Türkiye’de demokratik bilincin gelişmesi

Abone Ol

Demokrasi, sadece bir rejim değil; her gün yeniden öğrenilen bir davranışlar bütünüdür.Türkiye’de sorun yalnızca korku veya baskı değil. Daha temel bir mesele var: evrensel demokratik değerlerle kesişen, ortak ve kalıcı bir toplumsal talep setinin zayıflığı.

Demokrasi talebinin toplumsal zeminleri neden zayıf?

Tarihsel kırılmaların mirası: Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e, 1961 Anayasası’nın özgürlükçü açılımlarından 1980 darbesinin depolitize edici etkilerine kadar, Türkiye modernleşmesi yukarıdan aşağıya hamlelerle ilerledi. Yurttaşın hak iddiası çoğu kez devlet lütfu olarak kodlandı. Bu, “hak” yerine “minnet” duygusunu, “katılım” yerine “itaat” refleksini besledi.

Cemaatçilik ve hiyerarşi: Aile, hemşehri, tarikat/cemaat, parti, kulüp gibi aidiyet halkaları güçlü; ancak bu ağlar yatay dayanışmayı çoğu zaman dikey sadakate bağlıyor. “Sadakat eşittir fırsat” eşlemesi, liyakat ve kamusal çıkar bilincini zedeliyor.

Kutuplaşma ve kimlik siyaseti: Kimlikler arası güvensizlik, ortak kamusal aklı ve uzlaşmayı değersizleştiriyor. “Karşı taraf kazanırsa ülke biter” algısı, sıfır toplamcı düşünmeyi kalıcılaştırıyor; bu, demokratik kültürün can damarı olan müzakere ve çoğulculuğu aşındırıyor.

Kurumsal teşviklerin yanlış ayarı: Seçim barajları, lider merkezli parti içi düzenekler, şeffaf olmayan finansman, güçlü yürütme–zayıf denge-denetim mimarisi; yurttaşın “ben etkili olabilirim” duygusunu törpülüyor.

Bilgi ekosistemi ve algı: Algoritmaların kutuplaştırıcı etkisi, medyanın tekelleşmesi ve dezenformasyon, eleştirel düşünmereflekslerini zayıflatıyor.

Demokratik bilinç nedir? (Beş katmanlı model)

Hak bilinci: Oy, ifade, örgütlenme, bilgi edinme ve adil yargılanma gibi temel hakların içerik ve sınırlarını bilmek.

Usul bilinci: Kuralların nasıl yapıldığını, bütçenin nasıl oluştuğunu, yerel meclislerin nasıl çalıştığını anlamak.

Ahlâkî zemin: Liyakate saygı, kamu malını koruma, farklı olana hoşgörü.

Beceriler: Müzakere, empati, kanıtla konuşma, çatışma çözümü.

Alışkanlıklar: Apartman toplantısı, veli kurulu, kooperatif, site yönetimi, mahalle forumu gibi mikro-demokrasi pratiklerinin günlük yaşama yerleşmesi.

Karşılaştırmalı dersler: Nerede,ne başarılı oldu?

İspanya (post-Franco): Yerelleşme, parti içi demokratikleşme ve anayasacılık dilinin ortaklaştırılması.

Güney Kore & Tayvan: Sendikalar, öğrenci hareketleri ve teknokratik liyakat birlikteliği; dijital katılım araçlarının kurumsallaşması.

Özetle, kurum ve kültür birlikte dönüştürülmeli; “yasal metin” tek başına kültürü doğurmaz, ancak alışkanlıkları teşvik eden tasarımlar kültürü kalıcılaştırır.

Türkiye için yol haritası

Yerel katılım panoları:Belediyelerde, ihalelerden yeşil alan bakım planlarına kadar, canlı veri panoları. “Şu park niçin yapılmadı?” sorusuna, takvimi ve bütçesiyle cevap verilmeli.

Katılımcı bütçe pilotları: Mahalle başına küçük ölçekli (ör. yerel bütçenin %1’i) katılımcı bütçe. Halk oyuyla seçilen mikro projeler (kütüphane köşesi, oyun alanı, bisiklet parkı).

Dezenformasyon dayanıklılığı: Yerel medyayla ortak “doğrulama köşesi”, gençlik gönüllülerinden hızlı doğrulama timleri, belediye ilan panolarında “haftanın veri kontrolü”.

Sendika–kooperatif canlandırma teşviki: Vergi indirimi ve mikro-hibe ile emek ve üretici kooperatiflerine kurumsal destek; işyeri meclisleri için rehberler.

Parti içi demokrasi reformu: Önseçim standardı, liderlik dönem sınırlamaları, şeffaf bağış ve harcama izleme; milletvekili aday belirlemede üyeye dayalı usul zorunluluğu.

Seçim sistemi ve eşikler: Barajın düşük tutulması, oy sayımının sadeleştirilmesi, yurt dışı oyların temsilde adil yansıtılması.

Yargı ve denetim bağımsızlığı: HSK düzeni, atama-yer değiştirme güvenceleri, ombudsmanlığın yetki ve erişilebilirliğinin artırılması; ihbarcının korunması.

Kamu medyasında çoğulculuk ve şeffaflık: RTÜK ve kamu yayıncılığında çoklu temsile dayalı idare, editoryal bağımsızlık güvenceleri; veri tabanlı ekran süresi şeffaflığı.

Açık kaynaklı “e-katılım” platformu: Taslak mevzuata görüş, yerel işlere oy, kamu veri kümelerine erişim, algoritmik şeffaflık ilkeleri.

Ayrıca, hiyerarşik saygı yerini karşılıklı sorumluluğa bırakmalı: “Yukarıya sadakat” yerine “kurala sadakat” ilkesi benimsenmeli.Cemaat duygusu ile kamusallık arasına köprü kurulmalı. Cami/cemevi/dernek/kültür merkezlerinde karma yurttaş buluşmaları; “komşuluk anlaşmaları” (gürültü, temiz sokak, kriz anında dayanışma gibi yerel ilkeler) hayata geçirilmeli.Medyada ise yerel gazeteciliği fonlayan mikro-hibe ve bağımsız doğrulama inisiyatifleri geliştirilmeli; platformlara şeffaflık raporları yükümlülüğü getirilmeli.

Tüm bu bileşenleri göz önüne alarak diyebiliriz ki; demokratik bilinç bir yasadan, bir liderden veya tek bir seçimden doğmaz; alışkanlıklarla üretilir ve onlarla yaşar. Dolayısıyla, Türkiye’de demokrasideki gerçek sıçrama, “Beni kim yönetecek?” sorusundan “Biz birlikte nasıl yöneteceğiz?” sorusuna geçişle mümkündür.

Bu geçişi hızlandırmanın yolu:Şeffaflık ve hesap verebilirlik ile güven inşa etmek; katılımı küçük ama gerçek yetkiyle donatmak; eğitimi, bilgi + beceri + alışkanlık üçlüsü olarak yeniden tasarlamak; ekonomik güvenliği ve yatay örgütlenmeyi güçlendirmekten geçer.

Demokrasi, “kahraman” değil, milyonlarca küçük rutinin eseridir. Bu rutinler yaygınlaştıkça, ortak demokratik talep de güçlenecek; korkunun dili susacak, kamusal akıl konuşacaktır.