Bir iyilik, bir düşünce ve bir terbiye insanını kaybettik. Taha Parla’nın vefatı, yalnızca değerli bir akademisyenin kaybı değil; Türkiye’nin düşünsel geleneğinde önemli bir damarı besleyen bir kaynağın susması anlamına geliyor. Son yıllarda sağlık sorunları yaşadığını bilsek de, onun yokluğuna kendimizi hazırlamak pek mümkün değildi. Çünkü Taha Hoca, bu ülkenin düşünce dünyasında derinliğin, emeğin ve ahlakın temsilcilerindendi. Bu topraklarda her geçen gün ender hale gelen bir insan türünün son temsilcilerinden biri gibi…
Benim için ise Taha Hoca’nın yeri çok daha kişisel bir noktada duruyor. İletişim Sosyolojisi yüksek lisansı yaparken hocam olmuştu. O sınıfta, akademiyle insan arasındaki o zor dengeyi olağanüstü bir ustalıkla kuran bir öğretici vardı. Sakin, mesafeli ama bir o kadar da insana değer veren bir üslup… Tartışmayı sever, eleştiriyi cesaretlendirir, ama bunu hiçbir zaman kırıcı bir yerden yapmazdı. Öğrencileri için yol gösteren bir pusula gibiydi; bilgiyi verir ama dayatmaz, size alan açardı. Bir ders değil; bir düşünme disiplini öğretirdi.
Sivil toplumcu paradigmadan Türkiye’nin tek parti dönemi ve Kemalizm üzerine yaptığı çalışmalar, akademide hâlâ referans verilen önemli eserlerdir. Ben de yıllardır bu metinlerden büyük istifade edenlerdenim.
Elbette Taha Hoca’nın Kemalizm eleştirisinde kimi zaman kantarın topuzunu kaçırdığını düşündüğüm oldu. Taha Parla’nın bazı düşüncelerine bugün de asla katılmıyorum, ama iyi ki bunları ileri sürüp tartışma ortamı yaratmış diyorum.
Bilim insanı olmanın en yalın tanımlarından biri de budur: Kendi yolunu oluşturmak, ana akımla mesafeyi korumak ve tartışmayı diri tutmak.
Onun eserleri, özellikle Türkiye’de Siyasal Kültürün Resmi Kaynakları serisi, bu nedenle Türkiye’de Kemalizm çalışmalarının tartışılmaz klasiklerindendir. Yalnızca içerdiği eleştiriler nedeniyle değil; kullandığı arşivlerin titizliği, kavramlaştırmadaki berraklık ve metodolojik dikkat nedeniyle…
Taha Parla’nın ardında bıraktığı etki yalnızca kitaplarında değil; bilimsel ahlakında, öğrencilerine ve çalışma arkadaşlarına gösterdiği incelikte saklıdır. Onu tanıyan herkes aynı ortak nitelikleri dile getirir… Emek dostu, demokrat, özverili bir bilim insanı… Ve iyilikten yana bir insan. Bu tür sıfatlar çoğu zaman kolay harcanır; ama Taha Hoca söz konusu olduğunda gerçekten karşılığını bulan ifadelerdir. Sadece bir akademisyen değil, bir terbiyeyi, bir duruşu temsil ederdi.
Türkiye, son yıllarda iyi insanlarını, aklı ve vicdanı birlikte taşıyan insanlarını hızla kaybediyor. Bu yüzden bu tür kayıplar artık sadece bir üzüntü değil, bir boşluk hissi de yaratıyor. Fakat iyi insanların bıraktığı iz hiçbir zaman kaybolmuyor; zaman geçtikçe daha belirginleşiyor, daha parlak bir hatıra haline geliyor. Taha Parla’nın bıraktığı iz, öğrencilerinin zihinlerinde, Türkiye’nin entelektüel birikiminde ve akademik tartışma kültüründe yaşamaya devam edecek.
Bugün onu uğurlarken, sadece bir hocayı değil; bir düşünme biçimini, bir nezaketi, bir haysiyet anlayışını da hatırlıyoruz. Bu ülkenin fikri iklimine nefes aldırmış, yeni pencereler açmış, bizi oto-sansüre teslim olmamaya teşvik etmiş bir bilgeyi…
Ruhu şad olsun. Hem iyi bir insan hem de iyi bir bilim insanı olarak hafızalarımızda yaşamaya devam edecek.