RÖPORTAJLAR
26 Kasım 2015 Perşembe

Güç baştan çıkarır!

Hanzade Ünuz, “Duayenler Anlatıyor” adlı yazı dizisinde Dr. Ali Nail Kubalı ile bilinmeyen Ali Nail Kubalı’yı konuştu...

Güç baştan çıkarır!

Memur bir ailenin çocuğu iken milyonerler kulübünün içine düştü.

Hayatı çözüm üretmekle geçti.

Ali Nail Kubalı, Robert Kolej yıllarında İstanbul Boğazı’nda balık avlayıp, sattı.

Kaportacıda su zımparası yaptı.

Ama hep çözüm üretti.

Şimdi kelli felli patronlar işin içinden çıkamadıklarında ona danışıyor.

NCM Danışmanlık Şirketi Başkanı Dr. Ali Nail Kubalı’ya.

Mizah, merak ve mütevazılığın buluştuğu Ali Nail Kubalı.

Yeri göğü inleten patronlara söylenemeyenleri söylüyor, görmek istemediklerini gösteriyor.

50 yıl yöneticilik ve danışmanlık yapan, tecrübenin yoğunlaşmış hali Ali Nail Kubalı tüm lider ve yöneticileri uyarıyor: “Güç baştan çıkarır.”
 


 
Ali Nail Kubalı’nın gençlik yılları nasıl geçti?

Hep çok çalıştığımı biliyorum. Benden genç, başarılı yönetici diye bahsederlerdi. Ama o yıllarda ben kendimi hiç çok başarılı bulmadım. Geri dönüp baktığımda epey ilginç bir hayat olmuş diye bakıyorum. Ben netice itibarıyla devlet memuru bir babanın oğluyum. Bütün aile memur. Amcam üniversite profesörü. Dayım Osmanlı İmparatorluğu’nun son Paşalarından.

Paşa dayınız kimdi?

İstanbul Hükümeti’nin son Jandarma Genel Komutanı, Ali Kemal Sarıay adlı bir Paşa. Amcam anayasa hukuku profesörü Hüseyin Nail Kubalı…

Ağır isimlermiş büyükler, peki babanız ?

Babam Selanik Türkiye’ye aitken Selanik Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu ama onlar Selanikli değil, Niğdeli. Dedem Niğde’de o zamanın Tekel’inde müdür. Duyun-u Umumiye İdaresi’nin bir parçası Tekel. Selanik’e tayin olmuş. Babam Selanik’te hukuk okuyor. Anne tarafım da Çerkez. Kafkasya’dan Trabzon’a yerleşiyorlar. 1800’lerde İstanbul’a geliyorlar. Anne dedem Fatih Belediye Başkanı oluyor.

SEN ÖZEL SEKTÖRDE NE ARIYORSUN?

Yöneticilik aile genlerinde var anlaşılan…

Şunun için anlatıyorum, bizim ailede özel sektörde çalışan ilk kişi benim. Ben zaten İktisat Fakültesi’nde okuyup, Fulbright bursu  ile Amerika’ya gidince baktılar bu devlet memurluğuna giden bir yol değil, sen bu yolda ne arıyorsun diye şaşırdılar.

Neden farklı bir yol tercih ettiniz?

Ben babamı, dayılarımı filan biliyorum. Doğrusunu isterseniz herkes devlet memurluğuna güven için girer. İşten atılmazsınız filan. Fakat her ikisinin hayatı da çalkantılı ve zor geçti. Dayım bir kere idama mahkum oluyor ama affediliyor.

KOLAY BAĞLANMAM

Kulağınızda o eziyetli öyküler kaldı belki de…

Tabi o öyküler vardı. Ama herhalde benim en bariz yönüm tamamiyle özgürlüğüme düşkün olmam. Takriben 25 yıl önce profesyonel yöneticiliği bıraktığım zaman büyük şirketlerden hemen teklif geldi fakat ben 15 sene yöneticilik yapmıştım. Öyle bir şey istedim ki, bir kişilik bir şirket olsun. Hiç kimseden emir almayayım, hiç kimseye emir vermeyeyim. Hiç kimsenin iki dudağı arasında olmayayım. Hatta Allah rahmet eylesin Ayhan Şahenk, aynı zamanda akrabamdır, “Ya Alicim gulüm gel, benim sağ kolum olacaksın” dedi. Ben, “Abi ben insan uzvu olmak dönemini bıraktım. Uzuvluktan tamamım” dedim. “Artık sokak köpeği oldum eve kolay bağlanamam” (gülüyor).

Kayseri Talas’ta tek başınıza okumuşsunuz…

Evet, ortaokulu Talas’ta bir Amerikan Koleji’nde okudum. 160 öğrencisi vardı, tamamı yatılı. Türkiye’nin her tarafından gelmiş aksanlı insanlar. Kavgalar ediliyor, biz ne oluyor olmuştuk. Dağın başında eksi 20’lerde bir yer. Beni neden yatılı verdiler? Çok zayıftım. Kendine gelsin, mücadeleci olsun diye. Amerikan misyoner okuluydu ve Talas ucuzdu, onun da etkisi var.

O zor şartlar size ne öğretti?

Talas’ın mezunların formasyonunda çok önemli bir yeri vardır. Çok demokratik bir okuldu, tenkit saati vardı. Töleransın ne olduğunu orada öğrendik. Her toplantımıza müdür gelirdi. Parlamento düzeniyle çalışırdık. Zor şartlar altında spor yaptık. Bir keresinde iki ermeni arkadaşımızın oruç tutmasına müsaade edilmeyince protesto için bütün okul oruç tutmuştuk. Hayatımdaki ilk protestodur.


BEYAZ CEKET, BEYAZ ELDİVEN

Neden iktisatçı olmayı seçtiniz?

Ben lisede özel sektörde çalışacağım diye karar vermiştim. Önce hukuk düşünmüştüm, amcam ne yapacaksın hukuku dedi. Ben liseyi bitirdiğimde babam çok yaşlanmıştı, üzerime çok titrerdi. İktisat Fakültesi’nde eşit ağırlıklı iktisat, işletme ve maliye okuduk. Bu oldukça iyi bir saç ayağıdır. Hem makroya, hem mikroya iyi bir bakış açısı verir.

Robert Kolej yılları nasıl geçti?

Çok keyifli, çok şey öğrendiğim bir okuldu Robert Kolej. Ben Robert Kolej’de, lisede burs alıyordum. Çalışıyordum. Robert Kolej aslında işadamı yetiştiren bir okuldur. Ve burslu öğrenciler üst sınıflara garsonluk yapar. Karşılığında yemeklerini bedava yer. Biz yemekhanede beyaz ceket, beyaz eldiven böyle usulüyle abilerimize lüks bir restoranda gibi servis yapardık. Siz de üst sınıfa gelince size hizmet edilir. O garsonlar hiçbir zaman aşağılanmaz.  Sonra üniversiteyi Türk kültürü içinde okumak istedim.

Bu kararları hep tek başınıza mı aldınız?

Dediğim gibi babam çok yaşlıydı, ben liseyi bitirdiğimde de vefat etti maalesef. Bütün bu kararları kendim vermek zorundaydım. Hayatta kendi istikametini çizmek önemli. Talas’ta yatılıydım, Robert Kolej’de Rumelihisarı’nda bir pansiyonda kalıyordum. Yatılısı çok pahalıydı Robert Kolej’in. Ermeni çok şeker yaşlı bir hanımın pansiyonuydu. Eski, siyah, ahşap bina. Rüzgar esince masanın üstündeki kağıtlar uçuşurdu (gülüyor). Buz gibi Boğaz rüzgarını alırdı. “Madam elektrikli soba koyayım” dedim. Ertesi ay, “Nail Bey bu ay elektrik şu kadar okka geldi” diye söylenmişti (gülüyor).

SU ZIMPARASI VE İSVİÇRE’DE KAYAK

Sürekli bir mücadele var. Karla mücadele, rüzgarla mücadele…

Geçim mücadelesi de var. Parasızız. Etrafımda bütün sınıf arkadaşlarım zengin, milyonerler. Bu anlamda da mücadele var. Bir arkadaşımın babası kaportacıydı, yaz aylarında orada çalışırdık. Boya atılmadan önce su zımparası yapardık. O su zımparası parmak izlerini siler insanın (gülüyor).

Kolejden sınıf arkadaşlarınız o sırada İsviçre’de kayak yapıyor muhtemelen?

Tabi, onlar İsviçre’de kayak yapıyor, biz su zımparası (gülüyor). Zaman zaman dalarız, balık tutarız. Onları satarız. Eski Fenerbahçe Tesisleri vardı Kurbağalı Dere’nin ağzında, bizde bir grup arkadaş kazma kürek elimizde oraya bir dans pisti yaptık. O zaman Batı müziği orkestraları çok yeniydi.

Yıl kaç?

1956 - 1958’li yıllar. Biz de 15 - 16 yaşındayız.

BEYOĞLU GECELERİ

Robert Kolej erkek okuluydu. Peki kızlar nerede?

Kızlar var, İstanbul’un kızları o zaman da İstanbul’un kızlarıydı (gülüyor). 33’lük plaklarla Batı müziği çalarak, bazen de bir akordeon ya da piyanoyla müzik yapılırdı. Parti düzenleyerek, giriş biletinden para kazanırdık.

Bir yanda milyoner çocukları var, bir yanda sizler. Bu sizi kamçılamış olmalı?

Valla tabii insana bir motivasyon veriyor. Öyle bir yaşam istiyorsunuz. Benim de otomobilim olsun gibi. O insana bir azim veriyor. Aslında şöyle oldu, Robert Kolej’in ilk iki yılı geceleri Beyoğlu barları, pavyonlarında filan geçti. Ve notlarım aşağı doğru kayıyor. Bir gün okuldan kaçmışım, Kadıköy’de bir sinemaya gitmişim. Karanlık bir kış günü. Etrafıma bir baktım, birkaç serseri ve yaşlı emekli insanlar. Kendi kendime “Ben ne yapıyorum” dedim. Türkiye’nin en iyi okulunda okuyorum, bu şekilde harcıyorum. Benim başarılı ve çalışkan olmamı ilk idrakim odur.

İKİ ÇILGIN ELELE

Sinemada ayıldınız işe…

Evet, ondan sonra notlarım düzeldi. İyi bir şekilde mezun oldum. İktisat Fakültesi’nde çok iyi bir öğrenciydim. Çok iyi notlarla bitirdim. Pekiyilerle bitirdim. Robert Kolej’in işletme masterı bursuna başvurdum ve kabul edildim. Sınıf arkadaşım Meral Kubalı ile evlendim. Yeni mezunuz, beş para yok. İki çılgın, aileler delirdiniz mi siz diyor. Meral hemen iş buldu, ben doktoraya başladım. Fulbright bursuna başvurup kazandım.

Amerika yıllarından sonra Türkiye’ye dönme kararını nasıl aldınız, neden İzmir’i seçtiniz?

Amerika’da fakirlikle mücadele programlarında görev aldım. Normalde o fakirliği hiçbir yerde görmüyorsunuz, gettolara giremiyorsunuz. Ama ben memleketimdeki fakirlikle daha çok ilgiliydim. Doktoram iktisadi kalkınma ve tarıma dayalı sanayinin rolü üzerineydi. Ben o düşündüklerimi Türkiye’de yapabilirim, yaptırabilirim zannettim. Türkiye daha hızlı kalkınması anlamında o yolu seçseydi bu döviz sıkıntılarına, sıcak para denen şeye mahkum olmayacaktı. Çünkü tarım o tarihlerde Türkiye’nin bildiği bir konuydu. Ve Türkiye’ye dönmeye karar verdik.



YAŞAR HOLDİNG’DE 15 YIL

Peki neden İzmir?

O çok tesadüf oldu. Ben hala tereddütteydim, Amerika’da kurduğum ve hissedarı olduğum şirket duruyordu. Bir gazete ilanına özgeçmişimi gönderdim. Sonra Yaşar Grubu olduğunu öğrendim ve mülakatla Yaşar Grubu’nda profesyonel yönetici olarak başladım. İlkokulu okuduğum İzmir’e Meral’le birlikte kucağımızda bir çocuk, elimizde bir valiz ve bir Volkswagen otomobille geldik.

Yaşar Holding deneyimi kaç yıl sürdü?

15 yıl. Bıraktığımda Selçuk Yaşar’dan sonra ikinci adam konumundaydım. Benim şirkette çalıştığım yıllar içinde Selçuk Bey ile kişisel hiçbir problemim olmadı. Her bakımdan en adaletli şekilde davranmıştır, maddi bakımdan da konuştuğumuz rakamın üzerinde ödemeler yapmıştır. Çok güvenirdi, ben de ona çok güvenirdim.

SELÇUK BEY ÇOK KIZDI

Selçuk Bey’in zor bir insan olduğu anlatılır…

Selçuk Bey’in zorluğu şöyle… Etrafında çok böyle baş eğen, iki büklüm insan oluyor yani bütün zengin insanların. Siz o şekilde davranırsanız, o da size kalitenize göre davranıyor doğrusunu isterseniz. Benim çalıştığım süre içinde hiçbir zorluğum olmadı. Ama sonunda ana şirket stratejileri bakımından aramızda görüş ayrılığı oldu. Ben o sorumluluğu taşıyamayacağımı düşündüğüm için ayrıldım. Ayrılınca çok kızdı bana. Çok kızdı. Uzunca bir süre gırtlağıma yapışacak gibiydi (gülüyor). Ben anlayışla karşılayabiliyordum.

Kızgınlığını ifade etti mi?

Tabii ama ben o işin dedikodularına girmek istemem. Selçuk Bey için o şirketler çok önemliydi. Hakikaten büyük mesafeler kat etmiştik. Boya kimya sektöründe çalışan bir şirkete, tarıma dayalı sanayinin önemini anlatmak ve o yatırımların yapılması, başarılı olmamız…

O yıllarda grup şirketlerinin aldığı ivme çok büyük şüphesiz ki...

İşte o ivme esnasında ben de oradaydım ve yetkili etkili pozisyondaydım. Başarı Financial Times’ın da dikkatini çekmiş ve mülakat yaptılar. Stratejiyi anlattık, Türkiye’nin nasıl döviz dar boğazına gittiğini, tarımın mukayeseli üstünlüğü olan bir sektör olduğunu anlattık.

Aile şirketi olmasının zorluğu var mıydı?

Ben Yaşar Grubu’nda kendimi bir aile şirketinde hissetmedim. Neden hissetmedim? Çünkü mesela iç raporlamaya ihtiyaç olduğunu söyledim, kuruldu ve muntazam raporlar aldık. Yönetim sistemi değişti, organizasyon yapısı değişti.

PINAR’IN PINAR OLMASI…

O eski yapı kırabiliyor demek ki…

Onu kırıyorsunuz ama buna olumlu bakan bir patron ile. Selçuk Bey, “Bana sorma Ali, yürü yürü yürü” demiştir hep. Mesela ben tesadüfen Amerika’da Kraft grubunu buldum. 20 dakikalık bir randevu ile gittim, iki gün kaldım. Sonunda lisans anlaşmasıyla döndüm. Pınar’ın Pınar olmasındaki çok önemli faktörlerden biridir benim Amerikan elçiliğinin haber bültenlerinin altında böyle beş santimetrelik küçücük bir haberi okuyarak Kraft’a gitmem. Kraft’ın önemli bir gıda teknolojisine sahip büyük bir şirket olduğunu da biliyorum. Tabii çok keyifliydi. Ama sonunda strateji farkı doğdu.

TÜSİAD’DAKİ İLK PROFESYONEL

Bu da sizin özgürlüğe yelken açmanıza neden oldu sanırım…

Onu söylemek istiyorum, mesela ben TÜSİAD’ın yönetim kuruluna girmiş ilk profesyonel yöneticilerden birisiyim. Yönetim kurulunda profesyonel yönetici olmasın diyen İzmirli işadamları da vardı. Ben orada “Türkiye Profesyoneller Derneği mi kuralım” diye bir konuşma yapmıştım.

Siz üretim ve sanayiye el atmaktansa yöneticiliği tercih etmişsiniz…

Ben zaten özel sektörde çalışmakla ailemin, yetişmemin, çocukluğumun bütün baskılarının dışına yeterince çıkmıştım. Şöyle bir hırsım olmadı, çoğu zaman bir özel sektörden ayrılan yönetici bir rakip şirkete girerek “Ben ona gününü gösteririm” diyor. Yaşar Holding’in rakibi büyük holdingler bana iş teklif etti. Yaşar Holding’in ortağı yabancı şirketler danışmanlık teklif etti ama etik olmazdı, kabul etmedim.



KIRMIZI KETÇAP ŞİŞESİNİN KEŞFİ

Farklı bir lezzet mi aradınız?

Yaratıcılık yaparak, akla gelmeyen yeni konular bularak çalışmak hoşuma gidiyordu. Bir örnek vereyim; Kraft’la çalışırken ketçap yapmaya karar verdik. Yeterli tecrübemiz de yok. Ezilmiş domatesi bir İspanyol şirketinden alıyorlar ama şartnameye renk özelliğini koymamışlar. Rengi koyulaşmış ama sağlığa hiçbir zararı yok. O zaman ketçap şişeleri camdı bütün dünyada. Satıştaki arkadaşlar, “Ben bu renkte satamam” diyor. Büyük bir zarar edilecek, konu benim masama kadar geldi. “Peki ben size plastikten pırıl pırıl kırmızı bir şişe yapsam. Bunun içinde satabilir misiniz” dedim. Satıştaki arkadaş, “Abi bunu satarım” dedi. Ve dünyada ilk kırmızı ketçap şişesi Pınar’da oldu. Amerika’da da yoktu, hiçbir yerde yoktu. Ben de hiçbir zaman ben bunu keşfettim demedim. Keşke biz o zaman patent matent bunun farkında olsaydık, müthiş bir patent olacaktı bu. O zaman Türkiye’nin patentten haberi yok.

Sizin kırmızı plastik ketçap şişeleri bütün dünyaya mı yayıldı?

Kraft bunu gördü ve çok problemini halletti. Eskiden ketçap cam şişeden boşalmazdı, plastik şişeler o sorunu da çözdü. Demek istediğim ben bu tür şeylerden hoşlanıyorum. Kimsenin aklına gelmeyen şeyleri yaptırmak, yeni nişler yapmak.

Özgürlüğün ardından stratejik danışmanlık yılları geliyor...

Türkiye’nin çok önemli şirketlerine danışmanlık yaptım, yönetim kurulu üyeliği ve yöneticilik yaptım. Çünkü bizim stratejik danışmanlık bazen ‘maden söylüyorsun, geç başına yap o zaman’ı da getiriyor. Petkim, Vestel gibi şirketlerde yönetim kurulu başkanlıkları yaptım. O zaman Türkiye’ye yabancı danışmanlar gelmeye başladı ve işadamları ‘Bizim danışmanlığımızı bilmem ne Consultancy yapıyor’ demeye başladı. Adamların söylediğini zaten anlamıyor, adamlar bunu bildiği için sana üçüncü sınıf elemanlarını gönderiyor ve onların dediklerini pek de anlamadan uygulamaya çalışıyor.

HER ŞEYİ BİLEN PATRONLAR

Bir tür holding doktorluğu yapmak gibi galiba sizin danışmanlık işiniz;  muayene, 
teşhis ve tedavi süreçleri var.

Bazen bir dostum gelir, danışır. Üst yönetimiyle teke tek konuşurum. Emin ol, benim önerdiğim fikirler onlarda zaten var. Büyük bir kısmını da söylerler. Fakat maalesef bizde birçok şirketin tepesindeki arkadaş her şeyi biliyor. Ve asla dinlemiyor. Aslında fikir yanındaki insandan, hatta daha aşağı kademeden gelmesi lazım. Şirketlerin içinde çok fikir var. 

Türk tipi şirkette de, Türk tipi siyasette de aynısı yaşanıyor. Biz neden böyleyiz?

Birincisi dinlemenin metodunu bilmiyor. Onu kendisini rencide etmeyecek şekilde sistematize etmesi gerekiyor. Patron ya da CEO, kendisinden daha iyi bilenle çalışamayacağını düşünüyor. Yani kişisel kompleks. Kendisinin daha iyi bildiğini düşünüyor. Çoğu değerli insanları, değersiz görüyor. Dışarıdan gelen bir danışman söylediği zaman daha değer veriyor. Aşağıdan yukarıya öneriler gitmiyor. Halbuki o işi fiilen yapan insan sorunu gayet iyi bilir. 
Bir amire bir plaket verin, evinin baş köşesine koyar, onun için maaştan da önemlidir. Ama bunu yapmıyorlar. O zaman şirket içinde oradan oraya koşuyorsun, gittiğin yerdeki cambazlar elindeki topu atıyor, diğer yerdekiler uykuya dalıyor. Çünkü hep senin kızgınlığınla, itmenle çalışmaya alışmış. Sonunda göremediğin yerlere casus koyuyorsun. Halbuki şirketlerde en büyük suistimalleri en güvenilen insanlar yapar. Çünkü en az denetlenen onlardır. Bir süre sonra patron yetkileri kullanmaya başlar. Herkes onlardan korkar ve gerçekler patrona gelmez. Özetle megaloman olmamak, benim bir iş arkadaşım belli bir konuyu benden daha iyi düşünebilir diyebilmek gerekiyor.

CHP YENİLMEZ BİR PARTİ OLSA...

Türkiye’de siyasette, iktidarda da  aynı şeyi yaşanmıyor mu?

AKP’nin ilk programlarına bakın. Stratejik plan felsefesine tıpatıp uyan, zayıf ve güçlü yanları inceleyen, vizyon koyan, modern yönetimin bütün enstrümanları kullanıyor. Zaaflar için söylenebilecek en büyük tehlike güçlü olmanın insanları baştan çıkarmasıdır. En büyük tehlike güçlü olmanın insanları baştan çıkarmasıdır. ‘Power corrupts’ diye bir kelime vardır. Güç baştan çıkarır. Onun için güçlü de bir muhalefete ihtiyaç var. Türkiye’nin en büyük ihtiyacı bu.
İnsanlarda böyle bir hastalık var, her insan için geçerli. Hep onu söyledim, CHP de yenilmez bir parti haline gelse, ondan da ürkmek lazım. Demokrasi tarihine bakılırsa, bir Başkan seçiliyor ama Bakanlar Kurulu var. Bakanlar Kurulu’nu meclis kontrol ediyor. Onu mahkemeler kontrol ediyor. Demokrasi tarihi insanın gücünü kontrollü tutmaya yöneliktir.

Lider çıkarmakta neden bu kadar sıkıntı çekiyoruz?

Biz sivrilmeyi sevmeyiz. Bizde herkes eşit olsun isteği vardır ama yukarıda değil, aşağıda eşitlik. Paçasından tutup çeken bir eşitlik isteği, ‘Beni geçmesin’ diyen bir istek. Takdir de etmiyoruz, bizde her yerde böyle bu. Siyasette de, şirket içinde de, o zaman lider çıkmıyor.

Atatürk’ün liderlik sırrı neydi?

Akıl ve kalp. Müthiş bir zeka. Akıl ve kalbin buluştuğu bir deha. Vatanına çok büyük sevgisi var, insana çok büyük sevgisi var. Atatürk kelimenin tam anlamıyla bir liderdi. Lider arıyorsanız, o Atatürk’tü. Lider, uçurum kenarından karşı tarafa korkusuzca atlayandır. İkinci adam ne yapar, dizlik giyer, paraşüt takar, kaskını alır ve tabi karşıya o ağırlıkla atlayamaz. Lider ise ya karşıya atlar, ya da ölür. Onu da göze alır. ‘Ya istiklal, ya ölüm’. Bu çok anlamlı bir sözdür.

Anahtar kelime, stratejik yönetim mi?

Zamanlama ve dozlama her şeydir. Doğru dozda, doğru zamanda... Her şeydir. Yanlış zamanda en doğru şeyi söyleseniz, gitmez. En doğru şeyi birdenbire değiştireyim derseniz, olmaz. Onun için doğru dozda, doğru zamanlamada yaparsanız çok daha kısa sürede başarırsınız. Doğacak reaksiyonlar, karşı güçler sizi çok yavaşlatır. İnsanları ikna edeceksiniz.



DÜNYA BEŞ’TEN BÜYÜK DEĞİL

Dünya Beş’ten büyük mü peki?

(Düşünüyor) Hayır, dünya Beş’ten büyük değil. Dünyanın nüfusu Beş’ten büyük. Dünyanın fakirliği Beş’ten büyük, dünyanın cahilliği Beş’ten büyük, dünyanın aslında kaynakları Beş’ten büyük. Ama o Beş eğitilmiş, bütün kaynakları kontrol altına almış, askeri gücü geri kalanların hepsinden daha büyük ve daha etkili. E hangisi daha büyük? Beş daha büyük. Bütün kararları onlar aldırtabiliyorlar. Bu çok naif bir yaklaşım. Bu çok büyük bir savaş. Keşke Birleşmiş Milletler böyle olmasaydı, ben de isyan ediyorum.

Ali Koç’un kapitalizm artık son bulmalı görüşünü nasıl değerlendiriyorsunuz. Patronlara dank mı etti dünyadaki bu kesif fakirlik?

Evet, nihayet Türkiye’de de sahile vurdu ve en cesur olarak Koç ailesinden Ali Bey çok güzel, çok doğru bir çıkış yaptı. Arkasından da diğer bazı genç patronlar söyledi. Microsoft’un patronu Bill Gates, “Servetimizin yüzde 90’ını dağıtalım” dedi ve epey multi milyarder de buna katıldı. Bu insanlar ne istiyor? Bu din terörü değildir. Terörün asgari müştereği din değil, müslümanlık değil. Terörün asgari müştereği fakirlik, cahillik, huzursuzluk ve buna isyan etme duygusu. Bence terörün müşterek çözümü eğitim ve ekonomiyle ilgili.

Kapitalizm bitti mi gerçekten?

Kapitalizm bitti ama yerine konacak sistemde anlaşılamıyor. Dünyanın yaşadığı bu kadar ekonomik krizden sonra yeni bir sistem kurulması gerekiyor. Ama o sistemde anlaşamıyorlar. Amerika kendi parasını rezerv parası olarak kabul ettirdiği için kağıt basıp dünyanın bütün kaynaklarını ülkesine transfer edebiliyor. Avrupa da Euro’u çıkardı, “Ben de istiyorum” diyor. Mesela Japon Yen’i de denedi ama yenilerek köşesine çekildi. Yeni bir para sisteminde anlaşmaları lazım, Euro anlaşmıyor. Yeni bir sistem kurulsa, biz rezerv para olamayacağız diyor. Bu petrolü de içine alan çok yönlü bir savaş.

GÜCÜ ELİNE GEÇİREN...

Siyasilerde hırsın aklın önüne geçtiğini sıklıkla görüyoruz. Yönetenlerin olmazsa 
olmazı mıdır bu hal?

Brain adlı bilimsel dergide yayınlanmış bir araştırma var. İki bilim adamı son 100 senedeki İngiliz Başbakanlarıyla Amerikan Başkanları’nı, iktidara gelmeden önce ve iktidardaki davranış biçimleriyle inceliyorlar. İktidarda gücü eline geçiren sendroma yakalanıyor. Kararlarını çok hızlı ve analiz etmeden veriyor. Bir müddet sonra danışmanlarının fikirlerini dinlememeye başlıyor. Onları önemsiz görüyor. Çok okurken okumaktan vazgeçiyor. Bu da sonunda başarısızlığını getiriyor. Bu tıbbi bir durumdur diye açıklandı. Buna herkes uğrayabilir, önlemek için bilincinde olmak gerekir. Her yaptığında keramet bularak, her doğru kararını benim elimi Allah yönetiyor demekten kaçınmak lazım. Buna çok az kişi direnebiliyor. Korkum, liderlerin kontrolsüz kaldığı zaman buna çok daha çabuk düşmesi. Çok büyük dehalar bundan kendini koruyabiliyor. Sayın Cumhurbaşkanı’nın da dikkat etmesi gereken bir konu bu. Tenkitleri de bu açıdan aldığını görüyoruz.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın lider portresini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Benim kanaatim bir kere çok büyük bir hırsı var. Fakat takım oyununu yavaş yavaş terkediyor. Ben bilirim, ben en iyisini bilirim diyor.

Aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan da çok sayıda danışmanla çalışıyor...

Ama giderek o danışmanlar kendi fikrine çok yakın insanlar oluyor. Onun düşündüğünü ondan daha çok savunuyorlar. Halbuki objektif, bilimsel olunmalı. Amerika Başkanları’nın 12 kişilik ekonomi danışmanlar heyeti vardır. Yerleşik bir kurumdur, içinde Nobel’li iktisatçılar vardır. Cumhurbaşkanına bütün ekonomik kararlarında öneriler yaparlar, eleştirirler. Cumhurbaşkanı’na duymak istediğini değil, duyması gerekeni duyururlar.

ÇİVİ ÇAKMAK

Danışmanlık yaptığınız patronlarda da bu tavırla karşılaştığınız olmuştur şüphesiz…

Doğru bir şey söylüyorum, bu mutlaka yapılsın isterdim. Yapılmadığı zaman çok kızardım. Çok üzülürdüm. Sonradan şunu gördüm ki, uygulanmıyor olması onların hatası değil, benim hatam. Neden? Çünkü ben senelerdir test etmişim, doğruluğunu görmüşüm. En ileri önerileri yazıp rapor ediyordum. Fakat karşı taraf bunu hiç yaşamamış, hayatında ilk defa bunu duyuyor. Orta ölçekli bir Kobi sahibi bana, “Ali Bey iyi söylüyorsunuz da, afedersiniz alışmadık .. da bu don nasıl duracak” dedi. Ondan sonra dedim ki, “Ben dozlama hatası” yapıyorum. Adım adım gitmek lazım.

Nasıl yaptınız sonra?

Fikir yaymak çivi çakmak gibidir, çok hızla vurursan çivi eğrilir girmez. Belirli bir güçle tekrar tekrar vuracaksınız.


HİÇ ÖLMEYECEKMİŞ GİBİ ÖĞRENMEK

Ata binmek, balıkadamlık gibi uğraşlara eklenen yenilikler, yeni fikirler yeni ilgi alanları var mı?

Çocuklar hep neşelidir, gülerler. Ağlamaları da çabuk geçer ve hep canlıdırlar. Bir müddet sonra işte normal yaşamdaki yenilikler azalıyor. O düşen eğriyi biraz yükseltme çabası önemli. Bilgisayarda lotus programını ilk gördüğümde aklımı kaçırdığımı sandım, biz bununla neler yapabiliriz dedim. Daima genç asistanlarla çalıştım, onlardan çok şey öğrendim. Öğrenmeye devam ediyorum.

Büyük bir heyecan ve sevinçle anlatıyorsunuz şu anda da…

Hakikaten de öyle hissediyorum. Yeni şeyler öğrenmek, bunu da yapabiliyorsun diye şaşırarak yapmak insana yaşam sevinci veriyor. Kayak kaymayı öğrendiğimde de öyle oldu, “Ben o tepelerden nasıl indim” diye çok şaşırdım.

Hayat yeni tecrübeler ve heyecanlı bir macera mı bugün hala?

Kendimi biraz idama mahkum olmuş Karadenizli’nin hikayesine benzetiyorum. Son bir sözün var mı? diye sormuşlar idama giderken. “Bu bana büyük tecrübe oldu” demiş (Kahkahalar…) Bu yaştan sonra yeni bir şey öğrenmek... Kaç senem var neticede. Ama derler ya, “Hiç ölmeyecekmiş gibi çalış, yarın ölecekmiş gibi ibadet et”. Ben bilgiyi hiç ölmeyecekmiş gibi almaya devam ediyorum.

 
Nasıl Uğur Yüce oldu?
 
İzmir’de 70 bin değil, 300-400 bin mülteci var!
YORUMLAR
Toplam 7 yorum var, 10 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
ahmetmithat öztürk 24 Haziran 2020 Çarşamba 15:38

feyz alarak okudum bu söyleşiyi yapana teşekür ederim bizlerde faydalandık

Yorumu oyla      2      3  
Metin Elgün 27 Ekim 2019 Pazar 21:27

Çok kıymetli bir aydın ve bilirkişi.Balçova’da Agora’da kahve içmiştik.Tschibo de.Tekrar, Bir gün kahve içmek dileğiyle..Metin Elgün

Yorumu oyla      4      5  
Olcay Sağ 27 Nisan 2016 Çarşamba 20:17

Ben de yazıyı ilgi ile okudum .Ali Naili bey ülkenin yetiştirdiği değerlerden .Meral hanımla iki taraflı müşteri alış veriş ilişkimiz oldu .Çok saygın bir hanımdı ,rahmet ve saygı ileyad ediyorum . Aili Naili beyede baş sağlığı diliyorum .

Yorumu oyla      11      5  
Necil Toktay 25 Nisan 2016 Pazartesi 06:33

Ali Abi, Satir satir okudum, YH'e girerken, hedefin ne, diye sordugunuzda, sizin yeriniz demistim, olmadi, olamazdi, siz farklisiniz :) Meral ablaya uzuldum, bassagligi diliyorum, en son Dr. Mustafa Bey'de, dukkani onunde karsilasmistik, ama cok zaman oldu. Ilk Izmir gelisimde, merhaba demek isterim. Sevgiler, Necil Toktay

Yorumu oyla      11      5  
Hulya 28 Kasım 2015 Cumartesi 05:08

Sayın unuz sayın kubalı bilgiyi paylaştığınız için teşekkür ederim. Yolunuz açık olsun.

Yorumu oyla      14      5  
muhalif 27 Kasım 2015 Cuma 12:55

bilge insan, eğitim, hayat tecrübesinin getirdiği görgü ve doğru ve mantıklı cevaplar.siyasetin kirletemediği bir insan duruşu.. zihninde ipotek olmadan verilen cevaplar.sn.kubalı gibi insanlara ihtiyacımız var.

Yorumu oyla      17      5  
Uğur Yuce 26 Kasım 2015 Perşembe 20:44

Çok güzel bir söyleşi olmuş.Kendi tırnakları ile yükselen kişiler bir Farklı oluyor.Ayrıca eğitici...... Hem söyleyen hemde söyleten son derece başarılı. Kutluyorum. Sevgiler Uğur Yuce

Yorumu oyla      20      5  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Nasıl Uğur Yüce oldu?
Hanzade Ünuz, “Duayenler Anlatıyor” adlı yazı dizisinin ilk konuğu olan ...
Dünya 0 ve 1 değil... Arada sonsuzluk var…
Psikiyatri uzmanı Doç. Dr. Zeki Yüncü ile ‘galip’lerin ve ‘mağlup’ların dünyasını konuştuk…
İzmir inşaatın yıldızı olacak
Hanzade Ünuz Ege’de Sonsöz için sordu, Müteahhitler Federasyonu Başkanı Necip Nasır yanıtladı…
 
Umudun adresi CHP
Hanzade Ünuz Ege’de SonSöz için sordu... CHP Genel Başkan yardımcısı ve ...
Sevmek yetmez, oy verin
Hanzade Ünuz, Ege’de SonSöz için sordu... MHP İzmir 1. Bölge milletvekili ...
Numunelik kadın kontenjanı!
EGİAD Başkanı Seda Kaya ülke ve kent gündemine dair soruları yanıtladı.
 
Normal bir vekillik istiyorum…
Gönül Soyoğul sordu, Zeynep Altıok yanıtladı...
Biz dikme çiçek değiliz
Ege’de Sonsöz Sohbetleri’ne konuk olan CHP İzmir 2. Bölge milletvekili ...
Mutabakata kararlıyız
Ege’de SonSöz Sohbetleri’ne konuk olan MHP Grup Başkan Vekili, İzmir 1. ...
 
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Rahmetliyi nasıl bilirdiniz?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Bir Batı hikayesi
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Saltanat ve yağma kurumu olarak belediyeler...
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Onlar hayatın düşmanıdırlar sevgilim…
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Analar ne yiğitler doğurmuş!
Çağdaş ÖZGÜN
Çağdaş ÖZGÜN
Fotoğraf: İnsanlığımızı yitirirken soytarıya mı dönüşüyoruz?
Kemal ARI
Kemal ARI
Atatürk'ü anlamak...
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Göztepe gün sayıyor!
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Aklıma 'Doğan Kardeş' geliverince… 
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Sandık tartışması...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva