Aklıma gelenler dağa taşa...
İhsan Özbelge ÖZDURAN

Yaş ilerlerken, haliyle ölüm daha sık aklına geliyor insanın...

Hele hele, dünyayı kasıp kavuran bu salgın döneminde…

Corona illetini bir türlü yakamızdan söküp atamamışken

Hele hele, aşı karşıtları ile kol kola, burun buruna, iç içe yaşarken… 

Halâ, her gün yüzlerce insanımızın vefat haberleri sayısal verilerle açıklanırken…

Her gün bir vatan evladının şehit düştüğü haberi ile yüreklerin yandığı…

Had safhada ölüm temasının işlendiği…

Hiddetin, şiddetin ayrımcılıkla dans ettiği…

İnsanların ötekileştirildikçe ayrıştığı… Şu zor zamanlardan geçerken...

Isıtılıp ısıtılıp servis edilen, can sıkıcı bir pehlivan tefrikası ile karşılaştık yine…

***

16 Eylül 2016… Beş yıl önce bu gün…

Türk sinemasının sevilen aktörlerinden Tarık Akan’ı son yolculuğuna uğurlarken…

Allah’ın rahmeti, mağfireti üzerine olsun dilekleri yerine…

Toplumu, cennetlik / cehennemlik ayrıştırması ile tanıştıran… 

O talihsiz açıklamayı hatırladım birden.

Ne yazık ki; son yıllarda bu tür talihsiz açıklamalara benzer şablon ifadeler, sık sık gündeme gelir oldu. 

Nitekim, geçtiğimiz Aralık ayında… Buna benzer bir talihsiz beyanat daha düşüverdi de gündeme…

Ülkenin fikir ve düşünce hayatına kalemi ile katkı koyan iki gazeteci ve yazarı işaret eden…

“Cesetleri camiye sokulmasın, cenaze namazları kılınmasın!” şeklindeki sözlerle irkildik…

Bu konularla bir hayli fazla meşgul olan zihinler…

Şimdi yine…

Gazeteci-yazar Yılmaz Özdil’e, cami avlusunda münhal yer bulunup bulunmaması konusunu gündeme getirdiler…

Dine ve ahiret alemine ait bunca beyanatın içinde yaşarken, düşünmeden edemiyor insan… 

Ne demişler… Dünya fani, ölüm ani…

Yaş atmışı geçiverince de… Ölüm, gözün akıyla karasından daha yakın bir hal alıveriyor.

Hani günü gelip de… Emr-i hak vaki olduğunda…

Mazallah; ya cami avlusuna sokulmazsam ya da musalla taşında “cehennemliktir” ayrıştırmasana maruz kalırsam diye bir kuruntu kapladı da içimi…

Haliyle… Bir ağırlık çöküverdi yüreğime… Bir vesvese, bir vesvese…

Allah muhafaza diyorum… 

Ben; dini konulara vakıfım, kimin cennete kimin cehenneme gideceğini çok iyi bilirim diyen bir zat-ı muhterem çıkar da...

-Ey cemaati müslimin... İhsan hanımın cenaze namazı kılınamaz, o cehennemliktir derse, üstüne bir de hakkını helal etmezse…

Of ki of... İşte o zaman ne olur halim?

Hele hele… Bir Ege kızı, bir Giritli gelini olarak bunca yıldır yediğim o haram lokmalar var ya...

O; kalamar, yengeç, ıstakoz,karides gibi, çeşitli deniz ürünlerini mideme indirmiş olduğum o bolluk zamanları geliveriyor da aklıma…

Adeta bir (*)mücrim gibi titriyorum…

Bundan sonra… Zaten, o haramlara el uzatmak da yok bu hayat pahalılığında diyerek 

Kendime bir çıkış yolu bulmaya çalışırken…

Her kişi, yediği hurmalardan mesuldür diye düşünmeden de edemiyorum!

Öyle ya… Yemeği yiyen, hesabı öder…

Kafam iyice karışıyor… Bir yandan kendi halimi düşünüyorum, öte yandan memleketin ahvalini…

Türlü çeşit vesvese ile uykularım kaçıyor… Uyuyamıyorum… Bir şiir dolanıyor dilime…

(**) Uyumayacaksın

Memleketinin hali

Seni seslerle uyandıracak

Oturup yazacaksın

Çünkü sen artık o sen değilsin

Sen şimdi ıssız bir telgrafhane gibisin

Durmadan sesler alacak

Sesler vereceksin

Uyuyamayacaksın

Düzelmeden memleketin hali

Düzelmeden dünyanın hali

Gözüne uyku giremez ki...

Uyumayacaksın

Bir sis çanı gibi gecenin içinde

Ta gün ışıyıncaya kadar

Vakur metin sade

Çalacaksın.

Sonra; bu sis bulutunun içinden sıyrılmaya çalışarak, kendi kendimi telkin ediyorum...

-İhsan... Bu saçma düşünceleri bırak... 

Biliyorsun ki; cennet kapısının anahtarı, bizatihi kişinin kendi elindedir…

Ee… Bir namazlık saltanatın da, kime nasip olup / olamayacağını zaten hiç bir ademoğlu bilemez..

Ve de… Allah'la kul arasına kimse giremez… 

Hem… Ahiret alemine, bir kişinin ya da bir kurumun organizatörlüğünde yer tahsisi de yapılmamaktadır...

Yine biliyorsun ki… Ölmüşün arkasından kötü konuşulmaz…

Dinimizde “Kendin için ne diliyorsan başkası için de dilemek gerek” diyen  

Yapıcı, onarıcı, çok kıymetli bir öğretimiz var...

Eee öyleyse? Yüreğini ferah tut… Çünkü Allah kulunun zannı gibidir… 

Yüreğimi genişleten o ferahlıkla…

Laik Türkiye Cumhuriyetinde yaşadığıma binlerce kez şükrediyorum…

Sonra… Nerede, nasıl yaşanacağını bilmediğim ömrümün son demlerini Allah’a ısmarlayıp…

Büyüklerimden işittiğim tüm duaları; tüm kalbimle, geleceğe yolluyorum…

Milletimizin hayrı için diliyorum, tüm iyi dileklerimi…

Sen, sonumuzu hayırlara tebdil eyle… Bizleri, el ayak altında bırakma Ya Rabbi…

(*) Suçlu

(**) Melih Cevdet Anday



Sayfa Adresi: http://www.egedesonsoz.com/yazar/aklima-gelenler-daga-tasa-/16381