Öyle yoksunlar ki akıl, bilgi, ahlak hak getire... Öyle korkaklar ki adlarıyla görüş bildiremiyorlar. Öyle acizler ki ancak hamasetle ve palavrayla kendilerini ifade edebiliyorlar. Çorbamızdan çıkan kıl gibiler… Gençler güle oynaya ölüme giderken ben korku ve telaş içinde kitaplarımı yakıyormuşum… Üstlerinde toplatılma kararları yazılı kitaplarımın hepsi de kitaplığımda. “Devrimci, körfeze karşı kurulan bol kahkahalı çilingir sofralarında, ağızlarının kenarından sızan yemek artıklarının eşliğinde kafa çekip düzen değiştirme naraları atanlara ve o sofralarda edinilen dumanlı ve düzene uyumlu uysal izlenimleri ertesi gün köşe yazısı diye yutturmaya çalışanlara denir.” Böyle salakça laf etmeyi marifet sayan toplum zararlısına ne denir, bilemiyorum… Büyük devrimci Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü referans edinerek ve darağaçlarını göze alarak savaşan “fidanlara” da devrimci denmez miymiş? “Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında sermaye yetersizliği nedeniyle uygulanan devlet kapitalizmini antikapitalizm olarak anlayan sazanlar, bu topa girmeyi sakın düşünmeyin.” Ne ki 12 Eylül’de, bir gecede darbeye teslim olan devrimci hareketi konuşacak çapları yok. Seksen darbesinden sonra, içeri girenlerin nasıl çözüldüğü meselesine ise hiç girmiyorum. Bu yüzden, yaltaklanmaya çalıştıkları Gezi eylemcileri de kendilerine mesafelidir. İşçi sınıfı, bu yüzyıl itibarıyla tarih sahnesinden çekiliyor. Buna karşılık, burjuvazinin beşyüz yıllık biricik devrimci sınıf olarak varlığını sürdürdüğü ve yeni Dünya düzenine geçişi de yöneteceği, bir vakıadır. Devrimciler bu mesele üzerine kafa yormak yerine, efsanelerle avunuyor. Beyin kıvrımları bu meseleyi kavramaya yetmeyen bir grup asalak yazımın altında epey zırvalamış. Onlar zaten her yerde zırvalıyor. Adını saklayıp pusuya yatarak oraya buraya sallayan zavallılar; insan gibi kendinizi ifade etmeye karar verdiğinizde, ben buradayım.
Bir fikrin, bir düşüncenin konuşulmasına çok yabancı olduğundan adını gizleyip aklına geleni sayıp döken, hakaret eden güruhtan söz ediyorum.
Mesela biri demiş ki;
Benim gerçeğim ise çok farklı; Henüz lise öğrencisiydim kitaplarımla birlikte gözaltına alındığımda… Yargı süreci tamamlandıktan sonra da kitaplarımın peşini bırakmadım ve seksenli yıllarda geri almayı başardım.
Babam ve ben, iki kuşak sosyalist hareketin içinde olduk. Oğlum, bilişim kuşağından. Demem o ki sol cenahta olan biteni bilen biriyim, palavraya karnım tok.
İçki içmiyorum. Gece hayatım yok. Ama hadsizin birinin ettiği lafa bakın;
Yaptıkları demagojinin vasatlığı zekâ seviyelerini gösteriyor;
Peki, uluslararası kapitalist sisteme Türkiye’yi entegre eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü referans alan devrimcilere, burjuva devrimcisi denmez mi?
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan günümüze kapitalist sistemin periferi ülkelerinden biridir. Neden yalan söylüyorsunuz!
Deniz Gezmiş ve arkadaşları bir cunta hareketinin içindeydi. Ama yiğitçe ölüme giden o gençlerin cunta ile ne işleri olduğunu konuşacak ne yürek ne bilgi var, bunlarda.
68 hareketi kentli bir başkaldırıdır. 78 ise, doğu illerinin ve Kürtlerin yoğun olarak harekete dahli ile ortaya çıkan devrimci anlayışı ifade eder. Ve hayli sorunludur.
Bugün ülkede solda yaşanan sapma ve sorunlarda, bir fikrin ifadesi karşısında saldırganlaşan bu şaklabanların oynadığı rol azımsanmamalı. Gerçeklikle bağları çok zayıf…
“Bedel ödedik” diye ortalıkta dolanan devrim tacirlerinin durumuna dair bir yazı yazmıştım…
Sonuç olarak; yaptığım, yazdığım ve söylediğim her şeyin arkasındayım.