Başbuğ Türkeş’in Kader Çizgisi (I)
Cumhur BULUT

Tarihe parantez açıp o parantezin altına da mührünü vuran adamlar enderdir…

Birçok cendereden çıkıp, fikirlerini kabul ettiren; onca haşin mücadelelerden sonra muarız, muhalif ve münkirleri tarafından; Adam “haklıymış” dedirten insanlar gerçekten çok az.

İşte Başbuğ Türkeş o adamlardan biridir

Yılmayan bir dava adamlığı, yıkılmayan bir mücadele azmi, zindanlarda ve darağaçlarında dahi sarsılmayan iman; Yüzde yüz Türk ve her daim Atatürk yolunun muzaffer yolcusu Başbuğ Türkeş…

Türkeş’in hayata gözlerini açtığı yer, Türk Dünyasının o gün çok daha yalnız, çok daha çaresiz ve çok daha fakir durumda olan Kıbrıs’tır.

Kaderin insanı hele hele Türkeş gibi bir Adamı yoğuracak teknesi olarak düşünüldüğünde aslında Kıbrıs tam da O’nun doğması ve bazı hakikatleri kavraması bakımından tam da olması gereken yerdir dersek hata yapmamış oluruz.

Zira hem dönem hem de Kıbrıs’ın hususiyetleri Türkeş’in ilk mektebidir diyebiliriz. Düşünsenize 1917 yılında doğan Türkeş, nasıl bir çocukluk geçirmiştir?

Bir yanda Anavatandan hem yol hem de fikir olarak uzak olan topraklardasınız ve her tarafta imkânsızlık ve yokluk hakimdir, diğer tarafta uluslararası zeminlerde statüsü bile halabelli olmayan bir adadasınız…

Bir yanda Vatanını işgal etmiş İngilizlere ve onların maşası Yunan ordularına karşı emsalsiz bir zafer kazanmış Türklük ve Atatürk kadrosu, diğer yanda yine Kıbrıs’ta İngiliz ve Yunan Palikaryalarının ortaklığı…

İşte çocuk Türkeş’in muhayyilesi bu hakikatlerle büyür ve gelişir.

Daha henüz dört yaş, dörtay ve dört günlük iken ilk mektebe başlar Ali Aslan Türkeş. Evet, yanlış duymadınız, evvel ismi “Ali Aslandır” Başbuğ Türkeş’in... Ta ki Rüştiyede Öğretmeni Osman Zeki Bey’in “Senin adın Alparslan olsun. Sultan Alparslan’a denk bir yiğit ol” diyerek değiştirmesine kadar…

Hatırladınız değil mi? Ulu Ceddim Mustafa Kemal Atatürk’e benzer bir kader çizgisidir bu…

Kuleli ve Mareşal Fevzi Çakmak…

İlk çocukluk ve gençlik yıllarından itibaren Asker olmak ister elbette Türkeş, başka ne olmak isteyebilirdi ki? Bu gaye ile Türkiye’ye gelir. Lakin Kıbrıs’ın o günkü durumundan mülhem resmi kaydı bir türlü yapılamaz. Devreye kim girdi, kimin kefaletiyle kaydı yapıldı dersiniz? Mareşal Fevzi Çakmak. Atatürk’ün yol arkadaşı. İleride Türkeş’in devralacağı Siyasi partinin yani Millet Partisi’nin kurucusu… Alın size bir kader cilvesi daha…

Ve aynı okulda Kenan Evren de vardır. Yani okul arkadaşıdırlar Türkeş, Kenan Evren ile…  Fakat aralarında çok ilginç ve de gizli bir yarış vardır. Çünkü Okul hayatları boyunca Türkeş başarıları ve karakteri ile tüm arkadaşları tarafından çok sevilen bir şahsiyetken diğeri ise O’nun gölgesinde ve tali planda kalan bir kişilik olarak kalmıştır ve bu ileride bir intikama dönüşecektir!

Bu da Başbuğ Türkeş için kaderin başka bir cilvesidir.

Neyse biz tarih seyrimize devam edelim.

Türkeş, Türk Siyasi Tarihinde ilk defa “1944 Turancılık-Milliyetçilik Olayı”nda adını duyurur. Bilirsiniz… Merhum Hüseyin Nihal Atsız’ın Orhun Dergisinde zamanın Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’na Milli Eğitimdeki Komünist yapılanmalarla ilgili uyarılarda bulunduğu açık mektuplarla başlayan olaylar… Devrin Cumhurbaşkanı da elbette İsmet İnönü!

Mektuplar büyük yankı uyandırmış, Komünist Hücreler deşifre edilmiş açıkçası plan bozulmuştur. Ama, Atsız’ın etrafında kim varsa, kimlerle konuşup mektuplaşıyorsa hepsi de tutuklanmıştır… Teğmen Türkeş de tevkif edilenler arasındadır. Adı gazetelerde büyük büyük yazılır Teğmen Türkeş’in ve Atsız’dan sonra bu davada en çok konuşulan kişi O olur…

İşin en kötü tarafı “Irkçılıkla Suçlanırlar” Irkçılıkla suçlanırlar ama tutuklananların hepsine de Nazi Almanya’sından ithal edilen işkence aletleriyle zulmedilir! Tabutluk denilen çok dar ve karanlık hücrelerde kalır Türkçüler...

Sonu mu? Ne olacak Devleti kuran iradenin ve Devleti kuran fikrin sahipleri yani Türk Milliyetçilerine beraat!

Fakat bu olay sebebiyle büyük gençlik hareketleri cereyan etmiş, Ülkenin her yerinde Şuurlu Türk Gençliği büyük nümayişler gerçekleştirmiş ve tutuklamalara karşı milli şuur bu sayede uyanmıştır.

Bu milli şuur uyanışında, yani bu olayda Türkeş de en önemli şahsiyetlerden biri olarak Türkçülük tarihinde yerini almıştır. Türkeş’i büyük bir davaya hazırlayan Allah (c.c.) bu defa da onu kaderin bir başka cenderesinde olgunlaştırmıştır.

Bu yıllardan sonra Kurmay olması, Atom Mühendisi olması, Askeri alanda birçok stratejik eğitimlerde ödül almasını da başka yazılarda anlatırız. Ama illa ki 1960…

Türkeş, İhtilali Millileştiren Adam

Evet Türkeş adının en çok geçtiği olay hiç şüphesiz 1960 ihtilalidir. Türkeş aslında ihtilali yapacak cuntanın içinde değildir. Fakat gördüğü ve yanılmadığı bir gerçek vardır. O da Cemal Madanoğlu’nun ihtilal kadrosu milli şuuru ve milli iradeyi çiğneyecek, idareyi CHP Polit Bürosuna teslim edecek ve nihayetinde de Başbakanı ve bazı bakanları idam edecektir!

Bu tehlikeyi gören Albay Türkeş ve O’na bağlı ve Onunla birlikte14’ler olarak bilinen kadrosu zaten yetkin ve pek de becerikli olmayan Cuntanın içinde yerini almış ve birçok kötü hadiseyi de engellemiştir.

Bir sürü general ve amiral varken Albay Türkeş’in ihtilal bildirisini okuması da yine bir başka kader tecellisidir. Dediğim gibi zaten yetersiz olan ihtilal cuntası içinde kısa zamanda önemli bir yer tutan Türkeş, yine birçok generale ve amirale rağmen ihtilal Cuntasının Başbakanlık görevini de üzerine alır. Artık o “İhtilalin Kudretli Albayıdır.”

Cuntacıların hepsi farklı emeller peşinde koşarken Albay Türkeş Başbakanlık görevinde, darbe boşluğunu milletimize hizmete çevirmek için birçok önemli icraattın altına imzasını atar. Bu vazifesi esnasında Türkeş, Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet İstatistik Enstitüsü ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü gibi önemli kurum ve kuruluşları kurmuştur.

Sürgün ve Turan Yolu

Kudretli Albay Türkeş ve 14’lerin yaptıkları milli girişimler elbette Madanoğlu Cuntasının işine gelmemiş ve millet tarafından sevilmeleri de gözlerinden kaçmamıştır… En önemlisi de Türkeş ve arkadaşları tutuklu bulunan Başbakan Adnan Menderes ve bakanların idamına karşı çıkmakta ve bunu engellemektedir. Bu durum kısa zamanda Türkeş ve 14 arkadaşının sürgüne gönderilmesine sebep olur.

Neticede de Türkeş ve 13 arkadaşı dünyanın değişik ülkelerine Askeri Ataşe olarak görevlendirilerek sürgün edilirler. Türkeş, Hindistan’ın Yeni Delhi şehrinde askeri ateşedir artık. Fakat orada da boş durmaz Türkeş. Adnan Menderes’in ve diğerlerinin asılmasına karşı çıkar. Dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e mektuplar yazarak bu konudaki mücadelesini son ana kadar sürdürür…

Bu Hindistan sürgününün bir yönüdür. Diğer bir yönü ise Turancı Türkeş buradayken o günkü Türk Dünyasının gerçeklerini değerlendirme fırsatı bulur. Birkaç defa gizlice SSCB sınırlarından içeri girerek Türkistan’ın bazı liderleri ile tanışır, görüşür ve mektuplaşır.

Bu da kaderin başka bir cilvesi, Cenab-ı Allah’ın başka bir lütfu olmuştur O’nun için…

Ve Yurda dönüş… 23 Mart 1963.

Türkeş kendi yolunu çizmiştir artık. Askerlikten ve görevinden istifa etmiş, yurda dönme kararı almıştır. Siz bakmayın şimdi ardından milyonların yürüdüğüne… Türkeş Vatana döndüğünde sadece birkaç genç onu karşılamıştır…

Fakat o gençliğin kıymetini çok iyi bilenlerdendir. Tıpkı Peygamber Efendimizin Eshab-ı Suffa’sı gibi, Tıpkı Hoca AhmedYesevi’ninOcağı gibi bir ocak kuracak ve Tıpkı Atatürk gibi onlara seslenecektir; “Ey Türk Gençliği!”

Kader diyorum ya hep, evet, Türkeş’in hayatı hep bir kader cilvesinin içinde şekillenir. Hep Allah’ın bir kemalat yoğurmasında kendini bulur.

İki Türkçü tanırım ben çok sevdiği Askerlik Mesleğinden istifa etmek zorunda kalan, biri Atatürk diğeri de Başbuğ Türkeş…

Birine Büyük Türk Milleti “Başkomutanlık onuru diğerine de Başbuğluk” unvanı vererek bayraklaştırmıştır”

CKMP ve MHP Dönemi… (Devam Edecek)



Sayfa Adresi: http://www.egedesonsoz.com/yazar/basbug-turkes-in-kader-cizgisi-i-/15843