“Uzun süredir sosyal medyadayım. Görünen o ki herkes burada farklı şeyler paylaşıyor, herkesin sosyal medyaya bakışı farklı. Ben doğa hayranıyım. Çevremdeki doğal güzellikleri gençlik çağımda edindiğim ilk fotoğraf makinemle yıllar önce görüntülemeye başladım. Bu dönemde oldukça zengin bir fotoğraf arşivim oldu. Dijital fotoğraf makineleri bu konuda kolaylık sağladı. Çoğu kez bu fotoğraflar yer aldı benim sayfamda… Ayrıca şiirlerimi, köşe yazılarımı, dergilerde çıkan yazılarımı paylaştım kimi zaman da… Bu kitapta topladıklarım ise Aforizma, kısa fıkra, kronik, anlatı, anekdot denilebilecek türden kısa yazılarım. Bu paylaşımlarımın bir bölümü gazetemde yer aldı. İzleyen eski öğrencilerim, arkadaşlarım beğenilerini dile getirdiler, bazen de kendi sayfalarına koydular. Dağınık durumda bulunan bu yazılarımı seçerek yeniden düzenleyip kitaplaştırmaya karar verdim. Pandemi dönemi evde kalma zorunluluğu da bu çalışmalarımı hızlandırdı. Umarım sizler de beğeneceksiniz”..

İnanın çok beğendik Turgut Dereli Hocam… Pazar günleri okuduğum son kitapları değerlendirmeye çalışıyorum bu köşede… Son zamanlarda dikkatli okurlarım farkındalar; sosyal medyanın kötü kullanılmasına karşı düşüncelerimi yazıyorum. Turgut Dereli ağabeyimizin facebook paylaşımlarını dikkatle izleyen zaman zaman kahkaha atan, bazen hüzünlenen, arada notlar alan biri olarak “Böyle Düşündüm, Böyle Yazdım” kitabını sevinçle karşıladım.

Sevgili dostum, kardeşim Prof. Dr. Tuğrul Dereli kitabın kapağındaki seramiklerin de sanatçısı…

Turgut Dereli Hocamın kitabından birkaç not:

KÖKSÜZ AĞAÇ: Çocuklarımız ve gençlerimiz ailelerinin ve atalarının anılarıyla büyümeli yoksa yaş aldıklarında kendilerini köksüz bir ağaç gibi hissederler. Ben bugün bile büyüklerimin anılarını neden daha çok dinlememişim, neden onları bu konuda daha çok sorgulamamışım diye hayıflanıyorum. Whatsapp’taki “Ailem” ortak sayfamızdan anlıyorum ki çocuklarım sağ olsunlar o anıları yüreklerine yerleştirmişler, bunun için çok mutluyum.

HALK VE YÖNETİM: Deniliyor ki, “Her ulus layık olduğu yönetimlerce yönetilir.” Şöyle desek daha mı doğru olur? Her ulus yöneticisini de kendi yaratır, yöneticiyi kendine benzetir, kendileştirir. Ya da kendisine benzeyen yöneticileri iş başına getirir.

BAĞIMSIZ YARGI: Bir ülkede bağımsız bir yargı yoksa… O ülkede, insanların kendisini güvende hissedeceği, malından, canından emin olacağı, yarına güvenle bakacağı hiçbir dayanak yoktur. İşe “a”dan başlamak gerekir.

Elinize sağlık Turgut Hocam… (Başsaray Yayınları)

***

Nar Kitabı

Bilmece kendini doğrular. Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane. Nar. Adını kırmızı renginden alan ve kırmızıya adını veren, rengiyle, tadıyla, görünüşüyle bütün meyvelerden farklı bir meyve. Bir yanıyla doğurganlığı ve bereketi simgelerken diğer yanıyla mitolojik öykülere konu olmuş nar (Punica granatum); kınagiller yani Lythraceae’ların alt ailesi olan nargiller familyasından, Akdeniz’den Japonya'ya kadar yabani olarak yetişen canlı kırmızı çiçekli, dört köşe dallı, hafifçe dikenli bir ağaççıktır. Yaprak kenarı ve sapı kırmızımsı, çiçekleri parlak kırmızı olan bu bitkinin meyvesi portakal büyüklüğünde, esmer kırmızı renkli, çok tohumludur. Yenen kısmı da işte bu tohumlarının oluşturduğu etli ve sulu kısımdır. Anavatanının Kuzeydoğu Anadolu ile Güney Hazar kıyıları arasında olabileceği buralarda bulunan yabani formlarına dayanarak önerilmektedir. (Ahmet Uhri-Boğaz Derdi)

Bir nar meraklısı olarak ve kütüphanesinde nar üzerine ne yazılmışsa bulunduran biri olarak bu kitabı da aldım.

Bernd Brunner tanıdığımız bir yazar. Edebiyat, bilim ve tarihin kesiştiği konular üzerine yazdığı merak uyandırıcı kitaplarından birkaçı daha önce Türkçeye çevrildi. İstanbul’da yaşıyor ve üstelik Türkçesi de hiç fena değil. Narı da ilk kez burada, İstanbul’un Tarlabaşı semtinde kurulan bir halk pazarında görmüş. Nar Kitabı, narın doğal ve kültürel tarihi üzerine, mitolojisinden mutfağına hemen her konuda ilginç ve pratik bilgiler içeren renkli bir çalışma. (Kırmızı Kedi)