Oscar mı dediniz?

Abone Ol

97. Oscar (Akademi Ödülleri) töreninde, Sean Baker'ın yönetmenliğini üstlendiği "Anora" filmi, en iyi kadın oyuncu (Mikey Madison) dahil beş dalda ödüle layık görüldü. Anora filmi, filmin yönetmeni ve senaryo yazarı olan Sean Baker’a en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi özgün senaryo ve en iyi kurgu dallarında dört Oscar kazandırdı.

1971 doğumlu ve Amerikalı bir film yapımcısı, yönetmen ve senarist olan Sean Baker’ın kariyerine kısaca baktığımızda; filmlerinde genellikle göçmenler ve seks işçileri gibi marjinalize edilmiş grupların yaşamlarını konu aldığını görüyoruz.

İlk yönetmenlik denemesi olan "Four Letter Words" (2000) ile sinema dünyasına adım atan Baker, ardından "Take Out" (2004), "Prince of Broadway" (2008), "Starlet" (2012), "Tangerine" (2015), "The Florida Project" (2017) ve "Red Rocket" (2021) gibi filmlerle kariyerini sürdürdü. Bu filmler, genellikle düşük bütçeli ve marjinalize edilmiş toplulukların hikâyelerini empatiyle anlatmaya odaklanan filmler olarak göze çarptı. Örneğin, "Tangerine" filmi, transseksüel seks işçilerinin yaşamlarını konu alırken, "The Florida Project", düşük gelirli ailelerin çocuklarının perspektifinden Amerikan rüyasını sorgular.

Anora filmi, benim yönetmenin seyrettiğim ilk filmi oldu. Ancak 97. Oscar ödülünden önce 77. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’yi de kazanan bu film, benim için büyük bir hayal kırıklığı, bunu baştan ifade edeyim… Sebeplerine değinmeden evvel filmin konusundan bahsetmek istiyorum: Film, Brooklyn'de seks işçisi olarak çalışan genç bir kadın olan Ani'nin (Anora), Rus bir oligarkın oğlu Vanya ile tanışması ve ani bir evlilik kararı almasıyla gelişen olayları konu alır. Ani, zorlu yaşam koşullarına rağmen hayata tutunmaya çalışan, güçlü ve bağımsız bir karakterdir. Vanya ile tanışması, onun için bir peri masalı başlangıcı gibi görünse de bu ilişki beraberinde birçok zorluk getirir. Vanya'nın ailesi, bu evliliğe karşı çıkar ve Ani’yi tehdit ederek boşanmaya zorlar. Ani'nin geçmişi ve Vanya'nın ailesinin baskısı, çiftin ilişkisini sınar.

Film, Ani ve Vanya'nın ilişkisi üzerinden sınıf farklılıkları, toplumsal önyargılar ve aşkın karmaşıklığını işleme gibi kallavi bir iddia taşıyormuş gibi görünse de bana göre; kadın bedeninin metalaştırılmasına hizmet eden, ailece seyredemeyeceğiniz kertede pornografik öğelerin ön planda tutulduğu, ahlaki açıdan düşük ve düzeysiz bir erotizm filmi olmuş…

Oscar ödüllerini belirleyenlere bazı sorularım var:

Gazze’de, Ukrayna’da, Sudan’da ve dünyanın daha pek çok yerinde gencecik evlatlarını savaşlarda kaybeden annelerin çığlıklarını, yasını, ızdırabını geniş kitlelere duyuracak filmler yapılmıyorsa ya da yapılamıyorsa; en azından, dünyada bu kadar çok yoksulluğun, acının ve çaresizliğin yaşandığı bir dönemde, 2 saat 19 dakikalık süreli ve neredeyse ilk 1 saatinin tamamen pornografik görüntülerden oluştuğu ve kadın bedeninin ticari bir emtia gibi teşhir edildiği bu filme neden ödül verdiniz?

Gazze’de ikiz bebeği karnında hamile bir kadının, soykırımcı İsrail bombalarıyla patlayan bedenini anlatmaktan daha mı zordu her türlü pozisyonda sevişen bir kadını kamerayla anlatmak?

Sahi çok mu gururlandınız bu filmin ödül almasından? Nesinden mesela? Sizce, porno sahneleri içeren bir hikâyeyi, en iyi kamera teknikleriyle çekmek ve en iyi görüntüleri elde etmek nasıl bir sanatsal amaca hizmet ediyor?

Şampiyonluğunu yaptığınız batılı değerler, bir ailenin çocuklarıyla beraber izleyemeyeceği bu türden filmleri normalleştirmekle kalmayıp üstelik bir de ödüllendirerek, porno kültürünün yaygınlaşmasına katkıda bulunmayı da kapsıyor mu?

Kadın bedeninin seks sahneleriyle araçsallaştırılması, tüm kadınlar için aşağılayıcı değil midir? Feminist hareketlerin yıllardır mücadele ettiği kadın bedeni üzerindeki metalaştırmanın bir başka örneği değil midir bu film?

Sinema, sanatsal bir ifade biçimi olmanın ötesinde, toplumsal normları şekillendirme gücüne de sahip değil mi? Oscar, böylesine bir filmi ödüllendirerek, hangi kültürel değerleri yücelttiğini sanıyor?

Oscar ödülü, gerçekten sanatın saygın bir konuma yükseltilmesi anlamına mı geliyor, yoksa sadece belirli bir kesimin ekonomik ve ideolojik çıkarlarının korunmasına mı hizmet ediyor?

"Anora" gibi filmlerin ödüllendirilmesi, sanat adı altında etik sınırların aşılmasını normalleştiriyor ve kadın bedeninin nesnelleştirilmesini meşrulaştırıyor. Dünya genelinde açlık çeken, eğitime erişimi olmayan milyonlarca çocuğu ve savaş mağdurlarını düşündüğümüzde; bu gibi filmler sayesinde, Oscar’ın ve Amerikan film endüstrisinin, nasıl bir ahlaki ikiyüzlülüğü temsil ettiğini açıkça görebiliriz. Gerçek sanat, insanlığın acılarını ve hikayelerini pornoya başvurmadan da anlatabilmelidir…