RÖPORTAJLAR
7 Şubat 2015 Cumartesi

İzmir'in önü açık!

Gönül Soyoğul sordu, ekonomi profesörü Yaşar Uysal yanıtladı... Ekonomik veriler ışığında İzmir!

İzmir in önü açık!

İzmir üzerine tartışmalar ne zaman yoğunlaşsa, söyleşilerimi takip edenler bilirler; tartışmanın içeriğiyle ilgili bir uzmana danışmaya… Hem duygularımızın, hem düşüncelerimizin harmanlandığı çatışmalarda, meseleye olabildiğinde objektif bakabileceğine inandığım bir insanın bir nevi hakemliğine başvurmaya çalışırım.
Yine öyle yaptım. Uluslar arası Brooking Enstitüsü’nün ‘dünyanın en hızlı gelişen kentler’ kategorisinde İzmir’in ikinciliğini açıklamasıyla alevlenen tartışmalar (atışmalar demek daha doğru) çerçevesinde Prof. Dr. Yaşar Uysal’ın kapısını çaldım. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde öğretim üyesi olan, İktisat Politikası, Rekabet Teorisi ve Politikası, Para Politikası, Tarım Ekonomisi, İktisat Sosyolojisi dersleri veren Prof. Uysal, akademik çalışmalarının yanı sıra, meslek odaları ve sivil toplum kuruluşlarında da ekonomi üzerine çalışmalar yürüten, danışmanlık hizmeti veren bir isim. Bireysel ve ortak olarak 12 kitap, 36 makale yayınlamış, 32 bildiri sunmuş ve 300’ü aşkın konferans ve seminere katılmış Yaşar Uysal Hoca’yı bu kadar değerli çalışmalarının yanı sıra… Öğrencileri tarafından ‘ekonomiyi anlaşılabilir kılan nadide insanlardan biridir, klas hocadır’ tanımı nedeniyle referans aldığım notunu düştükten sonra… Rakamlara boğulmadan, tadında bir ekonomi söyleşisine davet ediyorum cümlenizi…


GÖNÜL SOYOĞUL: En son Brooking Enstitüsü’nün rakamlarından sonra yaşanan İzmir gelişiyor-İzmir gelişiyorsa biz niye görmüyoruz’ ekseninde yaşanan tartışmalara, İzmir’in ekonomi rakamlarına hakim bir öğretim üyesi olarak nasıl bakıyorsunuz? Tıpkı ülkeler gibi, kentlerin de ‘yükseliş/duraklama/gerileme’ dönemleri olduğuna göre, İzmir şu anda hangi dönemini yaşıyor size göre?

PROF. DR. YAŞAR UYSAL:
Kısaca özetleyeyim. İzmir 17. Yüzyıldan başlayarak ticaret merkezi oluyor. Daha sonra bu Aydın, Turgutlu demiryolunun yapılmasıyla, bu verimli hinterland kullanılmaya başlandığı için İzmir çok hızlı bir şekilde gelişiyor. Hatta biliyorsunuz 18-19. yüzyılda yabancılar tren yolu hattının etrafındaki arazilerin önemli bir kısmını da satın alıyorlar. Tarihsel sürece baktığınız zaman İzmir, Aydın vilayetinin bir kasabası. Ve bu bölgenin özelliği ne? İnanılmaz bir tarım potansiyeli var. Bunu nereden anlıyoruz? Bir, çok çeşit var. Türkiye’de İzmir, Ege kadar ürün çeşitliliği olan bir bölge yok. Ne demek istiyorum? Zeytinyağı, pamuğu, tütünü, üzümü, inciri vs… inanılmaz bir ürün deseni var. Çünkü toprak ve iklim özellikleri buna imkan veriyor. İzmir ekonomisi bu tarihsel süreçte tarımın üzerinde inşa edildi. Daha sonra cumhuriyetle beraber İzmir bu tarım ürünlerinin işlendiği bir sanayi kentine dönüştü. 70’li yıllara geldiğimiz zaman. Önce 50-60 yılları arasındaki bataklıkların kurutulmasıyla yatay büyüme oldu İzmir’de. Tarımsal alanlar genişledi. 70’li yıllarda ithal ikameci dönemde İzmir’e ara malları sanayinde rol verildi. Petkim’in ve demir çelik tesislerinin kurulmasıyla. Ve İzmir 70’li yıllarda sonra tarımdan çok sanayinin ön plana çıkmaya başladığı bir şehir oldu. Ama 1980’den 90’a kadar sadece İzmir değil Türkiye sanayileşmekten vazgeçti. Türkiye büyümeyi, sanayileşmenin değil ticaretin üzerine kurdu. Ne satacak dünyaya? Tarım ürünleri satacak, işlenmiş tarım ürünleri satacak. Mesela tekstilde gelişti Türkiye değil mi 80’li yıllarda? Niye tekstil? Bir, ucuz emek vardı; iki, ham madde olan dünyanın en kaliteli pamukları buradaydı. Dolayısıyla Türkiye 80’den sonra dünyaya eklemlenmeye 24 Ocak Kararları’yla yola çıktığında dünyaya satabileceği tarım ürünleri ve ucuz emek yoğun ürünlerinin ağı da yine Ege idi. Denizli’nin gelişmesi de böyle oldu İzmir de böyle oldu. Ama Türkiye 80’li yıllarda yeni yatırımlar yapmak yerine, var olan kapasiteleri kullandı. Ticaretle büyüdü. Şimdi çok büyük bir tehlike var Türkiye’de. İnşaatla büyüyorsun. 80’ler böyle oldu. 90’lar kaotik bir dönem; siyasi olarak ekonomik olarak krizler falan Türkiye için.

SOYOĞUL: ‘İzmir de bu kaotik dönemden payını aldı’ diyorsunuz.

UYSAL:
Tabii ki. İzmir’de iki tane dinamik var. Bir tanesi Türkiye’nin makro ekonomik gelişmeleri, bir de dışa açık olduğu için dünyadaki gelişmeler. Dünyadaki gelişmeler İzmir’i daha fazla etkiliyor. Çünkü İzmir’in pazar yapısı Türkiye’ye göre daha fazla batıya bağlı. Ne demek istiyorum? Türkiye’nin ihracatında Avrupa bölgesi yüzde 45, İzmir’de bu oran yüzde 50’nin üzerinde. İzmir, ticaretini daha çok gelişmiş Avrupa ile yapıyor. Türkiye de öyle ama genele göre İzmir daha fazla dışarı açık. Bu 17.-18. yüzyıldan geliyor. Levantenlerle geliyor, dünyaya daha fazla eklemlenmesinden geliyor.

SOYOĞUL:Şimdi İzmir gelişiyor mu gelişmiyor mu?

UYSAL:
İzmir’e baktığımız zaman… Şimdi, ekonomi olgusu, rakamlar şöyle bir şey: Ne istiyorsanız onu görürsünüz rakamlarda. Birileri diyor ki ‘Türkiye ekonomisi her şey çok güzel’ birileri de diyor ki ‘Her şey çok kötü’. İkisini de söylemeye uygun bir ortam var. Üç milyon işsizin var. Hala bu bölgenin en yüksek enflasyonuna sahip ülkesin. Halkın yüzde 20’si yoksullukla beraber yaşıyor. Şimdi bunlar kötü göstergeler. Ama bakarsan kişi başına düşen milli gelir 3-4 bin dolardan 10 bin dolara geldi. Enflasyon yüksekti, hala yüksek ama kısmen düştü. Türkiye’nin rakamları, Türkiye’nin ekonomisine ilişkin göstergeler, kime ne istiyorsa söylemesine imkan verecektir.


SOYOĞUL: Biz nasıl anlayacağız o zaman?

UYSAL:
Şuna bakacağız. Herkes bulunduğu pozisyona göre bakacak. Sanayici kendi pozisyonuna göre bakacak. Çiftçi kendi pozisyonuna göre bakacak. Memur, işçi kendi pozisyonuna göre bakacak. Zaten herkes kendi pozisyonuna göre yaşıyor gelişmeleri. Türkiye’de milyonlarca insan taşeron olarak çalışıyor. Adamın maaşı ömür boyunca asgari ücret olacak. Şimdi onun açısından bakarsak, Türkiye’nin iyi durumda olduğunun söylemek mümkün mü? 950 lira maaş alan adam için ekonominin düzgün durumda olduğunu söylemek mümkün mü? Her yıl girdi fiyatları artarken ürün fiyatları azalan çiftçi için durumun iyi olduğunu söylemek mümkün mü? Mesela pamuk bu sene tarlada kaldı, fiyatlar çok düştü. Pamuk çiftçisi için durumun iyi olduğunu söylemezseniz. Ama müteahhitsen inşaat yapıyorsan, rezidans yapıyorsan onlar için durum iyi. Taktığınız gözlüğe göre bunlar. Ama bu şunu engellememeli. Bir de bu işin objektif boyutu var. Yukarıdan baktığında buna objektif olarak bakabiliriz

SOYOĞUL: Madem öyle, o gözlükleri siz takın, biz de İzmir’i ‘düz cam’dan görelim.

UYSAL:
İzmir potansiyeli çok yüksek olan bir kent ve 70’lerden sonraki gelişmesi daha çok sanayileşme ve turizmle ortaya çıkan bir kent. Şimdi Türkiye, İzmir ekonomisindeki en ciddi olumsuzluk ve çok dile getirilmeyen olumsuzluk, tarımdaki kötüleşmedir. Tarımdaki durum kötüleştiği çiftçinin cebine giren para azaldığı zaman, esnafın durumu da kötüdür.

SOYOĞUL: Temel dinamik tarım diyorsunuz.

UYSAL:
Bence tarım. İki, tarımsal üretim azaldığı zaman domatesten konserve-salça yapıyorsunuz. Pamuktan iplik, kumaş, elbise yapıyorsunuz. Tarımsal üretim Ege’de mısıra kaydı. Tütünden zeytine kaydı. Ürün kaymaları açısından bakarsak pamuk üretimi azaldı, mısır üretimi arttı. Bu bence çok yanlış. Neden? Bir, 1 liralık mısırdan 5 liralık katma değer yaratabilirsin yağ yaparsan. 1 liralık pamuktan 15 liralık katma değer yaratırsın. Ben sana soruyorum, İzmir pamuktan mısıra geçtiği zaman yaratacağı katma değer ne olur? 15’den 5’e düştü. İkinci başka bir şey var. Mısır, pamuğa göre daha çok su isteyen bir ürün. Su kıtlığının olduğu bir ortamda sen mısıra yöneliyorsun.

SOYOĞUL: Peki neden mısıra yöneldi insanlar?

UYSAL:
Pamuk para etmedi. Ve emek yoğun olduğu için. İnsanlar işçi bulmakta zorlandığı için. Mısır da hep makineyle yapıldığı için oraya yöneldi. Bu çiftçiyi ilgilendirmiyor işte. 100 kilo pamuk üretirsen 1500 liralık katma değer yaratabiliyorsun kabaca. 100 liralık mısır üretirsen 500 liralık katma değer yaratıyorsun. 1000 liralık katma değeri kaçırdık. Sanayici kaçırdı, onu üretmek için çalışan insanlar kaçırdı. Şunu söylemeye çalışıyorum. İzmir ekonomisindeki gerileme varsa, yavaşlama varsa; ki, rakamlarla konuşacağız, bunun en önemli nedeni bana göre tarım. Neden tarım? Tarım, sadece ürettiklerini sanayiciye veren bir sektör değil. Traktörü, ekipmanı vs… bir de talep unsuru aynı zamanda. Hem sanayicilere verdiği kısım azaldı, hem de geliri azaldığı için talep yaratmak boyutuyla ekonomiye katkısı da azaldı. Çiftçinin durumu Menemen’de iyiyse, oradaki esnafın durumu da iyidir. Kınık’ta, Ödemiş’te Tire’de de böyledir…

SOYOĞUL: Yani o zincirleme reaksiyon gözden kaçırılıyor.

UYSAL:
(Aynen anlamında başıyla onaylıyor) İzmir ekonomisindeki yavaşlamanın en önemli nedeni tarımdır. Türkiye’de tarım politikalarının eksikliği, yanlışlığıdır. İzmir ekonomisinde yavaşlamanın bir nedeni tarımdaki yavaşlamadır. Sadece üretici değil, aynı zamanda talep boyutuyla.
İkincisi İzmir’in Türkiye bütçesine Ankara’ya verdiği, oradan aldığı paralar var. Şimdi bakıyoruz 2002’den bu tarafa; İzmir, Ankara’ya yaklaşık olarak 4 lira vermiş 1 lira geri almış. Nereden söylüyoruz bunu? 2002’den 2014’ün sonuna kadar İzmir Ankara’ya 262 milyar lira göndermiş. Ne kadar geriye almış? 66 almış. Bunun anlamı İzmir’den 196 milyar lira para net olarak gitmiş. Bu rakamı şöyle okuyacaksınız. Mesela 2002 yılında İzmir Ankara’ya 188 lira veriyormuş 100 lira geri alıyormuş. 2014 yılında 420 lira vermiş 100 lira geri almış. İzmir’de toplanan kaynaklar, daha çok başka illere gönderilmiş. 

SOYOĞUL: Diyorlar ki ‘böyledir zaten. Gelişmiş illerden alınır merkezi ekonomiye. Ve onun dağıttığı gözle görülmeyen ya da rakamlara yansımayan şeyler de vardır’ Örneğin işçi ücretleri gibi.


UYSAL:
Benim yorumum şu. İzmir’den aktarılan kaynak dozu aştı! İnsan vücudunda 5 litre kan var, bunun 2.5’uğunu kaybedince ölüyorsunuz. Sen burada dozu aşarsan, diğer bölgeleri de kalkındıracağım diye, buradan çok fazla kaynak aktarmaya devam edersen bir süre sonra buradan oraya aktaracak kaynak da bulamazsın. Buranın ekonomisi yavaşlarsa, buraya yatırım yapılmazsa, burada üretim artmazsa toplayacağın kaynaklar düşer. Hakkari mesela, devlete 10 lira veriyor 100 lira alıyor. Buna itiraz yok ama bunun devam edebilmesi için doz aşımına uğramaması lazım. İzmir’i değerlendirirken şunu da unutmamız lazım. İzmir’in siyaseten cezalandırılmış bir görüntüsü var.

SOYOĞUL: Rakamlar da size bunu mu gösteriyor?

UYSAL:
Sadece rakamlar değil. Ankara ve İstanbul’un hazineye borçlarına bakın, bir de İzmir’inkine bakın. Diğer iller devletten kaynak alıyorlar ama ödemiyorlar. İzmir’in borcu yok. Tekrarlarsak; bir, tarım yavaşladığı için Ege ekonomisine olumsuz etkisi oldu. İki, İzmir’den dışarıya kaynak aktarılıyor, bunun daha azı geliyor. Ve burada doz aşımına uğranıldı. Üç, iktidarın belediyelerine her türlü borçlanma imkanı kolaylıkla sağlanabilirken, her türlü izin çok daha hızlı bir şekilde verilebilirken İzmir’in borcu yok ve İzmir’in proje onayları çok yavaş gidiyor. Şöyle bir şey var. Özal’la başladı bu değil mi? ‘Siz iktidara yakın iktidarın belediye başkanlarını seçerseniz hizmet de alırsınız’ anlayışı… 2002’den bu tarafa iktidarla uyumlu olmayan belediye başkanlarının seçilmiş olması tipik bir örnek oldu. Bayındır’ı 2009 seçimlerinde AKP kazanmıştı, İstanbul oradan çiçek aldı. Niçin? O seçildi diye. İktidar partisiyle uyumlu olmayan belediye başkanlarından dolayı İzmir’e verilen imkanlar, borçlar, izinler geç oldu. Mesela diğer illerde Özel İdare’nin sahip olduğu mallar belediyelere verilirken, bizde DSİ’nin arazileri burada müteahhitlere verildi. İzmir halkı iktidar yönünde belediye başkanını seçmediği için cezalandırıyor kanısı halkta da çok yaygın. Üçüncüsünü de söylemiş olduk, iktidar imkanlarından yeterince faydalanamıyor olması.

SOYOĞUL: Türkiye’de makro olumsuzluğun İzmir’e yansıması nasıl oldu?

UYSAL:
İzmir tarımıyla sanayisiyle daha çok üreten bir sektör. Türkiye 2002’den sonra düşük kur yüksek faiz politikasıyla ve vergi politikasıyla… Siz bugün borsadan para kazanırsanız vergi vermezseniz, faizi yüzde 15 stopaj ödersiniz ama çalışansanız ortalama yüzde 30 vergi ödersiniz. Sanayiciyseniz yüzde 20 kurumlar vergisi ödersiniz. Şimdi Türkiye’de reel sektörü cezalandıran bir makro ekonomik iklim yaratıldı yüksek faiz düşük kur politikalarıyla. İçeride üretmek değil ithal edip iç piyasaya satmak daha cazip hale getirildi. Peki İzmir neydi? İzmir’in tarım ve sanayisi vardı. Ve bu makro ekonomik politikalardan en fazla etkilenen sektörler sanayi ve tarım. Ve bunlar Ege’de en fazla.

SOYOĞUL: İstanbul nasıl aşıyor bu işi?

UYSAL:
İstanbul aynı zamanda ithalat cenneti. Bakın İzmir’de 100 liralık ithalat karşılığı 92 liralık ihracat yapılıyor ama İstanbul’da 100 liralık ithalat karşılığında 52 liralık ihracat yapılıyor. Yani İstanbul üretimden çok ithalatın ve ihracatın ön plana çıktığı bir kent olduğu için bundan faydalandı. İzmir ekonomik yapısı nedeniyle makro ekonomik politikalarından olumsuz etkilendi. Reel sektörün, üretimin cezalandırılıyor olması itibariyle olumsuz etkilendi. Bir başka faktör ise, İzmir’de inşaat sektöründeki gelişmelerin ve arazi rantlarının İstanbul’a göre daha düşük kalmasıdır. İstanbul’da en önemli gelir kaynaklarından birisi arazi rantları ve inşaatlar oldu. Ve İstanbul 13-14 milyonluk nüfusuyla çok hızlı gittiği için ama İzmir’de inşaat sektörü biraz daha yavaş gittiği için, buradaki gelişme biraz daha sınırlı. Yeni yeni geliyor. Bir süre sonra İzmir de hızlanacaktır, çünkü İstanbul, Ankara doydu. Ve ellerinde fazla konut var. Sonda söyleyeceğimi şimdi söyleyeyim; ekonomide olumsuzluklar da olsa İzmir’in bundan sonraki gelişme hızının daha hızlı olacağını düşünüyorum. Bir, oralarda inşaat sektördü dolduğu için; iki, mecburen yeniden üretime dönmek zorunda kalacağı için. Reel ekonomiyi ön plana çıkarmak zorunda kalacağı için ve İzmir’de de bunlar güçlü olduğu için, İzmir’in gelişiminin hızlanacağını düşünüyorum. Ekonomide kriz bile olsa. Kriz olunca ne oluyor, döviz kurları artıyor. Ege’nin ihracat edeceği çok şeyi var. Demir-çeliği var, petrokimyası var, tarımı var. Ama İstanbul daha çok ithal ediyor. Kurlar artınca ithalat pahalı hale gelecek.

SOYOĞUL: İzmir için iyi yıllar başlayacak yani…

UYSAL:
Ben İzmir için önümüzdeki dönemin daha parlak olacağını düşünüyorum. Şimdi mesela yatırım teşvikleri açısından baktığımız zaman İzmir 2014 yılında… Daha öncekilere baktığımızda İzmir Türkiye’deki teşvikli yatırımlardan yüzde 3-4’lük bir pay alıyor. 5 milyar dolarlık Star Rafinerisi yatırımı başlayınca, bir yılda 2012’de yatırım teşviklerinden aldığı pay yüzde 15’e çıktı. Ama bu istisnai bir şey. 2014’de ekonominin yavaşladığı bir yılı konuşuyoruz. İzmir’in teşviklerden aldığı pay yüzde 6’ya yükseliyor. Star rafinerisinden dolayı olanı saymazsanız, teşviklerden aldığı pay yüzde 3-4. Bu sene yüzde 6. Neden? Çünkü İzmir’de ciddi bir kalifiye eleman var. Uluslararası beklentilere cevap verebilecek girişimci tipolojisi daha fazla ve tarihsel bir ticaret birikimi var İzmir’de. Dolayısıyla İzmir’in önümüzdeki dönemde daha fazla gelişeceğinin göstergelerinden bir tanesi de bu. Bu yatırım daha yapılıyor şu anda. Sonra üretime geçilecek, istihdam edecek insan çalıştıracak falan. İzmir’de yatırımlar daha fazla hız kazanacak. Benim beklentim bu. İzmir’e 2014 yılında 3 milyar liralık bir yatırım yapılmış ve büyük pay imalat ve hizmet sektörüne verilmiş. Dolayısıyla bu İzmir’e en çok yatırımın sanayiye yapıldığını söylüyor. Bu önemli bir gösterge. 
Bir başka şey İzmir açısından, bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bakın şimdi Türkiye dünyadan 100 TL’lik ithalat, 62 liralık ihracat yapıyor. Türkiye ortalaması bu. Türkiye 38 lira hep açık veriyor. İzmir’e bakın. İzmir 100 liralık ithalat yapıyor, 93 liralık ihracat yapıyor. Dolayısıyla İzmir ihracatıyla ithalatı arasındaki farkın Türkiye ortalamasının çok altında olduğu, ihracatın daha önemli olduğu bir yer.

SOYOĞUL: Açığımız da az.

UYSAL:
Açığımız ciddi şekilde az. Bir başka şey İzmir’le ilgili, İzmir kime satıyor bakın malları. Almanya, Amerika, İngiltere, İspanya, Hollanda, Fransa, Rusya. İlk 5’e bakarsınız çok kolay değil bu ülkelere mal satmak. Kimden alıyor peki? Rusya’dan alıyor, Almanya’dan, Çin’den alıyor. Halkı bilinçli, gelir düzeyi yüksek bir pazara mal satıyor. Bu İzmir’in üretim kültürü, kalitesi açısından farkını ortaya koyuyor. Bu da ümitli olmak açısından bir neden. Türkiye Ortadoğu pazarını büyük ölçüde kaybediyor. Kuzey Afrika’yı büyük ölçüde kaybediyor. Bu ülkeler, Avrupa yavaşladı şu an ama Avrupa’da insanların geliri bizdeki gibi küt diye düşmüyor. Dolayısıyla bizim açımızdan ekonominin bu pazara yönelik olması da ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Bu da çok önemli bir gösterge.

SOYOĞUL: Gelelim Brooking Enstitüsü’nün değerlendirmesine... Siz ne düşünüyorsunuz?

UYSAL:
Bu enstitünün yapmış olduğu değerlendirme iki şeyi referans alıyor: Kişi başına gelir ne kadar arttı ve istihdam ne kadar arttı? İzmir’de 2013-14 yılında kişi başına gelir yüzde 2 artıyor. İstihdam da yüzde 6,6 artıyor. Bu iki rakama baktığınız zaman İzmir’in performansı (Çin) Macau şehrinden sonra en yüksek performansa karşılık geliyor. Siz İzmir’i çok kötü göstermek isteyebilirsiniz. İzmir’i bu listenin sonunda da göstermek isteyebilirsiniz. Gidip o zaman İzmir’in kötü olduğu göstergeleri alırsınız. Bu enstitü de, söylediğim bu göstergeleri referans alarak bir şey yayınlıyor. Bunun arkasında bir şey aramanın alemi yok. 0,25 gözlük taktığında bunu sana gösteriyor, 0,50 takarsan farklı, 2 takarsan farklı görürsün. Ama bu kurumun kullandığı göstergeler itibariyle İzmir ikinci. Bu göstergenin ön plana çıkarılması biraz da sosyolojiktir. Hatırlayın mesela bir turistle karşılaştığımız zaman ilk ‘Türkiye’yi beğendiğiniz mi?’ diye sorarız. Bizim tarihsel süreçte kendimizi yurtdışına beğendirme şeyimiz var. İki, içerideki rakamlara güvenmeyebiliyoruz. Dışarıdaki rakam daha anlamlı gelebilir. İzmir insanıyla, iklimiyle, ürünleriyle mikro klima bir alandır. Özeldir yani. Bu özel bölgenin özel bir ilini konuşuyoruz. Ve bu siyaseten de çok gözde. Mesela en çok milletvekili başvurusu yine İzmir’de olacaktır. Bir de benim tanıdığım pek çok insan da emekli olduğunda İzmir’e gelip yaşamak istiyor

SOYOĞUL: Yani İzmir zaten özel, zaten değerli…

UYSAL:
Çok daha iyi yerlere gelebilir. Siz kaç tane yerde geceleri kimsenin kimseye karışmadığı, rahatlıkla sokaklarda rahatlıkla dolaşabileceğiniz, insanların birbirlerinin hayatına çok fazla müdahale etmediği, kadının ön planda olduğu il biliyorsunuz… Boşanmaların en fazla olduğu illerden birinin İzmir olduğu söyleniyor. Neden? Çünkü kadın ayakları üstünde durabiliyor. İşi var, çalışıyor, geliri var, adam istemediği bir şey yaptığında çekiyor gidiyor. Ama çalışmayan kadının geliri yok çalışmıyor, adam dövüyor ne yapmak zorunda. Katlanmak zorunda. Şöyle söyleyelim. İstedikleri kadar kötülemeye çalışsınlar bir İzmir gerçeği var. Bu İzmir özel bir yer. İnsanıyla, toprağıyla, iklimiyle, ekonomisiyle özel bir yer. Foça’daki demir-çelik tesisleri çevreyi kirletiyor falan ama, Petkim, Türkiye’nin devlerinden bir tanesi. Şimdi rafineri yapılıyor Tüpraş’ın yanında başka bir rafineri 5 milyar dolar. Dünyada tek bir noktaya yapılan en büyük yatırım geliyor. Binlerce insan çalışacak burada. İki, tarımın önemi artacak. Çünkü dünya nüfusu artıyor, gıda talebi artıyor. İzmir’de de ne istiyorsan tropik birkaç ürün dışında her şeyi yetiştirebiliyorsun. Öyle ya da böyle Çandarlı Limanı var.

SOYOĞUL: Oraya gelecektim hocam. Biliyorsunuz bir liman tartışması da söz konusu. Bir grup İzmir Limanı’nın sadece kruvaziyerlere kalmasını, yükün de Çandarlı’ya, Aliağa’ya kaymasını öneriyor. Sanayicilerin büyük bölümü ise ‘burası liman kentidir. Yüzyıllardır böyle. Sadece büyük yolcu gemileriyle olmaz. İthalat ihracatın olduğu liman gerekiyor İzmir’e’ diyor. Sizce bu tartışmanın sonu nereye varacak?

UYSAL:
Kim ne dersin. Uzun dönemde hangisi mantıklıysa, ekonominin dinamikleri neyi gerektiriyorsa, o olacak.

SOYOĞUL: Dışarıdan müdahale de değiştiremez mi dinamikleri?



UYSAL:
Dışarıdan müdahale ile geciktirebilir, önceliği erkene çekebilirsin ama uzun dönemde su yolunu buluyor. Bir kere Çandarlı Limanı aktarma limanı olacak. Dünyanın başka yerlerinden gelen büyük gemilerin yüklerinin bir kısmını boşalttığı ve buradan daha küçük gemilerle Karadeniz’e gideceği bir aktarma limanı işlevi görecek. Benim beklentim o. Çünkü o kadar büyük bir limanın ürün ihracatı için, bu bölgede o kadar büyük bir üretim potansiyeli yok o açıdan. O kadar büyük ürün ithalatının, içeride tüketilme şansı da yok. Bazı ürünler Aliağa’dan gidecek. Aydın’dan Manisa’dan gelen ürün yine buradan gidecek. Zaman içinde bu liman meselesinde kartlar yeniden dağıtılacak. İstesek de istemesek de böyle. Sen Aliağa’da üretim yapıyorsan o limanı İzmir’e getirmenin bir alemi yok. Çünkü Nemrut veya Çandarlı daha pratik olacak. Tire, Ödemiş, Torbalı Atatürk Organize’de yaptığın ürünleri en kolay taşıyabileceğin yer İzmir Limanı olacak. Bu tartışmalar doğal ama bu ne olursa olsun kartlar uzun dönemde en uygun şekilde dağıtılacak. Su yolunu bulacak. Ben yakın vadede bu ihracat limanı özelliğini kaybetmesi ihtimalini, üretimin ildeki dağılımı itibariyle düşük görüyorum. Benim bildiğim kadarıyla İzmir’de çok büyük bir proje var. Karşıyaka’dan Narlıdere’ye bütün sahili planlayan bir proje var İlhan Tekeli Hoca’nın önderliğinde Büyükşehir’in yaptığı. Bu kıyıyı biz ciddi bir şekilde dönüştürebilirsek, kruvaziyer gemisi gelişinde bile artış olacaktır. Demir-çelik ürünü zaten Nemrut’tan Aliağa’dan gönderilecektir. Ama işlenmiş gıda ürünleri için İzmir’in hala cazip olacağını düşünüyorum

SOYOĞUL: Turizm gelirlerinde ciddi bir düşüş var…

UYSAL:
Turizmdeki azalmadaki rakamları bilmiyorum, bakmam lazım. Ama İzmir’in merkezinden çok çevresi turizm açısından uygun hale geldi. Potansiyelin olduğunu düşünüyorum İzmir’de ama bunun geliştirilmesi lazım. Türkiye’nin her ilinin her ilçesinin geliştirilmesi gereken boyutları var tabii ki.

SOYOĞUL: Birçok açıdan bize rakamları gösterdiniz. İzmir’de yüksek işsizlik rakamlarını nasıl değerlendirdiğinizi de öğrenelim.

UYSAL:
Neden biliyor musunuz? İzmir’deki iş gücünün niteliği çok daha yüksek. Ama demin söylediğim yüksek kur-düşük faiz politikası nedeniyle, sanayicimiz rekabet edebilmek için daha az ücretle çalışabilecek dolayısıyla daha az nitelikli insanlara yönelmek durumunda kaldı mecburen. İzmir’deki işsizliğin en önemli nedenlerden bir tanesinin işgücü niteliğinin yüksek olması olduğunu düşünüyorum. Bir de şunu unutmayın, Ender (Yorgancılar) Bey çok sık vurguluyor bunu; 3 buçuk kilometrekarelik bir alanda 4 tane farklı teşvik var. Sen İzmir’i birinci bölgeye koyup Manisa’yı üçüncü bölge yaptığın zaman orada fabrikayı kurduğunda avantajların olursa, bu olmaz. İzmir ekonomisinde varsa bir yavaşlamanın, bu yanlış teşvik sisteminin de rolü olduğunu düşünüyorum. O nedenle artık Türkiye’nin coğrafya temelli değil ürün temelli ve OSB merkezli bir teşvik sistemine geçmesi lazım. Yani inovatif ürün yapıyor ve satıyorsan; ister Uşak’ta üret, ister Manisa’da veya İzmir’de, aynı teşviği alması lazım. Çünkü senin gidip Uşak’ta, Kütahya’da inovatif ürün yapacak insan potansiyeli ile İzmir’in arasında uçurum var. Bu teşvik sisteminin mutlaka yenilenmesi gerekiyor. Ben seçimlerden önce bunu bekliyorum. Artık o da lazım. İki, teşvik kulvarı olması lazım. Bir tanesi coğrafya, sektör ve projeyi referans alacak ama bir tanesi de coğrafyayı bir kenara bırakarak ürün, inovasyon ve projeyi referans alacak bir teşvik sistemi olması lazım. Bunun da mekandan bağımsız olması lazım. Bu ürünü nereden yapıyorsa ben sana elektriğini, yatırım alanını, istihdam vergilerini azaltmanı sağlayabiliyor olmam lazım. Eğer inovatif yatırım alanlarına daha fazla teşvik verildiği zaman İzmir bunlardan daha fazla yararlanacaktır. O nitelikli işgücünden faydalanma olasılığı daha fazla artacaktır.

SOYOĞUL: Bir ülkenin gelişmişlik kriteriyle bir kentin gelişmişlik kriterleri ynı mıdır, farklı mıdır? İzmir’in gelişmiş bir kent olduğunu rakamlara bakarak…

UYSAL:
Kişi başına düşen milli gelir Türkiye’de 10 bin dolar yaklaşık. İzmir’de 19 bin dolar yaklaşık.

SOYOĞUL: Burada sorun gelirin adil dağılmayışı mı? ‘Bu gelişmeyi biz niye göremiyoruz’ itirazları bu yüzden mi?

UYSAL:
Cebinizde istediğiniz kadar paranız olsun. Son derece lüks bir eviniz, arabanız var ama havanız kirli, rahatlıkla sokakta dolaşamıyorsunuz, herkes size karışıyor; bu paranın anlamı var mı? Şehirlerin gelişmişliğini gösteren bir nicel göstergeler vardır, bir de ölçülemeyen şeyler var. İzmir’de güneşin batışını kaç paraya tahvil edersiniz? Yok. İzmir’de kadının sosyal yaşamdaki konumunu, 24 saat geziyor dolaşabiliyor olmasını kaç paraya tahvil edersiniz? Şu çok net. İzmir yaşam iklimi anlamında özel bir yer, bunu parayla ölçemezsiniz.
Sayısal verilere baktığınız zaman da İzmir’e daha fazla yatırım yapılmaya başlandı. İzmir’de kişi başına düşen milli gelir, Türkiye ortalamasının üstünde, İzmir’de çalışan da çalışmayan da nitelik olarak daha iyi durumda. Türkiye’ye göre dışarıya bağımlılığı daha düşük. Tarihsel olarak birikmiş ticaret kültürü var. Sanayi kültürü var, üretim kültürü. Kara para açısından yok denecek kadar az. Bütün bunlara baktığınız zaman da İzmir’in iyi bir noktada olduğunu söyleyebilir. Ama İzmir bugün bulunduğu noktadan çok daha iyi bir noktada olabilir. Bunun için tarımın, çiftçilerin koşulları iyileşirse, esnafın durumu da iyileşecek, sanayicinin durumu da iyileşecek. İzmir’deki gelişmeyi bir sektöre bağlamamız değil, bunlar arası ilişkiye bakmamız lazım. Kimsenin çok dikkate almadığı şey; Türkiye tarımında yaşanan olumsuz gelişmeler en çok İzmir’i etkiliyor. Çok net şunu söyleyelim, İzmir fena bir durumda değil nitel olarak da nicel olarak da ama İzmir çok daha iyi bir noktaya gidebilir. Bunun için başka illere gösterilen hoşgörünün, izinlerin, kamu arazilerinin belediyelere bağışlanmasının İzmir’e de gösterilmesi gerekir. Halkın bunu da talep etmesi gerekir. Yerel yönetimlerin de dün yaptığından bugün daha iyisini yapması gerekir. Başarılı olamayanların elenmesi lazım. Hepimizin İzmir için yapacak daha iyi şeyler var. Eğer birey olarak İzmir için en yapabileceğinizin en iyisini yaparsanız, belediye başkanı, esnaf odaları başkanı, sanayici odaları başkanı… İzmir daha iyi bir noktaya gelecektir. Hep dahası var çünkü. 


SOYOĞUL: Ekleyeceğiniz…

UYSAL:
Diğer illerin devlete olan borç rakamlarını koymazsanız bu çalışma eksik olur. İstanbul’un, Ankara’nın, Kayseri’nin Konya’nın… Bunları isteyin, bir de İzmir’inkini isteyin. Vatandaş olarak İzmir’in cezalandırıldığını hissediyorum. Bizim insanımız tehdite, şantaja gelmez. ‘oy vermiyorsunuz biz de sizi engelliyoruz’ diyorlar mı demiyorlar mı bilmiyorum ama bu izlenim net var. Sen bunu deyince vatandaşı yanına çekmiyorsun işte. İzmir’in de böyle bir duruşu var.

 
Maestro benim, kesinlikle!
 
Şehir kurtaran kadın
YORUMLAR
Toplam 5 yorum var, 5 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
8 Şubat 2015 Pazar 16:16

İzmir' de en çok ev Aliağa'da satılmış diye biliyorum. Demek ki ...

Yorumu oyla      12      6  
Mustafa Y 7 Şubat 2015 Cumartesi 19:00

çalışıp, tasarruf edersen seninde paran olur, ama kazandığından çok harcıyorsan , hemde borçlanıp harcıyorsan paran olmaz tabii.tüketim yerine paranı ve borçlandığın tutarı, üretime harcarsan, gecekondu yapmaya da gerek kalmaz. o gecekondular 1 gecede ortaya çıkmadı.göcün sonucu o gecekondular

Yorumu oyla      13      6  
reco baba 7 Şubat 2015 Cumartesi 14:39

gorunen koy kilavuz istemez usta,kaldir kafayi bak,ne goreceksin,gecekondu.....kalkinan alsancak,ve benzeri uc bes nokta,gerisi hikaye,para izmirlinin cebine girmiyor,uc bes ihracatcida kaliyor...bak gemi geldi,50 milyon dolar kar elde edicez diyorlar,demekki aliaga lilarin iki yilda toptan koseyi donmesi lazim ama kurus avantalari olmayacak goreceksiniz,50 milyon dolar aliagaya ugramadan buhar olup ucacak.profesor kendi de soylemis 300 yildir izmir ihracat yapiyor.....ee para nerde?

Yorumu oyla      14      9  
Mustafa Y 7 Şubat 2015 Cumartesi 12:58

hocamız gerçekleri anlatmış, görünen köy klavuz istemez. herkez istediğini görüyor.izmir özal döneminden bu yana siyasi terihleri yüzünden cezalandırılıyor, bu son 12 yıllık AKP. döneminde zirve yaptı.şu tespit çok dğru 100 alıp 40 veriyorsan bu hayati devamlılığı yok ediyor, yani dengeyi bozup hasta ediyor.diğeri de tarım politikasıdır.verimli ege ovalarında katma değeri yüksek ürün yetiştirmek.yalnız ege tarımı son dönemde gelişme ivmesi kazandı. 2014 kayıtlı tarım üretiminde izmirin 1. olması bunu gösteriyor.izmirin özellikli bir yer olduğu gerçek. kayseri konya gibi anadolu şehirlerinin gelişmişlikte izmirin olduğu önünde olduğu masaldır. gelişmişliğin ölçüsü nedir? hızlı tren mi, stad mı, gökdelen mi yoksa kadının sosyal hayattaki yerimi? rahatlığımı?

Yorumu oyla      16      5  
ERCÜMENT ŞAHİN 7 Şubat 2015 Cumartesi 11:35

izmirin potensiyeli ve gelişme egilimi yüksek yanlız izmiri darbogaza sokan merkezi ve yerei bürokrasi,rüşvet ve kötü yönetimdir. düşünce kuruluşlarınca izmir hakkında acilen çalışma yapılaması lazım ,izmirin akla,bilime ve ciddi bir planlamaya ihtiyacı var

Yorumu oyla      14      11  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Maestro benim, kesinlikle!
CHP İzmir'in yeni patronuyla A'dan Z'ye... Gönül Soyoğul sordu, Bedri Serter yanıtladı...
Dünyadaki her eve Türk malı girmeli
Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar, EgedeSonsöz ...
Berkinler milletvekili olmak için mi öldü?
Ege’de Sonsöz Sohbetleri’ne konuk olan Yüksel Çakmur gazeteci Ümit Yaldız, ...
 
Ne istediler, vermedik!
AK Parti İzmir Milletvekili Aydın Şengül, Ege’deSonsöz Sohbetleri’nde ...
Ben Erdoğan değilim, yerime Davutoğlu bırakmam
Ege’deSonsöz Sohbetleri’ne konuk olan Atilla Sertel, gazeteci Ümit Yaldız, ...
Ankara İzmir'i yozlaştırıyor!
Ege’deSonsöz Sohbetleri’ne konuk olan İzmir Mimarlar Odası Başkanı Hasan ...
 
Ege'de yatırım yok!
Batıçim Genel Müdür Yardımcısı Feyyaz Ünal, Ege Bölgesi’nin Türkiye’nin ...
Çöp nimettir!
Dünyada atık yönetimi konusunda lider isimlerden Alman Remondis firmasının ...
En ucuz pamuk olmayı hak etmiyoruz!
Ulusal Pamuk Konseyi Başkanı Barış Kocagöz, Türk pamuğunun dünyanın en ...
 
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Rahmetliyi nasıl bilirdiniz?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Bir Batı hikayesi
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Saltanat ve yağma kurumu olarak belediyeler...
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Onlar hayatın düşmanıdırlar sevgilim…
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Analar ne yiğitler doğurmuş!
Çağdaş ÖZGÜN
Çağdaş ÖZGÜN
Fotoğraf: İnsanlığımızı yitirirken soytarıya mı dönüşüyoruz?
Kemal ARI
Kemal ARI
Atatürk'ü anlamak...
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Göztepe gün sayıyor!
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Aklıma 'Doğan Kardeş' geliverince… 
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Sandık tartışması...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva