Santorinikos: Yıkıcı gezginler zamanı

Abone Ol

Avrupa şehirleri, bu aralar turistten bıkmış durumda. Evet evet, yanlış okumadınız: Turistten! Sokaklarda “Tourist go home!” (Turist, evine dön!) yazılı pankartlar açılıyor, şehir meclislerinde “bu kadar da olmaz” diye önergeler veriliyor. Şehirler yaka silkiyor. Aşırı turizm (overtourism) artık öyle bir boyuta geldi ki, yerel halk çılgına dönmüş durumda.

Amsterdam işi ileri götürüp turistlerin gece gezmelerine “fazla serbest” yaklaştıkları mahalleleri bile kapatma derdinde. Turlar yasaklandı, camlardaki kızlar bile artık poz vermiyor. Yani düşünebiliyor musunuz, her gün aynı sokakta 500 kişi “Red Light Selfie” çekince, oradaki insanlar da ister istemez bir “arkadaş yeter” noktası yaşıyor. “Amsterdam’ın Bir Seçeneği Var” adlı sivil inisiyatif, belediyenin belirlediği yıllık 20 milyon turist geceleme sınırına uymadığı gerekçesiyle yasal adımlar atmaya hazırlanıyor. Grup, bu durumun şehirdeki yaşam kalitesini, tarihi dokuyu ve yerel ekonomiyi tehdit ettiğini savunuyor.

Barselona ise tam bir isyan şehri. Yerel halk sokaklara dökülüp bağırıyor: “No es turismo, es una invasión!” – “Bu turizm değil, işgal!” Haksız da değiller. Çünkü marketten ekmek almaya çıkarken 7 turistin sırt çantasına çarpılmak kolay bir hayat değil.

İspanya’daki aşırı turizm karşıtları önceki cumartesi günü büyük eylem yaptılar.

Yunanistan’ın başkenti Atina’da, tarihi sokaklarında artık turist değil, turist nefreti dolaşıyor. Son aylarda Atina sokaklarında gösteriler düzenleniyor. Neden mi? Çünkü bir Atinalının ev kiralayabileceği ev kalmadı. Her yer kısa dönemli kiralık! Airbnb cenneti olmuş şehir, yerlisine cehennem. İnsanlar “Akropolis’i görmek için gelenler, bizim hayatımızı mezara çeviriyor” diyor. İronik değil mi? Antik kalıntılar turistin, hayat kalıntıları Atinalının…

Venedik, 2025 itibarıyla aşırı turizmle mücadelede zorlu bir sınav veriyor. Milyonlarca turistin akınına uğrayan bu tarihi şehir, dar sokaklarında ve kanallarında yoğun kalabalıkla boğuşuyor. Bu durum, yerel halkın yaşamını zorlaştırırken, hassas ekosistemi ve tarihi mirası tehdit ediyor. Kanal kirliliği, su baskınları ve artan yaşam maliyetleri, Venediklilerin şehri terk etmesine yol açıyor.

Venedik Bienali’ne gidecektik dostlarla beraber bu fotoğrafları görünce düşünmeye başladık, her an vazgeçebiliriz.

Şehir yönetimi, bu sorunlara karşı adımlar atıyor. 2024’te başlayan giriş ücreti uygulaması, 2025’te de devam ediyor; günübirlik ziyaretçilerden yoğun günlerde 5 Euro alınıyor, son dakika gelenler için bu ücret iki katına çıkabiliyor. Ayrıca, 25 kişiyi aşan turist grupları yasaklanırken, megafon kullanımı kısıtlanıyor. Turizm vergisi de genişletilerek kalabalığı kontrol altına almayı hedefliyor. MOSE projesi gibi çevresel girişimler, su baskınlarına karşı koruma sağlasa da turizm kaynaklı sorunlara tam çözüm sunmuyor.

Ancak bu önlemler, sorunu hafifletse de kökten çözemiyor. Yaz aylarında şehir hâlâ kilitleniyor, yerel halk daha sıkı düzenlemeler talep ediyor. Venedik, turizm gelirine bağımlı olduğu için radikal adımlar atmakta tereddüt ediyor. Uluslararası alanda tartışılan şehir, sürdürülebilirlik ve yerel yaşam arasında denge kurma çabasında. Uzmanlar, Venedik’in aşırı turizm nedeniyle 2025’te ziyaret edilmesi zor destinasyonlardan biri olduğunu vurguluyor. Daha kapsamlı çözümler olmadan, bu eşsiz şehrin geleceği belirsizliğini koruyor.

İspanya’nın tatil cenneti Balear Adaları’ndan biri Mayorka, ama şimdi “cennet” sakinleri, cennetten kovulmak üzere. Geçen yıllarda olduğu gibi binlerce kişi sokaklara döküldü. Sloganlar hazır: “Mallorca no es un parque temático!” – “Mayorka bir tema parkı değildir!”
İnsanlar markete gidemez, hastanede sıra bulamaz, otobüse binemez hale gelmiş. Çünkü her yer turist. “Yerli halk da yaşamak istiyor!” diye feryat eden protestocular, artık turist otobüslerinin önünü kesiyor, plajlarda zincirli eylemler yapıyor.

Dubrovnik’te de overturizm ciddi bir sorun. Dubrovnik, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan tarihi dokusu ve “Game of Thrones” dizisiyle (King’s Landing sahneleri) popülerleşmesi nedeniyle milyonlarca turisti çekiyor. Büyük kruvaziyer gemileri, aynı anda binlerce turisti şehre getiriyor. Dar sokaklar ve sınırlı altyapı bu yoğunluğu kaldırmakta zorlanıyor. Ahali de durumdan şikayetçi elbette.

Turistlerin kartpostal adası, yerel halkın ise “her sabah 7 cruise gemisiyle uyanma kabusu.” Artık Santorini’de de “fazla turist istemiyoruz” gösterileri düzenleniyor. İşin başında da Santorini Belediye Başkanı var! Limana yanaşan gemi sayısı sınırlandı, çünkü her sabah 10 bin kişi birden adaya çıkınca… Bırakın eşsiz manzaranın tadını çıkarmayı, yürümek bile lüks haline geldi.
Kimi yerli, turiste “santorinikos” (yıkıcı gezgin) diyor. Ne tatlı.

Peki ya biz? Biz şimdilik ve hâlâ “Buyursunlar efendim, ne kadar çok, o kadar iyi” kafasındayız.

Ucuz turist mi? Bağrımıza basalım. Zengin turist mi? Baş tacı. İçki içip taşkınlık yapan mı? Olur o kadar. Fotoğraf çekerken antik sütunu yıkan mı? Ne yapalım, olur böyle şeyler.