Kıymayın efendiler, yazıktır, günahtır!

Abone Ol

Bu köşeyi yakından izleyenler...

Şıppadanak hatırlayacaktır...

Geçtiğimiz Perşembe...

Bu köşedeki yazının başlığı

Karanlıktaki gerçeğin “cılız” ışığıydı...

Zeytin düşmanları...

Yeni yeni “maden sahaları açılsın” diye...

Asırlık zeytin ağaçlarını köklemek için...

Tahmin edemeyeceğiniz bir “iştiha” ile yasanın çıkmasını bekliyordu...

İstedikleri oldu...

Komisyondan geçti...

Oysa...

O politikacılar da “zeytin” ile büyümüşlerdi...

Farkında bile değillerdi...

***

Aslında...

Bu “zeytin düşmanlığı” yeni değil...

Milletçe...

Bizi büyüten, bugünlere taşıyan “altın besin zeytin”e...

Nasıl oldu da...

70 – 75 yıl içinde o “nimet”e sırtımızı döndük?

***

Yüzyıllardır...

İspanya’nın... İtalya’nın... Yunanistan’ın....

Bizim efsane zeytinliklerimize bakıp...

“Nasıl da Türk’ün Zeytini’ni bitiririz?” senaryoları hazırlıyordu...

Başardılar da...

***

Eskiler, bilir...

Gençler ise “Yok artık!” diyecek...

Şimdi okuyacaklarına...

***

Yeni kuşak hariç...

O türküyü bilmeyen yoktur...

“Zeytinyağlı yiyemem aman, basma da fistan giyemem aman...”

Diye başlar...

“Senin gibi cahile, ben efendim diyemem aman...”

Diye devam eder...

Aslında güzelim zeytinyağımıza “gönderme”dir...

Dahası...

Masum bir türkü zannettiğimiz o kıpırdak dizeler...

Siyasi ve ekonomik bir tuzaktan başka bir şey değildi...

***

Bizim yaşımızdakiler iyi bilir...

İkinci Dünya Savaşı sonrası...

Amerika “güçsüz ülkeler”e yardım paketi hazırlar. Adı da “Marshall Planı”dır... 1947’de önerilir, 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe girer...

Ne var ki...

Hikayenin içinde “farklı bir senaryo” sıkıştırmışlardı...

Amerika elindeki mısır dağlarını eritmek için...

Marshall Planı’ndan faydalanmak isteyen ülkelere...

Mısırözü yağı alma ön koşulu koyar...

Yetmez...

Türkiye de buna karşılık ilk margarin fabrikasını yaratır...

Sırf bu yüzden birçok zeytin ağacı yerinden sökülür...

Kalan zeytinlerden elde edilen yağ da ABD’ye satılır ve mısırözü yağı olarak bize geri döner...

***

İnanılmaz bir “yalan bombardımanı” başlar; mısırözü yağını teşvik etmek amacıyla...

Isınan zeytinyağının kanser yaptığını yayarlar...

Peki; biz ne yaptık bu saçmalığın karşısında?

Amerika ne istediyse O’nu yaptık...

Böylesi haberlerle zeytinyağından uzaklaştırılıp...

Aslanlar gibi...

Milletçe margarine alıştırıldık...

...Ve, “beter” olduk...

Hatırlayın çocukluğunuzu...

Sokakta top koştururken...

Anneciğiniz...

Bir dilim ekmeğe sürülen margarin yağını size uzatmaz mıydı?

***

Az daha unutuyorduk...

Şaka gibi ama...

“Basma fistan” giyen kadınlar da...

Zamanla sentetik kıyafetlerle tanıştılar ve...

Hala “sentetik” kumaşlara bayılıyoruz...

***

Türkiye’nin yakından tanıdığı...

Prof. Dr. Canan Karatay’ın açıklamaları adeta hayat dersi gibi...

Diyor ki:

“Türkiye’de 1952’de margarin üretimine başlandı... O tarihe kadar insanlar tereyağı ve zeytinyağı yiyorlardı. Margarin satılabilmesi için her yol denendi. Zeytinyağlı yemenin, pamuklu kumaş giymenin aşağılanmış bir davranış olduğu algısı yaratılmak üzere bir halka ilişkiler mucizesi gerçekleştirildi. 1954’te (Zeytinyağlı Yiyemem Aman) türküsü derletildi... Aslında Yunan şarkısı ve bir aşkı anlatıyor... Pek çoğumuz altında yatan gerçeği bilmeden bu türküyü matah bir şeymiş gibi yıllarca söyledik ve halen de söylemeye devam ediyoruz...”

Bitiriyoruz...

Ömrünün 50 yılını “CHP”ye vermiş…

Değerli büyüğüm Bülent Baratalı'ya sordum:

“Süper iznin önü açıldı; Meclis'i karıştıran “zeytinlik teklifi”nin tamamı komisyondan geçti! Şimdi milletçe “Hayırlı, uğurlu olsun!” mu diyeceğiz? Yoksa bi’köşeye çekilip kaderimize mi ağlayacağız?

...Ve; söz, Sayın Baratalı’da...

Zeytin ağacı tüm kutsal kitaplarda, kutsallığın, bolluğun, adaletin, sağlığın, gururun, zaferin, refahın, bilgeliğin, aklın, arınmanın, yeniden doğuşun ve en önemli değerlerin sembolüdür...

Barışı, bereketi sağlığı ve ölümsüzlüğü temsil eder... Onun için adı “Ölmez Ağacı”dır... Gövdesini 10 parçaya böl, toprağa dik, bir müddet sonra 10 ağacınız olur... Öylesi dayanıklı ve doğurgandır... Meyvelerinden yağ, çekişte (yeşil kırma zeytin) siyah zeytin, bizim yarım adada da “hurma zeytin” olur... Budarsın yakacağın çıkar, yapraklarından çay olur... Zeytin ağacını Nuh Peygamber gemisine aldı, “Hammurabi Kanunları” ile korudu... Yunanistan zeytin ağacı sayesinde refahı buldu... Zeytin ağacının korunması için Yunan Filozof Aristo tarafından Yunan Anayasası’na madde kondu... Zeytin’e zarar verenlerin cezası idamdı... İlk koruma kanunu Atinalı Devlet adamı Solon tarafından çıkarıldı... Vatanı Anadolu’dur... 39 bin yıllık fosili bulunmuştur... Atatürk 1929 yılında Yalova Millet Çiftliği’ni gezerken bakımsız zeytin ağaçlarını görmüş, talimatı ile ağaçlar budanmış, iyileştirilmiş, zeytincilik kursları açılmış, yurt dışına elemanlar gönderilmiştir... Ata’nın döneminde “zeytin bakım fen memurları” yetiştiriliyordu... 1927 / 1929 yılları arasında zeytinciliğe verilen önem, 1939’da yeni bir kanunla güçlendirildi... Bu kanun tek bir ağaç için çıkarılan kanundur... Korunması, yaşatılması için çok özel önlemler alınmış, zarar verenler için olağandışı cezalar öngörülmüştü... Yabancı zeytinleri aşılayanlara toprak ve kredi desteği verilmiştir... Günümüze kadar çıkarılan “ardıl kanun” değişiklikleri ile korunmaya devam edilmiştir... 1995 ve 2008 yılındaki olumsuz müdahaleler kamuoyu baskısıyla geriye çekilmiştir... Mevcut duruma göre zeytinliklerin içine hayvan sokulması bir kilometre yakınına kadar hayvan ağıllarının yapılması, kesilmesi, taşınması, üç kilometre yakınına kadar zeytinyağı fabrikaları hariç, toz duman çıkaracak yapılanma yasaktır...

Belediye sınırları içinde ise...

Arazinin imar hudutları içine alınması halinde arazinin ancak “yüzde 10”u kullanılabilir... Fakat, bir müddet önce çıkarılan yönetmelik Anayasa’nın ve kanunların önüne geçmiş, madencilerin önünü açmıştır... Turgut Özal döneminde bazı kanunlar yürürlükten kaldırılırken, “Zeytincilik Kanunu” da yürürlükten kaldırılmış, bu olay “yıkıma” sebep olmuş, Kuzey Ege zeytinleri imara açılmıştır... Kuzey Ege, bu yıkımı yaşarken, Yarımada belediyeleri olarak zamanın İzmir Valisi Kutlu Aktaş’a yaptığımız başvuru kabul edilmiş; sayın vali bir emirname yayınlayarak kıyımı önlemiştir... Çok az yıkım da Çeşme otoyolu sırasında yaşanmış, o dönemin belediye başkanları olarak “farklı güzergah taleplerimiz” kabul edilmiş ve yıkım en aza indirilmiştir...

Herkes şunu bilmelidir:

Madencilikten hiçbir ülke abad (kalkınmış / gelişmiş) olmamıştır... Zeytini yok etmeye yönelen her girişim “eko sistem”de geri dönüşsüz tahribat yapar... Zeytinden sonra hayvansal üretim için hayati önem taşıyan meralara sıra gelecektir... “Zeytincilik Kanunu”ndaki değişiklik yedi defa Meclis’e gelmiş, halkın direnişi ile geri çekilmiştir... Bu teklif çok tehlikeli ve ölmez ağacı ortadan kaldıracak bir tekliftir...

Teklif sahibi milletvekilleri, maden sektörünün önünde gelenlerdir... Teklifin esas sahipleri ise ülkemizin önde gelen şirketleridir... Başta gelen olumsuzluklar ve sorular şunlardır:

* Faaliyette ÇED süreci aranmayacaktır...

* 400 günde tamamlanamayan ruhsat süreci sonunda otomatik olarak ruhsata bağlanacaktır...

* Belediyelerin imar onayı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na geçecektir...

* Teklif, uluslararası anlaşmalara aykırıdır... Bu sebeple Anayasa’nın 90. Maddesi’ne de aykırıdır...

* 2022 yılında geri çekilen teklif üzerine çikolata sarılarak yenilenmektedir!..

* Kanun teklifi verenlere ve taraf olan milletvekillerine bütün kutsal kitaplarda dokunulmaz olan zeytin ağacının dokunulmazlığı Kuran’ın yedi suresinde geçmektedir...

Okumalarını öneririm!

Var olan kanun ve ikincil mevzuat kimin için delinmektedir?

180 milyon zeytin ağacımızla ve üretimimizle dünyada ilk beşin içindeyiz... Stratejik öneme sahip bu üründen neden vazgeçiyoruz...

Milletin Meclis’inde millete dayak atılması doğru mudur?

Halkımız soruyor: “Hani, Gabar ve Karadeniz’te bulunan petrol ve doğalgaz ülkeye yetecekti? Bu doğru ise, neden Kıyım Yasası’na gerek var?”

Herkesi, Mersin’de bir oduncuda bulunan kökü ve dalları kesilmiş sadece gövdesi kalan muhteşem bir zeytin ağacı belediye tarafından meydana dikildikten sonra meyveye duruşunu izlemeye davet ediyorum...

İzleyenler “Ölmez Ağacı”nı orada görürler...

Bu kanun teklifinin adı “Zeytin Kıyımı Yasası”dır... Ölmez ağaç taşınarak öldürülecektir... Süper izin yasasına muhakak karşı çıkılmalıdır...

Ege, Akdeniz, Güneydoğu üreticileri, Trakyalılar, kooperatifler, dernekler, insanlarımız, STK’lar bu kanunu yedi defa geri çektirdiler... İnanıyorum ki, sekizinci defa yasa tasarısı geri çekilecektir...

Son olarak...

Zeytin ağacı bizlere sesleniyor:

“Size atalarınızdan selam getirdim... Sizin selamlarınızı torunlarınıza iletmek istiyorum... Kıymayın bana efendiler...”

Nokta..