RÖPORTAJLAR
23 Kasım 2012 Cuma

Sorun işsizlik değil mesleksizlik!

Onunla yoğun bir işgününde, iki toplantı arasında, sahibi olduğu İzeltaş’ta konuştuk. Yoğun iş gününü özellikle vurguluyorum ki, sorulabilecek binlerce sorudan sadece bazılarını seçmek durumunda olduğumu bilin, anlayış gösterin diye!

Sorun işsizlik değil mesleksizlik!

Her ne kadar kamuoyu önünde 2009’dan bu yana, “Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanı ve TOBB Yönetim Kurulu üyesi” sıfatlarıyla ön plana çıksa da…
Sayması çok zaman alacak pek çok sivil toplum ve sanayi kuruluşunda üyeliği, kuruculuğu, yönetim kurulu üyelikleri olan bir isim bugünkü konuğum:
Ender Yorgancılar.
Onunla yoğun bir işgününde, iki toplantı arasında, sahibi olduğu İzeltaş’ta konuştuk.
Yoğun iş gününü özellikle vurguluyorum ki, sorulabilecek binlerce sorudan sadece bazılarını seçmek durumunda olduğumu bilin, anlayış gösterin diye!
 
Çıtasını hep yükselten bir isim olarak, önümüzdeki dönemlerde de göz önünde bulunacağına inandığım,
Çatışma dilini hiç seçmese de bende hep ‘çatışırsa iyi çatışır’ izlenimi uyandıran Ender Yorgancılar’a, ‘bol malzeme’ verebileceği konuları da sordum, mümkün mertebe uzak durduğu siyaseti de.
Ama zaman, ısrarlı/dolambaçlı/çapraz sorularım için yetmedi.
Yine de… ‘Isınma turları’ndan sonra hızlı akan, cevapsız sorularda bile ‘sessiz’ cevaplar bulduğum bir söyleşi oldu benim açımdan.
Umarım sizin için de ‘hızlı akan’ bir okuma olur… 
 
 
 
GÖNÜL SOYOĞUL: Batı’da uzun süredir aile şirketlerini sistemin dışından profesyonel yöneticilerle desteklemeye yönelik bir trend var. Türkiye’de bu trende uygun tutum içinde olanlar da var, geleneksel yöntemi sürdürenler de… Siz İzeltaş’ta ilerisi için nasıl bir yol haritası izlemeyi düşünüyorsunuz?

ENDER YORGANCILAR:
Şirket yönetme sistemi bana göre iki boyutlu bir düzen… Ya siz yöneteceksiniz, sizi kontrol edecekler ya da profesyonelleri koyacaksınız, profesyonelleri siz denetler durumda olacaksınız… Türkiye’de maalesef denetleme mekanizması oturmuş bir düzende değil… Herkes ‘Ben işimi çok iyi biliyorum, ben sistemi çok iyi biliyorum’ düşüncesiyle hareket ediyor. Tabi bunun altında değişim gerekiyor. Baktığınızda herkes değişmek istiyor ama herkesin ortak bir kaybetme korkusu var: Oturmuş oldukları koltuk… Çünkü o değişime ayak uyduramayan insanlar öncelikle bir zorluk göstermek mecburiyetinde kalıyorlar ve bunun altında da denetlenme mekanizmasının kendilerine uygun olmadığını düşünmeleri yatıyor. Halbuki niçin kendinizi denetletirsiniz veya niçin denetlersiniz? Eksik ya da hata varsa zamanında tespit ederek kolay çözüm sağlamak için…
Biz bunu nasıl yapıyoruz? Ben uluslar arası denetim firmalarını her yılbaşı şirketimizi denetlettiriyorum. Bunu kurumsal bazda hem yönetim raporu olarak, hem finans raporu olarak hazırlıyorlar ve şirkette bulunan profesyonel arkadaşlar kendileriyle ilgili eksik olan noktalar varsa bunları revize edip giderip daha iyi bir noktaya getirebilmek için çaba sarf ediyor. İşin yöntemi aslında çok basit… Kendiniz yöneteceksiniz, buna karar vermişsiniz. O zaman başkaları sizi denetleyecek. Ama profesyonellere yönettiriyorsanız, o zaman siz onları ya kendiniz ya da yine profesyoneller tarafından denetletmelisiniz.

SOYOĞUL: Oğlunuzla aynı iş kolunda çalışıyorsunuz, ne düşünüyorsunuz?
 
YORGANCILAR: Bunu her yerde çok açık ifade ediyorum. Oğlum siyaset bilimi okudu, bitirmişti… 6 sene önce geldiğinde ne iş yapacağını, hangi işletmemizde göreve başlayacağını sordu. Ben de kendisine direkt olarak gazetelerin insan kaynaklarına bakmasını oradan iş bulma müracaatları yapmasını söyledim. Önce inanmadı. Daha sonra üç yerden kabulü geldi. Bir uluslar arası firmada iki sene çalıştı. Orada bir tecrübe edindi. İki sene sonunda ben O’na artık istifa etmesini söyledim ve şu anda yaklaşık 6-7 senedir birlikte çalışıyoruz. Cam firmamızda… Orada da tabi belirli noktalara; firmanın bütün üretim, ihracat, ithalat, finans kesimlerinde 6’şar aylık eğitimler alarak, sistemi iyice öğrenecek. Yukarıya doğru tırmanması için çaba sarf ediyor.

SOYOĞUL: Kişisel işinizden, iş dünyasındaki seçim heyecanına geçersek… 1 Aralık’ta EGİAD’la başlayacak seçimler sürecek, EBSO’da da yenilenme olacak, Mayıs ayında da TOBB seçimleri gerçekleşecek.  EBSO İÇİN düşünceleriniz ne? Yeni yönetim kurulunda ne gibi değişiklikler olabilir? Ne hedefliyor EBSO ve Ender Yorgancılar?

YORGANCILAR:
Biz yaklaşık 3.5 sene önce seçildik. 3.5 senedir yaptığımız faaliyetler ortada… Başta meclisimiz, daha sonra 4 bin 700 üyemiz bizim faaliyetlerimizden memnunsa ve biz EBSO’nun çıtasını bir-iki basamak yukarıya çıkartabildiysek o zaman bu başarının takdirini yapacak olan yine meclis ve üyelerdir…

SOYOĞUL: Siz kendinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?

YORGANCILAR: Ben kendimi değerlendirmeyi hiçbir zaman doğru bulmuyorum. Çünkü netice itibariyle hem şahsım hem de 10 tane yönetim kurulu üyesi arkadaşımla birlikte bu işe soyunduk. Bugüne kadar da son derece uyumlu bir şekilde geldik, iyi çalışmalar yaptığımızı düşünüyoruz. Ama bunun takdirini yapacak olan meclis üyelerimizdir. EBSO üyeleridir. Dolayısıyla onların olumlu cevapları bizim geleceğimizi belirler.

SOYOĞUL: Seçilirken bazı hedefler koymuşsunuzdur… bu süre içerisinde bunların ne kadarını gerçekleştirdiniz?

YORGANCILAR: Çok güzel bir soru… Biz seçilmeden önce Hilton Oteli’nde kendimizi tanıtan bir kokteyl vermiştik. Orada ben hem arkadaşlarımı tanıttım hem de önümüzdeki 4 yılla ilgili projelerimizi paylaşmıştım. O projelerimizin yüzde 80-90’ınını gerçekleştirdik.

SOYOĞUL: Bundan sonrası için yeni hedefler hazırlandı mı? Bunun çalışmalarını yaptınız mı?

YORGANCILAR: Biliyorsunuz normalde seçim Ekim-Kasım aylarında yani bu aylarda yapılacaktı. Ancak nace kodlamalarından dolayı bakanlığımız tarafından 6 ay kadar ertelendi. Önümüzdeki Şubat-Mart aylarında seçimler gerçekleşecek. Bizim seçimlerimiz bittikten sonra TOBB’un genel kurul üyeleri belli olacak ve Türkiye genelindeki 365 oda-borsanın seçimlerinin de Mart sonuna kadar bitmesi gerekiyor. Daha sonra da Mayıs ayında Türkiye Odalar Borsalar Birliği’nin genel kurulu yapılacak. Sistem bu şekilde… ‘Bununla ilgili bir çalışmanın içine girdim’ desem yalan söylemiş olurum, çünkü önümüzde 5-6 aylık bir süre var.

SOYOĞUL: ‘Rakiplere şimdiden ipucu verilmez’ mi demek istiyorsunuz?

YORGANCILAR: Yok rakip açısından bakmıyorum. Öncelikle şunu söyleyeyim. Buralar gönüllü kurumlar, buralar meslek olmamalı… Yani bir oda başkanının 10 yıl 15 yıl 20 yıl başkanlık yapması bana yanlış geliyor. Burada bir heyecan olması lazım… Bu heyecan gerçekleştikten sonra görev yeni insanlara bırakılmalı. Sayın Başbakanımız da bunu söyledi. Yani ‘bakıyorum’ dedi ‘Bir oda başkanı 20 senedir aynı insan’… Oda başkanlığı meslek değildir.

SOYOĞUL: O zaman TOBB’a geçelim. Biliyorsunuz TOBB’ta Rıfat Hisarcıklıoğlu’nun yeniden başkanlığa aday olması, mevcut düzenlemeler nedeniyle mümkün değil Ancak Rıfat Bey’in bunu mümkün kılmaya yönelik olarak arayışları olduğu ve bazı girişimlerde bulunduğu konuşuluyor. Hatta Başbakan’a bu arzusunu ilettiği söyleniyor. Ne dersiniz, Rıfat Bey için üçüncü dönemin yolu açılabilir mi?
 
YORGANCILAR: Şimdi Rifat Başkanımız Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin çıtasını çok ama çok yukarıya çıkardı. Sadece Türkiye’de değil özellikle yurt dışında TOBB’un varlığı, misyonu son derece değişti. Bugün Avrupa Birliği Odalarında söz sahibi olan bir konuma geldi. İslam Kalkınma Odalarında söz sahibi olan bir konuma geldi. TOBB’un yapmış olduğu çalışmalar son derece başarılı… Keşke Rifat Bey bir dönem daha kalsa… Keşke… Yani bununla ilgili bir değişiklik, düzen yapılsa, Rifat Bey bir dönem daha kalsa…

SOYOĞUL: Bu konuda bir yeşil ışık görüyor musunuz?

YORGANCILAR: Valla şu andaki yasa gereği bir imkan gözükmüyor. Ama sizin ifade ettiğiniz şekilde Sayın Başbakan’la, hükümetimizle bunların görüşüldüğü konusunda benim hiçbir bilgim yok. Şimdi sizden duydum bunları… Yönetim Kurulu üyesi olarak bunların hiçbirini duymadım. Rifat Bey bir de kişilik ve yapı olarak bu tip şeyleri yapacak tipte bir insan değil…Böyle bir girişimde bulunduğunu tahmin etmiyorum. 



SOYOĞUL: Ama sizin yeniden TOBB yönetimine girmeniz konusunda bir engel yok…

YORGANCILAR:
Yok… Benim bir dönem daha hakkım var. Seçilebildiğim takdirde TOBB’un başkanı kim olursa, eğer bizle çalışmayı isterse benim orada olmam konusunda herhangi bir kanuni engel yok.

SOYOĞUL: Herhalde tekrar seçilmek istersiniz…Yönetimde bulunmanızın İzmir’e ve Ege’ye katkısı olur diye düşünüyor insan.
 
 YORGANCILAR: Aslında buna TOBB olarak bakmak yanlış… Bir insan bulunduğu yere ne verebiliyor? Benim için birinci derecede önemli olan budur. Ben EBSO Başkanı olduğum zaman EBSO’dan alacağım bir şey yok, ben EBSO’ya ne verebilirim? Zamanımın dışında faydalı icraat yapabiliyor muyum, üyelerle birlikte katkı sağlayabiliyor muyum, toplumda EBSO’nun ismini daha fazla doğru yerlerde geçirebiliyor muyum? Bizim başarımızı bu ortaya çıkartır. Öbür türlü ben eğer EBSO’yu veya TOBB’u kullanarak bir noktaya gelecek yapıda bir kişi değilim. Bu benim kişilik özelliklerime uygun olan bir davranış değil… O açıdan oraya gidecek, orada çalışacak olan insanların mutlaka Türkiye ekonomisi, ticaret ve turizmine, ülkedeki tüm ticari hayata katkı verebilecek ve ülkemizin yurt dışında çok daha iyi noktalara gelebilmesi için sivil toplum örgütlerinin katkıları kaçınılmaz. Genel olarak baktığınızda Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, Sayın Bakanlarımız sürekli olarak geziyorlar. Ülkeyi tanıtmak, ülkeyle ilgili yatırımları artırmak adına… Ama bunun yanında bizim sivil toplum örgütlerine de çok önemli görevler düşüyor. İşte TOBB’un, sanayi ve ticaret odalarının en önemli misyonları bana göre bu olmalı…

SOYOĞUL: VOB konusunu açmadan duramam… Şimdi bu konuda benim anlamadığım bir şey oldu… Hep Işınsu Kestelli’nin sesi duyuldu. Tamam başka bazı sesler de çıktı ama güçlü bir ses çıkmadı. Ve en son Işınsu Hanım bunu dile getirdi, ‘Yalnız bırakıldım. Don Kişot gibi yel değirmenlerine karşı savaştım’ dedi… Siz de böyle mi düşünüyorsunuz?


YORGANCILAR: Işınsu Hanım benim çok yakın bir dostum. Kendisini de bu konuda desteklerimden dolayı bana çok teşekkür etti. Ben bunu O’nunla birlikte sürekli gündemde tuttum. Işınsu Hanım’ın burada ön planda kalması, çıkması gayet doğal, çünkü netice itibariyle oranın başkanı… Kendisine bağlı olan bir kurum… Gitmemesi için elinden gelen gayreti fazlasıyla gösterdi.
 
SOYOĞUL: ‘Gitmemesi lazımdı’ diye düşünenlerden misiniz, yoksa olaya iki cepheden mi bakıyorsunuz?

YORGANCILAR:
Şimdi olaya iki cepheli bakmak lazım… Netice itibariyle VOB İzmir’de doğmuş, büyümüş çok iyi bir noktaya gelmiş. Ama sonunda hükümetimizin bir kararı var. Karar diyor ki ‘Biz İstanbul’u finans merkezi yapacağız’… Şimdi bu bir hükümet kararıdır. Bu bir politikadır, bir görüştür, belirlenmiş olan bir stratejidir. Dolayısıyla VOB da bugün finans sektöründe önemli bir oyuncudur. Merkezin içinde olması gerektiğini düşünüyorum. Bu açıdan baktığınızda doğru… Madem İstanbul finans merkezi olacak, VOB’un da oraya gitmesi doğru… Ama biz isterdik ki İzmir’de kalsın. İzmir’deki VOB’un organizasyonuyla İstanbul’a akıp gitmesin. Bugün artık iletişim çağının gelişmiş olduğu bir süre zarfında VOB faaliyetlerini buradan da götürebilirdi. Ama netice itibariyle hükümetimizin aldığı bir karardır. Saygı duymaktan başka yapacak bir şey yok.

SOYOĞUL: İzmir’den gitmesi ne kaybettirir/ne kazandırır?


YORGANCILAR:
Valla bu soruya en iyi cevabı verecek olan Işınsu Hanım’dır, ben yanlış bir şey söylemek istemiyorum ama az önce söylemiş olduğum konunun ışığı altında VOB finans sektörünün içinde çok önemli bir noktaya geldi. Finans merkezinin bulunacağı İstanbul’da VOB’suz bir sistem eksik kalırdı. Hükümet bundan dolayı İzmir’deki VOB’u İstanbul’a aldı.

SOYOĞUL: VOB’un İstanbul’a gitmesi tartışmaları ışığında İzmir’den bir kez daha ‘İzmir üvey evlat’ sesleri yükseldi. İzmir’de ne olsa İstanbul’a kaçırıyoruz elimizden ya da alıyorlar… İzmir bir türlü bir şeyin merkezi olamıyor tarzı endişeler… Bu noktada ne düşünüyorsunuz?


YORGANCILAR:
Şimdi herkes İzmir’le ilgili bir şeyler söylüyor. ‘İzmir’de bir şey yapılmadı’, ‘İzmir geri kaldı’, ‘İzmir gelişmiyor’, ‘İzmir olduğu yerde kalıyor’, ‘Elimizdekiler kaçıyor’… Doğru… Baktığınız noktayla neyi karşılaştırdığınızla… İzmir’i neyle karşılaştırıyorsunuz? Bugün Avrupa’ya baktığınız zaman… Mesela Fransa’yı ele alalım… Gelişmiş olan yeri neresi? Paris… Tüm ekonomi orada… Turizm nerede gelişmiş? Güney’de gelişmiş. Lyon, Lille gibi şehirlerde Paris kadar gelişim var mı? Yok… İsviçre’ye gidin… Başkenti Bern ama en popüler kentleri Zürih, Cenevre… Şimdi Türkiye’de üç tane merkez oluştu. Siyasi merkez Ankara, finansal merkez İstanbul, turizm merkezi Antalya… İzmir bunların dışında kalmış olmasına rağmen unutulmasın ki Türkiye’de toplanan verginin yüzde 10’u burada toplanıyor. Demek ki İzmir’de bir takım şeyler üretiliyor ve bunun karşılığında da ÖTV’si, KDV’si, kurumlar vergisiyle hükümete böyle bir katkı sağlanıyor.

SOYOĞUL: Peki bu sözlerden ‘İzmir hak ettiği yerde’ sonucu mu çıkaralım?


YORGANCILAR:
Verdiğiyle aldığını karşılaştırırsanız eşit değil… Tabi ki daha az alıyoruz. Ama bu da doğal… Çünkü netice itibariyle ülkenin her tarafı eşit şekilde kalkınmış değil… Hükümet İzmir’den aldığı vergiyi, Kocaeli’den aldığı vergiyi Doğu’ya, Güneydoğu’ya aktarıyor. İşte o yollar, havaalanları buradan alınan vergilerle yapıldı. Eğer bugünkü proje gerçekleştiği takdirde… Bakın çok enteresan bir şey var, Edirne’den Ankara’ya kadar o hat üzerinde gelişmeyen bir bölge kalmadı. O hat tamamen gelişen bir bölge haline geldi ekonomi olarak… Ankara’yla İzmir arasında baktığınız zaman az gelişen Uşak ve Afyon bölgeleri var. İzmir-İstanbul arasına baktığınız zaman az gelişen neresi kaldı? Bir tek Balıkesir bölgemiz kaldı. İzmir-İstanbul yolu bittiği zaman bu bölgede tamamen gelişecek. Buraların refah payları arttığı müddetçe bu yelpaze tüm 81 vilayete yayılabilecek. Yani bu son açıklanan teşvik sisteminin altında yatan gerçek buydu…

SOYOĞUL: Teşvik sistemine geçmeden önce… Bir algı var İzmir’de… Algı, İzmir bir İstanbul, Ankara gibi gelişmiyor. Bu algının nedeni çok değişik şekillerde yorumlanabilir. Sizin bakışınız ne? Bu yerel yönetimlerden mi kaynaklanıyor, hem yerel yönetimler hem hükümetin İzmir’e bugüne kadarki bakışıyla mı ilgili? 

YORGANCILAR:
Şimdi genel olarak baktığınızda yapılan yatırımlar kayıtlarda var. ‘Yani hükümetimiz İzmir’e bugüne kadar ne yapmış?’ bunlar belli… Ama olayı tabii yerel ve genel olarak ayırmak doğru, neyle karşılaştırdığınız da çok doğru… Mesela siz İzmir’i bir Konya, Gaziantep, Eskişehir’le karşılaştırıyorsanız, oraya tabiî ki yeni yollar yapıldı. Ama İzmir bugün Türkiye’nin en fazla göç alan illerinin başında geliyor. Bakın İzmir’in nüfusu 4 milyon, 1 milyon 728 bin İzmir’de doğmuş-büyümüş insan yaşıyor… Geri kalan 2 milyon 200 binini de ülkemizin diğer illerinden gelen vatandaşlarımız oluşturuyor. Demek ki bu kadar göç alan şehir olmasa bu kadar yola, altyapıya da gerek yok. Ama siz bir İzmirlinin Konya ya da Gaziantep’e göç ettiğini duydunuz mu?

SOYOĞUL:
‘Hükümetin yaptığı yatırımlar ortada’ dediniz. Siz bir sanayici olarak, önemli bir kurumun başındaki kişi olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeterli mi?

YORGANCILAR:
Tabi biz bunun daha fazla olmasını arzu ediyoruz. Netice itibariyle bu dönemde baktığınız zaman gerek Sayın Binali Yıldırım Bakanımızın gerek Sayın Ertuğrul Günay Bakanımızın, iki tane önemli bakanlığın vekillerinin buradan olması İzmir’e yapılacak olan yatırımların çeşitliliği ve çabukluğu açısından bizim için bir avantaj… Şimdi onların 35 İzmir 35 Proje çalışması kapsamında seçim öncesinde duyurmuş olduğu İzmir’le ilgili önemli yatırımları var. Bunların bir an önce gerçekleşmesini bekliyoruz. İnşallah bir an önce gerçekleşir ki şehirde yatırım olanakları ortaya çıkar.
Bir de tabi İzmir’in en büyük şansızlıklarının altında bu bizim ‘istemezükçüler’ diye tabir ettiğimiz bir kesim var. İşte Yenikent Merkezi’yle ilgili bütün projeler hazır… Maalesef bu mahkeme süreçlerinin uzamasından bu inşaatlar gecikiyor. İşte İşbankası’nın geçen hafta açıkladığı önemli bir projesi var. Ona benzer çok daha önemli projeler yapılacak. Özel şirketlerin yapmış olduğu projeler var. Bunları sayıları arttıkça, inşaat artacak, inşaatın artması demek 2 bin 500 kalemin harekete geçmesi demek… Bununla birlikte istihdamın artması demek… Yani yapılacak çok iş var daha İzmir’de…

SOYOĞUL: Başkan Aziz Kocaoğlu teşvik sisteminin İzmir adına adil olmadığını, bu sistemin İzmir’in yeni yatırımlar almasını engellediğini dile getiriyor. Siz ne düşünüyorsunuz?   
 

YORGANCILAR:
Bu benim sürekli dile getirdiğim bir konu… Aziz Başkan da geçenlerde bununla ilgili bir açıklama yaptı. Ben bu teşvikler hazırlanırken yapmış olduğum konuşmalarda sürekli dile getirdim… İki tane komşu il düşünün… Manisa ile İzmir… Biri birinci bölgede, biri üçüncü bölgede… Organizelerde yaparsanız yatırımı… İzmir ikinci bölge teşviklerinden yararlanıyor, Manisa’daki dördüncü bölge teşviklerinden yararlanıyor. Şimdi böyle bir ortamda yatırımcı; arasında 50 kilometre ulaşım mesafesi olan iki ilden, haklı olarak Manisa’yı tercih ediyor. Geçen sene, birçok sanayicimiz, gerek Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nde gerekse İzmir içindeki yatırımlarını otomatik olarak Manisa’ya taşıdılar. Oradaki teşvik avantajlarından dolayı… Bu bir kere adil olmuyor bize… Neden? Bakın sabah saat 6.30’da Manisa yoluna gidelim, oturalım. En az 20 bin 30 bin kişinin servis arabalarıyla İzmir’den Manisa’ya taşındığını göreceksiniz. Bunun altında ne yatıyor? Fakir yerden zengin yere işçi taşınır. Halbuki şimdi tam tersi… Burada İzmir’de de bize böyle yatırım imkanları sağlanmış olsaydı, teşvik sistemleri İzmir’de de üçüncü bölge teşviklerinden yararlandırabilir olsaydı…. Bizim bugün 7.5 milyon metrekare organize sanayi bölgelerimizde boş arsamız var, bunlar çok rahat şekilde dolar ve İzmir’deki o yüzde 14 gibi olan işsizlik oranı da otomatik olarak aşağıya çekilirdi. Çünkü yılda 800 bin kişi üniversitelerimizden mezun oluyor Türkiye’de… Bizim öncelikle bunu çözmemiz gerekiyor. Çünkü eskiden şöyle bir şey vardı… Ülkelere ekonomisi nasıl diye baktığınızda borsa, döviz, faiz oranlarına bakılırdı. Bu üç gösterge ‘bir ülkede kriz var mı/yok mu’nun en iyi tarifiydi… Ama bugünkü tarif gayri safi milli hasılaları ve işsizlik oranları gösteriyor. İki parametreye bakıyorlar.

SOYOĞUL: Doğru, siz o yasa çıkmadan önce dile getirdiniz. Hükümet nezdinde de çalışmalarınız oldu. Peki niye dikkate alınmadı sizce? Sesiniz yeterince güçlü mü değildi yoksa başka bir neden mi var?

YORGANCILAR:
Şimdi‘sesinizi güçlü çıkarmadınız’ yorumuna öncelikle katılmam. Yapabileceğimin fazlasını her platformda yaptığıma eminim…

SOYOĞUL: Peki o zaman hükümet bunu, itiraz veya önerilerinizi niye duymadı?

YORGANCILAR: Burada hükümetimiz teşvik sistemini oluştururken illerin kalkınmışlık endeksi üzerine bir çalışma yapıldı. Burada belli kriterler var. 60’a yakın değişik segment var. Bunların toplamına bakılarak hangi ilin teşvik sistemine gireceği konusunda parametreler tespit edildi. Ama bizim bunların içinde gözden kaçtığını da gördüğümüz bazı noktalar var. Örneğin geçenlerde odamızda bir toplantıda Sayın Zafer Çağlayan Bakanımızın yardımcılarından bir beyefendiyle birlikte… Orada da anlattım. Bağyurdu Organize Sanayi Bölgemiz var. Turgutlu Yolu üzerinde… Ayağınızı sağa atın, Bağyurdu OSB’desiniz ikinci bölge teşviklerinden yararlanıyor; sola atın Turgutlu OSB’nin sınırındasınız dördüncü bölge teşviklerinden yararlanıyor. Şimdi böyle bir organize sanayi bölgesinde, yan yana olmuş… Bunlar gözden kaçmış, kasten yapılmış şeyler değil… Ama bizim bu durumu çözebilmemiz için eksiklerin düzeltilmesi gerekiyor. Biz şimdi bunlarla ilgili çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

SOYOĞUL: Bir umudunuz var yani?

YORGANCILAR: Tabi umutsuz olmadan olur mu? Bakın biz göreve geldiğimizde organize sanayi bölgelerimizle ilgili ciddi problemler vardı. Mesela Tire Organize Sanayi Bölgesi’nde mali bir kriz vardı. Orayı çözdük. EBSO’nun kefaletini kaldırdık. Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgemizin birkaç kere ismi iptal edilmişti. Orayı Islah OSB’ye çevirdik, ondan sonra tekrardan tüzel kişiliğini kazandırdık. Organize Sanayi Bölgeleri benim göz bebeğim… Onların gelişmesi için sürekli çalışıyorum. Hatta bugün de Ödemiş’teki organize sanayi bölgesiyle ilgili Türkiye’deki çok önemli bir grupla görüşme yaptım. Yaklaşık 600 dönüm yer istiyorlar. İnşallah onu da 10-15 gün içinde çözümleyebilirsek Ödemiş’e de çok önemli bir yatırımcı gelecek. Gıda sektörüyle ilgili… İnşallah hallolursa İzmir’e iyi bir müjde olacak.

SOYOĞUL: TÜİK verilerine göre İzmir Adana’dan sonra işsizliğin en fazla olduğu kent… Yüzde 14.7… Çok yüksek bir rakam… Sizin bu konuyla ilgili istihdama çok önem verdiğinizi, bunu projelerle sık sık dile getirdiğinizi biliyoruz… İşsizliğin İzmir’de azaltılması için neler yapılması gerekir?

YORGANCILAR:
Çok kısa özetini söyleyeyim. Çalışmak isteyen insan nerede çalışabilir? Bir şirkette, bir fabrikada, bir tesiste… Bir yatırım sonucunda ortaya çıkacak olan bir yerde çalışacaktır. Dolayısıyla bu yatırımı yapacak olan kim? Özel sektör… Özel sektörün öncelikle desteklenmesi lazım… İkincisi özel sektörün üzerindeki vergi yükünün azaltılması lazım, Avrupa Birliği standartlarında olması lazım… Bu hükümetimiz tarafından yapılmalı… Tabi her şeyi hükümetten beklemek doğru değil… Peki diğer tarafta çalışacak olan kesimin neler yapması gerekir? Şimdi belki bugün 20 bin-30 bin tane meslek lisesi mezunu ihtiyacı olan bir yapı var İzmir’de… Ama öbür tarafta yüz bin kişi de iş arıyor. Demek ki burada bir çelişki var. Türkiye’nin en büyük eksikliği işsizlik değil mesleksizliktir. Meslek olmadığı müddetçe, ‘Ben her işi yaparım’ düşüncesinde olan insanların iş bulamamasından kaynaklanan bir sıkıntı… Halbuki bugün meslek sahibi kişinin iş bulması son derece kolay… 



SOYOĞUL: Burada tabiî ki birçok faktör var. İnsanlar ara eleman olmaya cazip bakmıyor mesela; biri buHem iş garantisi hem de yükselebilme imkanı var mı bu ara mesleklerde?

YORGANCILAR;
İş hayatında belli bir yere gelebilmek için öncelikle sebat etmek lazım… Yoksa birinci basamaktan birden bire 10., 50. basamağa çıkmak istediğiniz zaman düşerseniz aşağıya zaten… Ücret önemli ama ücreti hak edebilmek için, iyi bir noktada ücret alabilmek için işinize de sebat etmeniz lazım… Kendinizi göstermeniz lazım… Peki biz ne yaptık? Biz TOBB olarak Çalışma Bakanlığımızla, Milli Eğitim Bakanlığımızla, İŞKUR ve TEPAV’la birlikte bir çalışmanın içine girdik. Dedik ki ‘Türkiye’nin en büyük eksiği mesleksizlik… Bunu da sağlayacak olan mesleki eğitim liseleri’… UMEM (Ulusal Meslek Edindirme Merkezi) projesi kapsamında Türkiye’nin muhtelif illerindeki meslek liselerine yenilemeyle ilgili çok önemli paralar aktardık. Mesela İzmir’le ilgili söyleyeyim… İzmir’de yaklaşık 6 meslek lisesi UMEM kapsamında çalışıyor. Aliağa’ya 400 bin lira, Torbalı’ya 400 bin lira paralar geldi ve bu paralar nerede kullanıldı? Tamamen oradaki eski makinelerin yenileştirilmesiyle ilgili kullandı… Peki ne yapıyor bunlar? Mesleksiz dediğimiz çocuklarımız var ya… Sistem ‘Gel ben seni hükümet olarak meslek lisesinde üç ay eğiteyim’ diyor. Üç aydan sonra hangi meslek grubunu istiyorsun? Diyelim ki elektrik. Biz sanayici olarak diyoruz ki UMEM’e mesela ‘Bana 10 tane elektrikçi lazım, 10 tane tesisatçı lazım’… UMEM kapsamındaki okullarımız bu öğrencileri orada istihdam ediyorlar. Üç ay boyunca eğitiyorlar. Oradaki eğitimi bitince bizim fabrikaya geliyor. Üç ay da ben fabrikada eğitiyorum ve iş garantisiyle onu işe alıyorum. 6 aylık süre zarfında her gün 15 lira yevmiye alıyorlar. Sigortasını devlet ödüyor. Biz de 4 yıla kadar o çalıştırdığımız kişinin işveren paylarını ödemiyoruz. Hem bizim maliyetlerimiz aşağı çekiliyor hem de o mesleksiz genci meslek sahibi yapıyoruz. Sayın Valimizin önderliğinde İŞKUR’un bir etkinliği vardı. Ben orada açılış konuşmalarına girdim. Yine bizim katkı sağladığımız İzmir’deki meslek liselerinden bir tanesinde pasta ve fırıncılık sektörüyle ilgili eğitime aldığımız kızlı erkekli yaklaşık 40’a yakın kardeşimiz vardı. Bunlar bu 6 aylık süreyi bitirmişler; üç ayı meslek liselerinde üç ayı da pastanelerde… Ve şu anda her biri bir yerde çalışıyor. Bana orada bir Ege Bölgesi Sanayi Odası pastası hediye ettiler. O kadar gururlandım ve hoşuma gitti ki… Yani 6 ay öncesinde işsiz olan 40 kişi bugün çalışır duruma geldi.

SOYOĞUL: Siz hem sanayici hem de babasınız… Az önce oğlunuza nasıl bir yol gösterdiğinizi anlattınız. Ailelere ne önerirsiniz?

YORGANCILAR:
Şunu söylerim. Çocuğunuz okuldan geldiği zaman ‘Dersinden ne not aldın/sınıfını geçtin mi?’ sorusundan önce ‘Ne öğrendin?’ diye sormalılar. Çünkü neden? Bizim Türkiye’de eğitim sistemi sınıf geçme ve not üzerine odaklanmış. Yani sınavından kırık almayan, sene sonunda sınıfını geçmiş olan bir öğrenci başarılı sayılıyor. Ama öğrencinin ne öğrendiğini kimse sormuyor, bilmiyor, sorgulamıyor. Staj konusuna gelince… Bizde staj iki türlü, zorunlu ve ihtiyari diye ikiye ayrılıyor. Zorunlu stajları da talebeler yaz aylarında bir ay yapıyorlar. Bu genelde Temmuz ayı ya da Temmuz 15 ile Ağustos 15 arasında oluyor. Cumartesi-Pazarları düştüğünüz zaman 20 gün kalıyor. O 20 günde öğrenci ne öğrenebilir ya da staj yaptığı şirket ona 20 gün de ne verebilir? Bence en önemli nokta şu ki eğitim sisteminde köklü değişikliklere ihtiyaç var.

SOYOĞUL: 4+4+4 köklü bir değişiklik…

YORGANCILAR:
Onu kastetmiyorum, ben mesleki eğitimle ilgili olan kısmını söylüyorum. Meslek liselerinin iş bulması çok kolay ama aynı durum üniversite mezunları için geçerli değil… Onların da iş bulmasını kolaylaştırmak açısından bu 4 yıllık sürenin 1 yılını, 4 yıla bölünmüş bir şekilde belki de üçer aylık periyotlarla almış oldukları eğitimle ilgili fabrikalarda çalışarak geçirmeliler. Hem okul devamlılığından sayılarak, hem de not yüzdesi olarak da notlarına etki edecek bir şekilde gerçekleştirilebilirse…

SOYOĞUL: Eskiden meslek odalarının itirazları ya da eleştirileri iyi duyulurdu. Bu ses Türkiye genelinde azaldı. Hatta öyle ki, bir ara ‘İyi ki TÜSİAD’ın başında Boyner var da bir ses çıkıyor’ şeklinde bir kanı oluştu… Bu noktada ne düşünüyorsunuz? Çok ölçülü eleştirileriniz oluyor ama… Mesela Sayın Başbakan geçen aylarda bir söyleşide varlık vergisi söyleminde bulundu, ben buna bir itiraz duymadım. Belki kendi meclisinizde ya da başka yerlerde dile getiriyorsunuz ama ‘gür bir ses’ duymadım… Bu neden kayboldu? Neden artık sesler/itirazlar eskisi gibi gür çıkmıyor?

YORGANCILAR:
Şimdi tabiî ki ‘gür sesin’ tanımını yapmak çok önemli… ‘Gür sesi’ nasıl tanımlıyorsunuz veya beklentiniz nedir?

SOYOĞUL: Yani böyle biraz muhalif bir ses diyeyim…

­YORGANCILAR: Şimdi muhalefet farklı bir şey gür ses farklı bir şey… Ama ben yöntem olarak bağırmak ve çağırmakla bir noktaya gelinmeyeceğine inanan insanlardanım. Bazı kişilerin yapıları çok değişik oluyor. Kimisi bağırarak kimisi muhalefet yaparak… Bunlar demokrasinin içinde olağan şeyler… Ben önce konuyu incelerim. O konunun çözüm alternatiflerini kendi kafama göre çıkartırım. Danışmanlarımın görüşlerini alırım, ‘Bizim gözümüzden kaçan alternatifler nelerdir?’ diye… Bunların neticesinde bakın bu çok önemli, ülke yapısına uygun sistemi doğru kişiye doğru platformda anlatmakla çözüm bulmayı tercih eden bir yapım var. Şimdi bir örnek vereyim. Türk Ticaret Kanunu… Kanunu hazırlayan değerli hocamızı biz meclisimize davet ettik. Orada görüşlerimizi paylaştık, kendisi anlattı. Biz de o sistemin uygulandığı takdirde ki, ülke yapısına uygun dememin kastı o, çok önemli sıkıntılarla karşı karşıya gelebileceğimizi kendisiyle paylaştık. Neden farklı? Çünkü alınan model İngiltere’yle Almanya… Ama burası farklı bir ülke… Dolayısıyla buranın yapısına uygun bir Türk Ticaret Kanunu olması lazım… Ve ne yaptık? Bu hataları, yanlışları, eksikleri Sayın Bakanımıza anlattık. Sayın Bakanımız da sağ olsun bizi dinledi yani bizi dinledi derken her zaman o nezaketi gösteriyor ama doğruları dinledi. Neticede hatadan dönüldü. Eğer o dönemde biz bağırıp çağırıp ‘Bu böyle olmaz’ deseydik, bunun sonucu alınmazdı. Yani doğru kişiye doğru platformda doğru anlattığınız müddetçe her zaman için çözüm odaklı sonuçlar alınır.

SOYOĞUL: Belki soruyu doğru soramamış olabilirim. TÜSİAD zaman zaman sadece ekonomi ya da iş dünyasıyla ilgili değil, ülkenin endişe ve kaygı duyduğu konularıyla da ilgili olarak konuşuyor. Bu bazen terör, bazen yargı olabiliyor. O yüzden de Sayın Başbakan’ın şimşeklerini çekiyor tabiî ki… Ben bu konularda İzmir’den bir ses duymadığımı düşünüyorum. Terörle ilgili olarak ya da yargıyla ilgili olarak örneğin Ege Bölgesi’ndeki muhalif belediyelerin operasyonlarla yüz yüze olmasıyla ilgili olarak… Siz bir anlamda bir sivil toplum kuruluşu olduğunuzu da düşünmüyor musunuz? Ya da ‘Hayır ben sadece sanayi odasıyım, sanayi ve ticaretle ilgili konuşurum’ anlayışında mısınız?

YORGANCILAR:
Hayır, ben bu anlayışta değilim. Ancak unutulmaması gereken bir konu var. Özellikle terörün üzerinde durmadan geçemem. Terör konusunda en büyük tepkiyi veren odaların başında Ege Bölgesi Sanayi Odası gelmektedir. Bugün hala Türk Bayrağımız, Atatürk resmimiz asılıdır. Her meclis toplantısında terörle ilgili kınama ve nefretimizin yanı sıra boyun eğmeyeceğimiz ve alışamayacağımızı dile getiririz. Bakın boyun eğmeme ve alışamama… Bu ikisi bizim için hedeftir. Bu terör bir şekilde çözümlenecek. Ama uzlaşıyla ama kan dökülerek… Bizim isteğimiz akan kanın bir an önce durması. Bir ikinci konu var. Biz 5174 sayılı kanunla yönetiliyoruz. Bizim sorumlu olduğumuz konular belli, tanımlanmış, çizilmiş… Dolayısıyla bunların dışındaki konularla bizlerin iştigal etmesi görev alanımız dışında… Ama biz buna rağmen kentimizi ilgilendiren her türlü konuda fikrimizi, görüşümüzü olması gerektiği şekilde ifade ediyoruz.

SOYOĞUL: Bu iktidar iş dünyasını korkutuyor mu? Başbakan’ın ‘Taraf olmayan bertaraf olur’ sözleri en azından İzmir iş dünyası açısında bir korku yarattı mı?

YORGANCILAR: ‘Taraf olmayan bertaraf olur’ sözleri uygulama açısından bakıldığı zaman bana pek doğru gelmedi. Siyasette herkes bir takım şeyler söylüyor. Bizim sorumluluğumuz sanayiciye uluslar arası pazarda rekabet edebilir koşulların hazırlanmasını sağlamakla ilgili önlerine çıkan sıkıntıları, problemleri ilgili platformlarda doğru kişilere anlatarak çözümünü bulmaktır. Sanayi odalarının birinci görevi budur.

SOYOĞUL: Varlık vergisi önceki yıllarda ortaya atılsa kıyamet kopardı. Ama kopmadı. Olabilir mi sizce varlık vergisi, olursa ne getirir/ne götürür?

YORGANCILAR: Bütçe açıklarının kapatılmasının yolu vergiler ve zamlar… İşte zam yapılabilir ürünler belli, bir ikinci yol da vergiler. Sadece varlık vergisine takılmak, bana pek doğru gelmiyor. O bir tane vergi çeşidi… Başka bir isimle başka bir vergi de alabilirsiniz. Ama burada esas önemli olan Türkiye’nin dışa bağımlı olduğu belli kalemler var. Bunların başında cari açığı tetikleyen enerji geliyor. Enerjiyle ilgili biz ne yapıyoruz? Bakın Çin’de her hafta bir nükleer enerji santrali açılıyor ya da temeli atılıyor. Türkiye’de sanayinin bugün yüzde 74 kullanım alanı var. Bu kapasite yüzde 80-90’lara çıksa bizim onu karşılayacak enerjimiz yok. Yenilenebilir enerji kaynaklarının desteklenmesi lazım… Bugün Almanya’da 25 bin megawattlık güneş enerji sistemleri kullanıyor, İtalya’da 15 bin megawattlık enerji sistemleri kullanılıyor. Almanya’da 150 gün güneş var İzmir’de 300 gün… Bizim bu yenilebilir enerji kaynaklarını çok daha fazla desteklememiz lazım. Bununla ilgili 500 kw’ya kadar olan enerji kaynaklarını şirketler herhangi bir lisans almadan işletebiliyorlar. Ama geri kalanının hat üzerinden devlete satılması söz konusu… Bunların çok daha fazla desteklenmesi lazım... Mesela son teşvik sisteminde enerjiyle ilgili hiçbir destek yok.

SOYOĞUL: Fitch’in açıklamış olduğu olumlu Türkiye raporunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunun İzmir’e yatırım olarak dönmesi mümkün mü?

YORGANCILAR: Öncelikle bu açıklanan olumlu rapor gecikmiş olan bir rapor… Biliyorsunuz dünyada üç tane önemli kurum var. Bir tanesi Fitch, diğerleri de Moody’s ve Standart&Poor’s… Moody’s’in raporu bu ayın 24’ünde açıklanacak. Standart&Poor’s’unki olumsuzdu ama onun tekrardan bir rapor yenileme süreci var. Moody’s’inki de olumlu olacaktır diye düşünüyorum. Tabi ben bu durumda ilk önce ‘Diğer ülkelerde ne olmuş’ diye bakıyorum… Diğer ülkelere baktığımızda gayri safi milli hasılanın yüzde 3’ü kadar yatırım geldiğini görmekteyiz. Bu da bizim ülkemize 30-35 milyar dolarlık bir yatırımın gelebileceğini gösteriyor. Tabi bunun süresi nedir? Not bugün açıklandı, yarın yatırımcı buraya gelmiyor. Bu bir ile üç arasında bir süreye yayılıyor. Bunun avantajları ne olacak? Türkiye daha rekabet edilebilir bir konuma gelecek. Özellikle düşük faizle uzun vadeyle borçlanabilme imkanı ortaya çıkacak. Bu avantajların sonunda da yatırım artacak. İşte yatırım artınca istihdam artacak, işsizlik düşecek. Ve unutmayalım ki Türkiye bugün Çin’le İtalya arasındaki en büyük sanayi üretim merkezi haline geldi. Bunu turizmle süsleyebildiğimiz takdirde… Türkiye’nin bugün 28-30 milyar dolar civarında bir turizm geliri, 32 milyon civarında da bir turizm potansiyeli var ziyaretçi olarak… Dünyanın en büyük 10 destinasyonundan biri haline geldik. Bir de tarım sektörümüzü canlandırırsak… Baktığınızda 80 milyar dolar bir Hollanda var Konya büyüklüğünde, bizdeki rakamlar 22-23 milyar dolar…

SOYOĞUL: Siz EXPO’nun başında, yürütmedeydiniz, ayrıldınız üç arkadaş birlikte… Ne aşamada şu anda EXPO çalışmaları?

YORGANCILAR: Ben şu anda Ege Bölgesi Sanayi Odası başkanı olarak yönlendirme kurulu üyesiyim. Biz görevden ayrıldıktan sonra Sayın Valimiz hem yürütme hem de yönlendirme kurulu başkanı oldu. Ben de Doğu Asya ülkeleri delege liderlerinden bir tanesiyim… Yaklaşık 14-15 ülkenin delegeleriyle ben görüşeceğim. Önümüzdeki hafta Pazar günü Paris’e gideceğim, Pazartesi ve Salı günü randevularımız var. Bu 15 ülkenin delegelerini ziyaret edip hem İzmir’i hem de İzmir’in temasını anlatarak destek isteyeceğiz. Tabiî ki EXPO İzmir’in projesidir. Bizim orada Yürütme Kurulu’nda olup olmamamız hiç önemli değil… Bizim yerimize gelen arkadaşlarımızın da bu göreviyle başarıyla yapabileceklerine inanıyorum. Zaten tüm sorumluluk ve koordinasyon da Sayın Valimizde… Biz de bize verilen görevleri yerine getiriyoruz.

SOYOĞUL: Genel bir değerlendirmeyle şansımızı açıklamak için erken mi?

YORGANCILAR: Bunun için çok erken. Zaten önümüzdeki yıl bu zamanda seçimler olacak. Projemiz çok doğru bir proje… Bunu iyi bir şekilde anlatmak lazım… Bu ülkelerle işbirliği içine girerek sağlık projesini daha da genişletebilmemiz lazım… Çünkü sağlık denildiği zaman insanların aklına ilaç, doktor ve hastane geliyor. Halbuki bunlar bu işin teferruat kısmıdır. Önemli olan sağlıklı doğum, sağlıklı hamilelik, sağlıklı bebeklik, sağlıklı bir eğitim çağı, sağlıklı askerlik, emeklilik… İlaca ve doktora ihtiyaç duymadan…

SOYOĞUL: Hiç sevmediğiniz bir soruyu soracağım. Her seçim öncesi adınız geçer. Yerel seçimlerde, milletvekili seçimlerinde… Yakıştırılırsınız ki bu da güzel bir şey… Düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız bu ‘genel’ mi olur ‘yerel’ mi?

YORGANCILAR:
Geçmişte ikisiyle de ilgili teklifler oldu. Ama ben iş adamıyım. Ege Bölgesi Sanayi Odası’nın başkanıyım ve aynı zamanda da TOBB’un yönetim kurulu üyesiyim… Benim şu anda sorumluluklarım var. Bunları bugünden konuşmak doğru da değil… Benim burası da bir parti gibi… Yanımda çalışanların sorumlulukları var, birlikte iş yaptığımız iş ortaklarımızın sorumlulukları var…

SOYOĞUL: Ama herhalde, ‘Asla siyaseti düşünmüyorum’ demezsiniz…

YORGANCILAR: Ben herhalde cevabı verdiğimi düşünüyorum.

 
Batıçim’de üçüncü kuşak güçbirliği yaptı
 
Butik şarapçılıkta cennet vadisini yarattı
YORUMLAR
Toplam 1 yorum var, 1 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Bilal-İzmirli 28 Kasım 2012 Çarşamba 14:43

ENDER YORGANCILAR Sorun işsizlik değil mesleksizlik!....Doğru söylüyor..???.YORDA onu 10 15 canlı dünyaya getirip sonra 10 tanesini Antalya İzmir İstanbula yollayanlara ve buna olanak verenlerede söylemek lazım.

Yorumu oyla      12      5  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Batıçim’de üçüncü kuşak güçbirliği yaptı
Türkiye’nin önde gelen çimento ve yapı malzemesi fabrikalarını bünyesinde ...
Yeni CHP demedim, demeyeceğim!
Türkiye’de ulusalcı kesimin öne çıkan simalarından biri olan ve son dönemde ...
Gazetecilikle başladı… Pazarlama sektörünün Gözde’si oldu
Kadın girişimci sayısının her geçen gün arttığı İzmir’de, pazarlama ve ...
 
Akademik kariyerden EGİAD adaylığına…
İzmir’in merakla beklediği Ege Genç İşadamları Derneği(EGİAD)’nin 1 Aralık ...
İzmir’de otursam, Yamanlar ya da Dikmen’i seçerdim
Yazarımız Gönül Soyoğul, ‘kentsel dönüşüm tabanı’ olarak değerlendirilen ...
Turizmin kadın eli EGİAD patronluğu yolunda
Ege Genç İşadamları Derneği (EGİAD)'nin 1 Aralık 2012 tarihinde yapılacak ...
 
İktisadi dengeler yerinden oynadı!
Türkiye'nin işsizlik, enflasyon ve yüksek bir dış borçlanma içinde olduğunu ...
Önseçim yok, temayül yoklaması var!
Hem Büyükşehir/bütünşehir yasanın getireceklerini, götüreceklerini tartışıyoruz; ...
ABD’ye gitti… Kadın girişimcilere örnek oldu
Üniversite eğitimi almak için gittiği ABD’den Türkiye’deki genç girişimci ...
 
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Papi Mehmet
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Manisa bir 'olmaz'ı nasıl 'olur' yaptı?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türk kimliğine husumet beslemek
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
İmamoğlu’nun el uzattığı Somalı köylüler
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Mahfi Eğilmez’den Yeni Ekonomi ve Çevre
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Bugün hepimiz çocuk olalım!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Görgüsüz açlık ve ikiyüzlü siyaset!
Fatih YAPAR
Fatih YAPAR
Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemek!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Çok başarılı bir STK örneği: EÇEV
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Bizim Yahudiler neden susuyor?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva