Evliya Çelebi, bir gün camide uyuyakalır. Rüyasında Hz Muhammed’i görür. Onun güzelliği karşısında heyecanlanır ve “şefaat ya Resul” diyeceğine yanlışlıkla, “seyahat ya Resulullah” der. Bunun üzerine Hz Muhammed, ona, “şefaat ettim. Sağlıkla bir ömür seyahat et” der.
Bunun üzerine yollara düşen Evliya Çelebi de ömrünü, seyahatle geçirir.
Bu hikayeye dayanarak, siyasi iktidarını inşaat ve bayındırlığa dayandıran Erdoğan’ın yaklaşımı değerlendirmek için yazdığı makalesine Tanıl Bora, “İnşaat Ya Resulullah” başlığını kullanır ve daha sonra da bu konudaki çeşitli makaleleri içeren, derleme kitaba da aynı adı verir.
Çeyrek asra yaklaşan bu iktidarın, ekonomi politikasında amiral gemisi olarak tercih edilen sektör, inşaat ve bayındırlık olmuştur. Tarım ve sanayi ihmal edildiği gibi, üniversite, bilim ve bilgi teknolojileri de buna feda edilmiştir.
Bunun sonucunda, Türkiye, neredeyse tüm teknolojik araçları ve birçok tarım ürünü ithal eden bir ülke haline dönüşmüş bulunuyor.
İnşaat sektöründe giderek tecrübe ve yoğunluk kazanan Türkiye, diğer sektörlerde değil ama inşaat ihraç eder duruma da gelmiştir. Yani Türk müteahhitler, çeşitli ülkelerde de inşaat faaliyetleri yürütmektedir.
Dünyada açık ara en çok müteahhit belgesi olan ülke durumundayız. Bunun acı tecrübelerini maalesef depremlerde yaşamaktayız. Yani her önüne gelenin, Şehircilik Müdürlüklerinden aldıkları belgelerle inşaat yapması sonucunda binlerce insan ölmektedir.
İnşaat sektörünün bu denli başat konuma gelmesi, izlenen şehircilik politikaları ile de yakından ilgili elbette. Artan nüfus, yaşanan göç hareketleri ve sınıfsal yapıdaki dönüşümler, sürekli olarak farklı özelliklerde konut talebini artırmaktadır.
Bu da kentsel alanların rant değerini yükseltmekte ve yenilenen imar planları ile ortaya çıkan rantlar, sınıfsal yapıyı dönüştürmektedir. Mesleki gelirlerle elde edilemeyecek kazançlar, bu imar afları ve çok katlı binalara olanak veren imar planları ile elde edilebilmektedir.
Uzunca bir süredir, arsa sahibi ve müteahhit arasında paylaşılan bu rant gelirlerinin cazibesi, yerel yönetimler ve yerel siyasetin neredeyse ana dinamiği haline dönüşmüştür. Çünkü belediyenin alacağı kararlar ve yapacağı planlar bir anda önünde durulması güç rantlar üretebilmektedir.
Merkezi hükümet ve Saray iktidarı da aynı şekilde imar dışı alanları plana dahil ederek ve hazine arazilerini özelleştirerek, siyasetin finansmanında inşaatçılığı ön planda tutmaktadır. Kanal İstanbul ve Çeşme Projesi bunun en çarpıcı örnekleri arasındadır.
İktidarın ayrıcalıklı işadamları listesinde eskiden sanayiciler yer alırdı ama şimdi inşaatçılar başköşeyi tutmuş durumda. Beşli Çete olarak da anılan bu büyük müteahhitler, ayrıcalıklı olarak büyük ihaleler alıp, zenginliklerine zenginlik katmaktadır.
Aynı mekanizma yerel yönetimler düzeyinde de işlemektedir. İzmir’in de koçbaşı işadamları olarak büyük müteahhitler, gökdelenler, rezidanslar konusunda belediyenin koruması altında inşaatlar yapmaktadırlar.
Hem merkezi iktidar hem de belediyelerin desteği ile bu inşaat şirketleri, şehircilik ve temel plan ilklerini ihmal ederek, kıyı işgallerini kolaylıkla gerçekleştirmekte, ayrıcalıklı imar planlarından yararlanmaktadırlar.
Eskiden işadamı denince akla sanayici ve tüccar gelirdi. Bu inşaat furyası, bu tanımı da belli ölçüde değiştirdi. Sanayicisinden gazete/TV sahibine, spor kulübü yöneticisinden sanatçısına ve siyasetçisine kadar çok geniş yelpazede iş dünyasından insanlar ya inşaat sektörüne geçmekte veya en azından bu alanda da faaliyet göstermektedirler.
Belediye Başkanları, belediye meclis üyeleri ve milletvekilleri arasında tarihin hiçbir döneminde bu kadar çok inşaatçı yer almamıştır. İnşaat ve arsa işlerini takibi yapan siyasetçileri de buna ekleyince, inşaata endeksli bir siyasi yapıdan söz etmek mümkündür.
Bu dönüşümün, ülkenin gelişmesi açısından ne anlama geldiğini anlamak için Ahmet Piriştina döneminde İzmir Büyükşehir Belediye Başkan danışmanlığı da yapmış olan Doğan Kuban hocanın şu veciz sözlerini hiç unutmamak gerek. “En tehlikeli şey, inşaatçılıktır, çünkü inşaatçı aslında bir şey üretmez, arkasında entelektüel bir gelişme yoktur. İktidar, eğitime, sanayiye para harcayacağına, ekonomiyi inşaata indirgiyor, halkı istismar ediyor, cahil bir kitle para kazanmış oluyor, bu kadar, inşaatçılık ülkeyi batıracak.”