Bazı anlar mürekkebin perdeye bulaşması gibidir. Bir anda olur ve hızla yayılır. Şoke olursun. Çünkü heybende biriktirdiğin ve hep geleceğe ertelediğin planlar mevcuttur. “Her şey için çok geç artık” duygusunun insanda yarattığı tahribat bambaşkadır.
Bir an sonrası yokluktur.
Bir an öncesi varlıktır.
Bir an bazen en büyük kırılmadır. Yeniden başlamak kaçınılmazdır.
Mürekkebin izi, içinden geçtiğin tüm zamanları içine alır. Acının şiddeti kadar emin olduğun bir diğer çıkarım da şudur: Artık yaşam hangi yöne akarsa aksın asla mürekkebin perdede bıraktığı iz öncesi gibi olmayacaktır.
Acın seni dönüştüremez ve geliştiremezse bil ki yok edecektir.
Ölümün ve sanatın mutlaklığı da tam da burada çıkar karışımıza. Aklımıza gelebilecek tüm sanat dallarının yol arkadaşlığı topraktan gelip toprağa gidecek olmanın bilinciyle ölümden güç alırlar bu sebeple. Ölümsüz eserler bırakacak yetkinlikte olmak ve eserlerle tarih yazmak muhteşem bir başarıdır. Çok özel bir yetenektir.
Sanatın tüm dünyanın perdesine bulaşması savaşın panzehiridir aynı zamanda. Düşünen, sorgulayan, sesini yükselten ve adil bir yaşamı savunan insanların önderi de sanattır. Cehaletin yenemediği tek düşman da sanattır. Çünkü sanat gücünü üreten, sorgulayan beyinlerden almıştır.
Ülkeleri yönetenlerin bu bilinçte ve birikimde olması muhteşem bir ülkeye zemin hazırlarken tam aksi bir siyasi anlayış da aynı ülkeyi bataklığa çevirebilir.
Bugün ülkenin farklı yerlerinden kanımızı donduran tüm haberlerin temeli de sanat ve sanatçıyla toplum arasına örülen o duvarlardan kaynaklanmaktadır.
Edebiyatla, resimle, müzikle, tiyatro, sinema ve dansla ruhunu besleyen toplumlarda kadınların ve çocukların katledilmesi mümkün değildir mesela. Hayvanlar türlü işkencelere maruz kalmaz.
Sanata değer veren toplumlarda farklı seslerin demokrasi kültürünün temel prensibi olduğu gerçeği içselleştirilir; zulümler karşısında susan dilsiz şeytanlar olmaz.
Tüm baskılara rağmen sanatla bu yaşama dokunmanın mücadelesini verenlerin değerini anlatmaya kelimeler de yetmez.
Sanatın herhangi bir dalıyla uğraşan insanlara tüm bu sebepler dolayısıyla çok saygı duyuyorum.
Onlar sayesinde mürekkebin perdede bıraktığı izi kalbimiz ve mantığımız kabulleniyor. Daha kolay iyileşiyor ve bir şekilde yola devam ediyoruz.
Onların ortaya çıkardığı eserler sayesinde yaşadığımız acının aslında insanlığın ortak acılarından beslendiğini öğreniyoruz. Hepimizin çok değerli olduğunu ve acıları, özellikle de annelerin yaşadığı acıları, kıyaslamanın büyük bir kötülük olduğunu da...
GÜNIŞIĞI TADINDA BİR ŞARKI
Konu sanat olunca sizlere İzmir’in demokrasi kültürüyle yoğrulmuş atmosferinde çok güzel işlere imza atan bir kadından bahsetmek istiyorum. İsmi Esin Sayın.
Kendisi müzisyen, şarkıcı, söz yazarı-besteci, müzik öğretmeni. Bir dönem haber spikeri, program sunucusu olarak da çok güzel işlere imza attı.
Az önce bahsettiğim gibi yaşamı sanatla yoğurmanın önemini deneyimleyenlerden. Çocukluğundan beri müzikle iç içe olan Esin, Ege Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’ndan mezun. Türkçe, İngilizce ve İspanyolca şarkılarıyla sahne çalışmalarına da imza atacak kadar da marifetli.
Yüze yakın söz ve bestesi olan Esin, müzik yolculuğuna yakında çok güzel bir şarkı da ekleyecek. Yine söz ve bestesi kendisine ait olan “Günışığı” isimli şarkısını Tankut Öter aranjesi ile müzik severlerin beğenisine sunacak.
“Ruhumun yaşı yok” diyerek aslında müziğin evrensel diline ve hayal kurmanın insanı geliştiren yönüne de işaret eden Esin, bir sanat dalıyla özellikle de müzikle büyüyen çocukların toplumların geleceğini aydınlatacağına inananlardan.
Esin’in güzel kalbini hem özel yaşamına hem de mesleğine başarılı bir şekilde yansıttığını iyi bilirim.
Yolu açık ve bol alkışlı olsun.