Kooperatif davası: Hard kapitalizmin gazabı ve Tugay’ın öfkesi!

Abone Ol

Cuma günü başlayan ve Salı gece yarısında 5 tahliye ile tamamlanan kooperatif davasında 13 Ekim tarihi yeni duruşma tarihi olarak belirlendi.

CHP İl Başkanı Şenol Aslanoğlu ile İzmir Büyükşehir Belediyesi önceki başkanı Tunç Soyer’in de dahil olduğu 6 ismin tutukluluğu ise sürüyor.

Yargılamalarda mahkemelerin mekansal önemine kısaca değinmekte fayda görüyorum.

Davanın mekansal olarak kente bir hayli uzak olan Şakran Cezaevi’ne alınması sadece sanık yada sanık yakınlarını değil davayı takip eden avukatları ve basın mensuplarını süründürmekten öteye bir anlam taşımamaktaydı. Mekansal olarak davanın Bayraklı Adliyesi’nde yapılması katılımı arttıracağı gibi dava ile ilgili olağan bir görüntü verilmesini de sağlayabilirdi.

Ancak her şey olağanüstüydü.

Basın mensupları için sarı basın kartı zorunluluğunun kaldırılmasını bir biçimde halletsek de cezaevi girişinde telefonlarımıza el konulması ile mahkeme salonuna laptopların sokulmasının savcılık tarafından engellenmesi de davadaki olağanüstü halin bazı örnekleriydi. Mahkemenin mekansal atmosferi sanıkların birçoğunun tutukluluk halinin devam edeceğine dair bir izlenim de oluşturuyordu.

SOYER’İN SAVUNMASININ ANLAMI

Dava ile ilgili konuşursak…

Davanın en dikkat çekici noktası Tunç Soyer’in savunmasıydı. Soyer’in savunması Türkiye’deki inşaat ekonomisi, emlak rantı ve konut krizine dair temelli bir kapitalizm eleştirisine dayanmaktaydı. Savunmada, kooperatif modelinin rantçı müteahhit sistemine bir alternatif olarak halkçı bir anlayışla inşa edilmek istendiğini, bu modelin toplumun büyük bölümünün uygun fiyatlarla konuta erişmesinin tek yolu olduğunu ve halk tarafından sahiplenilmesi gerektiğini özetledi.

Soyer, projenin Türkiye’deki “hard kapitalizm”e alternatif bir model olması hasebiyle iç ve dış gerekçelerle engellenmeye, işlemez hale getirilmeye çalışıldığını ve yargılamanın da bu muhtevada yapıldığını belirtti.

Dünyanın neresinde olursa olsun mevcut sisteme geliştirilen her model gazaba uğratılmıştır. Kapitalizme alternatif bir model olan ve ona meydan okuyan sosyalizmin ömrü dahi insanlık tarihinde ancak 70 yıl yer edinebilmiştir. ’80 öncesinde büyük kentlere yaşanan göç dalgasında konut sorununu çözemeyen iktidarlara karşı alternatifi devrimci sol örgütler yaratmıştı. Kentin tepelerine, ücra noktalarına yapılan gecekondu mahalleleri halkın katılımı ile inşa edilmiş, bu mahalleler uzun süre sol örgütler için adeta üs olmuştu. Darbe sonrası devrimci sol örgütler kendini toparlayamadı, halkta karşılığını yitirdi. Zaman geldi geçti, gettoların hakimi tarikatlar ve çeteler oldu.

45 yıl önce olduğu gibi bugün de konut meselesi yoksulların canını yakıyor. Devlet eliyle TOKİ konutları yapılsa da herkese nasip olacak büyüklükte projeler maalesef geliştirilemiyor. Soyer, bu sistem içerisinde büyükşehir eliyle kendince bir model üretmeye çalıştı. Halkın uygun fiyata, dayanıklı konutlara kavuşmasını hayal etti. Soyer belki de 45 yıl önceki gazabın bir benzeri yaşayacağına ihtimal vermedi. Ve yaşananlar, konut sorununun çözümü üzerinde kooperatif sistemi ile yol yürümek isteyenleri de epeyce ürküttü.

Kooperatif konusunda oluşan ruh hali pek tabi mahkeme salonuna da yansıdı. İl Başkanı Şenol Aslanoğlu’nun dahi “bilseydim bu işe girmezdim” sözü yargılananların ruh halini anlatır nitelikteydi.

YEREL YÖNETİMLER-İŞ DÜNYASI ARASINDA BAĞLAR ZAYIFLIYOR

Sanıklardan Halil Telli’nin ifadesi yine çarpıcı ifadelerden birisiydi. Telli, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamaya atıf yaparak “Tugay yaptığı açıklamada İzmirlilere serzenişte bulundu, ‘toplumu eleştiriyorum, yönetime daha aktif katılmalısınız, projelere girmiyorsunuz, bu iş böyle olmaz’ dedi. Konut sorununa el attık, şimdi mahkemedeyiz” sözü aslında birçok şeyi özetliyor. İş insanları, büyükşehir kurumsalı ya da ilçe belediyeleri ile iş yaparken artık 40 kez değil 400 kez düşünecektir. Yine tutuksuz sanıklardan birisinin “belediyeler ile iş yapmanın sonu ya icradır ya mahkemedir” sözü de yerel yönetim ile iş insanları arasındaki bağların iyice zayıfladığını bize gösteriyor.

Unutmadan; Mahkeme heyeti olabildiğince sakin bir tavırla davayı görse de dikkat çekici bir hamle yaparak sanıklara tuzak kurdu. Bu tuzak da “kamu zararının karşılanması” konusunda gelen soruydu. Mahkeme heyetinin “kamu zararını öder misin?” sorusunu sorarak bir nevi kamu zararı oluştuğu yönünde intiba edinmeye çalıştı. Çünkü bazı sanıklar bu soruya “evet” yanıtı verdi ve bu durum kamu zararı konusunda sanıklara bir fatura kesilme ihtimalini arttırdı.

TUGAY’IN ÖFKESİ…

Mahkemede İzmir Büyükşehir Cemil Tugay’a yönelik yapılan atıflara da değinmek gerekiyor. İnşaatlardaki gecikmenin nedeni olarak kooperatiflerle yapılan sözleşmelerin feshedilmesi sonrası binaların durduğu, Kentsel Dönüşüm Daire Başkanı Ayşe Özçelik ile ona bağlı kontrolör ekiplerin inşaat sürecini sabote eden fiillerin içerisine girdiği iddiaları üzerinden gerek kooperatif yöneticisi olan iş insanlarının gerekse de tutuklu sanıkların bazılarının ifadeleri yer aldı.

Cemil Bey ise kendisine yöneltilen iddialara dün ekran karşısına çıkarak yanıt verdi. Tugay, fesih gerekçesini İZBETON’un bir alt yüklenici olarak kooperatiflere inşaatları veremeyeceği, kooperatif verme işlerinin ihalesiz yapıldığı yönündeki Sayıştay başmüfettişinin raporuna bağladı. Daire Başkanı Özçelik’in kendi döneminde yeniden aynı daire başkanlığına getirilmesi konusuna değindi ve daire başkanının arkasında olduğunu belirtti.

Gerek kooperatif yöneticisi iş insanlarının gerekse de İl Başkanı Aslanoğlu’nun hedef aldığı bir isim olan Ayşe Özçelik ile kontrolör ekibinin yaşanan gecikmelere neden olma sebebiyle sanık olarak yargılanma ihtimalleri bulunduğunu ekleyelim.

Cemil Tugay’ın basın açıklamasında kooperatif dosyasına bağlanan ve İZBETON’da kesilen temsil ağırlama faturalarına imza atan iki genel müdür yardımcısının yargılanması ile alakalarının olmadığını, kooperatiften yargılandıklarını söylemesi teknik olarak hatalı idi. Bu iki isim büyükşehir tarafından yürütülen iç denetim sonrası mahkemeye intikal ettirilen dosyadan yargılanıyorlardı.

Yine mahkemeye sunulan “kamu zararı yoktur” belgesinin İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kurumsal görüşü olmadığını ve dosyanın hukuksuz biçimde edinildiğini belirten Tugay, sanıkların tutuksuz yargılanması konusunda avukatların önemli bir dayanağı olan belgeyi bir nevi boşa düşürdü ve raporun 13 Ekim’e kadar yetişmesinin mümkün olmadığını da belirtti.

Kooperatif davasında verilen ifadelerin Cemil Bey’in kimyasını bozduğu görülüyor. Basın açıklaması esnasında oldukça gergindi. Gazetecilerin temel işi soru sormaktır. Keza meslektaşım Yağız Barut’un davada yargılanan iki genel müdür yardımcısının durumu, dava ile birlikte tartışmaların odağı haline gelen Daire Başkanı Ayşe Özçelik’in belediyedeki geleceği ve Çevre, Şehircilik İl Müdürü iken kooperatif inşaatındaki mühürleme işlemi operasyonunu yapan, sonrasında Tugay Büyükşehir Belediye Başkanı olduğunda Ege Şehircilik şirketinin başkan yardımcılığına getirilen Ömür Özdil'in görevinden ayrılması hakkındaki soruları karşısında gerginleşmesi şaşırtıcıydı. Salonda değildim ama orada olsa idim bu sorulardan birisini muhakkak soracaktım.

Toparlarsak;

Halef ile selefin seçim sonrasından bu yana devam eden karşılıklı tartışması mahkeme koridorlarında “göndermeler yaparak” sürmüştür.

İyi niyetle yola çıkan Tunç Soyer, biraz beceriksizliğin biraz da hard kapitalizmin kurbanı olmuştur.

Cemil Tugay, gerek mahkemeye katılmayarak gerekse de yaptığı basın açıklaması ile kooperatif davasına koyduğu uzak mesafeyi korumuştur. Eleştirilerin odağındaki bürokratına da sahip çıkarak bir nevi mahkemede verilen ifadelere meydan okumuştur. Dava konusundaki gergin ruh halini dışa vurmuştur.

Baskı altındaki mahkeme heyetinin 5 isme tahliye vermesi ve davayı İzmir Adliyesi’ne taşıması pozitif bir etki yaratmıştır.