevilerin biraz daha beklemesi gerekiyordu. Çünkü hem muasır medeniyet düşüncesi hem de altmışlı ve yetmişli yıllarda etkili olan sosyalist düşünce akımında, inanç/mezhep ve dedelik, feodal kalıntı olarak görülüyordu. Hem muasır medeniyete hem de sosyalizm fikrine göreli olarak daha yakın olan Aleviler içinde inanç ve ibadete önem verenler olsa da, daha kolay sekülerleşen bir kesimi oluşturuyorlardı. Onlar Kahir ekseriyeti Sünni olan bir toplumda laiklik için önemli bir destek oluşturuyorlardı.

Gerek ulus devleti ve gerekse büyük öğreti ve ideolojileri zayıflatan/etkisizleştiren küreselleşme süreci, yerel kültür ve kimlikleri motive edici bir ortam oluşturdu. Sınıf ve ulusun eski kucaklayıcı güvencesi etkisini yitirince, eski topluluklara geri dönüş, küreselleşmenin her türlü riskine karşı kapanma ihtiyacını karşılıyordu. Sınıf ve ulusal dayanışma yerine kültürel kimlikler üzerinden dayanışma daha kolay ve güvenli yol haline geliyordu.

Ancak bu, tam anlamıyla geri dönüş değil de, kimlikleri yeniden üretme anlamını taşıyordu. Geleneksel tarikat ve inançlar, küreselleşme ortamında post modern bir şekilde yeniden ortaya çıkıyordu.

Sünni tarikatlar sırtını merkezi iktidara dayarken, Alevi örgütlenmeleri ağırlıklı olarak belediyelerle ilişkileri yoğunlaştırıyordu. Ne Sünni mezheplerin ne de Alevi mezhebinin örgütlenmeleri eski yapısındaydı. Eskiden cemaatler kendi kendini finanse eden inanç toplulukları iken, artık toplu hareket etme potansiyellerinin avantajı ile merkezi ve yerel iktidarların himayesini kolaylıkla kazanmaktadırlar. Çünkü artık tarikat ve mezhepler, inanç topluluğu olmaktan ziyade başka bir yapıya dönüştüler.

Tayyip Erdoğan’ın Alevi Tekkesi ziyaretini de Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cem Vakfı Başkanını ziyaretini de bu perspektiften değerlendirmek daha açıklayıcı olabilir diye düşünüyorum…



Sayfa Adresi: http://www.egedesonsoz.com/yazar/din-mezhep-ve-mezhepcilik-/17516