Nedim ATİLLA
6-7 Eylül… Türk toplumunun hoşgörülü idraki ve toplumsal ahlakı
12 Şubat 2024 Pazartesi

Kaybettiğimiz değerli entelektüel Yılmaz Karakoyunlu ile uzun uzun konuşmalar yaptığımı dünkü yazımda dile getirmiştim. Karakoyunlu üstat ile kitabını ve senaryosunu yazdığı Güz Sancısı filmi vizyona girdiğinde çalıştığım gazete için bir söyleşi yapmıştım.

Karakoyunlu üstat ile çok sayıda sanat etkinliğinde birlikte olmuştuk. Bu da Kordon’da açılan bir sergiyi gezip konuşurken çekilmiş bir fotoğraf.

Yayımlandığında, “beni anlamışsınız” dediği söyleşi notlarını aktarıyorum bugün de…

***

Bu yıl vizyona giren tartışmalı bir filmlerden biri olan ‘Güz Sancısı’ bazılarına göre ‘özür dileyen üçleme’ açısından yönetmen Tomris Giritlioğlu’nun son filmi. 18 yıla sığan üç film var… İlki faşizmin acılarını da anlatan bir Ege filmiydi.

1991’de çekilmişti. Senaryosu Feride Çiçekoğlu’na ait olan Suyun Öteki Yanı, Ege’nin iki kıyısında aslında dostça yaşamayı ve aslında hayatı seven iki milletin yaşadığı trajik öyküsü idi… Ardından bir dönem Türkiye’nin siyasi hayatında önemli bir rol oynayan Yılmaz Karakoyunlu’nun Salkım Hanımın Taneleri filmi geldi. Varlık Vergisi, Aşkale olayları, Türkçe ve Ermenice söylenen ‘Sarı Gelin’ türküsü, Murathan Mungan’ın Mardin’deki evi, Hülya Avşar ve Güven Kıraç’ın unutulmaz oyunculukları arasında Romanı yazan isim ne kadar gündeme geldi bilinmez…

Şimdilerde ise yine Yılmaz Karakoyunlu’nun ‘Güz Sancısı’nı konuşuyoruz. Bu da bir dönem filmi ve Türkiye’nin kendi geçmişi ile hesaplaşmasını getiriyor peşi sıra… Salkım Hanımın Taneleri, Güz Sancısı adlı romanların yazarı Devlet Eski Bakanı Yılmaz Karakoyunlu kısa sayılmayacak bir süredir Urla’da yaşıyor, Urla’da olmayı pek seviyor… Biz de kendisi ile Urla’da konuştuk. Onun bu geçmişle olan hesaplaşmasının üçüncü ayağı işgal yıllarındaki İzmirli bir şarkıcının öyküsü olacak… Daha önce Attila İlhan’ın şiirini yazdığı Karantinalı Despina…

***

Siyasi kimliğini bir kenara bırakıyorum… Üç Aliler Divanı, Güz Sancısı, Çiçekli Mumlar Sokağı, Yorgun Mayıs Kısrakları, Ezan Vakti Bethoveen, Mevsimler Eskidi Biraz isimli romanları, O Hayal Aynasından ve Rubailer isimli şiir kitapları vardır.

Oyunları arasında Önce İnsan, Zirveden Sonra, Altın Huylu Doruklar, Romenos Diogenes, Ok ve Yay, Mavi Saplı Hayaller, Kuzguncuklu Fazilet sahnelendi. Güze Sancısı romanı ve Zirveden Sonra oyunu ile Türk Yazarlar Birliğinin birincilik ödülünü aldı.

Yılmaz Karakoyunlu sevilen TV dizilerinde senaryo danışmanlığı da yapıyor. Hatırla Sevgili, Elveda Rumeli, Karayılan en bilinenleri… Bir yandan da güfteci ve bestekârdır. Yüzün üzerinde şarkısı ve saz eserleri TRT repertuvarındadır. Artık İzmirlidir.

Güz Sancısı Yunanca’da da çok satan bir kitap olmuştu

Yılmaz Karakoyunlu’nun sorularımıza verdiği içtenlikli yanıtlar şöyle: 

- 10 yıl aradan sonra Türkiye'nin geçmişi ile hesaplaşan yeni bir filmle karşımızdasınız... Salkım Hanımın Taneleri'nden Güz Sancısı'na uzanan sürece Yılmaz Karakoyunlu nasıl bakıyor?

- Salkım Hanımın Taneleri Romanımda, Varlık Vergisi olayını işlemiştim. Aslında derin soluklu bir aşk hikâyesini aktarmayı planlamıştım. Zemin olarak Varlık Vergisinin uygulandığı dönemi kullandım. Bu amaçla geniş bir araştırma yaptım. İlişkilerin zemin sağlamlığını sağlamadan bir aşk öyküsünü oturmam mümkün olmayabilirdi. Dolayısıyla sosyal ve hukuk zemini ile insani duygu derinlikleri ve beşeri zaafları örtüştürmem mümkün olabildi.

Bu roman Yunus Nadi Roman ödülü birinciliği kazanmıştı. Filme alınma arzusunu bu ödül değil, içeriğindeki insanilik harekete geçirmişti.

Daha sonra 6/7 Eylül olaylarının siyasi ve sosyal zemin olarak kullanıldığı romanımı yazdım. Bu romanda da yine bir aşk öyküsünü işledim. O yılların en önemli siyasi olayını yani 6/7 Eylülü romanın zemini olarak kullandım. Kent içi coğrafyasında Asmalımescit’i seçtim.

Burada vermek istediğim mesaj şu idi. Varlık Vergisinde devlet bir politika değişikliği yapmış, sermayeyi Türkleştirmek için bu vergiyi ihdas etmişti. Bu bir hukuk düzenlemesiydi. Uygulamada kötüye kullanıldı. Vergi yolu ile sermenin el değiştirmesi sağlandı. Anadolu’daki palazlanmış esnaf İstanbul’a geldi ve azınlık ticaretine sahip oldu.

6/7 Eylül olayında ise, sermaye el değiştirmedi, tam aksine talan edildi. Sokaklara döküldü ve ziyan oldu. İşin ayıplı noktası budur.

- Bizim için “kolay unutan” bazen de acımasızca “balık hafızalı toplum” tanımlamaları yapılıyor sizce gerçekten öyle miyiz? Salkım Hanımın Taneleri gösterime girdiğinde Aşkale çok konuşulmuştu, şimdi de 6–7 Eylül'ü böyle konuşacak mıyız?

 Haklısınız… Geçmişimiz çabuk unutuyoruz… Üstelik olayın üzerinden zaman geçince bırakınız toplum hafızasını, tarih kültürümüz bile olayı unutmaya meylediyor…

Romanda sermayenin el değiştirmesini öne çıkaran bir siyasi ve sosyal zemin kullanmıştım. Bunun düzenlemesindeki adalet ahlakını tartışmıştım. Sosyal hayatın ahlaksızlığı meslek haline getiren bir zaaf yaşantısına dönüşünü aktarmıştım. Ama mesele Aşkale’de taş kırma olayına dönüştü. Yani ana fikir elden çıkarıldı.

6/7 Eylül de böyle tartışılırsa konunun omurgası kavranmamış olur. Burada bir toplumsal öfkenin harekete geçirilmesi için hükümet tertibini görüyoruz. Bu tertip İstanbul’un en varlıklı kesimdeki ticaret sermayesini ziyan ediyordu. Bugün bile bu konu yerine sadece cam çevre kırma basitliğinde ele alıyoruz. Oysa 6-7 Eylül’de Türk toplumunun hoşgörülü idrakini ve toplumsal ahlakını mahvettik. Bütün aynaları bir bir kırdık…

 - Tomris Giritlioğlu ile çalışmak nasıldı? Kitabınızın sinemaya dönüşüm öyküsü...

Salkım Hanımın Taneleri Romanımı 1989 da yazdım. Bir yıl sonra da Güz Sancısını yazdım. Güz Sancısı romanındaki konuyu bizzat gördüm. İzledim. Hafıza zenginliğimi kullandım. Olayları derinlik olarak hafıza raflarıma yerleştirdim. Yıllar sonra (36 yıl sonra) bunu romanlaştırdım. Hafıza rafları boşalttım…

Kitap 1991 de yayınlandı. Tomris Hanım daha o günlerde bu romanı filme almaya karar vermişti. Bu konuda birbirimiz güvenmiş ve söz vermiştik. Bu ahlak taahhüdü ile bugüne geldik. Ve bu film ortaya çıktı.

_ Genel olarak soruyorum, Mevlana'yı, Yunus Emre'yi, Hacı Bektaşı Veli'yi yetiştiren bu topraklardan artık hoşgörü iklimi olarak söz edemeyecek miyiz?

Çok farklı ırkların ve din mensuplarının bir arada yaşama terbiyesi Anadolu’nun temel öğesidir. Bunu sadece bir dini idrak değeri olarak yorumlamamak gerekir. Bu toplumsallaşma iradesi gösteren ortak karar disiplini ve ahlakıdır.

Türkiye bu bahiste örnek alınacak yönetim kararlılığını gösteriyordu. Ama bazı olaylarda bu değerleri zedeledik. Hükümetlerin yanlış karar ve uygulamalarını bugün yakasına yapışıp silkeleyebiliyoruz. Sorumlularını bulup teşhir edebiliyoruz.

- Biraz da yeni çalışmanız Karantinalı Despina'dan söz edelim mi?

Karantinalı Despina her zaman ilgimi ve merakımı tahrik etmiş bir tarih ve sevda figürüydü. İzmir için önem taşıdığını kabul ediyorum. Ama İzmirliler Despina’yı Türkiye ölçeğinde yaygınlaştırmamışlar. Hatta biraz bencil davranıp sadece kendileri için saklı tutmuşlar.

Böyle renkli bir motif için neden böyle egoist davranıldığını anlamak benim için mümkün olmadı. Despina sanki İzmir kafesinin arkasında saklanmış. Ya da sandık içine gizlenmiş bir sadakor bohça güzeli gibi duruyor.

Onu bulunduğu yerden alıp çıkarmak ve Meşrutiyet ve Cumhuriyet köprüsü üzerinden dolaştırmak isteseniz maalesef elinizde yeterli bilgi ve belge yok. Attila İlhan eğer ünlü şiirini yazmasaydı Despina bu kadar bile tanınmazdı.

Despina’yı romanlaştırmak için mevcut bütün kaynakları zorladım. Maalesef göz doyuran gönül okşayan bir sonuç sağlayamadık. Üzülerek söylemeliyim ki Despina artık İzmir için adeta bir arkeoloji malzemesi haline gelmiştir.

Bu romanı yazmayı programımda tutuyorum. Bazı bölümlerini yazdım. Bu romanı yazarken İşgal dönemi Osmanlısını işliyorum. Despina paralelinde yeni bir motif eklemesi yaptım. İstanbul’da meşhur Hrisantos’u da olayın ikinci kanadında işliyorum. Tabii ki ağırlık İzmir’dir ve Zafiru’dur. Muammer Beydir… Sanırım iyi bir roman olacaktır…

****

Yılmaz Karakoyunlu, Serçe Kuşun Sonbaharı’nda, Nâzım Hikmet ve Hilmi Yavuz’un şiirleştirdiği, pek çok roman ve oyuna konu olan Şeyh Bedreddin’i, yepyeni ve farklı bir yaklaşımla romanlaştırmıştı.

Serçe Kuşun Sonbaharı bir “tarihi roman”… Şeyh Bedreddin İsyanı’nı, tarihin gerçeklerini gözden kaçırmadan, Yıldırım Bayezid-Timurlenk çatışmasının ve Osmanlı’yı yok olmanın eşiğine getiren Fetret Devri’ni doğuran koşulların ışığında ele almıştı.  Serçe Kuşun Sonbaharı aslında bir “aşk romanı”: Şeyh Bedreddin’e ilk kez bir erkek ve bir “âşık” olarak bakıyor, baldızı Mâriye’ye olan ateşli tutkusunu ve Bedreddin’in bu tutku aracılığıyla olgunlaşmasını işliyor.

Cazibe ve Mâriye bir erkeğin hayat hikâyesinde karşı karşıyaydılar. Cazibe, Bedreddin’in sahip olduklarının hepsini, Mâriye’nin büyük kıskançlıkla özlediğini hissediyordu. Bunun, ölçüsü iyi belirlenmiş terbiyeli vuslat hayallerine dönüştüğünün farkındaydı. Lakin bunların hiçbirinin Bedreddin’deki gizi çözmeye yetmediğini de görmüştü. Bedreddin, belli ki her gece koynuna girdiğinden çok farklı bir varlıktı…

***

Yılmaz Beyciğimizi bu çalışkanlığı ile hiç unutmayacağız.

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Sözün haysiyeti
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Dünya yıldızı Erdoğan’ı neden uyardı?
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
Bir polisin isyanı!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Belediyelerin borç krizi siyasi krize dönüşüyor
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Farklı ahlak anlayışları, kültür, kontrol
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Bir zamanlar yaşananlar (1)
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Çevre düşmanı hükümlü, savcıya karşı!
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Dönemi biterken Ekrem Bulgun…
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Bu dünyadan Çetin Yetkin Hoca geçti
Ayda ÖZEREN
Ayda ÖZEREN
Keşke bir kedi sevmiş olsaydınız…
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva