Kırmızı karta ne oldu?

Abone Ol

Türkiye’de her şey günü birlik…

Siyasette ona keza…

Çok değil 1 ay önce Özgür Özel’in "çok büyük sürprizim var" diyerek pazarladığı “kırmızı kart” kampanyası gündemdi.

Mitinglerde, organizasyonlarda, açılışlarda kırmızı kartlar gösterildi. Hatta 1,5 milyon CHP üyesine kırmızı kartların cep telefonlarına indirilebilecekleri yönünde SMS’ler atıldı, aplikasyonlar hazırlandı.

Şu an ise il-ilçe örgüt binalarına asılan pankart dışında bir yerde kampanya görünmez oldu.

Kırmızı kartın çıkartıldığı günden bu yana ülkede gözaltı ve kayyum furyası başladı. Ümit Özdağ tutuklandı, belediyeler operasyon yedi, kayyumlar atandı, İmamoğlu’na yeni soruşturmalar açıldı. Partinin içini karıştıracak ‘kurultayda şaibe’ iddiasıyla soruşturma başladı. TÜSİAD yönetimi de gözaltı furyasından nasbini aldı. Bunlar olurken de CHP’de cumhurbaşkanı adayı tartışması yaşandı ve ön seçim kararı alındı.

Tam bir kaos…

CHP son 1 aydır cezaevi ziyaretleri, belediye önü eylemleri, mitingler ve ön seçim meselesinden kafasını kaldıramaz hale geldi, getirildi. Bu hengame içerisinde halkın gerçek gündemini yakalama niyetindeki muhalefet bir tık içe kapanmış oldu.

Erdoğan’ın stratejisi ise tuttu. CHP’nin kafasında futbol oynayıp kırmızı kart göstermek varken Erdoğan boks eldivenlerini giymiş ve ringe inme hazırlığını yapmıştı bile. Erdoğan ringde önüne geleni yıkmaya başladı, CHP’yi de sağlı-sollu kroşelerle kötü hırpalıyor.

Bunlar olurken CHP, “devlet hepimizin devleti” algısının değiştiğini pek de anlamak istemiyor. CHP Genel Başkanının tabiri ile “tek adam rejimi”nde devlet organizasyonu güçleri ile birlikte sistematik olarak karşına dikilir. Yargı ile dikilir. Polisi ile dikilir. İstihbaratçısıyla dikilir. Yeri geldiğinde asker ile bile dikilebilir.

Öyle de oldu.

Bu iş oldukça ciddi… Tüm bu ciddiyetin içerisinde gösterilen kırmızı kart ise ceplere geri konmuş durumda…

TV ekranlarına “siyasal iletişim danışmanı” sıfatlıyla çıkan, siyasi derinliği bir hayli zayıf isimler türemiş durumda… Böyle birine katlanmaktansa zaplayıp belgesele dönüyorum. “Siyasal iletişim konusunda uzman isim var mı?” diye sorsalar çoğu insan yanıt dahi veremez. Varsa da oldukça sınırlı. Memlekette bu meseleleri TV’de konuşacak doğru dürüst kimse yok ve haliyle partilere de bu durum yansıyor ki bu tip kampanyalar gündeme geliyor.

Dikkat edin, son yıllarda hatırlanacak bir siyasi reklam, vaat yok ortada… Sokağa inip sorsak Cem Uzan’ın “Mazot 1 YTL” ve bedava yarım ekmek tavuk-ayran kampanyasında kalmış olabilir insanlar…

Kırmızı kart kampanyası da bu hengame içerisinde bir siyasal iletişim hatası olarak güme gitmiş görünüyor.

Burada konu bir siyasi partinin dünya ve ülkeyi nasıl okuduğu, iktidara yürüme noktasında nasıl bir hazırlık yaptığı, rakiplerini nasıl analiz ettiği, geniş kitleler ile hangi söylem üzerinden ilişki kurduğu ve nasıl bir iletişim stratejisi oluşturulduğu konusunun ele alınması gerekiyor. Bir siyasi partinin etki gücü kendi gündemini yani halkın gerçek gündemini ne kadar öne çıkarıp çıkaramadığı ile ilişkilidir. Aynı anda ön seçim için üyelik kampanyasının yapılması, aynı anda kırmızı kart kampanyasının yürütülmesi, hatta bu süre zarfında farklı kentlerde büyüklü-küçüklü miting organizasyonun örgütlenmesi örgütleri destekçileri de oldukça zorlayabilir.  Bu tabloda partinin gündemini yada halkın gündemini değil rakiplerinizin belirlediği gündemde kulaç atılıp durulur.

İplerin kimde olduğu, gündemi kimin belirlediği konusu iktidara kimin ne kadar yakın olup olmadığı konusu ile paraleldir. Ve CHP bu konuda iyi bir sınav verememektedir.