Bir belirsizlik çağının içerisindeyiz ve bir gün öncesinde haberlerde ne izlediğimizi dahi hatırlamıyoruz çoğu zaman.
Önemli bir olay gördüğümüzde ise 'ne var bunda, burası Türkiye' deyip geçiştiriyoruz.
Maalesef ki olayları kanıksıyoruz. Aynı keserle yontulanların aynılaşması yaşadığımız…
Ondandır bu umursamazlık, bu belirsizlik çağı…
Her Cumartesi günü Çarşı Karışık'ta haftanın önemli üç konusunu 'kanıksamamak' adına tartışmaya açmaya devam ediyoruz.
Bu haftanın menüsünde ise Cübbeli Ahmet Hoca'nın yabana atılmaması gereken 'iç savaş' açıklaması, ülkede son dönemde tartışılan devlet-mafya-ticaret konusunun güncel-mini analizi ve İzmir Körfezi'nde 40 yıldır süren olta balıkçılığı konusu var.
SOKAKTAKİ ENDİŞE
Türkiye'de içten içte bir tedirginlik hakim…
Son dönemde yaptığımız kriz haberleri için yer yer sahadayım. Onlar anlatıyor ve biz dinliyoruz. Vatandaşları dinlerken endişe ile dillendirdikleri bir konu var. O da iç savaş tehlikesi…
Evet vatandaşın gündeminde mülteciler konusu ile birlikte artık iç savaş konusu da tartışılıyor…
Adapazarı, milliyetçi-muhafazakar bir yapıya sahip bir Anadolu kenti… Son dönemde Arap göçünden de fazlasıyla etkilendi. Kentte zengin Araplar evler satın aldı, hatta arkadaşlarımın anlatımları ile kentte Arap gettoları oluşmuş durumda…
1 ay önce Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Adapazarı'nda çekilmiş bir videoyu sosyal medya hesabından yayınladı. Videoda kentte bulunan bir caminin çıkışında yaşanan izdihamı gösterdi ve Kuveytli Vehabbi Selefi Şeyhi Osman-el Hamis'in camide fetva verdiğini aktardı.
1 ay sonra bu kez sahneye enteresan biçimde Cübbeli Ahmet Hoca çıktı ve dünya görüşü taban tabana zıt olan Ümit Özdağ'a teşekkür etti. Ve dedi ki: 'Diyanet'i, vehhabîleri konuşturmama husûsunda uyarıyorum. Aksi takdirde iç savaşa destek vermiş olacaklardır'
*
Tam açıklama ise şöyle:
'Sayın Ümit Özdağ'ın geçtiğimiz günlerde Sakarya'daki tozlu camii'nde konuşma yapan Vehhabî Selefî Davetçi Osman El-Hamîs hakkında yaptığı açıklamaya dair bir te'yîd bir de tashîh yapıyorum ve Diyanet'i, Vehhabîleri konuşturmama husûsunda uyarıyorum. Aksi takdirde iç savaşa destek vermiş olacaklardır.
Son günlerde farklı ülkelerden oldukları halde Iraklı veya Suriyeli denilerek camilerimizde kendilerine konuşma yaptırılan selefî vehhabîlerin çoğalması üzerine Irak ve Suriye ulemasından birçoğu bana geldiler ve dediler ki:
'Suriye, Irak veya başka ülkeden hiçbir yabancı alim, hatîb, hoca asla camiilerde konuşturulmasın, sohbet yaptırılmasın. Çünkü selefî konuşmacıların araya karışması çokça vukû buluyor ve (paylaştığımız resim ve videoda görüldüğü üzere mesela sultangazi'de) camiiler doluyor, izdihamlar yaşanıyor ama konuşma yapan büyük bir selefî, bütün müslümanlara kafir diyen bir adam'
Diyanet bu işin kontrolünü kaybetmiş durumdadır. Diyanet'i uyarıyoruz. Hangi ırktan ve milletten olursa olsun eğer camiilerde bu adamlara konuşma izni verirseniz selefîliğe vehhabîliğe hizmet edip iç savaşı körüklemiş olacaksınız. Diyanet en kısa zamanda kendine gelmeli, bünyesindeki sapık i'tikadlı vehhabî zihniyetli adamları da tespit edip ihrac etmeli ve camiileri de mutlaka kontrol altına almalıdır.
Diyanet'e vehhabîler yerleşmiş ve bazı müftüler de vehhabîleri camiide konuşturuyorsa, Suriye Uleması Birliği Başkanı Üsame Er-Rifa'î hazretleri ne yapabilir?
Ayrıca Akit Gazetesi'nin dağıttığı vehhabîlerin en büyük kitabı Kitabu't-Tevhîd'i okumamanız ve evinizde varsa yakmanız husûsunda uyarıyoruz!
Sonuç olarak; Osman El-Hamîs ve Mahmûd El-Hasenat gibi adamların Türkiye'ye giriş çıkışları acilen iptal edilmelidir. Şahıslar hakkında isimleri çoğaltabiliriz. Bu adamların sayın cumhurbaşkanımızı methetmeleri ve devletimize sahip çıkar gibi görünüp Türk bayraklı paylaşımlar yapmaları bizi aldatmamalıdır. Çünkü biz onların Arapça konuştukları diğer videolarında maturîdîlere, bizim bütün Türk halkının müslümanlarına kafir dediklerini görüyor ve biliyoruz. Bunlar şu anda kendilerine yer edinmeyi hedefliyorlar, daha sonra da camiilerde bu kadar kalabalık toplayan bu kişilerin insanlarda büyük etkisi olduğu için onları sokağa dökmesi kaçınılmaz olacaktır. Tabii böylesi tahrîklerden Arap kardeşlerimiz daha ziyade etkilenip memlekette iç karışıklığa sebebiyet vereceklerdir. Bundan dolayı devlet büyüklerimizi uyarıyoruz'
*
Bu sözleri söyleyen aynı mahallede birbirine komşu olan iki cemaatten birinin sözleri…
Ancak İsmailağa Cemaati, Osmanlı'nın son dönemlerinden beri vardır ve Türk orjinli bir yapıdır. Kontrol edilmesi ve tolere edilmesi de görece kolaydır. Diğer yandan Cübbeli Ahmet Hoca, FETÖ konusunda da devleti uyarmış ve FETÖ'nün kumpaslarına da maruz kalmıştı. Cümlesine ise Ümit Özdağ'a teşekkür ederek başlaması ise dikkat çekici… Cübbeli bulunduğu konumlanış birçok kişi için değişkenlik gösterebilir. Üst üste konduğunda ağır bir hastalık atlatan ve ölümden dönen Cübbeli'nin ölmeden önce ülkesini düşünerek bu açıklamayı yaptığı kanısındayım.
Selefi örgütler silahlı, askeri eğitimden geçmiş, radikal fikirlere sahip ve nefret dolu tipler… IŞİD örneğinde olduğu gibi de çok tehlikeliler… Bu kişilere göre dünyada yaşayan insanların büyük bölümünün katli vaciptir. Sakalsız insan bile kafirdir onların mantığına göre…
Cübbeli Ahmet Hoca'nın bahsettiği Osman El Hamis, Mahmud El Hasenat gibi isimler verdikleri vaazlar ile Türkiye Cumhuriyeti'ni ve Osmanlı İmparatorluğu'nu kafir bir devlet olarak nitelendiği biliniyor. Suriye, Afganistan ve Irak gibi ülkelerden maalesef ülkemize büyük insan kitleleri geldi. Bu kişinin de Körfez ülkesinden birinin olması ve sohbetlerini, vaazlarını Sakarya'da yapması asla tesadüf değil. Çünkü bu bölgede ciddi bir Arap nüfusu var. Diğer yandan kentin yapısı da faaliyet alanı açmaya da müsait… Özellikle Arap göçmenler arasında vahhabilik yayılırsa önümüzdeki yıllarda yeni bir terör örgütümüz daha olabilir.
İslam'ın en radikal anlayışlarından birisinin Anadolu'da yayılması Cübbeli'nin de dediği gibi iç savaşı tetikleyebilir.
Dahası Yeni Akit Gazetesi'nin vahabbi şeyhinin kitaplarını dağıtıyor olması ve Diyanet içinde selefiliğe yol veren kişilerin oluştuğuna dair Cübbeli'den işaret gelmesi durumun vahim hale gelebileceğinin de ipuçlarını gösteriyor.
Cübbeli Ahmet Hoca aslında bu uyarıyı uzun zamandır yapıyordu. Ama artık Suriyeli ve Iraklı dini liderler de Türkleri uyarıyor.
Sokaktaki vatandaş tedirgin…
Bu tehlikenin büyüdüğünün işaretidir.
**
HOŞGELDİN 90'LAR
Gündemin en önemli siyasi konusu hiç kuşkusuz Sedat Peker…
Sedat Peker, işin içerisine kendisini de katarak kimlerin, ne suça bulaştığına dair dünya kadar bilgi ve ifşa yayınladı. Bunun devamı da gelecek gibi görünüyor.
Savcılıkta ise son günlerde bir kıpırdanma olduğuna dair de bilgiler var.
Pandoranın kutusu açılacak mı?
Pandoranın kutusunun hangi koşullarda açılır?
Devletin olanaklarını kendi kişisel menfaatleri için kullanan, mafyaya ön açtığı iddia edilen, Peker'in iddialarına göre uyuşturucu sevkiyatlarına devlet içinden yol veren var mı?
Büyük iddialara rağmen savcılık makamı neden iştahsız?
Türkiye bir kara para aklama cennetine mi dönüştü?
ABD hükümetini Ermeni iki kardeş ile dolandırdığı ve paranın bir bölümünü Türkiye'de akladığı iddiası ile aranan, Avusturya'da tutuklu kalmasının ardından ABD'ye iade edilmesi kesinleşen Sezgin Baran Korkmaz'ın ifadesi nereye, kimlere uzanacak?
İzleyerek göreceğiz.
Başbakanlık yaptığı dönemde Mesut Yılmaz'ın Budapeşte'de dövülmesi konusu ile ilgili Yılmaz'a cezaevinden videolu şantaj yaptığını, araya iş insanı Mehmet Cengiz'in girdiğini ve şantaj sonrası cezaevinden bırakıldığını Peker'in itiraf etmesi ülkede mafyanın gücünün devlet üzerindeki etkisini gözler önüne seriyor.
Bilmediğimiz daha neler var kim bilir…
Resmen muz cumhuriyetiymişiz de haberimiz yokmuş.
Daha kötüsü 90'lara geri mi döndük?
Mafyanın cirit attığı, farklı ülkelerden suç örgütlerinin ülkeye doluştuğu, ülkenin kara para aklama cennetine döndüğü, büyük mafya baronlarının film gibi cinayetlere kurban gittiği ve siyasilerin bu durumu görmezden geldiği 90'lı yılların bir benzerini –hatta beterini- yaşadığımızı söyleyen çok kişi var. Ki o dönemin yargılanan ve hapis yatan isimleri de şu an faal olarak yeniden sahadalar…
Eğer ki Türkiye, dünyadan farklı suç örgütlerinin para akladığı ve 'iş yaptığı' bir alana dönerse bu geldikleri ülkelerin de iç sorunu haline gelir. Sezgin Baran Korkmaz örneğinde olduğu gibi…
Ki soruşturmaların yoğun olarak açıldığı ve çok sayıda mafya babasının tutuklanarak hapse atıldığı 90'lı yılların sonunda iktidarın değişmesi –İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'dı- ve ülkeler arası yapılan anlaşmalar sonucunda tam bir işbirliği ile mafyanın temizlenmesi süreci yaşanmıştı. Türk ve yabancı birçok isim tutuklanarak hapsi boylamış –Peker kendini kurtardı- ve ülke rahat bir nefes almıştı. Ve hatta bu ortaklığın sonunda da Abdullah Öcalan, Türkiye'ye paketlenmişti.
Türkiye'de bir temiz eller operasyonu olur mu?
Ya iktidar içinde bir çatırdama ya da iktidar değişimi… Pandoranın kutusu başka türlü açılmayacaktır.
**
ÇEKTİĞİNİZ BALIĞI GERİ SALIN
İzmir Körfezi'nde olta atanlara baktıkça denizden babam çıksa yerim diyenler aklıma geliyor.
Karantina İskelesi'nde gün hafiften batıyor.
Bir kişi oltasını atmış, kısık sesle Kordelya FM'den gelen güzelim müziğin sesi ile rakısını yudumluyor.
Müthiş bir keyif…
Kolestrol patlak olmasa yanına kaynak yapmak içten bile değil…
Otobüsü, tramvayı, vapuru kullanarak sahil bandında oltanı atıp akşama eve nevaleyi götürmek kısa günün karı…
Denizimiz ise son günlerde oldukça kirli…
Peki tutulan bu balık sağlıklı mı?
40 yıl önce alınan hıfzıssıhha kararı ile İzmir Körfezi'nden su ürünü tüketilmesinin yasak olduğuna dair bir karar alındığı ve bu kararın halen geçerli olduğu biliniyor mu?
Çalışma arkadaşımız Diren Çelik, konu ile ilgili Yüksek Su Ürünü Mühendisi Ekim Özal'la yaptığı mülakatta yasağın halen sürdüğüne dikkat çekiliyor.
Özal, körfezden çıkan su ürününün tüketilmesi konusunu oldukça iddialı bulduğunu söylüyor ve olta balıkçılığı yapanların körfezin dışındaki bölgelerde avlarına devam etmesi uyarısını yapıyor.
Denizine giremediğimiz, bazı günler resmen lağım kokan körfezin balığını yemek biraz insana tuhaf geliyor.
Ama olsun…
Özal uyarısını yapıyor, vatandaşımız Karantina'da rakısını ufak ufak yudumlayıp granyöz avına devam ediyor hala…
İyi bir olta avcısının çektiği balığı geri saldığını hatırlatmakta fayda var.
Yasağı dinlemek mi?
Yasağın olduğunu hatırlayan bir yerel yönetici var mı ki?