Hacı Bektaş-ı Veli
Nedim ATİLLA

Horasan… İran’ın kuzeydoğusunda, kuzeyde Türkmenistan, doğuda Afganistan ile çevrili. Geçmişteki adı ile; “Doğan Güneşin Ülkesi”... Selçuklu Sultanı Tuğrul Beyin 1038’de bölgeyi fethinden Cengizhan liderliğindeki Moğolların 1220 yıllarındaki saldırılarına kadar Selçuklu egemenliğini tanıyan bu kent önemli bir Türk uygarlığı merkezidir.

Avrupa’da kara yobazlığın egemen olduğu bir dönemdir bu… Ekonomik, kültürel ve bilimsel üretimin doruklarına kucak açan bu topraklarda, Türkler İslamiyeti tanımış ve benimsemiş, yaşanan çöküş ve yükselişlerin çelişkisinden doğan güzelliklerin simgesi haline gelen öğretisi ile asırlardır varlığını sürdüren Hacı Bektaş-ı Veli ve esin kaynağı Ahmet Yesevi de ilkelerinin ilk ışıklarını burada yaymaya başlamışlardır.

Hacı Bektaş-ı Veli’nin manevi kimliği, bugün oldukça geniş bir coğrafya üzerine yayılmış olan bir inanç sisteminin, adeta bir iman esası sayılması ile, yerli ve yabancı araştırmacıların gündemlerinde yer alıyor. Anadolu’da kendimi iyi hissettiğim yerlerden biridir Hacıbektaş Kasabası…

Hayatta pek çok şeyi kitaplarından öğrenmeye devam ettiğim Dr. Bedrettin Noyan üstadımızdan aldığım notlarla anıyorum bu hafta Hacı Bektaş-ı Veli’yi…

İslam tarihinin ilk resmi medreselerinden biri olarak kabul edilen Nişabur Medresesi bizzat Tuğrul Bey döneminde bu bölgede kurulur.  Hacı Bektaş-ı Veli, ilk tahsiline ve kitap yazabilecek kadar Arapça/Farsça eğitimine ve temel İslam öğretisine, ömrü 2 yüzyıla yaklaşan bu eğitim yuvalarından ulaşmış olsa gerek.

Hacı Bektaş-ı Veli; muhtemelen 1210-1271 yılları arasında yaşamış, manevi eğitimini Ahmet Yesevi halifelerinden, Lokmanı Perende yanında sürdürmüş ve çok erken yaşlarda gösterdiği kerametler neticesinde, “Veli” mertebesine erişmiştir. Şeyhi ile yapmış olduğu hac ziyareti neticesinde de Hacı olduğu belirtilmektedir.

Hacı Bektaş-ı Velî, “gelin canlar bir olalım” diyerek birlik ve beraberliğin önemini, “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” diyerek cehaletin karanlığından ve hurafelerden kaçınılması gerektiğini, “Eline, beline, diline sahip ol” diyerek de barış, huzur, güven ve aile birliğine verdiği önemi iade etmiş. Şu corona günlerinde “Eline, beline, diline sahip ol” sözünden daha koruyucu bir söz olur mu ?

Hacı Bektâş-ı Velî, gerek örnek hayatı gerekse eserleri ile Anadolu’nun son derece çalkantılı bir döneminde gönüllere taht kurmuş ve çağları aşan düşüncesiyle Türk tasavvuf ve sosyal hayatında etkili olmuştur, bu etkisinin bugün de sürdüğünü söylemek yanlış olmaz.

Hacı Bektâş-ı Velî’nin ideal insan modeline baktığımızda şeytani sıfatlardan arınmış, tevazu sahibi, içinde yaşadığı toplumla barışık kısacası iyi, doğru ve güzel insanı görürüz.

***

Hacı Bektâş-ı Velî’nin Horasan’dan hareket etmesine sebep olan Moğol istilası Anadolu’da topluma manevi yıkım, açlık, sefalet ve ölüm getirmişti. Hacı Bektâş-ı Velî, Anadolu’ya geldikten sonra Kayseri, Konya ve Ankara’yı gezip Kırşehir’e doğru hareket etmiştir. Dönemin siyasi başkenti Konya yerine Kapadokya- Ihlara Vadisindeki Sulucakarahöyük’e yerleşmiş ve burada  Hıristiyan entelektüellerle yakın bir ilişki içinde olmuştur.

Böylelikle, bölgede bulunan Türkmen ve Rum toplulukları ile Hristiyan din adamlarına İslam dinini tanıtma fırsatı elde etmiştir. Bölgede yaşayan Hıristiyanlarla karşılıklı öğretisel alışverişler yapıldığı, Hıristiyan kesişlerle düzenli temaslar kurulup onlara statüler verildiği, tarikat tarafından Hıristiyan köylülere ekonomik yardımların yapıldığı ve bir kısım Hristiyan cemaatinin İslamiyet’e döndüğünü biliyoruz. Bunların da ötesinde, Hacı Bektâş-ı Velî’nin bölge Hıristiyanları tarafından “Aziz Haralambos” adıyla takdis edildiği de iddia edilir…

Hacı Bektâş-ı Velî’nin insanların fiziksel ve ruhsal yapısını çok iyi bilen ve aynı zamanda olgunlaşma yolunda insanlara yol gösterici bir vasfa sahip bilge bir gönül adamı olduğu kesindir. Hacı Bektâş-ı Velî’nin insana bakış açışının temelinde Ahmet Yesevî felsefesinin olduğunu ve insanlara iyi, doğru ve güzel olarak anlatılan şeylerin bir arada yaşama iradesini sağlama amacına dönük olduğunu unutmamak gerek. Onun çizdiği ideal insan modelinde şekilden, gösterişten ve dış görünüşten çok iç dünyanın zenginliği vardır…

Ona göre, önemli olan inanıyormuş gibi yapmak değil gerçekten özde inanmak ve ibadet etmektir. Şu müthiş dörtlüğü ile ve saygı ile analım kendisini:

“Harâret nârdadır sacda değildir

Keramet baştadır tâçta değildir

Her ne ararsan kendinde ara

Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değildir”



Sayfa Adresi: http://www.egedesonsoz.com/yazar/haci-bektas-i-veli/14968