Tayfun MARO
Okuduğunu anlamayınca…
28 Aralık 2017 Perşembe

Okumayı o kadar da sevmeyen insanların ülkesinde, okuduğunu anlamayan insanlardan yakınmak… İronik… Çok emin olmamakla birlikte, bu ülkede, okuduğunu doğru dürüst anlamayan ama anlamış gibi yapıp insanın sinirlerini bozan yarı aydınlar ve yarı cahil yerli beyaz yakalılar yüzünden yazıyor olabilirim bu yazıyı…

Bilginin efendisi gibi ortalıkta dolanan, görüşlerini dile getirirken adeta insanlığın bütün sorunlarının çözümünü söyleyen, herkesi mutlak doğrularına hizalayan yarı aydınlar can sıkıyor.

Bu yetmiyormuş gibi bir de yüksek öğrenim görmüş yarı cahiller zuhur etti. Okuma yazma özürlü ama diplomalı yerli beyaz yakalılar… Çalışma hayatında tuttukları yer itibarıyla tehlike arz ediyorlar. Onlar yüzünden can güvenliğimiz kalmadı. Kaza artık her an, her yerde…

Lakin bilginin buruşturulup çöpe atılmış kâğıt muamelesi gördüğü zamanda, diplomanın adından gayrı ihtiyaç duyulacak neyi kalmış olabilir ki üstüne bir de dertlenelim!

Okuduğunu anlamayan insanı yetiştirmeyi nasıl başardık?

Her şey ezbercilik ve öğrenmek birbirine karıştırılınca başladı. Önce, ezberlemeyi öğrenirken düşünmeyi unuttuğumuzu fark edemedik. Herkes başarıya odaklanmıştı. Başarı da ezberciliğe... Ezberlemenin kolaycılığı düşünme tembelliği yaratmaya başlayınca, bunu da yadırgamadık. Yadırgamayınca, “yerimize düşünen insanlar” türemeye başladı. Üstelik yerimize düşünen insanlar sorunları sözüm ona hallettikçe rahatladık, rahatladıkça da gevşedik. Ve teslim olduk. Efendiler, nerede eğleşmemizi arzu ediyorsa hemen oraya yönelir olduk.

Okuduğunu anlamayan insan, düşünmez… Düşünemeyen insan, soru sormaz. Soru sormayan insanı yönetmek kolaydır. Herkes için kolay bir hayat…

Bu ahvalde, devlet büyüklerimizden Erbakan’ın da söylediği gibi, “pazar yerindeki kalabalık” olarak toplumlar çayır çimen geze geze mutlu yaşarken, efendilerimiz de dert üstü murad üstü günlerini geçirmeliydi, değil mi? Ne gezer, efendiler yine mutsuz…

Yeni düzenin beyaz yakalıları yarı aydınlar ve yarı cahiller, toplumları olamayacak işlerin peşine takıp veya gündelik hayatı engelli koşuya çevirip efendilerin yolunu açıyor açmasına da; çığ gibi büyüyen sorunları efendiler de yönetmekte zorlanmaya başlayınca işlerin rengi değişiyor.

Hal böyle olunca, ezberi bozulan iktidar ve muhalefet, saçmalamadan konuşamaz hale geliyor.

Bilgiyle ilişkisi bozuk insan, bilgiyi nasıl kullanacağını bilemediği gibi düşünmenin yöntemine de yabancıdır. Soru sormayı bile bilmeyen bu yeni tip eğitimli insan, yetersizliğini hiç bilmiyor. Dolayısıyla bilgi ve düşünce niyetine beynine doluşan hurafe, rivayet, dogma, bilgi kırıntısıyla yaptığı işler de gündelik hayatı yaşanmaz yapıyor. Bürokraside, üniversitelerde, iş hayatında, yerel yönetimlerde, medyada, siyasette bütün köşeleri tutan bu vasat zevat, ülkenin canına okuyor.

Beyni robotlaştıran ideolojilerin rahle-i tedrisinden geçen yeni orta sınıf, okuduğunu doğru dürüst anlamasa da, düşünmenin yöntemine yabancı olsa da, soru sormayı bilmese de, hayatın akışına yön veriyor. Bu öyle bir akış ki değerli olan ne varsa yerlerde sürünüyor, değersiz ve önemli olan ne varsa abat ediliyor. Beyni kullanmayı gereksiz kılan kolay, zahmetsiz bir hayat…

Gelin görün ki bilginin ve düşüncenin hayata getirdiklerinden azade, değersizliğin vasatında gamsız tasasız yaşamak gene de mümkün olmuyor.

Dünya huzursuz. Muktedirler yeryüzünde huzur bırakmadılar. Okumasan da, yazmasan da, kulaklarını bütün olan bitene kapatsan da, muktedirlere koşulsuz itaat etsen de huzur yok.

Bilginin yol açtığı huzursuzluk veya bilgisizliğin getirdiği eziklik; her iki durumda da insanda güven duygusu zedeleniyor, huzur kalmıyor. O yarım yamalak bilenlerin arada kalmışlığı da deva değil.

İnsanı öyle bir eğittiler ki okuduğunu anlamıyor ama anlatıyor, bilmiyor ama yapıyor, düşünmüyor ama düşünüyor gibi görünüyor… Hayatla oyun kurmak çok netameli; fakat bunu ciddiye alan yok.

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 2 yorum var, 2 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
ÜMİT 29 Aralık 2017 Cuma 08:46

Aynen katılıyorum. İzmir'i kötülemek için söylemiyorum ama İstanbuldan geldim buraya. Sanki bu konu İzmirde daha yoğun olduğunu düşüyorum.

Yorumu oyla      11      5  
Zagor 28 Aralık 2017 Perşembe 18:08

Türkiyede okuma-yazma orani % 60 ´i gecmez. Bunlar arasindada okudugunu anlayanlarin orani %10 ´u bulmaz. Facebook´a, Twittere, Instagrama devam. Bosa kürek salliyorsunuz gibime geliyor.

Yorumu oyla      11      5  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
'İzmirlilik nedir?'
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Türkçem benim
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
10 Yönetmen Ve Türk Sineması
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
'Atatürk' adını kim yakıştırdı?
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Göztepe büyüledi!
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Taşlar yerinden oynuyor
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Üç koltuk, iki makam...
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Eğitim ve yeni müfredat
Hanzade ÜNUZ
Hanzade ÜNUZ
Fırtınam, felaketim, hasretim...
Aylin AKDOĞAN
Aylin AKDOĞAN
İzmir-İN
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva