Dr. Berna BRIDGE
Milli duygunun yok edilmesi ve etnik psikiyatri
14 Eylül 2017 Perşembe

Psikiyatrist Prof. Dr. Kerem Doksat’ın yazdığı aşağıdaki yazı birkaç gün önce elime geçti. Kendisine her noktada katılıyorum ve sonuna kadar dikkatle okunmasında yarar görüyorum. Bu nedenle paylaşmak için iznini istedim ve izni üzerine burada paylaşıyorum. Prof Doksat diyor ki:

“Bilirsiniz, ünlü Rus fizyolog Pavlov, köpeklerine et verirken zil çalınca ve bunu çok kez tekrarlayınca, zil sesini işittiğinde et görmeden de hayvanın salyası akmaya başlar. Bu, "şartlı refleks"tir. Hayvanın "tabiatında olmayan" bir uyaran (zil sesi), onu "tabiatında olan" eti görmüş gibi heyecanlandırmaktadır. Eğer sürekli olarak zil çalar ama hiç et göstermezseniz, bir süre sonra şartlı refleks söner. Devamın sağlanması için arada bir et gösterilerek refleks pekiştirilmelidir.

Hiçbirimiz dünyaya Türk, Meksikalı, Sünni veya Katolik olarak gelmeyiz. Bunlar bize öğretilen değerler, bir başka deyişle, şartlı reflekslerdir. Eğer pekiştirilmezlerse, zamanla sönerler.

Bir gün Pavlov'un enstitüsünü su basar. Köpeklerin bir kısmı boğulur, bir kısmı da günlerce korkuyla titreşir çünkü ölümden zor kurtulmuşlardır. Kurtarılabilenler tekrar enstitüye toplanır. Pavlov zil çalar, köpeklerde tık yoktur. Şu müthiş sonuca varır Pavlov:

"Ağır travmalar şartlı refleksleri ortadan kaldırmaktadır. Hayvan en doğal, en ilkel durumuna geri dönmektedir. "

Bir yandan her gün güneydoğu şehitleri için "kanları yerde kalmayacak" denmesine rağmen kanların sürekli "yerde kalması", bir yandan "Ergenekon" denilerek büyük bir çoğunluğunun tek suçu "Atatürk'ü sevmek" olan insanların sabaha karşı evlerinden alınarak hapse atılmaları, bir yandan araba yakıp polise taş atarak gelişen etnik kalkışmalar…

Hepsini toplarsanız, temel güvenlik duygusunun artık zaten ortadan kalktığını görürsünüz. Pavlov'un köpeklerindeki gibi, ağır travmalarla bizim de şartlı reflekslerimiz (milli duygularımız ve tepkilerimiz) kırılıyor. Emperyalistler sinsi savaşlarında psikoloji bilimini kullanırlar.

Mesela Ermenilerle Türkler arasında ulusal bir düşmanlık mı var, orada psikiyatrist Vamık Volkan girer devreye ve bu düşmanlığın kökenlerini "inceler". Burada izlenen yol, ABD'nin tehdit olarak gördüğü ulusların ulusal bilinçlerinin, tarihlerinin ve benliklerinin sorgulanması, "aşındırılması" dır. Kısacası, milli duygunun yok edilmesidir etnik psikiyatrinin görevi.

Bir ulusun ulusal bilincini, ulusal duygusunu ve reflekslerini nasıl yok edersiniz?

Bunun denenmiş, sınanmış bir yöntemi vardır: "O ulusun tarihsel varlığını sorgulamaya açarsınız". Yani o ulusun tarihini yeniden tartışırsınız.

Mesela Türkler kendilerini kahraman bir ulus olarak mı görüyorlar? Onlara ne kadar korkak bir ulus olduklarını göstermek gerekir. Ya da Türkler Atatürk'ü çok mu yüceltiyorlar? Onlara Atatürk'ün ne kadar sıradan birisi olduğunu göstermelisiniz.

Farkındaysanız son on yıldır tam da böylesi bir dönemden geçiyoruz. "Demokratlık" , "tartışma kültürü" adına neyi tartışıyoruz ve bizden neyi kabul etmemiz isteniyor? Diyorlar ki, "siz soykırımcı bir milletsiniz! Ermenilere soykırım uyguladınız ..."

Biz diyoruz ki, "hayır, uygulamadık !" O zaman deniyor ki: "tamam, madem uygulamadınız, bunu tartışalım, öyle sonuca varalım". Size mantıklı geliyor, "nasılsa suçlu değiliz, tartışmadan galip ayrılırız" diyorsunuz. Ama tartışma masası kurulduğunda eşit bir tartışma şansı olmadığını görüyorsunuz. Bakıyorsunuz, tüm televizyonlar, gazeteler, "aydınlar" sizin Ermenileri katlettiğinizi yaymaya başlıyor. Kanıtları var mı?

Elbette yok.

Ama yalan bir kez yayıldı mı ve yalanı söyleyenlerin sayısı da yeteri kadar çok oldu mu, gerçeğin sesi baskılanıyor. "Hayır" diyorsunuz, "gerçekleri bir de biz anlatalım", ama anlatamıyorsunuz çünkü tüm propaganda kanalları size kapatılmış durumda. İşte o zaman anlıyorsunuz "tartışmaya açmak" denilen tuzağı.

Bu sürecin sonunda, ulusal gururu ve hassasiyetleri yüksek insanlar bile "acaba" demeye başlıyor, "acaba gerçekten Ermenileri biz mi katlettik ?"

"Ulusal benlikte ilk kırılma" yaşanıyor...

Psikolojik harbin etkisi büyük bir hızla bu şekilde yayılıyor.

Sıra Kürtlere geliyor. Sizden tartışmanızı istiyorlar. Tartışma başlıyor ve yine kaybediyorsunuz. Bir düşünün lütfen, son dönemde neleri tartışmaya açtık ve şimdi neredeyiz: Bugün Misak-ı Milliyi pek önemsemiyoruz. Kırmızı Çizgileri umursamıyoruz. Türk dilinin önemi kalmamış. Bu ülkede federasyon da olabilir, Ermenilerden özür de dileyebiliriz, Kürtlere "biraz" toprak da verebiliriz.

Kısacası, ulusal varlığımıza ait hayatı her alanda kaybetmiş durumdayız. Sırada ne var? Atatürk var elbette...

Çünkü önemli olan, ulusal önderleri yok etmek. O halde, onun ne kadar zalim bir diktatör olduğunu tartışalım. Onun zaaflarını tartışalım. Hatta onun anasını bile tartışalım. Evet, emperyalistlerin gündeminde bu bile var. "Tartışın" diyorlar. "Biz sizinle önderinizin anasını tartışmak istiyoruz, sonra sıra sizin ananıza gelecek elbette” diyorlar. Hepinizinkine gelecek... İşte psikolojik harp budur arkadaşlar...

Şimdi yıllar öncesine gidelim. Mondros imzalanmış. Düşman askerleri İstanbul'a çıkartma yapıyor. Milyonlarca Türk, sadece izliyor! Demek ki önemli olan ilk adım: "işgali izlettirebilmek" miş. Ama aynı zamanda bir de masa konuyor ortaya: "tartışacaksınız"... Tartışma masasında bizim sadrazam efendi emperyalistlere yalvarıyor, "biraz acıyın" diye.

"İzleyerek", "tartışarak" nereye varabilirsiniz? Emperyalistler şu anda beyinlerimize ve yüreklerimize yüzyılın çıkartmasını yapıyor.

Mehmet Akif, Çanakkale için ne diyordu?

"Şu boğaz harbi nedir, var mı dünyada bir eşi?

En kesif orduların yükleniyor dördü beşi

Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya

Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya"...

Çıkartma sürerken iki tavır vardır alınabilecek.

Birincisi şu:

İstanbul'da işgalcileri karşılayan ve onlardan "tokat yiyen" bir Osmanlı paşası olabilirsiniz veya Dolmabahçe'den çıkartmayı izleyen bir padişah. Belki de evinin perdelerini kapatan sıradan ve suskun bir Türk. Ama aslında hepsi aynı kapıya ve aynı kişiliğe çıkar:

"İzlersiniz !" Her şeyi... Ya da ilk kurşunu atan Hasan Tahsin olursunuz. Hasan Tahsin'e kadar bu ülkede düşmana hiç kurşun atılmadığını bilmek ne kadar utanç vericidir aslında.

Hasan Tahsin'i ne kadar tanıyoruz? Onu "Hasan Tahsin" yapan nedir? "İlk Kurşundan önce de kurşun atmıştır bu kahraman adam. Hasan Tahsin Avrupa'dadır ve bir filme gider. Filmde Türkler aşağılanmaktadır. Hasan Tahsin bu filmi izlemez, "önce izleyeyim, sonra eleştireyim" demez. Çıkarır silahını, ateş eder beyaz perdeye. Film de orada biter!

Hasan Tahsin'in insani ve sıradan yanıdır bu. Hiçbir insan kendisine, anasına, babasına, milletine, bayrağına küfrettirmez. En basit insan gerçeğidir bu. İlkokulda bir çocuğun anasına küfretmeye kalkarsanız, sizinle "anasının durumunu" "tartışmaz". Bunun cevabı, suratınıza yiyeceğiniz bir yumruktur. Çünkü çocuğun en insani ve sıradan yanıdır bu.

Ergenekon, Ermeni sorunu, Kürt açılımı ve Can Dündar’ın "insani" denilen "Mustafa" belgeselinin bam teli "burasıdır"…

Bu muhteşem yazı için Kerem beye teşekkürlerimle…

Diğer Türk psikiyatrist ve aydınlarımızın da uzmanlıkları doğrultusunda bu tür yazılarla hepimizi aydınlatmaları, farkındalık yaratmaları ve ulusal bilince katkı koymaları dileklerimle…

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 2 yorum var, 2 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Bornova 17 Eylül 2017 Pazar 08:55

Yol yapıyoruz köprü tünel yapıyoruz gelişiyoruz diye Dubai modeli şehirlerle ilerlediğimizi sanarken her yönden geri gittik bu geri gidiş AVM yol havaalanı kamuflaji ile gizlendi. Cahil nesil ler çok çabuk teslim alınır , dünya düz diyen insanlar bile yetiştirdik bu dönemde daha ne olsun

Yorumu oyla      11      5  
Zafer Zafer 15 Eylül 2017 Cuma 07:49

Psikolojik savaştan girip, ulusal(!) kanalların gönüllü ihanetlerine kadar birçok konuya aydınlık getiren mükemmel bir yazı... Teşekkürler.

Yorumu oyla      11      5  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
'İzmirlilik nedir?'
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Türkçem benim
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
10 Yönetmen Ve Türk Sineması
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
'Atatürk' adını kim yakıştırdı?
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Göztepe büyüledi!
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Taşlar yerinden oynuyor
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Üç koltuk, iki makam...
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Eğitim ve yeni müfredat
Hanzade ÜNUZ
Hanzade ÜNUZ
Fırtınam, felaketim, hasretim...
Aylin AKDOĞAN
Aylin AKDOĞAN
İzmir-İN
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva