Kemal ARI
Gurbet elde evimde gibi!
2 Kasım 2022 Çarşamba

İçim kıpır kıpır, değişik duygular oynayıp duruyor…

Pandemiden sonra ilk yurt dışı gezim, Almanya’nın Duisburg kentineydi.

Kaçıncı kez gidiyorum şimdi; bilmiyorum.

Onca yurtdışına gidip gelmiş olan, oradan buraya neredeyse adım atmadık yer bırakmayan ben; sanki ilk kez yurt dışına çıkıyormuş gibi heyecan yapıyorum…

Bu heyecanın nedeni ne?

İçimdeki ses yanıtını veriyor:

Özlemle oluşan garip duyguların etkisi… Bu duyguların yarattığı heyecan...

Oysa neler yaptık geçmişte neler?

Hele ki Almanya’da, ta Kuzey’de Kiel’den, Siegen’ler’e kadar; Würzburg’dan, Leipzig’lere kadar…

Nerelerde ve kimlerle!

Dressen’i, Berlin’i, Hamburg’u, Hannover’i, Bremen’i, Köln’ü, Dortmund’u; ve daha akla gelmedik nereleri; nasıl sayayım ki?

Örneğin, eğitim semineri vermiştim dört yıl kadar önce, ADD Duisburg’ta.

40’a yakın katılımcı vardı; üç gün boyunca Atatürk’ü anlatmıştım.

Aman ne coşkuydu o zaman yaşadığımız, ne coşku!

Daha önceden tanıdığım, saygı duyduğum Dursun Arı gibi öğretmenlerimizin yanı sıra; Hüseyin Ural gibi o dönem ADD başkanı olan değerli arkadaşımız, sonra hep “Kardeşim” dediğim Muhterem Kurt, Bülent ve Orhan Beyler; hem iki öteki Hüseyin daha; Hüseyin Çınar, Hüseyin Özkan…

Daha kimler kimler…

Hele ki hep gördükçe, insan soyu bu kadar güzelmiş işte diyeceğiniz Sema Çiğdem; sevgili Kemale Hanım, Ayşe Hanım, Nazan Hanım; Nazan Hanım’ın annesi ve babası…

Şimdi aradan onca zaman geçtikten sonra onlarla yeniden karşılaşacak olmanın heyecanını insan ister istemez duyuyor.

Bilmiyorum; sizler nasılsınız; ama ben bir yerden ayrılırken hep hüzün hissederim; yüreğim ezilir, içim boşluğa sürüklenir; adeta boğazım düğümlenir…

Ancak yıllar sonra oraya yeniden gitmek de heyecanlandırır…

İşte 29 Ekim dolayısıyla düzenlenecek etkinlikte cumhuriyeti anlatma görevi almıştım.

İzmir’den havalandık, Düsseldorf’ta indik.

Karşımda kardeşim ve hep azıcık yaş farkından dolayı “Ağabey” dediğim Hüseyin Ural ile kardeşimden de öte saydığım ve konuşurken hep “Paşam” dediğim Muhterem’i havaalanında karşımda görünce çok heyecanlandım.

Ha, sadece onlar gelmemişti!

Bir de Boby…

Hüseyin ağabeyin köpeği, küçük Boby’cik.

O’nu ilk tanıdığımda henüz bir yaşında bile değildi. Duisburg’ta parklarda gezdirmiştim o zamanlar; aradan belki beş altı yıl geçmiş; ve şimdi küçük Boby de beni karşılıyor, iyi mi?

Sevincim şundan; hem Hüseyin ağabey, hem kardeşim Muhterem rahatsızlık geçirmişlerdi. İkisi de toparlanmış, iyice kendilerine gelmişler; dipdiri karşımdalar…

O kadar mutlu oldum ki?

Sevinç içinde kalktık, önce Duisburg’un dünyaca ünlü Thesen firmasına ait, şimdi bir müze haline getirilen demir fabrikasının olduğu yere gittik.

Burayı gezi alanı yapmışlar; meraklıları gelip, bir zamanlar madeni eritip nasıl demir külçe yapıldığını fabrikayı gezerek görüyorlar.

Çevresinde kafeler ve gezinti alanları var:

Oturduk, kahvelerimizi içtik.

Sonra kalktık, Duisburg ADD’nin lokaline gittik.

Kimler yok, kimler:

Adlarını hiç unutmadıklarım; adını unutup da yüzünü belleğimden silip atamadığım nice yüzler; yürekler… 

Boy boy, sıra sıra.

Kimisi koşup geliyor, yanaklarımdan öpüyor; kimisi kucaklıyor:

Ha bir de yeni yüzler var aralarında; ADD saflarında yer almışlar, her biri gönül ehli:

Hay Maşallah!

Ve Sezai Dursun Arı hocamız da orada.

ADD’nin ilk kurucu kişiliklerinden ve başkanlarından biri.

Bir kültür abidesi.

Her zaman sohbetinden zevk aldığım, büyük saygı duyduğum bir insan:

Oradan buradan konuşuyoruz.

Yanımızda Sacit Bey var; bizimle ilgileniyor; kibar mı kibar; bir bey…

Ve o akşam ayrılıyor, Hüseyin Ağabey’in (Ural) evine gidiyoruz…

Onlarda kalıyorum; bir evde değil, sanki gönül dergahındayım.

Konuşuyoruz elbette; Nazım Hikmet’i, Şevket Süreyya’yı, Hasan İzzettin Dinamo’yu; Orhan Kemal’i ele alıyoruz; arada Serteller’in, Niyazi Berkezler’in adları geçiyor, anımsadığım kadarıyla.

Boby tam bir şarlatan:

Ne güldürüyor bizi, ne:

Sevdiği bir bezden oyuncak ayı, oradan alıp oraya taşıyor; oraya buraya savuruyor; yetinmiyor fırlıyor gelip ayaklarınıza dolanıyor:

Boncuk boncuk gözleri, dikip dikkatli biçimde size bakıyor.

Ah ki ne ah!!

Keşke hayatta hep böyle tatlar, renkler ve izler olsa!

Düşmanlıklar, kıskançlıklar; iki yüzlülükler olmasa…

Her şey gönülden gönüle olsa da; insan soyu bu değerler üzerinde yücelse.

İşte lambalar söndü:

Bir odada yapayalnızım.

Karanlıkla boğuşuyorum; ha uyudum, ha uyuyacağım:

Ama biliyorum ki ilk kez gelip gördüğüm bu ev, sanki benim evim.

Huzur içinde hissediyorum kendimi ve gözlerimi usulca kapıyorum.

Diusburg, 28 Ekim 2022

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Sigaranın dumanı
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Kurtuluşun 100. yılında İzmir- edebiyat ve sanat
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Neden hiç çocuğu olmamış?
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Can suyu!
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Netameli meseleler 6
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Mütevazi kitapçım
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Kongre bitti, kavga değil...
Dr. Hakan Tartan
Dr. Hakan Tartan
Politikada açmaz: Narsisizm
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Işığı kim söndürdü?
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Çocuklarımıza verdiğimiz gizli mesajlar-ihmal
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva