Gönül Soyoğul
Rahmetli Erbakan, ne de güzel özetlemiş unutkanlığı…
12 Haziran 2015 Cuma

‘Tek vücut’ görünümlü ama aslında aralarında çıngar çıkıncaya kadar ‘paralelciler’le kurulmuş bir koalisyon hükümeti olan AKP iktidarı; malum, sandıktan bu kez tek başına çıkamadı, yüzde 60’a karşı, yüzde 40’ta kaldı.
Seçim öncesi başlayan “koalisyon=kaos” öcülemeleri üzerine çeşitlemeler yapılıyor artık.
Ve konuşulan senaryolara ‘olabilir’lerin yanı sıra ‘imkansız’ sözcüğü eşlik ediyor.
İşte bu sözcükten yola çıkarak, kısa bir hafıza turu yapıp Türkiye’de bugüne kadar pek çok kez ‘imkansız’ denilen koalisyon hükümetleri kurulduğunu Al Jazeera’daki derlemeden hatırlayalım önce…
 
1961: CHP-AP koalisyonu
27 Mayıs 1960 darbesinin ardından yapılan ilk seçimlerde CHP birinci, darbeyle yıkılan Demokrat Parti'nin devamı olan Adalet Partisi (AP) ise ikinci olmuştu. CHP'nin milletvekili sayısı tek başına iktidar için yetmiyordu. Bu koşullarda darbenin lideri ve Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, CHP lideri İsmet İnönü'yü bir koalisyon hükümeti kurmakla görevlendirdi (10 Kasım 1961).
İnönü, darbenin etkisini mümkün olduğu kadar kısa bir zamanda kırabilmek için AP ile “büyük koalisyon” kurmak istiyordu.
Bu, ilk bakışta “imkânsız” bir koalisyondu. Devrik Başbakan Adnan Menderes ve iki arkadaşının idamının üzerinden henüz iki ay geçmişti ve AP'liler, bu darbenin arkasında İsmet İnönü ve CHP'nin olduğuna inanıyorlardı. Ayrıca, iki partinin taraftarlarının kendi “parti kahvelerinde” oturduğu günler de hâfızalarda taptazeydi.
Duygular böyleydi ama bir de “memleket gerçekleri” vardı. Ordu içinde yönetimin yeniden sivilleştirilmesine karşı olanlar vardı ve bunların harekete geçmesinden korkuluyordu.
İşte bu koşullarda İnönü, kendisi gibi eski bir asker olan AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala ile görüştü. Gümüşpala bu koalisyona kesinlikle karşıydı, İnönü'ye, AP parti grubunun böyle bir teklifi kabul etmesinin imkânsız olduğunu söyledi. Nitekim, grup bu teklifi reddetti.
İnönü bunun üzerine ondan, parti grubuna bizzat kendisinin girip teklifte bulunmasına izin vermesini istedi. Gümüşpala bu onayı verdi. İnönü AP parti grubunda “katil” haykırışları arasında karşılandı. Fakat bir saati aşkın bir konuşmanın ardından grubu ikna etmeyi başardı.
Ragıp Gümüşpala buna rağmen koalisyona katılmayı reddetti. Ömrü yedi ay sürecek olan koalisyon hükümeti onun yokluğunda, 20 Kasım 1961'de kuruldu.
 
1974: CHP-MSP koalisyonu
14 Ekim 1973 seçimlerinde CHP birinci parti olmuştu ama, sahip olduğu milletvekili sayısı (185), tek başına iktidar için gerekli sayının (226) çok altındaydı. İkinci sırada Demirel'in AP'si vardı, Necmettin Erbakan'ın liderliğindeki Milli Selamet Partisi (MSP) ise 48 milletvekili ile üçüncü sıraya yerleşmişti.
Tablo yine bir “imkânsız koalisyon”lar tablosuydu. 1961 tecrübesini hatırlatarak bir “büyük koalisyon” ihtimalinden söz edenlere “hayalci” gözüyle bakılıyordu. “Solcu” CHP ile “şeriatçı” MSP arasındaki bir koalisyonun ise ancak delilerin aklına düşebileceği yaygın bir kanaatti.
Fakat hükümeti kurmakla görevlendirilen CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit “tarihsel yanılgı”ya son verdiğini söyleyip MSP ile ortaklığı kabul etti. “Tarihsel yanılgı”, sol ile dindarların bir araya gelmemeleri gerektiğine dair “tarihsel” bir tespitti ve CHP-MSP koalisyonu bu yönüyle en olmayacak şeyin gerçekleşmesi anlamına geliyordu.
Koalisyon 8 ay sonra, “tarihsel yanılgı”nın içi boş bir retorikten başka bir şey olmadığını gösteren bir nedenle sona erdi: Başbakan Ecevit, Eylül 1974'te bir İskandinavya gezisine çıkacaktı. Fakat ortağına o kadar güvenmiyordu ki, yerine doğal olarak Erbakan'ın vekâlet etmesi gerekirken, o CHP'li Orhan Eyüboğlu'nu vekil tâyin etti. Bunun üzerine Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan da Ecevit'in gezi kararnamesini imzalamadı. Ecevit geziyi iptal etti, 18 Eylül 1974'te de istifasını verdi.
 
1991: DYP-SHP koalisyonu
Turgut Özal'ın cumhurbaşkanı olup ANAP genel başkanlığından ayrılmasından sonra ANAP hızla güç kaybetmeye başladı. Nihayet Ekim 1991'de yapılan seçimlerde Süleyman Demirel başkanlığındaki DYP birinci, Erdal İnönü başkanlığındaki Sosyal-Demokrat Halkçı Parti (SHP) ikinci oldu.
AP ile CHP geleneklerinden gelen, hatta düpedüz bu iki partinin devamı olan DYP ile SHP'nin bir koalisyonda buluşabileceği, o günleri yaşayanların akıllarının ucundan bile geçirmedikleri bir şeydi. DYP'liler SHP'lileri “aşırı solcu”, SHP'liler de DYP'lileri “aşırı sağcı” olarak görmeye devam ediyor, birbirlerini karşılıklı olarak Türkiye'yi 12 Eylül'e sürüklemekle suçluyorlardı.
Fakat bu düşman kardeşlerin ortak bir düşmanları vardı ve ona karşı duydukları öfke, biribirlerine karşı duydukları öfkeden daha yoğundu. Neticede “Turgut Özal nefreti” bu iki hasmı birleştirdi ve bir “imkânsız koalisyon” daha doğdu.
DYP-SHP koalisyonu Türk siyasi hayatının en uzun ömürlü koalisyonu oldu, 21 Kasım 1991'den Tansu Çiller'in kurduğu DYP azınlık hükümetine kadar devam etti (5 Ekim 1995).
 
1997: RP-DYP koalisyonu
27 Mart 1994'teki yerel seçimlerde Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah Partisi (RP) 15 büyükşehir belediyesinden, aralarında İstanbul ve Ankara'nın da olduğu 5'ini kazandı, oylarını da yüzde 19'a yükseltti.
Bu sonuç, Türkiye'nin laik sosyolojisini oluşturan geniş kesimlerde bir “dehşet” havası yarattı. Bu kesimlere göre “şeriat” göz göre göre geliyordu ve çare, başta ordu olmak üzere bütün laik güçlerin bu “tehlike”ye karşı birleşmelerinden geçiyordu.
Ne var ki RP, 27 Aralık 1995 seçimlerinde oylarını daha da artırdı (yüzde 21) ve birinci parti oldu.
Başta RP'liler olmak üzere hiç kimse, içinde RP'nin olduğu bir koalisyona ihtimal vermiyordu. Buna cesaret edebilecek bir “laik parti”nin çıkması mümkün değildi. O günlerin atmosferinde, böyle bir karar o partinin kendi yok oluşunu imzalaması anlamına gelecekti.
Fakat herkesin şaşkın bakışları arasında bu da oldu. Yalnız siyasi tutumu ve demeçleriyle değil, görüntüsüyle de “laik bir simge” sayılan Tansu Çiller, partisi ile “şeriatçı RP” arasında Erbakan'ın başkanlığında bir koalisyon kurulmasını onayladı.
Durum, Erbakan ve RP açısından da şaşkınlık vericiydi. Tansu Çiller o âna kadar Erbakan'a çok ağır hücumlarda bulunmuştu ve o lafların ardından Erbakan'ın Çiller ile bir koalisyon kurmasını açıklamak onun açısından da kolay olmayacaktı.
O günlerde Erbakan tarafından DYP ile koalisyon görüşmelerini sürdürmekle görevlendirilen ve kurulacak kabinede Devlet Bakanı olan Gürcan Dağdaş bu durumu şöyle anlatıyor:
“Bizim şimdi bu Refah-Yol kurulurken bana rahmetli Erbakan görev vermişti. Doğru Yol ile teması sen sürdür demişti. Ben de ‘Hocam bir ton laf etti bu hanfendi, meydan meydan dolaşın bana oy verin, Refah'ın önünü keseceğim dedi' diye itiraz ettim. 'Bu nasıl olacak?' diye sordum. Rahmet Erbakan bana dedi ki, ‘Devletin ve milletin âli menfaatleri için bir miktar unutkanlık iyi bir şeydir.'” (Gürcan Dağdaş'la söyleşi, Rota Haber, 12 Mayıs 2015)”
ŞUURSUZ, MASONİK, İSTERİK, FİRAVUN…
 
Birbirlerinin tasviriyle "başını eteğiyle örten Çiller" ve "bölücü, Maocu, rantçı, çamur, oportünist Erbakan"ın birleşmesinden ortaya çıkan ‘Bacı ile Hacı’ hükümetinin… Türk demokrasisinin belki de en imkansız koalisyonunun ömrü sadece üç ay olmuş; biri rahmetli, diğeri siyasetten çekilmek durumunda kalmış iki lider, etkilerini çok uzun süre hissedeceğimiz 28 Şubat sürecinin de hazırlayıcısı/mimarı sıfatını kazanmışlardı…
Koalisyon senaryoları eşliğinde seçim öncesi liderlerin birbirlerine ettikleri hakaretler, iftiralar, karamalar falan konuşuluyor ve nedense siyasetin her defasında bu çamur tarafı unutulup ‘yok artık daha neler’ diye temiz hissiyatlar dile getiriliyor ya…
Ömrü çok kısa olsa da yan yana gelip gülücükler saça saça pozlar veren Erbakan ve Çiller de vakti zamanında birbirlerine demediklerini bırakmamışlardı. Erbakan ‘şuursuz Müslüman Çiller Merih’ten gelmiş uzaylı gibi… Gavur aşığı… Kökü bereketsiz… Firavun… Yahudi figüran… Masonik kafa… İsterik’ derken, Çiller de rakibini veciz kelimelerle anlatmıştı:
‘‘Kadayıfçı Erbakan. Siyasi tarihin en parlak oportünisti. Erbakan'ın adil düzeni Fidel Castro düzeni, Mercümekçi düzeni.''
 
İki siyasi rakibine ‘BonzaiBahçeli, bonzai Kılıçdaroğlu, molotof Bahçeli, molotof Kılıçdaroğlu’ diye seslenen Davutoğlu’nu… 
Davutoğlu’na ‘Serok Ahmet’ diyen ‘varsa adamlığını göstermesini’ isteyen MHP Lideri Bahçeli’yi…
Davutoğlu’na ‘Sen başbakan değil, 23 Nisan çocuğusun’ benzetmesi yapan ‘göstermelik Başbakan’ ilan eden CHP lideri Kılıçdaroğlu’nu…
Sandık günü yaklaştıkça havada uçuşmuş bol hakaretli ‘hırsızlı, ahlaksızlı, vatan hainli’ cümleleri ise mümkünse hiç hatırlamayın ve de hatırlatmayın!
AKP ile CHP veya MHP koalisyon hükümeti kurar da karşımıza ‘ağzı kulaklarında’ açıklamalar yapmak üzere geçerlerse hiç şaşırmayın!
Rahmet Erbakan’ın pek güzel izah ettiği gibi zira, ‘Devletin ve milletin âli menfaatleri” söz konusu olduğunda politikacılar için ‘bir miktar unutkanlık iyi bir şey” oluverir. Olmuştur, bundan sonra da olması yüksektir…
Haa tabii burada esas mesele, bizim, yani seçmenin ‘neyi unutup neyi unutmayacağıdır’ ki; tarihin koalisyon çöplüğü ‘unutmayanlar sayesinde’ çöpe atılmış partilerle/liderle doludur.
Seçim öncesi birbirlerine hakaret etmeden seviyeli üslupla seslenen CHP, MHP ve HDP’nin bir ‘restorasyon hükümeti’ için bir araya gelmelerini isteyenlerin romantik…
Birbirlerine dip seviyeli hakaretlerle seslenen AKP, CHP ve MHP’nin koalisyonunu Türkiye için hayırlı görenlerin ise ‘gerçekçi’ bulunduğu bu ortamda, doğrusu romantik kalmayı tercih ettiğimi…
Midemin diğer türlüsünü kabul edemeyecek kadar hassas olduğunu….
‘Oy verin gitsinler’ ya da ‘bizimle yürü Türkiye’ diye bağırmaktan;
‘Oy verin AKP’nin günahlarına ortak olalım’
Ya da ‘birlikte yürümek deyince biz AKP ile birlikte yürümeyi/yürütmeyi kastetmiştik, yanlış anlaşıldıysak bu sizin kabahatiniz’ sloganına gelenlerin, elbet ‘partner seçme’ hakkı; seçmenin de ‘Almayayım kalsın’ deme tercihim var.  
‘Her tercih bir kaybediştir’ derler ya… Tercihlerin sonucunu, kayıpların ağırlığını/hafifliğini de ömrümüz olursa birlikte görürüz elbet…

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 2 yorum var, 2 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
zafer genç 13 Haziran 2015 Cumartesi 21:10

Yanlışınız var Meclis Milli Görüşsüz olmaz. Mecliste seçimden önce de bu dört parti vardı seçimden sonra da aynı dört parti var. Şimdiye kadar ülkenin hiçbir sorununu çözemedikleri gibi bundan sonra da hiçbir şey yapamazlar. yarınınız bugünden de kötü olacak.

Yorumu oyla      11      6  
ByBaro 13 Haziran 2015 Cumartesi 16:24

'Üst Akıl'ın olmazsa olmazları olan:"Esed'le Savaş, IŞİD'le Seviş" 'görevi' hesaba katılmadan, koalisyon kombinasyonları kurulması gerçekçi değildir naçizane..(AKP'siz olmaz !)

Yorumu oyla      11      8  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Çocuk yaşında assolist oldu!
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Gazeteci titizliğinden çıkan bir roman
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Sorun, sadece seçmenin öfkesi mi?
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Papi Mehmet
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türk kimliğine husumet beslemek
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
İmamoğlu’nun el uzattığı Somalı köylüler
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Bugün hepimiz çocuk olalım!
Fatih YAPAR
Fatih YAPAR
Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemek!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Çok başarılı bir STK örneği: EÇEV
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Bizim Yahudiler neden susuyor?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva