“Ben bu oyunu bozarım” diyen çok fani gördük. Ama kurduğu oyunu bozanı ise pek görmedik.

Kendi oyununa esir düşenleri ise çok gördük.

Oyuna girmek bizim elimizde. Oyundan çıkmak ise o kadar kolay değil.

Oynadığın şakadan bir oyunda olsa “Sen, sen ol rüzgâr ekme” denir. Eskiler bu uyarıyı sıklıkla yapardı.

***

Büyükler bilir ki kimse uğradığı haksızlığı unutmaz.

Haksızlık yapan ise her gün onlarca bazen de yüzlerce kişiye haksızlık yapar. Bunların çoğunu da unutur. Cenâb-ı Hak ise hiçbir şeyi unutmaz.

Gün gelir haksızlığa uğrayan kişilerden biri hiç olmadık saatte karşına dikilir. Hakkını ister, hukukunu ister… sen ise tanımadığını hiçbir şeyi hatırlamadığını söylersin.

Sahtekarların çok kolayına gelen “hatırlamıyorum… tanımıyorum…” türünden cevaplar o kadar sıradanlaşır ki bu sözlere artık eşi de inanmaz çocukları da.

Geriye tek seçenek kalmıştır, eken biçecektir!

Kural budur.

***

Ekrem İmamoğlune ekti ki onu biçmiş olsun!

Oysa Cenab-ı Hak orantısız güç kullanmaz.

Eğer birileri her gün rüzgâr ekiyorsa bu demektir ki ekilen rüzgârdan o da nasibini almıştır. Fakat bu kez ekilen rüzgâr ne akla ne mantığa ne de adalete sığmaktadır.

O zaman bunun bilinen tek ve tatmin edici yanıtı, hiç olmadık zamanda ortaya çıkacağı ve mazlumların intikamını alacağı yönünde bir afet olacaktır.

Kimse sorumluluk alıp da “Bu kararı kimse değil ben aldırdım ben” demiyorsa fırtına yaklaşıyor demektir.

Rezil yenilgileri hazmedemeyenler ayak oyunları ile rövanşı almaya çalışıyorlarsa son sözü yalanlara kanmayan Cenab-ı Hak söyleyecektir.

 Kimseye yarar ve kazanç sağlamayacak yollara başvurmak “inanan”lara yakışmaz. Veren de alan da Cenab-ı Hak’tır, bize ne oluyor ki oyunlara tevessül ediyoruz.