Kemal ARI
İmparatorluk dağılırken: Çöküş, çekiliş ve göçler…
12 Ocak 2022 Çarşamba

Osmanlı Devleti için bir “cihan devleti” deriz ya!

Zinhar, öyledir.

Kanuni Sultan Süleyman Fransa İmparatoru Fransa’ya kendi memleketini anlatırken, neler söylemişti; anımsayın!

Koca Serdarı, iç savaşlarda bunaldığı için yardıma çağırmıştı da elin Fransız Kralı’na, Muhteşem Süleyman oturmuş, bir mektup yazmıştı. Özene özene de sonunda mührünü basmıştı.

Ne diyordu?

Kendisi, sultanların sultanı, hakanların hakanı, hükümdarlara taç veren Allah’ın yeryüzündeki gölgesiydi.

Kendisini Akdeniz’in, Karadeniz’in, Rumeli’nin, Anadolu’nun, Şam’ın, Halep’in, Mısır’ın, Mekke ve Medine’nin ve Kudüs’ün, bütün Arap diyarının, Yemen’in ve nice memleketlerin sultanı ve padişahı Beyazıt Han Oğlu Selim Han Oğlu Sultan Süleyman Han olarak görüyor; Fransa Kralı’na da şunu deyip geçiyordu:

Sen ki Fransa vilayetinin Kralı Fransuva’sın…”

Yani, kendisi her şey, ama karşısındaki sadece tek bir şeydi.

Güce ve özgüvene bakar mısınız?

Ardından kendi kapısını hükümdarların sığındığı kapı olarak görüyor; tahtını dünyanın yönetildiği yer; Fransuva’nın isteklerini, tahtının ayaklarına sunulan dilekler olarak niteliyordu…

Atalarının, düşmanlarını yenmek ve ülkeler ele geçirmek için seferden geri kalmadığını vurguladıktan sonra;

Biz de atalarımızın yolundayız ve daima memleketleri ve alınamayacak kadar güçlü kaleleri feth eylemekteyiz. Gece gündüz daima atımız eyerlenmiş ve kılıcımız belimize kuşanmıştır” diyordu.

Burada duralım:

İşte bu cesaret, imparator olmanın bir sonucuydu.

Güce dayanarak Osmanlı Devleti bir imparatorluk olmuş, gücünün zirvesine ulaşmıştı.

Ama kader:

Ne diyor İbni Haldun, anımsayalım:

Devletler doğarlar, gelişirler ve sonra da çöküşe geçerler.

Aradan yüzyıllar geçtikten sonra ünlü Alman düşünür Oswald Spangler de aynı şeyi söyleyecekti.

Pekâlâ, nasıl olmuştu bu çöküş?

Elbette birçok nedeni var.

İmparatorluk kılıç gücüne dayanarak fütuhatla büyümüştü ama, ne yazık ki bir iktisat devleti olamamış; üretim ekonomisi yaratamamıştı.

Geleneksel üretim biçimlerinden kopup bir sanayileşme sürecine geçememişti.

Bunun da birçok nedeni var:

Ama şu kadarını söyleyelim; çağın akışına ayak uydurabilen, aklın ve bilimin rehberliğini kabul edebilen devletler tarım imparatorluğu düzeyinde sanayi devrimlerine geçebilmişlerdi.

Ama Osmanlı Devleti ne yazık ki bunu başaramadı.

Geri kalmış ekonomik yapı büyük seferlerin mali yükünü kaldıramadığından, Avrupa’da gelişen sanayi gücüne karşı duramadı devlet; önce cephelerde başlayan bozgunlar çığ gibi büyüdü.

Bir şey daha var:

1789 Fransa Devrimi’nin getirdiği yeni fikirler…

Ve batının gelişen gücüne artık bilim dışı kaldığı için ayak uyduramayan ve önü alınamayan yenilgiler…

Sonrası çorap söküğü gibi gelecekti.

Bilimi terk ederseniz, dışlarsanız; savaş gücünü de koruyamazsınız; savaş gücünüzü koruyamazsanız, yenilirsiniz.

Yenilince geri çekilirsiniz.

Geri çekildikçe de çekildiğiniz topraklardan oralarda yerleşik olan tebaanız, artık yabanın olan topraklardan göç etmeye başlar.

İşte dostlar:

Osmanlı Devleti 1699 da imzalanan Karlofça Antlaşması ile artık Avrupa’daki egemenliğini yitirmeye başlamış, sonra da adım adım geri çekilerek bugünkü Anadolu’ya sığınmak durumunda kalmıştı.

Tam dört asır sürmüştü bu çekiliş yaklaşık olarak…

Göçler, göçler, göçler…

Yollara dökülen yalınayak, aç, çıplak göçmenler…

Ve bir zamanlar sizin vatan dediğiniz topraklardan kopan bedenlerin, geriye çekilişi ve son bir umutla çekildiğniiz Anadolu’lu…

Ve elin oğlunun Anadolu’da kalmanıza bile razı olmayıp, bütün gücüyle 20. Yüzyılın başında sizin üzerinize, sizi yok etmek için yüklenişi…

Ve ortaya çıkan mavi gözlü bir dev:

Ve Türkler’in başlayan ölüm kalım direnişi…

Ne dersiniz?

Ne büyük bir serencam, ne büyük bir trajedi aynı zamanda değil mi?

Evet, ne yazık ki öyle:

Bizler Afrika’dan Cezayir, Balkanlar’dan Ey Gaziler marşlarını söyleyerek çekilirken, hala dimağımızda o eski coşkulu günlerimiz vardı.

Vardı ama öte yandan o coğrafyalardan çekilen bedenlerimizle de eriyorduk bir yandan.

Bu hüzün dolu marşların; giderek Sakarya ya da İzmir’in Dağlarında Çiçekler Açar marşlarına dönüşmesi kolay olmadı hiç.

Bugünlük bu kadar diyelim:

Ve bir sonraki yazımızda göçlerin en hüzünlüsü diyebileceğimiz mübadelenin öyküsüne başlayalım.

Görelim bakalım Mevla’m neyler, neylerse güzel eyler!

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 2 yorum var, 2 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Mutahhar Aksarı 13 Ocak 2022 Perşembe 20:17

Değerli Hocam, kısa ve özlü değerlendirmeniz için teşekkürler. Saygılarımla...

Yorumu oyla      2      3  
Mahmut aktaş 12 Ocak 2022 Çarşamba 14:38

FIRLATILAN HER TAŞ DÜŞMEYE MAHKUMDÜR. AMA ASIL MESELE TAŞ YERİNDE AĞIRDIR. BUNUDA ULU ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK BAŞARDI

Yorumu oyla      2      3  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Bu saatte 'vicdan ittifakı' olur mu?
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
İzmir kimin ya da neyin kalesi?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Erkek dediğin öldürür
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Foça, Tire, Çeşme ve Dikili de MHP diyecektir
Kemal ARI
Kemal ARI
Oyumuz, onurumuz ve özgürlüğümüzdür...
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Tunç Soyer yeni bir yola çıktı
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Diktatör
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Sağduyu marifeti ile seçebilmek…
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Son hafta
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Sosyalistler pes etmeyin!
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva