Teodora HACUDİ
Terlik…
21 Aralık 2015 Pazartesi

Geçenlerde bizim mahallede bir haykırış
ofiste oturduğum yerden sıçradım,
birini kesiyorlar diye deli gibi dışarı çıktık,
meğerse benim karşı çaprazdaki komşu kadın
bakkala “ekmek var mı?” diye sesleniyormuş.

Bizim mahalle tenekeli mahalle,
hani bir zamanlar “Cennet Mahallesi” diye bir dizi vardı ya
hah işte, o mahallenin farklı bir versiyonu.

Toplum olarak tarihi, gündemi dizlerden öğrenir, takip eder olduğumuz için
yine bir diziden örnekleme yapmak istedim.
Ama dizideki gecekonduları benim mahallemle mukayese edersek,
dizi setleri bildiğiniz lüküs villâ,
benim mahallenin evleri ise gecekondunun gecekondusu…

Neyse benim komşu kadın kendine münhasır bir tip,
bir bağırıyor, bütün mahalle ayağa kalkıyor,
alıştık artık,
ona kısaca “deli kadın” diyoruz.
3 çocuğu var,
3 yaşlarında ikizleri ve 9 yaşında okula giden bir oğlu.
Kadının imajı “belalı kadın”,
hani bulaşmasından korktuğun tipler vardır ya
işte onlardan.
Geçenlerde büyük oğlanı bir dövdü, anlatamam,
kazara müdahale etmeye kalksam, beni de dövecek,
korkudan sindim, içeri girdim.

Sabah ofise erken gelmişim,
oğlan da okula geç kalmış,
benim deli kadın kapıda oğlunu geçiriyor,
çocuğun ayağında terlik.
“Oğlanın ayakkabıları yok mu?” diye sordum
“yok abla” dedi deli kadın.
O dengesiz kadın gitmiş yerine mülayim biri gelmişti.
Çocukların ayakkabı numaralarını aldım,
bir de benden mont istedi,
çocukların montları da yokmuş…

Bir dostum sayesinde çocuklara ayakkabıları götürdüm,
başka bir dostumdan da mont istedim.
Büyük oğlan ayakkabıları deniyor, ters giymiş, uyardım.
“Çocuğum düz giy de bakalım ayakkabı tam mı yoksa sıkıyor mu?”
“boş ver abla,
bunlar yeni ayakkabı,
sıksa da ben giyerim…”

Karşı komşudan öğrendim
benim kadının durumu çok kötüymüş
evlerinde soba bile yok,
akşam 8 oldu mu soğuktan yatıp uyuyorlarmış.
Geçen akşam da kocasından çok kötü dayak yemiş…

Başka bir arkadaşımın bende emaneti vardı,
konuştuk bir elektrikli ısıtıcı alalım dedik.
Öğle tatilimde işim vardı, çıkamadım,
havalar soğudu,
benim ihmalim yüzünden
bir gece daha soğukta uyumasınlar dedim.
Hava erken kararıyor,
bizim oraları akşamları pek tekin değildir,
yokuşu da çıkmak istemedim,
büyük oğlanı aldım, sobacıya gidiyoruz.
Ayağında yine terlikler,
“ayakkabılarını niye giymedin?” diye sordum
“okula giyiyorum, eskimesinler” dedi,
ben sustum.
Boğazımdaki düğüm yer etti,
artık hep susuyorum…

Sobayı aldık, dönüyoruz,
akıllıyım ya, çocuğun ağzından laf alacağım,
babasının ne iş yaptığını sordum,
geçen akşam annesini dövmüştü,
adama da bir şekilde ulaşmak lazım.
“Benim babam yok, öldü” dedi,
benim düğüm yine faaliyette.
“Boş ver, benim de babam yok,
benim bir kızım var onun da babası yok”
diye saçmalayabildim sadece…

Yokuşun başına geldik,
sobayı ona verdim,
küçücük bedeniyle koca kutuyu taşıyor.
Arkasından bağırdım
“benimle geldiğin ve bana yardım ettiğin için teşekkür ederim”.
Elinde koca kutu durdu,
arkasını döndü,
yüzünde kocaman bir gülümsemeyle;
“ben de sana teşekkür ederim, akşama zobamız var artık”…

 Bu cuma Noel,
önümüzdeki hafta da Yılbaşı.
Dostlarımdan hediye istemiyorum,
bu sene
ne kırmız şarap,
ne likörlü çikolata,
ne çiçek,
ne cicili bicili aksesuarlar,
ne de başka bir şey istiyorum.
Bana kart atmak isterseniz bakın ona hayır demem,
benim için bir kart seçip,
el yazısıyla bir şeyler karalayıp postaya verirseniz,
çok mutlu olurum,
ama onun dışında bir şey istemiyorum.
Onun yerine yolda gördüğünüz bir çocuğa bir şey alın,
mesela bir çikolata, ya da bir kek.
Belki bir ayakkabı alırsınız,
sonra oturup onunla beraber yemek yiyin,
bir köfteci veya bir tostçuda.
Ama mutlaka gülen gözlerin resmini çekin ve bana yollayın…

Bana sakın ola methiler düzmeyin,
öyle sandığınız gibi iyi yürekli bir insan filan değilim.
Ben çocukları kullanıyorum,
büyüklerin dünyasında bulamadığım huzuru, mutluluğu
sadece çocukların gözlerinde bulabiliyorum.

Ben çocukları kullanıyorum,
biraz olsun mutlu ve huzurlu olabilmek için
onları kullanıyorum.

Bendeki Peter Pan Sendromunun farklı bir versiyonu olsa gerek,
yetişkinlerin dünyasını reddedip
çocukların dünyasında yaşama arzusu…

Sevmiyorum işte,
yetişkinlerin dünyasını sevmiyorum.
Çocukların dünyasında
terlikler soğuk kış günlerinde bile
çocukların ayaklarında.
Yetişkinlerin dünyasında ise
terlikler Dilek Doğan’ın annesinin elinde
kızını vuranları uzaklaştırmak isteyen annenin elinde…

Bir arkadaşım yazmış;
“Bu kadarcıktır işte annenin içindeki şiddet
terlik kadar
her ne olursa olsun o kadar…”

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
10 Yönetmen Ve Türk Sineması
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
'Atatürk' adını kim yakıştırdı?
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Göztepe büyüledi!
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Taşlar yerinden oynuyor
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Üç koltuk, iki makam...
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Eğitim ve yeni müfredat
Hanzade ÜNUZ
Hanzade ÜNUZ
Fırtınam, felaketim, hasretim...
Aylin AKDOĞAN
Aylin AKDOĞAN
İzmir-İN
Kemal ARI
Kemal ARI
İstediklerimiz ve sorumluluklarımız
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Buralara bir daha dönme Göztepe!
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva