Viyana notları

Abone Ol
Aradan bir hayli zaman geçti. Ama rüya gibi Viyana Gezisi’’nin ardından bizi bekleyen yoğun tempoya kendimizi kaptırınca, izlenimleri paylaşmak ancak şu ana kısmet oldu.’¶
Gazetecinin yazgısı bu belki de hani derler ya; ’“Terzi kendi söküğünü dikemez’” diye’…
Öncelikle İzmir Gazeteciler Cemiyeti’’ne ve Viyana’’nın Sosyal Demokrat Belediyesi’’ne bizi büyük bir misafirperverlikle ağırlayan Viyana Belediyesi Uluslararası İlişkiler Sorumlusu Eva Gassner’’e ve Viyana’’da başarıyla gazetecilik yapan eski dostumuz İsmail Gökmen’’e sonsuz teşekkürlerimizi iletiyoruz.
Bu tür etkinliklerin gazeteci arkadaşlara yönelik olarak değişik kentlerde süreceğini öğrenmek giderek mesleğin etrafındaki halkaların daraldığı şu ortamda gazetecilik adına güzel bir duygu. İzmir Gazeteciler Cemiyeti’’ni de bugüne kadar sergilediği meslektaşlarına yönelik yönetim anlayışından ötürü bir kez daha kutlamak gerek.
Viyana, yıllar önce kapısından döndüğümüz, rivayete göre Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’’nın kentin güzelliğine kıyamayıp yağmalanmasını istemediği için belki de alamadığımız bir kent.
Viyana bu güzelliğini yıllara meydan okuyarak korumayı başardığı gibi, bugün çoğunluğu yaşlı kesimin oluşturduğu 1.2 milyon nüfusa karşın, Orta Avrupa’’nın göbeğinde bir kültür, sanat, hoşgörü, güven ve sosyalist ülkelerden bile daha başarılı dev bir sosyal devlet imparatorluğu oluşturmuş.
Viyana’’da benimle birlikte bulunan arkadaşlarım izlenimlerini kendi yayın organlarında aktardı. Ben de Ege TV’’den kameramla edindiğim izlenimleri izleyicilerimizle paylaşmaya çalıştım. Özellikle Oğuz Yıldız’’ın kaleminden Cumhuriyet Ege’’de çıkan ’“Viyana’’da İzmir Kokusu’” harika bir yazı olmuş. Okumanızı salık veririm.
Benim değinmek istediklerim Viyana’’dan alacağımız önemli derslerin olması. Ağzımızı açıp aval aval bakarak ’“Adamlar yapıyorlar’” demek bizim işimiz değil. Bu ülke insanın da yapabileceği çok şeyler olduğuna inanıyoruz.
Biz de bu ülkeden toprak koparmak isteyenlerin, kötü emellerini uygulamak istediği Federal Sistem orada kent ve ulusal hükümetin halkın refahı için bir bütün olmuş. Oradan bize bir Tanrı mirası olan kendi güzel ülkemize dönüp baktığımızda; tam bir kent karmaşası olan 10 milyonluk İstanbul’’un yapamadığını, hükümetin siyasi kuşatması altındaki İzmir’’in çaresizliğini görüyoruz da bir yurtsever olarak üzülüyoruz.
İçerden dışarıya doğru genişleyen 23 bölgeden oluşan Viyana kenti temiz enerjiye olan bağlılığı, kenti bir ağ gibi ören metrosu, doğa, kültür, sanat ve tarihe ulus, etnik kimlik, teokratik ve siyasi düşünce ayrımı yapmadan gösterdiği saygısı ile o küçük potansiyeli en iyi şekilde değerlendirmenin örneğini sergiliyor.
Özellikle metrosu ve metroya bağlı kent içi ulaşımı gerçekten incelenmeye değer. İzmir’’in üçte biri kadar kentin yarattığı bu 21. yüzyıl harikası şehri adeta demir ağlarla örmüş. Metroda 69.5 kilometrelik güzergah 5 ayrı hatta ve yer üstünde 215 kilometrelik tramvay hattı ile müthiş bir hizmet veriyor. Yıllık yolcu taşıma kapasitesi 800 milyon. Ayrıca günlük aylık haftalık biletlerle gün içinde istediğiniz kadar seyahat edebiliyorsunuz, yaşlılara indirim, öğrencilere evleri ile okulları arasında bedava ulaşım olanağı var. Yetkililer kar amacı gütmediklerini ve oluşacak zararı Belediye ve Ulusal Hükümet’’in karşılamaya hazır olduğunun altını çiziyorlar. Viyanalılar’’ın yüzde 35’’i toplu taşımı yeğliyor.
1978’’te modern metroyu bitiren kentte 50 milyon dolara mal olan ana kontrol merkezi uzay üssü gibi. Her durağın arası sabit çok büyük aksilikler dışında gecikme asla olmuyor. O yüzden Viyana Kültürü’’nde bir yerden bir yere giderken ’“Trafik vardı geciktim’” demek mazeret değil büyük ayıp sayılıyor.
Biz Üçkuyular ’– Bornova hattını açabilmek için ’“hükümet-belediye’” kavgasını aşmak, işi yarım bırakan firmalarla, evlerin göçme tehlikesi gibi, bize özgün sorunlarla uğraşırken, onlar ’“70 bin kişilik stadı (Milli takımımızın da maç yaptığı Ernst Happel Stadı) nasıl 15-20 dakikada metro yardımıyla boşaltırım’” hesapları içindeler. Tepegöz kamerayla istasyona giren insanların sayısını saptıyorlar. İstasyonda yığılmayı önlüyorlar. İtfaiye ve polise de hizmet veriyorlar. O teknolojiyi kovalıyorlar, uyguluyorlar. Yeni hattın test sürüşünü yaparken, ’“Yeter artık kent çökecek’” diyen Aziz Başkan’’ın kiralık işçiler ve belediyenin kendi olanaklarıyla bizim metroya çözüm arama çabaları ve bize yaptırdığı yer altı gezisi aklımıza geliyor.
İşin bir başka ilginç ve düşündürücü yönü ise Dünya Ulaşım Örgütü üyesi olan Viyanalılar’’ın dünyanın en gelişmiş üç metrosundan biri olanak niteledikleri Viyana Metrosu’’na dünyanın çeşitli ülkelerinden ziyaretçiler akın etmesine karşın, bizden kimsenin bu örnek kurumdan bilgi alışverişine itibar etmemesi.
Üretim tesislerini incelediğimiz dünyanın sanayi devlerinden Siemens firmasının ise dünya nüfusunun artık megakentlere doğru yönlendiği saptamasından hareketle ve çevreye büyük bir duyarlılıkla, dünya iklimine daha az salınım yapacak hızlı tren teknolojileri, yüzde 95 geri dönüşümlü, sadece karbon ’– alüminyum ve paslanmaz çelik kullanılan metro vagonu, tren ve diğer toplu taşım araçları üretmeye ve artık kent mobilizasyonuna yönelmesi bir başka dikkat çekici konu.
Yazılacak daha çok şey var. Ama sanırım sütunlar yetmez. Yaşayıp görmek, devlet ve vatandaş arasındaki karşılıklı güven ve iyi niyete tanık olmak, doğaya, tarihe, kültür ve sanata saygılı, dürüst, çalışkan bir kafa yapısına sahip olmak gerek.
Bu güzel izlenimlerin ardından işimize döndük önce Karşıyaka’’nın sonra da Altay’’ın Süper Lig trenini kaçırması, Buca’’nın yanına bir ikincisini atamamanın hüznü, Euro 2016 fırsatını bir oyla kaçırmanın sancısıyla rüyadan uyandık.
Dileriz yıllar önce bizim onlara verdiğimiz çok şey olan Viyana’’dan biz de yeni bir şeyler alırız.