Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı, bugün ampullü rozeti takıyor. Bu olay hem siyasetin hem de devletin kurum olarak çürümüşlüğünün çok çarpıcı örneklerinden biri.
Basında övüle övüle, yere göğe konamıyordu. Kılıçdaroğlu’nun has elamanıydı. Hatta Özgür Özel’in Tunç Soyer’i atamayacağı anlaşılınca, bazıları, İzmir’e “Topuklu Efe mi geliyor?” şeklinde yorumlar da yapmışlardı.
Özlem Çerçioğlu, diğer birçok profesyonel siyasetçi gibi davranan biriydi. Fazla şişiriliyordu. Aşırı milliyetçi tavırlarından hoşlananlar da vardı elbet.
Yerel basında sıkça yolsuzluk ile anılıyordu. İhaleler ve adam kayırmacılık ile. Kılıçdaroğlu’nun açık kartı sayesinde ilçeleri de dizayn ediyordu.
Belediyeleri silkeleme operasyonunda, “ya kodes ya AKP” denince, ampulü tercih etti.
Şimdi bu olayın hem siyaset hem de devlet boyutuna değinelim. Siyaset kurumu açısından aşırı profesyonelleşmiş bir yapı var ortada. Türkiye’de siyaset bir süredir zenginleşme ve hazineyi yağmalama mücadelesi olarak sürüyor.
Bu nedenle, siyasetçiler ve özellikle belediye başkanları, sürekli olarak yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma ve adam kayırma ile anılmaktadır. Parti ayrımı olmaksızın yerleşmiş bir yapı bu maalesef. Sıkça tekrar ettiğimiz gibi, yolsuzluk bu ülkede Mehter Marşı ile de yapılıyor İzmir Marşı ile de.
Belli ki, Topuklu Efe’yi de meşhur dolandırıcı Aziz İhsan Aktaş ihaleleri ile yakalamışlar ve tehdit etmişler. O da AKP’ye topuklamayı tercih etmiş.
Demokrasi açısından bu bir defo. Öyle medeni ülkelerde rastlanmayan bir yozluk. Bir belediye başkanı veya milletvekilinin, görev başındayken parti değiştirmesi, karakter açısından ahlaksızlık, demokrasinin kuralları açısından gayrı meşru bir davranıştır.
İnsanlar parti değiştiremez mi? Tabii ki değiştirebilir. Partisi değişmiştir, o da ayrılır veya kendi düşünceleri değişmiştir ve o partide kalmayı uygun bulmayabilir. AKP’nin kuruluş kadrolarının önemli bir bölümünün partisinden ayrılması gayet makul gerekçelere dayanmaktadır. Tek Adamlık, hukuktan uzaklaşma vs.
Veya şu sıralar MHP’nin içine girdiği ideolojik konumu kabul etmeyenlerin parti değiştirmesi de anlaşılır bir durum. Ama Topuklu Efe’ninki bunlara uymuyor. Aynen daha önce Nazilli Belediye Başkanının AKP’ye geçişinde Çerçioğlu’nun tepkisindeki gerekçeler şimdi kendisi için geçerli. “Bu seçmen sana AKP’ye geç diye oy vermedi.”
Buna hakkı yok. Çünkü seçmen, Özlem Hanıma CHP’den aday olduğu için oy verdi. AKP ve Erdoğan karşıtı oylarla o koltuğa oturdu. Şimdi AKP’ye geçmesi, onun temsil meşruiyetini boşa düşürmüştür. Demokrasi gereği değil, operasyon ürünü belediye başkanıdır.
Eğer tehdit nedeniyle değil de CHP’den ayrılmak istediyse, bunu yapabilir ama AKP’ye geçmemeliydi yine de. Gelecek seçimde istifa edip, AKP’den aday olsaydı bu kişisel tercih olabilirdi. Ama durum hiç de öyle değil.
Gelelim işin devlet boyutuna. Bir devlet ya da iktidar, yargıyı bu kadar araçsallaştırıp, tehdit organına dönüştüremez. Dönüşürse, o kurum devlet kurumu özelliğini kaybeder. Ortada hukuk devleti kalmaz.
Çerçioğlu, CHP’de kalırsa suçlu belediye başkanı olup da, AKP’ye geçerse dosyaları ortadan kaldırılırsa, bu uygulamaya hukuk denebilir mi?
Parti devletinin organlarına dönüşen yargı organları, devletin temeli olma vasfını açıkça yitirmiştir. Çünkü devlet, hukuki vasfını korusaydı, Çerçioğlu hangi partide olursa olsun suçlu veya suçsuz olurdu.
Parti değiştirince suçun silindiği bir devlet olsa olsa kabile devleti olabilir.