Bundan yalnızca birkaç on yıl önce, gelişmiş sağlık sistemlerine sahip ülkelerde, Avrupa’da veya Türkiye’de, kızamıktan dolayı bir çocuğun hastaneye kaldırılması, hele ki hayatını kaybetmesi neredeyse imkânsız gibi görünüyordu. Oysa bugün hem Avrupa’da hem de Türkiye’de kızamık yeniden gündemde. Vakalar artıyor, hastaneler alarma geçiyor ve halk sağlığı uzmanları bu geri dönüşün temel nedenini açıkça ifade ediyor: Aşılama oranlarındaki düşüş.
Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre, kızamığa karşı toplum bağışıklığı sağlamak için aşılanma oranının yüzde 95’in altına düşmemesi gerekiyor. Ancak bu oran, İngiltere’de yüzde 84’e kadar gerilemiş durumda. Türkiye’de ise Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2023 yılında bu oran resmi olarak yüzde 95 civarında gösterilse de, sahada özellikle göçmen nüfusun yoğun olduğu bölgelerde ve sosyoekonomik olarak dezavantajlı topluluklarda aşılama oranlarının ciddi şekilde düştüğü gözleniyor.
2023 ve 2024’te Türkiye’nin farklı illerinde kızamık vakalarında artış rapor edildi. İstanbul, Gaziantep, Şanlıurfa ve Ankara gibi büyük şehirlerde, aşısız çocuklar arasında salgın kümeleri oluştu. Özellikle Suriyeli ve Afgan mülteci çocukların yeterli sağlık hizmetine erişememesi, bu artışta önemli bir faktör olarak değerlendiriliyor.
Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de COVID-19 pandemisi sırasında yayılan aşı karşıtı söylemler, MMR (kızamık, kabakulak, kızamıkçık) aşısına olan güveni zedeledi. Ancak uzmanlar, bu sorunun sadece aşı karşıtlığıyla açıklanamayacağını, sağlık hizmetlerine erişim eksikliğinin de büyük rol oynadığını vurguluyor.
Türkiye’de de bazı aileler, özellikle büyük şehirlerde yoğun tempoda çalışan ebeveynler, çocuklarını aşı merkezlerine götürmekte zorlanıyor. Randevu sisteminin karmaşıklığı, sağlık çalışanlarına ulaşım sıkıntısı, annenin yalnız olması, kreş ya da iş yükü gibi nedenlerle aşı zamanında yapılamıyor ya da hiç yapılmıyor.
Özellikle kırsal alanlarda ve göçmen mahallelerinde yeterince Türkçe bilmeyen ailelere bilgi ulaştırılamıyor. Bilgilendirme kampanyalarının yetersizliği, komplo teorilerinin sosyal medya üzerinden hızla yayılmasına neden oluyor.
Türkiye’de 2000’li yıllarda başlayan “Aile Hekimliği” sistemine geçiş, bir yönüyle sağlık hizmetlerine erişimi artırmış olsa da, artık birçok ebeveynin şikâyeti aynı: “Artık sürekli değişen doktorlara güvenemiyoruz.”
Bu durum İngiltere’de de benzer şekilde yaşanıyormuş. Eskiden sabit bir aile hekiminin rehberliğinde yapılan aşılamalar, bugün sistemin parçalı yapısı nedeniyle ihmal edilebiliyor.
Türkiye’de sağlık çalışanlarının iş yükünün artması, sahada daha az sağlık elemanı ve hemşire bulunması, ailelerle kurulan birebir temasın zayıflamasına yol açtı. Bu boşluğu, sosyal medyada yayılan yanlış bilgiler hızla dolduruyor.
Kızamık son derece bulaşıcı bir hastalık. Havayla yayılıyor, bir çocuk hasta olduğunda genellikle semptomlar belirginleşmeden önce çevresindekilere bulaştırıyor. Bu da, salgın kontrolünü oldukça zorlaştırıyor. Türkiye gibi büyük, kalabalık şehirlerde bir vaka kısa sürede onlarcasına dönüşebilir.
Dr. Elizabeth Whittaker’in Birleşik Krallık için yaptığı uyarı, aslında Türkiye için de geçerli: “Eğer şimdi harekete geçmezsek, bizi bekleyen çok büyük bir sağlık krizi var.” Kızamık yalnızca döküntü ve ateşle sınırlı değil. Akciğer enfeksiyonları, beyin iltihabı, hatta ölümle sonuçlanabilecek komplikasyonlar yaratabiliyor. Ayrıca sağlık sistemine ek yük getiriyor; özellikle çocuk servisleri üzerindeki baskıyı artırıyor.
Ne yapılmalı sorusuna karşı, uzmanların önerdiği başlıca önlemler şöyle: Aşı bilgilendirme kampanyaları çok dilli, yerel ve kültüre duyarlı şekilde yeniden tasarlanmalı. Mobil aşılama birimleri, özellikle kırsal ve dezavantajlı bölgelerde yaygınlaştırılmalı. Aile hekimliği sisteminde sabit ve güvenilir sağlık personeliyle temas teşvik edilmeli. Randevu sistemlerinde esneklik ve kolay erişim sağlanmalı; özellikle çalışan ebeveynler düşünülerek hafta sonu veya mesai dışı aşılanma imkânları artırılmalı. Sosyal medyada yayılan yanlış bilgilerin önüne geçmek için doğru ve güvenilir dijital içerikler hızla yaygınlaştırılmalı.
Türkiye ve dünya, kızamığı neredeyse unutmuştu. O kadar başarılı bir aşılama geçmişimiz vardı ki, bu hastalığın ciddiyetini hatırlayan pek kimse kalmamıştı.
Ancak aşıların başarısı, hastalıkların hafızasını sildi. Bu yüzden şimdi hem toplum sağlığını korumak hem de sağlık sistemini çöküşten kurtarmak için harekete geçmek şart. Aksi halde kızamık, sadece bir hastalık olarak değil, sistemin ihmali ve kırılganlığının sembolü olarak karşımıza çıkacak.