Geçtiğimiz hafta, Önce Türkiye Buluşması’nda konuşan Kemal Kılıçdaroğlu, “Bozkurt Kemal” sloganıyla uğurlandı. Toplantılar ANFA Genel Müdürlüğü’nde düzenleniyor. Ancak ülkücülerin organizasyonu.

Kılıçdaroğlu diyor ki; 

“Değerli ülkücü kardeşlerim, Türkiye sevdalısı olan kardeşlerim o zaman hep beraber olmak zorundayız ve birlikte olmak zorundayız. Görüş farklılıklarımız olabilir ama eğer Türkiye ortak paydamızsa, bayrak bizim ortak paydamızsa ki CHP için rahatlıkla şunu söyleyebilirim, bizim iki kırmızı çizgimiz var. Bayrağımız ve vatanımız.”

Güzel hazırlanmış uzun bir konuşma. Atatürk ve arkadaşlarının Lozan’dan sonra uluslararası sermayeye teslim olmamak için nasıl çalıştıklarını, üretimi Batı’ya el açmadan nasıl canlandırdıklarını etkili bir dille anlattığı bölüm çok dikkat çekici.

Dünya kaosa sürükleniyor. Sistemin dengeden çıkması ve belirsizliğin büyümesi, yeni bir Dünya düzeni fikrini öne çıkardı. Türkiye de haliyle payına düşen sıkıntıları yaşıyor.

Mesele şu ki Türkiye’nin bu kriz sarmalında, değişimin ve dönüşümün yarattığı sarsıntılara dirençli bir yönetim biçimine ihtiyacı var.

Dahası bölgede savaş rüzgarları şiddetleniyor.

Güçlü iç cephe...

Bunalım dönemlerinde dış dinamiklerin olumsuz etkilerine karşı, ülkenin birlik ve beraberliği…

Ve bu birlik ve beraberliği sağlayacak toplumsal mutabakat…

Kemal Kılıçdaroğlu tam da ülkenin ihtiyacı olan en geniş mutabakatı arıyor. Bunu teslim etmek gerekir.

Kemal Kılıçdaroğlu, Kürt veya bozkurt, dindar veya değil, “gel, ne olursan ol yine gel” diyor. Ve genel başkanı olduğu CHP’ye dönüyor, partililere, “Benimle misiniz?” diye soruyor. “Yanımda olun, bana destek verin, sırtımı size yaslamak istiyorum,” diyor.

Etkileyici bir içtenlik ve özgüven…   

Kemal Kılıçdaroğlu’na sahip çıkmak sanki aklın yolu…

Başka aday arayışları sadece zaman kaybı olacak.