Örgütü bitirin çağrısı ve aklıma takılan sorular

Abone Ol

Abdullah Öcalan’ın dünkü PKK’ya yönelik silah bırakma çağrısı, Türkiye'de ve uluslararası kamuoyunda, yeni tartışmaların alevlenmesine neden olacak görünüyor. Ancak, bu çağırının ne kadar gerçekçi olduğu ve PKK'nın buna ne derece uyacağı konusu bir muamma!

Bu konuda, naçizane, aklıma takılan bazı soruları paylaşmak istiyorum:

Örgütü bitirin. Peki, bitsin. Barış gelsin. Tamam gelsin. Kim istemez ki barışı? Peki nasıl gelecek barış?

Örgüt kendini feshetmek istese bile, Irak, İran, İsrail, Fransa, İngiltere ve ABD, kendi jeostratejik amaçları için, örgüt kartını Türkiye’ye karşı kullanmaktan vazgeçmek isterler mi?

Demokratik adımlar atılarak, örgütün varlığını gerekçelendiremeyeceği bir zemin oluşturulmadan, yukarıda adı geçen ülkeler örgütün varlığını bitirmesine engel olmazlar mı?

Örgüt kendini feshetme kararı almazsa, bir sonraki aşama ne olacak?

Örgüt fesih kararı alırsa, Kürt siyasi hareketinin temsilcileri Kürt seçmeninden ne yönde bir destek talep edecekler? Örneğin, yeni anayasa yapım sürecinde, iktidara mı eklemlenecekler?

İmralı’dan yapılan çağrının, Kuzeydoğu Suriye’deki SDG ve YPG güçleri üzerinde etkisi olacağına inanmak makul mü? Kuzeydoğu Suriye’de bambaşka bir denklemin kurulduğundan iktidarın haberi vardır herhalde. Orada belli ki son sözü Amerika ve İsrail söyleyecek. Halihazırda, İsrail’in SDG ve ona bağlı YPG’nin gitmesini istemediği ortada. Hatta Kuzeydoğu Suriye’de SDG yarı özerk bir statü dahi kazanabilir. En iyimser ihtimalle şu andaki durum çok belirsiz, zira Amerika askerini çekip çekmeyeceğini söylemedi henüz… En kötü ihtimalle, SDG yöneticileri biz içimizdeki PKK unsurlarından ayrıldık deyip, yoluna devam etmek isteyebilir. Yani PKK’nın kendini feshetmesi ya da feshetmemesi YPG’yi bağlamaz izlenimi veriyor. Onları bağlayacak tek güç İsrail ile Amerikan’ın desteğini sürdürüp sürdürmeyeceği gibi gözüküyor…

PKK derken, tarihsel olarak silahlı mücadeleyi temel bir strateji olarak benimsemiş bir yapıdan bahsettiğimizi unutmayalım. Özellikle sahadaki komutanların ve silahlı kanadın yöneticilerinin karar alma mekanizmasında etkili olduğu bilinmekte. Dolayısıyla, Öcalan'ın çağırısı PKK içerisinde her zaman mutlak bir otoriteyle kabul edilmiyor. 2013 çözüm süreci döneminde de benzer bir durum yaşanmış, PKK silah bırakma konusunda tereddüt göstermiş ve süreç çeşitli nedenlerle başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Geçmişte yapılan barış girişimlerinin başarısızlığa uğramış olmasının temel sebeplerinden biri, siyasal alanda etkili adımların atılmamasıydı. Demokratik haklar konusunda gelişmelerin olmaması, ifade özgürlüğüne, siyasi katılıma ve Kürt meselesine dair reform eksiklikleri, barış sürecinin geleceğine dair şüpheleri artırmakta. Şu anki siyasi ortamda, demokratik çözüm odaklı bir yaklaşım benimsenmeden atılacak her adım, geçmişteki girişimler gibi akamete uğrayabilir. Bunun yanı sıra, Türkiye kamuoyunda bu konuda farklı görüşlerin olması, toplumsal bir uzlaşının sağlanmasını da zorlaştırabilir. Hükümetin atacağı adımların toplum tarafından benimsenmesi ve desteklenmesi, barışın kalıcı olabilmesi için kritik bir faktör.

Abdullah Öcalan'ın silahları bırakma çağrısının gerçek bir sonuca ulaşması için hem PKK'nın iç dinamikleri hem de Türkiye'nin demokratik reform süreci belirleyici olacak görünüyor. Ancak, silah bırakma sürecinin tek taraflı bir şekilde ilerlemesi, uzun vadede barışın sürekliliğini sağlamak için yeterli olmayabilir. Gerçek bir barışın tesis edilmesi, Türkiye'nin demokratik standartlarını yükseltmesi ve toplumun tüm kesimlerini kapsayan bir uzlaşı zemini oluşturması ile mümkün olabilir…