Türkiye’nin şansıdır, Nesrin Sipahi...
Değil 90...
Bugün 100 yaşını kutlasa...
Alkışlarımız, yine O’nunladır...
Bir asrı geride bırakan Türkiye Cumhuriyeti’nin...
(*) Medarı iftiharıdır o sönmeyen yıldız...
Hem radyoda...
Hem plak dünyasında...
Hem de sahnelerde...
Işığı hiç sönmeyen...
Gerçek bir “yıldız” olarak gönüllerde yaşadı...
Yaşamaya devam ediyor...
Olağanüstü şarkı sesine sahipti ama...
Aynı zamanda...
Son derece mütevazı ve sakindi...
Müzik Dünyası’na kulak verin...
Şunları duyacaksınız:
“Nesrin Sipahi, ekolünün yegâne temsilcisi ve bir daha benzeri gelmeyecek biridir o...”
***
Nüfustaki adı...
Üç kelimeden oluşuyor:
“Zehra Nesrin Akçan”…
Dünyaya gözlerini açtığında...
Takvim yaprağının üstünde...
“29 Ekim 1934” yazıyordu...
Gencecik Türkiye Cumhuriyeti...
Cumhuriyet’in kuruluşunun 11’nci yılını kutluyordu...
Ve...
Belki inanmayacaksınız ama...
Hem 1923’ün 29 Ekim’i...
Hem de 1934’ün 29 Ekim’i...
Aynı güne rast gelmişti:
“Pazartesi”...
Nesrin Sipahi, gerçek bir “Cumhuriyet kızı” olarak...
Gözlerini bu dünyaya açmıştı...
Kaç kişiye nasip olur ki bu rast geliş?
***
Kırım Tatarı Kökenli Adile Hanım ile...
İttihatçı Yusuf Akçan çiftinin kızı olarak İstanbul Yeşilköy’de doğdu...
İlkokul, ortaokul derken...
Dünyalar güzeli ela gözlü Nesrin’i...
Akşam kız sanat okulundaki biçki-dikiş kursuna gönderdiler...
Ailesi yabancı dil bilsin istiyordu...
Nitekim...
Nesrin’in yeni adresi...
“Sultan Ahmet Amerikan Dershanesi” oldu...
***
Şu detayı unutmamak gerekir...
Nesrin...
Şarkı söylemeye bayılıyor...
Üç yaşında evde konser veriyordu...
Şanslıydı...
İstanbul Belediyesi Konservartuvarı’da...
Sarışın güzel kızın yeteneği ortaya çıktı...
Artık...
Türk Müziği’nin yanı sıra...
Batı müziği ve şan dersleri de almaya başlamıştı...
Kader bazen...
Şans ile şanssızlığı aynı anda yapıştırıveriyordu hepimize...
Nitekim...
Kader hiç hata yapmadı...
***
Tam 72 yıl önce (1953) Ankara Radyosu’nda sınava girdi...
Sınava 1000 “güzel ses” kişi katılmıştı...
Nesrin...
İlk 16’nın içindeydi...
Alkışlar O’nu bekliyordu...
Tam da o günlerde hayatının aşkıyla tanıştı...
Beşiktaş’ın kurucularından...
Miralay Hasan Cemal Sipahi’nin oğlu Hasan Aldemir Sipahi ile...
1957’de nikah masasına oturdu...
O muhteşem sese sahip Nesrin Akçan...
Bir imza ve sevda masalı ile “Nesrin Sipahi” olmuştu...
1957’de ilk oğlu Yunus Emre’yi...
1968’de ise ikinci oğlu Can Demir’i dünyaya getirdi...
Hayranları...
“Artık müzikten uzaklaşır” diyordu; tersi oldu...
“Rüzgârdır gelir geçer sanmıştım...”
Plağını evlendiği yıl çıkardı...
Konserlerden başını kaldıramıyordu...
Nesrin’in konserlerinde yer bulmak mümkün değildi...
Bu arada...
Yeşilçam’a da özendi...
1965’te...
Başrolü Tamer Yiğit’le paylaştığı...
“Kalbimdeki Serseri”...
Filmiyle “Yeşilçam”a ilk adımı attı...
Ne var ki, gerisi gelmedi...
O film...
Başrolünü paylaştığı ilk ve son film oldu...
Kocası çok kıskançtı...
Nesrin Sipahi, o günleri anlatıyor:
“Bir film yaptım, pişman oldum... Tamer Yiğit'le oynuyorduk... Sevgiliyiz, yönetmen (Sarılın!) diyor, benim kalbim duracak gibi... Aldemir yanımda, soluğunu duyuyorum... Sonrasında film teklifleri geldi ama (Eksik kalsın) dedim! Aslında fena oynamamışım ama tövbe etmiştim bi’kere...”
***
1965’te da Yusuf Nalkesen’in bestesi “Veda”yı...
Sinema filmi için seslendirmişti...
Aslında...
Yusuf Nalkesen, ne hikmetse “Veda”yı hiç sevmemişti...
Kimsenin okumasına izin vermiyordu...
Nesrin Sipahi, o şarkıyı öylesine etkileyici yorumladı ki...
Filmden sonra...
Şarkı resmen patladı...
Ve yine o şarkı...
Nesrin Sipahi’ye “altın plak” ödülünü getirdi...
İnanır mısınız?
Plak şirketi altın plak yerine...
Büyük sanatçıya beyaz eşya(!) verdi...
Şaşırtan öyküyü...
Nesrin Sipahi yıllar sonra anlattı:
“Plaklar sattıkça ödüller verilirdi... Altın plak dediğin, üzerine yaldız sürmüşler, o kadar... Nitekim, bir süre sonra kararıyordu; ben de onun yerine ödül olarak bir televizyon almıştım... Daha o sıralarda televizyon yaygın bir şey değil, benim televizyonum oldu... (Dil Şâd Olacak Diye) yine çok satan bir plak yapmıştım... O’nun ödülü olarak da buzdolabı vermişlerdi... Böyle böyle beyaz eşya, piyano, org almışlığım var... Ödüllerimle evimi düzdüm...”
***
Bitiriyoruz...
Kendi döneminin yanı sıra...
Gelecek nesillere de ilham verdi Nesrin Sipahi...
Türk Sanat Müziği’nin en önemli temsilcilerinden biri olarak...
Milyonlarca kalplerde yaşıyor...
“Gözleri Aşka Gülen”... “İçin İçin Yanıyor”... “Aşkın Kanunu”...
Şarkılarını neden unutamıyoruz?
Çünkü...
Hepsi Nesrin Sipahi’nin sesinde yaşıyor...
Az daha unutuyorduk...
Nesrin Sipahi...
Seslendirdiği “Fenerbahçe Marşı” ile...
Milyonların kalbinde taht kurdu...
Hep orada...
Nice yıllara Nesrin Sipahi...
Seni ayakta alkışlıyoruz...
(*) Medarı İftihar: “Onur duyulan, övünülen kimse...”
Nokta...
Sonsöz: “Nesrin Sipahi, 27 yıl önce (1998) Kültür Bakanlığı tarafından Devlet Sanatçısı unvanı ile onurlandırıldı...”