Zavallı Narin’in...
Doğduğu, büyüdüğü ve son nefesini verdiği...
“Tavşantepe” olarak anılan...
Garip köyün ya da bugünlerin ifadesiyle “mahalle”nin...
Son derece ürkütücü bir görüntüsü var...
Mahalle sınırları içinde...
40 / 50 tane ev ya var ya yok!
En acayip tablo da şu:
2007’deki nüfusu 345...
2023’te nüfusu 445...
Gel de şaşırma…
Bir köyün / mahallenin nüfusu...
16 yıl içinde...
Topu topu 100 kişi mi artar (!)
Var bu köyde bir (*) garabet!
***
Gülen gözlerin küçük kızı “Narin”in köyü...
Ya da...
Bugünün deyişiyle “Tavşantepe Mahallesi”nin...
TV’deki görüntülerine bakarsanız...
Ürkütücü bir ıssızlığın ve...
Kendi haline bırakılmışlığın “yalnızlığı” hemen belli oluyor...
Canlı yayınlarda dikkat edin!
Evlerin arasındaki mesafe...
Özellikle “ay”ın olmadığı gecelerde...
Korku filmlerinin platosu gibi...
Misafirliğe gitseniz...
Gece yarısı korkudan kendi kerpiç evinize zor gidersiniz...
***
Tabii ki, böylesine korku filmi platolarından farksız köyde...
“Ay büyürken uyuyamazsınız”...
Ve dahi...
Herkesin başına her an her şey gelir...
Geldi de zaten...
***
İşte günahsız “Narin” böyle bir köyün / mahallenin...
İlkokul öğrencisi...
21 Ağustos’ta ortadan kayboldu...
Ortalık ayağa kalktı...
Sanki yer yarılmış küçük kız içine düşmüştü...
Her taşın altına bakıldı...
Sonunda...
Köydeki Eğertutmaz Deresi’nin içindeki büyük bir taşın altında...
Narin’in cesedi bulundu...
Artık yaşamıyordu o yavrucuk...
***
Avuç içi kadar bir köyde...
Böylesi hunharca cinayet işlenir de…
Katili...
Ve dahi yardımcısı (Cesedi deredeki taşın altına koyan)...
“Benim hiçbir şeyden haberim yok!”
Diyebilir mi?
Diyemez ama “Katil kim?” hala sır!
Üstelik...
Aradan an itibarıyla 28 gün geçti...
Belli ki...
Katili ya katilleri bulamayacaklar...
445 nüfuslu...
Yaklaşık 50 haneli köy...
Şaka bi’yana...
“Üç Maymunu Oynuyor!”
Neydi o üç maymun hikayesi?
Hatırlatalım:
Elleriyle gözlerini, kulaklarını ve ağzını kapatan...
Üç maymun sembolü...
Dünyanın her tarafında “Üç maymunu oynamak” diye bilinir...
O tablo...
Gerçeklere gözünü kapatıp...
Başını derde sokmamayı...
Doğruları söylemeden kurnazlıkla aradan sıyrılmayı anlatır...
“Tavşantepe Mahallesi” sakinlerinin...
Sergilediği tavır budur...
O köye...
İstediğiniz kadar deneyimli cinayet hafiyelerini yollayın...
Birileri(!)
Bu korkunç olayı sessiz / sedasız tarihe gömmeye çalışıyor...
Hatırlayın...
AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu...
Zavallı Narin’in cesedi derede bulunduktan sonra...
Ne demişti?
“Bizlerin bazen bilmediği, bazen de bilip söylemememiz gereken şeyler var çünkü aile, bizim dostlarımızdır... (Narin için) Görmemesi gereken bir şey gördüğü için öldürülmüş olabilir...”
Nedir o görmemesi gereken şey?
Çıt yok vekilde!
Sözüm ona diyor ki:
“Soruşturmanın gizliliğine vurgu yaptım...”
İnandık mı?
Keşke Devlet Baba (!) sorabilseydi o milletvekiline:
“Eyyy, bu ülkenin vekili; söyle bakalım: Bildiğin ve sustuğun şey nedir?”
Soramadı Devlet Baba...
Neden?
Çünkü...
Sanki rüyada gibiyiz milletçe!
***
Sanki…
O köyde herkes “her şeyi” biliyor!
Ama…
Sorunca…
Herkes “her şeyi unutmuş” pozları veriyor…
***
Şu içler acısı tabloya bakar mısınız?
Diyarbakır’da Kuran Kursu'ndan dönerken kaybolan…
Sekiz yaşındaki Narin Güran’ın cesedi…
İnanılacak gibi değil…
Topu topu 300 kişinin yaşadığı köyün göbeğinde…
19 gün sonra dere yatağında bulundu…
Ve üstünde bir kişinin taşıyamayacağı büyüklükte…
Bir kaya parçası…
Cinayet olduğu kesin ama…
Neredeyse…
300’e yakın (neredeyse köyün tamamı…) kişinin ifadesi alındı…
Gelgelelim…
Katil ya da katiller(!) hala bulunamadı…
***
Çocukları uyuturken meşhur bir tekerleme vardı…
Bugün tarihe karıştı…
“Tavşantepe Mahallesi” sakinlerine bu günkü haline nasıl da çok yakışıyor:
Kara kedi nerede? / Ağaca çıktı… / Ağaç nerede? / Balta kesti… / Balta nerede? / Suya düştü… / Su nerede? / İnek içti… / İnek nerede? / Dağa kaçtı… / Dağ nerede? / Yandı bitti kül oldu!”
Bu tekerleme o köyde bir aydır yaşananları…
İronik de olsa…
Ne kadar da anlamlı biçimde anlatıyor di’mi?
***
Aslında…
TV’deki eskimeyen “Kanıt” dizisinin bir mottosu var…
Prof. Dr. Sevil Atasoy, bizlere adeta ezberletmişti:
“Kusursuz Cinayet Yoktur”…
Şu sıralarda Prof. Dr. Halis Dokgöz, aslında hepimizi bir şekilde ilgilendiren adli tıp ve adli bilimler “okur-yazarlığı”nı yükseltecek “Kusursuz Cinayet” adlı bir kitap kazandırdı Türkiye’ye… Prof. Dr. Dokgöz, “Kusursuz cinayet yok, çünkü kusur cinayetin ta kendisi” diyor…
***
Bitiriyoruz…
Medya ağırlıklı olarak şu senaryonun
Gündemde olduğunu masanın üstüne koyuyor…
“Hürriyet”in dünkü son manşetinin özeti şöyle:
“Narin’in katledilmesiyle ilgili…
Yeni ve güçlü bir iddia daha ortaya çıktı...
Buna göre Narin 20 Ağustos Salı günü…
Şahit olduğu bir olaydan dolayı ertesi gün…
Cami çıkışı döndüğü evde planlı bir şekilde öldürüldü…
Aile üyeleri de organize bir şekilde sürekli işbirliği yaparak…
Delillerin karartılması için çalıştı…”
***
Bunlar doğruysa ki öyle görünüyor…
O köyde yaşayanlar…
Acayip bi’şiler saklıyorlar…
Bu ne demektir?
Çok açık bi’şekilde…
Koca mahallenin “elbirliği ve sözbirliği” ile…
Devlet Baba’ya…
“Kafa tutmak” ile eşdeğerlidir…
Yazık…
Giden yavruya…
Böylesi sahipsiz Tavşantepe köyleri oldukça...
Daha çoook Narin’leri...
Sonsuzluğa uğurlarız...
Nokta...
(*) Garabet: “Tuhaflık”...
Sonsöz: “Keşke ölümü çocukların yetişemeyeceği bir yere koysak! / Anonim…”