İzmir’in demografik yapısıyla ilgili değerlendirmemizi içeren bir önceki yazımızda, daha çok merkez ilçelerden söz ederek, dönüşümü ele almaya çalışmıştık. İstanbul’dan farklı olarak İzmir’de halen, bütün ilçelerde İzmirli nüfus ağırlığını korumaktadır.
Bir süre sonra doğum yerine göre il ve ilçe analizlerini nüfus tespitleri üzerinden yapmak zorlaşacak. Çünkü ikinci ve üçüncü kuşaktan sonra, nüfus kayıtlarının yaşanılan şehre alınma oranı artacak. Ancak yine de şu anda, mevcut rakamlarla ilçeler bazında nüfus yapısını analiz etmek mümkün.
İzmir’in diğer bazı metropollerde olmayan özelliklerinden biri, sahip olduğu kıyı/sahil şerdi ve ilçeleridir. 2025 verilerinden hareketle, kıyı ilçelerindeki nüfusu değerlendirmeye çalışalım.
Bazı kırsal ilçeler ve merkez ilçelerde nüfus düşüşü yaşanırken, sahil ilçelerinde istikrarlı bir şekilde nüfus artmaktadır. Bu durum bize, toplumda yaşanan bazı yeni eğilimler hakkında fikir vermektedir.
İlk dönem kentleşme göçleri, ağırlıklı olarak şehir merkezine yönelikti. Sanayileşme ve iş bulmaya yönelik klasik bir kır kent göçüydü bu. Ve ağırlıklı olarak da Doğudan Batıya yönelikti.
Son dönemlerde ise iş bulma motivasyonu dışında yeni geçim stratejisi ve yaşam biçimi göçleri de oluşmaya başlamıştır. Sahil kasabalarına yeni dönem başlayan göçte, turizm tesislerine ek olarak artan yazlık konutlar nedeniyle, inşaat, tamirat, tadilat ve emlak işlerinin oluşturduğu göçün önemli bir bölümü İzmir dışı bölgelerden gelmektedir. Ağrılılar, Çorumlular, Afyonlular, Erzurumlular vs.
İkinci göç dalgası, kente giden kırsal nüfusun, büyük kentteki yaşam ve geçim koşullarının zorlaşması sonrası, emekli olunca köyüne ve kasabasına geri dönüşün sonucudur.
Üçüncü göç dalgası, kentli orta sınıfların, metropol koşullarının külfetinden uzaklaşmak ve ahaliden ayrı ortamlarda daha sakin bir yaşam tercihidir. Başta İstanbul olmak üzere, Ankara ve Bursa gibi kentlerden kırsal kesime yönelen kentli orta sınıf nüfusu her geçen gün artmaktadır.
Bunlar Tire, Ödemiş, Bergama gibi kırsal ilçelerin köylerine de oluyor ama özellikle sahile yakın yerleşimler daha çok tercih edilmektedir. Urla, Çeşme, Karaburun, Seferihisar ve Dikili gibi. Bu ilçeler metropollerden hem mevsimlik hem kalıcı nüfus almaktadır.
İletişim, ulaşım ve internet olanaklarındaki gelişmeler, kentli orta sınıf mensubu bazı kesimlerin kent dışında işlerini yürütebilme olanağı da vermektedir. Öte yandan bu bölgeler söz konusu eğilim nedeniyle yeni yatırım alanlarına da dönüşebilmektedir. Otel, restoran ve emlak ofisleri giderek artmaktadır.
Bu sosyolojik dönüşümler ışığında sahil ilçelerimizin nüfus yapısına bir göz atalım.
Urla, Çeşme, Karaburun, Seferihisar, Foça ve Dikili ilçelerimizde artan nüfusa rağmen, en ağırlıklı kesimi buralarda İzmirliler oluşturmaktadır.
Urla nüfusunun %41’i, Çeşme’nin %39’u, Seferihisar’ın %36’sı, Karaburun’un %50’si, Dikili’nin %47’si ve Foça’nın da %37’si İzmirliler’den oluşmaktadır. Bu ilçelerimizin hemen hepsinde İzmir dışı nüfus olarak Manisalılar önde gözükmektedir.
Bu anlaşılır bir şeydir. Fiziki yakınlığın da etkili olduğu Manisalı göçü zaten, metropol alanda da ilk sırada yer almaktadır.
Foça ve Dikili ilçelerinde Manisalılar’dan sonra İstanbullu ve Balıkesirliler ilk üçte yer almaktadır.
Kıyı ilçelerimizin tamamında İstanbullu nüfus ilk üçte yer almaktadır. Oysa ki merkezde sadece Karşıyaka’da İstanbullu nüfus belli bir ağırlığa sahiptir. Urla’da Çorumlular, Çeşme’de Ağrılılar ve Karaburun’da Sivaslılar düşük oranlarda olsa da, İzmirliler dışındaki sıralamada ilk üçte yer almaktadır.
Gelinen bölgeye göre işbölümü açısından belli farklılıklar olduğu da bilinmektedir. İstanbul, Balıkesir, Manisa ve Ankara’dan gelenler ağırlıklı olarak kentli orta sınıf özelliği göstermesine karşılık, Doğu ve Orta Anadolu’dan gelen göçler içinde ise inşaat, tadilat, tamirat ve emlak işleri öne çıkmaktadır.
Bu nüfus hareketleri dikkate alındığında, İzmir’in İstanbul ve Ankara’dan farklı özellikler taşıdığı görülmektedir. Bu yaşam tarzından siyasal tercihlere kadar pek çok alanı etkilemektedir şüphesiz.