“Kader” dediğin işte böyle bir şey!

Abone Ol

Bu kadim toprakların...

Güçlü edebiyatçılarından Yahya Kemal Beyatlı’nın yarattığı...

Çoğumuzun...

Kalbinden geçirdiği müstesna bir “kader” tarifi vardır...

Yedi kelimedir ama...

Yaşını başına alanlar bile “doğru vallahi” derler...

O altın söz şudur:

“Kader, hiç şaşmayan saat gibi işler durur!..”

***

Okumaya başladığınız...

(*)Romansı bir “yaşam öyküsü”nün “kırık / dökük” parçaları...

Noktasına, virgülüne kadar “gerçek” olmasına karşın...

“Kader” ile yüzleşmek o kadar kolay değil...

***

O ateş gibi bir belediye başkanı iken…

Ben de, “yeni model” gencecik bir muhabirdim…

“Ege Ekspres” gazetesini her ziyaretinde…

Meslek büyüklerim, ağabeylerim O’nun etrafında halka olurdu…

Gencecik bir kız…

O sırada 24 yaşında Buca Belediye Başkanı olmuş…

Koca ilçenin güvenine” bakar mısınız?

***

Uzunca eteği, topuksuz ayakkabıları…

Azıcık sert bir yüz ifadesi…

Ama hep gülmeye iştahlı” gözler…

Belediye Başkanı iken de aynı…

Milletvekili ve bakan olduğunda da aynı…

Siyaset arenasında O'nun kadar…

İşsizi iş sahibi” yapan bir politikacı daha görmedim…

Hiç abartmıyorum…

40 yılda ekmek sahibi yaptıklarının…

Yeri geldi; çocuklarına bile iş buldu!

***

Hani, arada sırada derler ya…

Kader ağlarını bazen çok garip biçimde örüyor diye…

Gerçekten öyle…

Adalet Partisi'nin o dönemdeki lideri Süleyman Demirel

24 yaşındaki o genç kızın…

Buca'ya “belediye başkanı” olmasını sağlıyor…

Türkiye, o kızı yıllarca…

“Demirel'in kızı” olarak tanıdı, sevdi, bağrına bastı…

Ancak…

O Bucalı yüksek mimar kız…

16 yıl aralıksız milletvekilliği yapmasına karşın…

Ya Tansu Çiller'in…

Ya Necmettin Erbakan'ın…

Ya da Mesut Yılmaz'ın...

Başbakanlık görevlerinde...

Bakan oluyor; Türkiye'de parmakla gösteriliyor…

Siyaset'en Türkiye Cumhuriyeti'nde rekorlar kırıyor…

“Cumhuriyet Kadınları” için simge oluyor…

Örnek teşkil ediyor…

Hala, güzel ülkemin politika arenasına…

Özüyle… Sözüyle… Duruşuyla… Atatürkçü kimliği ile…

Bi'tanecik daha Işılay Abla” gelmedi…

***

50 yıl önce...

Nikahta, beni ve eşimi ilk kutlayan davetliydi…

Ne zaman görse, Cahide mutlu di'mi?” diye sorardı…

Doğrusu hep merak ettim…

Neredeyse bunca yıldır tanıdığım Işılay Abla” neden hiç evlenmemişti?

Meslek büyüğüm Tayfur Göçmenoğlu'na...

Arkadaşı olduğu için…

Bu soruyu sordum…

Dört kelime ile cevap verdi:

“Çok acıklı bir hikayedir…”

İşte, o yaşananların kısacık “canlı” öyküsü...

***

Yıl; 1974…

Işılay Saygın, Buca Belediye Başkanı…

Sabah, sabah meslek büyüğümüz Tayfur Göçmenoğlu'nu arıyor:

“Öğlen saat 12.00 gibi belediyeye gelebilir misin?”

Tayfur ağabey, hasta babasını ziyaret etmeden önce…

Işılay Başkan'ın makamına gidiyor…

Odasında hafif kızıl ile sarışın arası yakışıklı bir genç var…

Işılay Başkan, o genci tanıtıyor:

“Nişanlım…”

Tayfur ağabey şok!

Neden?

Çünkü, o bile başkan hanımın bir nişanlısı olduğunu bilmiyor…

Işılay Başkan, “Seninle bir şey konuşmak istiyoruz” diyor ve…

Sözü nişanlısına bırakıyor…

Yakışıklı genç, bir yılda yıldızı parlayan…

Türkiye'nin belki de en medyatik…

En karizmatik kadınları arasına giren nişanlısının…

Bu hızlı temposu karşısında…

Gelecekteki ortak yaşamları adına belli ki, kuşkular taşıyor:

“Ben Işılay'ın bu temposuna ayak uyduramam… Ya belediye başkanlığını bırakacak ya da bu evlilik suya düşecek…”

Aman, aman! Film gibi sanki...

***

Işılay Başkan çok huzursuz…

Nişanlısı ondan cevap bekliyor ve o cevap o gün verilecek…

Genç adama dönüp; diyor ki:

“Bana izin ver; iki saat sonra kararımı bildireceğim...”

Nişanlısı, sonra geleceğini söyleyerek ayrılıyor…

Işılay Başkan…

Tayfur ağabeye soruyor:

“Ne yapmalıyım?”

Gazeteci ağabeyi, özetle diyor ki:

“Sen başarılı bir belediye başkanısın… Daha bu yaşta Türkiye'nin gözü senin üzerinde… Bucalılar seni taparcasına seviyor... Yaşın küçük olsa da sen onların ablasısın… Bu fırsat bir daha eline geçmez… Ancak senin bu tempona ayak uyduracak, seni sevecek bir erkek elbet bulabilirsin…”

Tayfur Göçmenoğlu, gazeteye dönüyor…

Akşamüstü Işılay Başkan'ı telefonla arıyor…

İzmir'in tek kadın belediye başkanı, ağlamaklı bir sesle…

Sadece Bitti…” diyebiliyor…

***

Gerisini Tayfur ağabey şöyle anlatıyor:

“Ertesi gün aynı saatte makamına uğradığımda yüzünü masasına yaslamış, ağlıyordu… İlk ve tek aşkıydı… Aniden, Bir daha asla evlenmem…” dedi ve kesti attı… Gerçekten öyle oldu… Bir daha asla dünya evine girmedi! Ne var ki; önündeki parlak geleceği doyasıya yaşadı… Milletvekili oldu, bakanlıklar yaptı, Türk insanının daha mutlu, daha güvenli ve huzurlu yaşaması adına pek çok kanunun çıkarılmasını sağladı, hizmete adanmış bir ömür sürdü... O gün nişanlısına Evet” deseydi, belki bunlar olmayacaktı… Bir daha o yakışıklı gençten asla söz etmedi… Ben de hala sakladığım birlikte çekilmiş fotoğrafını kimselere göstermedim…”

***

Film gibi…

Yazarken aklıma geldi…

Özdemir Erdoğan'ın ünlendirdiği…

Bir şarkı vardır; hatırlar mısınız?

“Sevdim Seni Bir Kere Başkasını Sevemem…” diye başlar…

Ve şöyle final yapar:

“Daha yolun başındasın, değişirsin diyorlar… / Oysa sana çıkıyor bildiğim bütün yollar… / Sevgi anlaşmak değildir… / Nedensiz de sevilir… / Bazen bir an için ömür bile verilir…”

***

Bir kocaman dönemin...

“Türkiye'nin Işılay Ablası”

Cumhuriyet'in ilk Kadın Turizm Bakanı”

Yine Cumhuriyet’in...

İlk “Kadın Çevre Bakanı”...

Şu şeref kaç kişiye nasip?

İzmir sevdalısı O Bucalı kız...

O onurlu koltukların yanı sıra...

51, 52, 54 ve 55. hükümetlerde...

“Devlet Bakanı” olarak da görev yaptı...

***

...Veee, geldik bu yaşanmışlar demetinin...

“Acılar bende kalsın!” dedirtecek kadar hazin ama...

Bi’o kadar da en onurlu bölümüne...

Hatırlayacaksınız...

Işılay Saygın...

23 yaşında mimar; 24 yaşında ise...

Buca Belediye Başkanı oluvermişti…

İzmir'in tarihi ilçesiningüvenine” bakar mısınız?

İkinci dönemi de kazandı…

Gelgelelim...

Bitirmek kısmet olmadı…

“12 Eylül Askeri Darbesi” nedeniyle…

Koltuğuna ve hizmet aşkına kısacık” da olsa ara verdi…

O günlerden özel bir anı…

Taaa…

45 yıl öncesine gidiyoruz…

Gözleriniz yaşaracak, hazır olun…

***

“12 Eylül Askeri Darbesi” nedeniyle…

Koltuğuna ve hizmet aşkına kısacık” da olsa ara vermişti…

O günlerden özel bir anı…

Öyle ki...

Unutulacak gibi değil!

***

Perdeleri kapalı, loş ve kasvetli odada…

Sadece komutan ve birkaç da yüksek rütbeli vardı…

Kelimeleri tartarak…

Ağır ağır konuşuyordu Org. Süreyya Yüksel

Ege Ordu ve İzmir Sıkıyönetim Komutanı olmanın…

Emredici ağırlığı ile…

Her sözü karagözlü kızın ciğerine işliyordu:

Bak kızım, şu önündeki kağıda (Adalet Partisi'nden istifa ediyorum…) diye yazman yeterli… Bu senin dilekçen olacak ve bağımsız belediye başkanı olarak görevini sürdüreceksin…”

Kısa bi'sessizlik oldu…

Komutan, tekrarladı:

Tamam mı, başkan hanım?”

Genç kızın gözleri nemlenmişti ama…

Ağlamamak için kendini tutuyordu…

Ayağa kalktı ve kararlı bir ses tonuyla...

Hayır, tamam değil Paşam…” dedi ve…

O kasvetli odayı çınlatan sesiyle…

Kalbinden geçenleri bi'solukta seslendirdi:

Bakın Paşam… Ben, Süleyman Demirel'in kızıyım… O'nun tasvip etmediği (onaylamadığı) bir şeyi yapmam; yapamam!”

Sonra ayağa kalktı…

Komutanın gözlerine baktı, rahatlamış vaziyette kapıya yöneldi ve…

Zahmet etmeyin; yolu biliyorum!” diyerek…

İnsanın içini karartan o odadan ayrıldı…

Daha merdivenleri tamamlamadan…

Gözlerinden yağmur gibi yaşlar boşaldı…

Artık…

Buca'nın Belediye Başkanı değildi ama…

Kalbi bir güvercininki kadar hür ve bağımsızdı…

O gencecik cesur yürek” kız…

Buca'nın kalbinde taht kuran Işılay Saygın'dan başkası değildi…

***

Bitiriyoruz...

İzmir’in gururu Işılay Saygın...

Takvimler “4 Temmuz 2019”u gösterirken...

Akciğerlerinden kaynaklanan bir rahatsızlık nedeniyle...

İzmir’de hastaneye kaldırıldı...

Solunum yetmezliği başlamıştı...

Yoğun bakıma alındı hemen...

Ve...

27 Temmuz’da tedavi gördüğü...

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde son nefesini verdi ve...

Aramızdan kanatlandı; ayrıldı...

Altı yıl nasıl da böylesi rüzgar gibi geçti?

Oysa…

Daha “dün gibi sıcaklığını” yaşıyoruz…

O'ndan geride kalan muhteşem anıların…

Mekanı Cennet olsun...

İzmir, O’nu çok özlüyor...

Nokta...

(*)Romansı: Romanı andıran, romana benzeyen, roman gibi...

Hamiş: Hürriyet Muhabiri, 27 yıl önce Işılay Saygın’a soruyor: “Yalnız bir insan mısınız?” Ve, Işılay Hanım’ın cevabı: “Gece geç geliyorum zaten... Hemen her gün gece yarısına kadar ya kadar bakanlıktayım... Sabah sekiz buçukta da işbaşı yaparım... Eve gelince de toz alıp, çiçekleri sulayıp yatıyorum... Demek istiyorum ki, yalnız olup olmadığımı düşünmeye pek fırsatım olmuyor...”

Sonsöz: Medya meraklı; Işılay Saygın’ın hayranları daha meraklı... Final sorusu şu: “Çocuğunuz olsun ister miydiniz?” Cevap: “Artık geçmiş; şimdi istesem ne olur?” Bir soru daha: Yani çok büyük kayıp gibi hissediyor musunuz? Cevap: “Herkesin çocuğu benim çocuğum... Yetiştirme Yurtları'nda bulunan çocuklara yardım derneği başkanlığı yaptım... Mesela bana annem izin verse, oradan çocuk alırım; sahip çıkarım...”

Sonsöz: Çаlınаn her kаpı hemen аçılsаydı, ümidin, sаbrın ve isteğin derecesi аnlаşılmаzdı... / Hz. Mevlana...”