Dr. Berna BRIDGE
İş yaşamında karakter ve erdem üzerine
26 Haziran 2016 Pazar

Geçen hafta Birmingham Üniversitesinde bir konferansta görevliydim, bir konuşmam vardı. Birmingham Üniversitesindeki konferansın konusu “Mesleklerde Karakter ve Erdem”di. Ne kadar hoş…

Bu üniversite okullarda Karakter Eğitimi vermek için özel bir bölüm kurmuş. Jubilee Center adında. Yetmemiş, şimdi tüm mesleklere ulaşmaya çalışıyorlar. Ben geçmiş yıllarda Yüksek Teknoloji Enstitüsünde “Yapılı Çevrede Profesyonel Etik” dersi verdiğim için Türkiye’den tek örnek olarak davet edilmiştim Birmingham’a. Mimarlıkta etik üzerine konuşması olan bir tek bendim.

Diğer konuşmalar tıpta etik, doktor ve hemşirelerin nasıl bir tutumda görevlerini yapmaları gerekliliği, sosyal hizmetler, askerler, bilim, hukuk ve ticareti kapsıyordu. 4 gün sürdü tüm konuşmalar. İhlaller de anlatıldı. Her ülkeden gelen vardı. Okyanus aşırı ABD’de, Avustralya’dan, Hollanda’dan ve Türkiye’den yalnızca ben…

Beni şaşırtan bir nokta da konuşmacıların hiç çekinmeden ülkelerindeki etik ihlalleri açık açık ve rahatlıkla paylaşmaları oldu. Bir tek hemşire hastasına sevgisiz/saygısız davransa hemen söz konusu ettiler. Askeri ihlalleri ve nasıl düzeltileceği ile ilgili önerileri de paylaştılar. Ülkemizdeki etik ihlallerin çokluğundan herhalde, bir tek benim konuşmamda salonda bir tek boş sandalye kalmadı, diğer konuşmalarda boş sandalyeler oluyordu.

Tabii çeşitli sorular da geldi. Mesela, neden artık bu dersi vermiyorsunuz? “Benim bu dersi vermemi isteyen dekan İstanbul Teknik Üniversitesine gidince, bölüm başkanı dersi iptal etti, dekan da ilgilenmedi” yanıtım izleyicileri şaşkına çevirdi. “Yani sizin ülkenizde bu işler öğrenci ve ülke ihtiyacına göre değil de bölüm başkanının keyfine göre mi şekilleniyor?” sorusu eklendi. “Dekan bu işlerle ilgilenmez de neyle ilgilenir” başka bir soruydu.

Benim giriş noktam Yalova depremi, ölenlerin sayısı, fotoğraflar, 300 davanın sadece 110’unun ceza almış olması ve diğer dosyaların zaman aşımından kapatılmış olması olunca bu dersin yaygınlaştırılmak yerine nasıl iptal edildiği uzun tartışmalara neden oldu. Tabii çarpık yapılaşma, estetikten yoksun binaların fotoğrafları da söz konusuydu. Ancak her şeyin bu kadar kötü olmadığını da vurgulamak istediğimden güzel yapıların fotoğraflarını da koymayı ihmal etmedim.

Tabii en hoş olanı dört gün boyu kapanıp karakter ve erdemi konuşmak, dünyadan kopmak ve adeta bir ütopya içinde var olmaktı ama gerçek dünyaya geri dönmek de bir o kadar zor oldu. Bulunduğumuz fiziki ortam da çok hoştu. Yukarıdaki üniversitenin afişi sınav başarının yeterli olmadığı ve yaşam başarısı için karakter ve erdem eğitimi verilmesini vurguluyor. Çok mutlu bir 4 gün geçirdim. Benim çok önem verdiğim konular konuşuldu hep…

Tıpta erdem ile başlayım. Doktor ve hemşirenin hastasına bağlanması ya da bağlanmadan nesnel durması konuşuldu mesela. Konuşmayı sunan profösör meslektaşım hastaya mutlaka bağlanılması gerekliliği, ancak o bağlanma ile sevgi ve şefkatle davranılabileceği, zamanı gelince de o bağlanmayı koparmaları gerekliliğini savundu. Ülkemdeki hastane kuyruklarını, sert hemşire ve doktorları, bazen de tersine hasta tarafından dövülen doktorları düşününce içim daraldı.  

Bir başka konu da sosyal hizmetlerin takibinde olan bir çocuğun emanet edildiği ailenin ellerinde ölmesi idi. Görevliye ne cezalar verildiği, sistemin tekrar böyle bir şey olmaması için nasıl revize edildiği anlatıldı. Benimse aklıma hemen Ensar Vakfı geldi. Ve “bir defadan bir şey olmaz” cümlesi. İçimden “ah keşke mümkün olsa da Birmingham Üniversitesini buraya getirsek” duygusu geçti.

Konferansta değinilen bir konu ise yargıda etik, adalet dağıtırken etik oldu. Konusunda uzman hukukçular halkın güveni açısından hukukta etik, hakimlerin, savcıların etik duruşunu enine boyuna konuştu. Yine ülke olarak sınıfta kalmış olmanın hüznünü hatta depresyonunu yaşadım. Son yıllarda ordumuzun değerli subaylarının ve ülkemizin değerli basın emekçilerinin yaşadıkları haksızlıkları, iftiraları, tutukluluklarını, Silivri’yi düşündüğümde nasıl bir ülkede yaşıyorumun ümitsizliğini yaşadım.

Daha sonra sıra finans ve ekonomide etiğe geldi, bu konu da hukuka bağlandı aslında. Batılı ülkelerde devletin desteği ve hukukla borçluların borcunu ödemesinin düzenlendiği konuşuldu. Bizdeki gibi çek, senet, kira vb borçlularının o ülkelerde olmadığı, etiğin hukukla desteklendiğini öğrendim. Örneğin, koskoca Paris kentinde mahkemelerde 2 icra dosyası olduğunu öğrenince bir hukukçu dosta İzmir’deki icra dosyası sayısını sordum. 125 000 civarı yanıtını aldım. Öyle bir ülke haline gelmişiz ki kişiler borcunu ödememekten gurur duyar olmuşlar. Kiracı kirasını ödemiyormuş, bankadan kredi çeken kredi borcunu, çek yazan çekini, herkes birbiriyle icralıkmış. Borcunu ödemeyenlerin birçoğu ayrıca saldırgan davranışlar da gösteriyormuş.

Tekrar nasıl bir ülkede yaşıyorum depresyonuna girdim. Eskiden biz birbirini seven, sayan, onurlu davranıştan hazzeden bir toplumduk. Ne zaman toplumumuz bu eksenden kaydı? Neden kaydı? Bu hüzünleri yaşadım. Akşam otelde televizyonu açtım. Haberlerde Brezilya yağmur ormanları vardı, bilim vardı, sanat vardı, çevre vardı, siyasetin yanı sıra. Ne yoktu? Şu kamyon kaza yaptı, 6 kişilik aileyi biçti, karısını sokak ortasında doğradı gibi insanı huzursuz eden, olumsuz ve sığ haberler yoktu… Medyanın toplumu nasıl yönettiğini bir defa da hüzünle hissettim…    

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 1 yorum var, 1 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
sakine topdemir 10 Temmuz 2016 Pazar 22:19

Sevgili Berna hocam toplumumuzda iki tip insan yaşadığını düşünüyorum.Birincisi bir avrupalı gibi düz duşunen kştaplardaki gibi dünyayı iyi güzel yonleriyle kabullenen tabi ki aileler onları eğitimleriyle emekleriyle oğretmenleriyle bu şekilde yetiştiriyorlar.Birde dünyanın tüm hoyratlığını almış kaybedecek hiç birşeyi olmayan insanlar var.en çok korktuğum bu iki tip insanın uzun yaşam çizgisinde bir yerlerde buluşmaları.acaba o steril yetişen çocuğumuz ne olur düşünmek bile istemiyorum.guzel yazınızı zevkle okudum sonuç bolumune yani ulkemden insan manzaralarında takıldım.umutlu günlere sevgiler.

Yorumu oyla      11      5  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Meksika’da sol ve Hindistan’da yeniden aşırı sağ!
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Yeryüzü kaosa sürüklenirken
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Mekanlara / kurumlara isim verme özensizliği!
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
CHP ‘iktidar’ olamazsa giderim diyen tek lider!
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Güneşli günler
Çağdaş ÖZGÜN
Çağdaş ÖZGÜN
Zoraya ter Beek’in ötanazi kararı üstüne
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
'Bitti' sanmayın; gelecek!
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Amma velakin, bir şey yapmalı!
Hanzade ÜNUZ
Hanzade ÜNUZ
Milletin cebi
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Birleşik Krallık ve ahlaki çöküntü
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva