Modern zamanlardan geriye kalan

Abone Ol

Yanlış yaşanmış zamanların hesabını hayat dönüp soruyor. Ve yeryüzünde olan bitenler gösteriyor ki insanlık bir kere daha böyle bir dönemden geçiyor.

Uygarlığın 10 bin yıllık hikayesinde hayatın bu denli bayağılaştığı bir başka dönem var mı, bilemiyorum.

Neden böyle düşündüğüme gelince…

Yüzlerce, binlerce kavram, deyim, terim ve olguyla allayıp pullayıp muktedirlerin dayattığı kültür, medeniyet, tarih, ilerleme, gelişme, bilim, aydınlanma, vs. insanı tabiata karşı örgütledi ve zamanla insan kendine yabancılaştı.

Tabiata savaş açan yabancı, mülkiyeti keşfetti. Mülkiyet koşullarında ortaya çıkan uygarlık, yerleşik tarım toplumlarında vücut buldu. Böylece, insanın tabiata saldırısı olağanlaştı. Niyet, tabiatı hizmetine koşmaktı.

O gün bugündür tabiatın laneti hükmünü sürüyor. İklim krizi, kuraklık, kıtlık, doğal afetlerin yanı sıra, uygarlık kriziyle ortaya çıkan insanlık durumu, lanetle gelendir. Aptal topluma giden yolun taşlarını döşeniyor.

Yeryüzünde barınmak ile yeryüzünü işgal etmek arasında fark var. Evrimin soyutlamayı öğrenme aşamasına gelen insan, yeryüzünü işgali tercih etti. Bu tercihini de tanrının lütfuna bağladı. Ve bu paradoks, iki yüzlü ahlakı inşa etti.

Bugün, gösteri toplumunda her şeyi görüntüden ibaret kılan tüketim kültürüyle hemhal satıhlaşan insan değersizlikle maluldür.

Hayata dair tasavvurunun ne olduğundan ziyade, piyasa düzeninde metalaşan gündelik hayatın getirdikleriyle varlığını anlamlı kılan insan, tükeniş zamanlarını yaşıyor. Ve tükenişi durduracak irade oluşur mu, orası meçhul.

Çünkü günümüzde insan, geleceğini inşa edecek kadar uzağı görecek durumda değil. İnsanın dijital dönüşüme teslim olması, güçlü ihtimaldir.

Hayatlarımız işgal altında. Uygarlık geliştikçe bu işgal derinleşti. Şimdi, “başka bir hayat” sadece sloganlarda…

Hiç umut yok mu? Kişinin hayatı ellerinin arasından kayıp giderken başkaldırı umut olabilir. Ama o da akıl ve yürek istiyor.