İktidarı sürdürmek için çift strateji

Abone Ol

2023 yerel seçimlerini sonun başlangıcı olarak gören Erdoğan ve ortağı Bahçeli, yeni bir siyasi stratejiye yöneldiler. Bunlardan biri yükselen muhalefet olarak CHP’nin yükselişini durdurmak, ikincisi ise, erimekte olan Cumhur İttifakını besleyen yeni damaralar bulmak.

Başta büyükşehirler olmak üzere CHP’nin beklenenin üzerinde belediye yönetimini kazanması ve üstelik İstanbul ve Ankara Belediye Başkanlarının şehirlerinde ve ülke genelinde desteklerini artırması üzerine, Erdoğan, her kuruma belediyeleri silkeleyin talimatı verdi. Çünkü belediyeler üzerinden seçmen ile kurulan ilişki, Saray iktidarını devirmeye aday politikacıların öne çıkmasına neden olmuştu.

Seri halde belediye başkanlarının tutuklanması ve Mutlak Butlan davaları ile CHP içi kavgaları ateşlendi. Bunda belli ölçüde başarılı olan Saray iktidarı, Özgür Özel’in karşı hamleleri ile seçmeni yeteri kadar CHP’den uzaklaştıramadı.

Belediyelerdeki operasyonların yoğunluğu, zamanlaması ve şekli bakımından, seçmeni ikna etmedi. Yani bunların hukuki değil, siyasi hamleler olduğu kanaati, kamuoyunda daha fazla ön plana çıktı. Bunların “temiz eller” operasyonu değil de kumpas olduğu daha fazla kabul gördü.

Ankara başta olmak üzere eski AKP’li ve MHP’li belediyeler hakkında ayyuka çıkan yolsuzluk iddialarını dikkate almayan savcılar, operasyonları önce DEM, sonra da CHP’li belediyelerde yoğunlaştırdılar.

Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı başta olmak üzere CHP’den AKP’ye geçen belediye yönetimlerinin soruşturmalardan muaf olması da, bu operasyonların hukuki karakterini zedeliyor.

CHP’li belediyelerin silkelenmesi ve yolsuzluk odakları olarak gösterilmesi operasyonları, iktidarı korumak için tek başına yeterli değildi. Çünkü AKP, MHP ittifakı, seçmenden iktidarı sürdürmeye yetecek desteği sağlayamıyor, rıza üretemiyordu.

Daha önceki seçimlerde HDP, DEM, PKK aleyhine propaganda ile gerekli çoğunluğu sağlamaya çalışan Cumhur İttifakı, hem Ortadoğu’daki gelişmeler hem de ittifakı genişletmek için, Abdullah Öcalan ile işbirliğini gündeme getirdi.

Bu iki açıdan stratejik öneme sahipti. Birincisi, DEM’in muhalefet kapasitesini düşürmek ve Cumhur İttifakına dahil ederek, seçmen desteğini artırmak. Daha önceki seçimlerde “Seni Başkan Yaptırmayacağız” sloganının bedelini uzun hapislik dönemi ile ödeyen Selahattin Demirtaş’ın son seçimlerde, “Yürü Bay Kemal” mesajını da unutmayalım.

Bu iki slogan da Öcalan’ın benimsediği bir anlayışı temsil etmiyordu. Yani DEM, Erdoğan karşıtı bir politika izlememeli, muhalefet yapmamalıydı. Şimdi iktidarın desteği ile Öcalan, DEM seçmeninin yanı sıra PKK kadrolarını da etkileme kapasitesini artırmış bulunuyor.

Erdoğan, Bahçeli ikilisi, ittifaklarına, Öcalan’ı da dahil etmiş bulunuyorlar. Bu sayede, DEM’li seçmenin CHP adayına yönelmek yerine, Öcalan’ın talimatı ile Erdoğan’ı destekleyeceğini umuyorlar.

Bu yabana atılacak bir taktik değil. Çünkü dikkat ederseniz, ülkedeki ekonomik kriz ve yoksulluk patlaması ve hukuk ihlallerine rağmen, Ahmet Türk gibi siyasetçiler, Erdoğan’a övgüler göndermeye başladı bile.

Erdoğan ile Öcalan’ın çok kolay anlaşabileceği yöntem, pragmatizmdir. Dolaysıyla dokuz yıldır hapiste olan, Demirtaş’ın serbest bırakılma hamlesi bile, ona siyaset alanı açmaktan ziyade, pasifize etmeye yönelik bir hamle olacaktır. Hem DEM’li seçmen gözünde Demirtaş’ı serbest bırakmış bir Erdoğan söz konusu olacaktır hem de Öcalan ile Kürtlerin talepleri konusunda uzlaşan bir Cumhurbaşkanı adayı olacaktır.

“Seni Başkan Yaptırmayacağız” sloganı ile hapse giren Demirtaş’ın aynı yaklaşımı sürdürerek cezaevi dışında siyaset yapması mümkün değildir.

Cumhuriyet ve demokrasi tarihinde görülmemiş oranda belediye yöneticisi tutuklanan, transfer edilen CHP, “kent uzlaşısı” gibi önceki dönemdeki bazı ittifaklardan mahrum kalabilir.